Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 376 - Karar Yıl 2011 / Esas No : 278 - Esas Yıl 2011





MAHKEMESİ : Ankara 4. Asliye Hukuk MahkemesiTARİHİ : 06/03/2008NUMARASI : 2008/10-2008/61Taraflar arasındaki “manevi tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara 4. Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 08.06.2006 gün ve 52/201 esas, karar sayılı kararın incelenmesi davalılar vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 24.09.2007 gün ve 2006/11159 esas, 2007/10634 sayılı ilamı ile;(...Dava, yayın yoluyla kişilik haklarına saldırı nedeniyle manevi tazminat istemine ilişkindir. Davacı vekili müvekkilinin Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti Başbakanı, Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanı olduğunu, davalılardan A. S.Ç....yazdığı ve davalı Ortadoğu Gazetesinin 13.02.2006 tarihli nüshasında yayınlanan “Adam Ol Adam” başlıklı yazıda müvekkilinin şahsiyet haklarına tecavüz niteliğinde, şeref ve onuruna yönelik ağır hakarette bulunduğunu ileri sürmüştür. Davalılar vekili ise Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı olan davacının, Türk Milletini yönetmek ve haklarını korumakla görevli olduğunu, milletine karşı bu görevi yerine getirirken, halkı azarlaması ve terbiye sınırlarını zorlayan ifadelerle aşağılaması karşısında davalı yazarın üzüntü duyduğunu, eleştiri sınırlarının aşılmadığını savunmuştur.Mahkemece dava konusu yazının kişilik haklarına saldırı oluşturduğu gerekçesiyle istemin kısmen kabulüne karar verilmiştir.Basın özgürlüğü, Anayasanın 28. maddesi ile 5187 sayılı Basın Yasasının 1. ve 3. maddelerinde düzenlenmiştir. Bu düzenlemelerde basının özgürce yayın yapmasının güvence altına alındığı görülmektedir. Basına sağlanan güvencenin amacı; toplumun sağlıklı, mutlu ve güvenlik içinde yaşayabilmesini gerçekleştirmektir. Bu durum da halkın dünyada ve özellikle içinde yaşadığı toplumda meydana gelen ve toplumu ilgilendiren konularda bilgi sahibi olması ile olanaklıdır. Basın, olayları izleme, araştırma, değerlendirme, yayma ve böylece kişileri bilgilendirme, öğretme, aydınlatma ve yönlendirmede yetkili ve aynı zamanda sorumludur. Basının bu nedenle ayrı bir konumu bulunmaktadır. Bunun içindir ki, bu tür davaların çözüme kavuşturulmasında ayrı ölçütlerin koşul olarak aranması,genel durumlardaki hukuka aykırılık teşkil eden eylemlerin değerlendirilmesinden farklı bir yöntemin izlenmesi gerekmektedir. Basın dışı bir olaydaki davranış biçiminin hukuka aykırılık oluşturduğunun kabul edildiği durumlarda, basın yoluyla yapılan bir yayındaki olay hukuka aykırılık oluşturmayabilir. Ne var ki basın özgürlüğü sınırsız olmayıp, yayınlarında Anayasanın Temel Hak ve Özgürlükler bölümü ile Türk Medeni Kanununun 24 ve 25. maddesinde yer alan ve yine özel yasalarla güvence altına alınmış bulunan kişilik haklarına saldırıda bulunulmaması da yasal ve hukuki bir zorunluluktur.Basın özgürlüğü ile kişilik değerlerinin karşı karşıya geldiği durumlarda; hukuk düzeninin çatışan iki değeri aynı zamanda koruma altına alması düşünülemez. Bu iki değerden birinin diğerine üstün tutulması gerektiği, bunun sonucunda da, daha az üstün olan yararın daha çok üstün tutulması gereken yarar karşısında o olayda ve o an için korumasız kalmasının uygunluğu kabul edilecektir. Bunun için temel ölçüt kamu yararıdır. Gerek yazılı ve gerekse görsel basın bu işlevini yerine getirirken, özellikle yayının gerçek olmasını, kamu yararı bulunmasını, toplumsal ilginin varlığını, konunun güncