araflar arasındaki “Tapu iptali ve tescil” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Gebze Asliye 2.Hukuk Mahkemesinin davanın reddine dair verilen 08.10.2009 gün ve 2009/441 E., 2009/358 K. sayılı ikinci kararın incelenmesi davacı Hazine vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 20.Hukuk Dairesinin 19.01.2011 gün ve 2010/13688 E., 2011/240 K. sayılı ilamı ile;(“...Hükmüne uyulan Yargıtay 20. Hukuk Dairesinin 10.06.2009 gün 2009/7439-9560 sayılı bozma kararında özetle: "Çekişmeli Yağcılar Köyü 373 parsel hakkında 2/B uygulamasına dayalı olarak açılan tapu iptali ve tescil davasının yargılaması sonunda A(2569 m2) işaretli taşınmazın orman niteliğiyle Hazine adına tesciline karar verildiği, oysa 2/B madde uygulamasına ait çalışma tutanaklarının incelenmesinde 152. sayfada PXLIX başlıklı bölümde 373 parselin 31.12.1981 tarihinden önce orman niteliğini yitirmesi nedeniyle orman sınırı dışına çıkarıldığından söz edildiği, böylece dosya kapsamı ile bilirkişi raporları arasında çelişki oluştuğu, yeniden araştırma yapılarak çelişkinin giderilmesi" gereğine değinilmiştir. Mahkemece, bozma kararına uyulmasına rağmen bozma kararından sonra yürürlüğe giren 5841 Sayılı Yasa ile değişik 3402 Sayılı Yasanın 12/3. maddesinde yazılı 10 yıllık hak düşürücü sürenin geçirilmiş olması nedeniyle davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı Hazine tarafından temyiz edilmiştir.Dava dilekçesindeki açıklamaya göre dava, 2/B uygulamasına dayalı tapu iptali ve tescile ilişkindir.Çekişmeli taşınmazın bulunduğu yerde tesbit tarihinden önce 1948 yılında 3116 Sayılı Yasaya göre yapılıp kesinleşen orman kadastrosu bulunmaktadır. Daha sonra 22.08.1997 tarihinde ilan edilerek dava tarihinde kesinleşen aplikasyon ve 2/B uygulaması vardır. Genel arazi kadastrosu 1969 yılında kesinleşmiştir.Bozma kararında dosya kapsamı ile bilirkişi raporları arasındaki çelişkiye işaret edildiği halde mahkemece, herhangi bir keşif ve uygulama yapılmadan ve çekişmeli taşınmazın 3116 Sayılı Yasa hükümlerine göre orman sınırları içinde ya da dışında olup olmadığı yine 1997 yılında ilan edilerek itirazsız kesinleşen aplikasyon ve 2/B madde uygulaması sırasında Hazine adına orman sınırları dışına çıkarılan yerlerden olup olmadığı da belirlenmeden on yıllık hak düşürücü süre geçtiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.O halde, öncelikle çekişmeli taşınmazın bulunduğu Yağcılar Köyünde, 3116 Sayılı Yasaya göre, 1944 yılında yapılan orman kadastrosu ile 1997 yılında ilan edilerek itirazsız kesinleştiği anlaşılan 2/B uygulamasına ait orman tahdit harita ve tutanaklar ile 1969 yılında yapılan genel arazi kadastro paftaları ilgili yerlerden istenip dosya keşfe hazır hale getirildikten sonra, bu konuda uzman serbest orman mühendisleri arasından seçilecek üç orman mühendisi ve bir fen elemanı aracılığıyla taşınmaz başında keşif yapılarak, orman kadastrosuna ve 2/B madde uygulamalarına ait orman kadastro harita ve tutanakları ile 1970 yılında yapılan genel arazi kadastro paftası bilirkişiler aracılıyla yöntemince ayrı ayrı yerine uygulanmalı, bu haritaların ölçeği kadastro paftası ölçeğine, yine kadastro paftası ölçeği de orman kadastro haritaları ölçeğine çevrilip herbir uygulama kroki üzerinde ayrı renklerle gösterilmek suretiyle birbiri üzerine çakıştırılarak aplike edilmeli, çekişmeli taşınmazın konumunu gösterir şekilde orman kadastro hattı ile irtibatlı kroki çizdirilerek keşfin izlenip denetlenmesi olanağı sağlanmalıdır.1) Bu şekilde yapılacak uygulama sonucu bilirkişiler tarafından düzenlenecek rapor ve krokide, çekişmeli taşınmazın yörede 1944 yılında 3116 Sayılı Yasaya göre yapılan orman kadastro sınırları içinde kaldığı, daha sonra 1997 yılında yapılan 2/B madde uygulamalarına konu edildiğinin anlaşılması halinde, 1969 yılında yapılan genel arazi kadastrosu sırasında hata ile ikinci kere kadastrosu yapılıp yolsuz olarak sicil oluşturulduğu, 766 Sayılı Yasanın 46/2 ve 3402 Sayılı Yasanın 22/1. maddeleri gereğince ikinci kadastronun yolsuz (T.M.Y.nın 1025. md.) ve bütün sonuçlarıyla hükümsüz olması nedeniyle malikine mülkiyet hakkı kazandırmayacağı ve T.M.Y.nın 1026 (E.M.Y.nın 934. İsviçre 976) maddesi gereğince sicilin hiç bir süreye bağlı kalmadan her zaman iptal edileceği, somut olayda 3402 Sayılı Yasanın 12/3. maddesi hükümlerinin uygulanma olanağının bulunmadığı, baştan beri yolsuz tescil niteliğinde oluşturulan sicil kaydının, davalıya hiç bir zaman mülkiyet hakkı kazandırmayacağı ve başlangıcından itibaren yolsuz ve geçersiz olan tapu kaydının iptaline ilişkin mahkeme kararının yenilik doğuran (inşai) mülkiyet hakkını sona erdiren bir hüküm olmayıp, mevcut durumu saptayıp hukuksallaştıran, açıklayıcı (ihzari), başka bir anlatımla; sicilin oluştuğu tarihten itibaren mülkiyet hakkının doğmadığını, sicilin yolsuz ve geçersiz olduğunu belirleyen bir hüküm olacağı, bu tür kayıtlarda T.M.Y.'nın 1023 (E.M.Y.931 İsviçre M.Y.974) maddesindeki "iyi niyetle edinme" kuralının uygulanamayacağı, koşulları varsa davalının sebepsiz zenginleşme kurallarına göre taşınmazı kendisine devredenlerden satış bedelini geri alabileceği gözönünde bulundurularak tapu kaydının iptali ile 6831 Sayılı Yasanın 4999 Sayılı Yasa ile değişik 11/4. maddesi gereğince hali hazır niteliği ile kaydında “6831 Sayılı Yasanın 2/B maddesi gereğince orman rejimi dışına çıkartılan yer” belirtmesi de yapılarak Hazine adına tapuya tesciline,2) Yapılan uygulamada çekişmeli parselin orman kadastro sınırları içinde kaldığının belirlenmesi halinde orman niteliği ile hazine adına tesciline,3) Yapılacak uygulama sonucu kesinleşen orman kadastro sınırları dışında ve yine 2/B madde uygulama alanı dışında kaldığının belirlenmesi halinde ise şimdi olduğu gibi davanın reddine karar verilmelidir.Açıklanan nedenlerle mahkemece işin esasına girilerek uyulan bozma kararına göre işlem yapılması gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması isabetsizdir...) gerekçesi ile bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.TEMYİZ EDEN : Davacı Hazine vekili HUKUK GENEL KURULU KARARI Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:Dava, 6831 sayılı Orman Kanunu’nun 2B maddesi uygulamasına dayalı tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir. Mahkemece verilen ilk kararda ,çekişme konusu taşınmazın kısmen orman sınırları içerisinde kaldığı gerekçesi ile orman vasfı ile hazine adına tesciline dair verilen karar, davalı vekilinin temyizi üzerine Özel Dairece,bilirkişilerce düzenlenen rapor ile dosyaya getirtilen 2B tutanakları arasında çelişki olduğu,bu nedenle orman kadastro haritası,2B haritası ve kadastro paftasının çekişmeli taşınmaza uygulanarak,taşınmazın konumunun belirlenmesi, sonucuna göre karar verilmesi gerektiği gerekçesi ile bozulmuş olup; Yerel Mahkemece,5841 sayılı yasaya göre yapılacak irdeleme saklı kalmak üzere bozma ilamına uyulmasına karar verilmiş ise de, başkaca bir araştırma yapılmayarak,çekişme konusu taşınmaz hakkında açılan davanın, 5841 sayılı yasanın 2. maddesi ile değişik 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 12. maddesinin 3. fıkrası uyarınca 10 yıllık hak düşürücü sürenin dolduğu gerekçesi ile reddine karar verilmiştir.Davacı Hazine vekilinin temyizi üzerine Özel Dairece bu kez de, yukarıya başlık bölümüne metni aynen alınan gerekçe ile karar bozulmuştur.Yerel Mahkeme önceki gerekçelerle ikinci kararında direnmiş,direnme kararı davacı Hazine vekili tarafından temyiz edilmiştir. Öncelikle davanın, 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 12/3.maddesinde düzenlenen 10 yıllık hak düşürücü süre yönünden irdelenmesi gerekir: Dosya içerisindeki belgelere göre; çekişme konusu 373 nolu parselin tarla vasfı ile davalı adına alımla 23.9.1991 tarihinde tescil edildiği;öncesinde dava dışı şahıslar adına 20.12.1969 tarihinde kesinleşen tapulama ile tespit ve tescil edildiği,eldeki davanın ise 7.12.2004 tarihinde açıldığı görülmektedir. Davacı Hazine,6831 sayılı Orman Kanunu’nun 2/B maddesi ile öncesi orman olan çekişmeli 373 parsel nolu taşınmazın orman sınırları dışına çıkarıldığı,bu nedenle yasa gereği taşınmazın Hazine adına tescilinin gerektiği iddiasına dayalı olarak eldeki davayı açmıştır. Gerçekten de, 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 12.maddesinin üçüncü fıkrasında, tutanaklarda belirtilen haklara, sınırlandırma ve tespitlere ait, tutanakların kesinleştiği tarihten itibaren on yıl geçtikten sonra, kadastrodan önceki hukuki sebeplere dayanılarak itiraz olunamaz ve dava açılamaz,hükmü bulunmaktadır. 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun anılan 12/3.maddesine 25.2.2009 tarihinde kabul edilen ve 14.3.2009 tarihinde yürürlüğe giren 5841 sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ile bir cümle ilave edilerek; “…Bu hüküm, iddia ve taşınmazın niteliğine yahut Devlet veya diğer kamu tüzel kişileri dâhil, tarafların sıfatına bakılmaksızın uygulanır.” denilmiş ve aynı yasanın geçici 10.maddesinde de “ Bu Kanunun 12 nci maddesinin üçüncü fıkrası hükmü, Devletin hüküm ve tasarrufu altında olduğu iddiası ile yürürlük tarihinden önce açılmış ve henüz kesin hükme bağlanmamış olan davalarda dahi uygulanır.” hükmü düzenlenmiştir. Buna göre taşınmazın niteliği ne olursa olsun Hazine tarafından açılacak davalarda da 10 yıllık hak düşürücü sürenin uygulanabileceği benimsenmiş ise de; Anayasa Mahkemesi’nin 12.5.2011 tarih,2009/31 esas ve 2011/77 sayılı kararı ile 12/3.maddeye eklenen “…iddia ve taşınmazın niteliğine…” ilişkin hükümle, geçici 10.maddenin yürürlüğünün durdurulmasına ve iptaline karar verildiğinden ve gerekçeli karar da 23.7.2011 tarih ve 28003 sayılı Resmi Gazetede yayımlanıp yürürlüğe girdiğinden, anılan hükmün eldeki davaya uygulanma olanağı kalmamıştır.Şöyle ki,Anayasa Mahkemesi'nin iptal kararlarının yasama, yürütme ve yargı organları ile idari makamları, gerçek ve tüzel kişileri bağlayacağı açıkça 1982 Anayasa'sının 153/son maddesinde düzenlendiği gibi; 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 33. maddesinde yer alan “Hakim, Türk hukukunu resen uygular” hükmü ile ifadesini bulan yasal ilke de gözetildiğinde; Anayasa Mahkemesi'nin iptal kararlarının derdest dosyalar yönünden uygulanmasının zorunluluğu da ortadadır.Somut olayda;Yerel Mahkemece direnme kararının verildiği 2.6.2011 tarihi itibariyle 5841 sayılı yasayla 3402 sayılı yasanın 12/3.maddesine eklenen hüküm ile geçici 10.maddenin yürürlüğünün durdurulduğu ve akabinde de 23.7.2011 tarihinde iptale ilişkin Anayasa Mahkemesi kararının Resmi Gazete'de yayımlanmış olduğu anlaşılmakla, Anayasa Mahkemesinin iptal kararı sonucu oluşan durumun eldeki maddi anlamda kesinleşmemiş ve derdest olan davaya da uygulanması zorunlu olduğundan, Hazine tarafından açılan davanın 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 12/3.maddesindeki 10 yıllık hak düşürücü sürenin geçtiğinden bahisle reddine karar verilmesi isabetsizdir.Öte yandan,,6292 sayılı Orman Köylülerinin Kalkınmalarının Desteklenmesi ve Hazine Adına Orman Sınırları Dışına Çıkarılan Yerlerin Değerlendirilmesi İle Hazineye Ait Tarım Arazilerinin Satışı Hakkındaki Kanun 26.4.2012 Tarih,28275 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.6292 sayılı kanunun 1.maddesinde, kanunun amacının; 31/8/1956 tarihli ve 6831 sayılı Orman Kanununun 2. maddesi gereğince, Hazine adına orman sınırları dışına çıkarılan yerlerin değerlendirilmesi, yeni orman alanlarının oluşturulması, nakline karar verilen Devlet ormanları içinde veya bitişiğinde bulunan köyler halkının yerleştirilmesi ve orman köylülerinin kalkındırılmasının desteklenmesi ile Hazineye ait tarım arazilerinin satışına ilişkin usul ve esasların belirlenmesi,6831 sayılı Kanunun 2.maddesine göre Hazine adına orman sınırları dışına çıkarılan yerler ile Hazineye ait tarım arazileri hakkında uygulanması olduğu açıklanmış; 9/2.maddesinde de “Bu Kanuna göre yapılacak işlemler sonuçlanıncaya kadar 2B alanları hakkında Hazine tarafından kişiler aleyhine açılması gereken davalar açılmaz,açılmış ve devam eden davalar durdurulur...” hükmüne yer verilmiştir.O halde, Yerel Mahkemece, yukarıda açıklanan ilkeler doğrultusunda, bozma ve direnme kararlarının kapsamları ile bağlı olunmaksızın, 5841 sayılı yasaya ilişkin Anayasa Mahkemesi'nin iptal kararı ile 6292 sayılı yasa hükümleri göz önünde bulundurularak karar verilmek üzere ve - diğer hususlar bu aşamada incelenmeksizin- salt bu değişik neden ve gerekçe ile direnme kararının bozulması gerekir. SONUÇ: Davacı Hazine vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının, mahkemece oluşan yeni yasal durum nazara alınarak karar verilebilmesi için, yukarıda gösterilen değişik nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanunun 30.maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. Maddesi gereğince BOZULMASINA, bozma kapsamına göre sair temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına, HUMK'nun 440.maddesi uyarınca kararın tebliği tarihinden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 13.06.2012 gününde oybirliğiyle karar verildi.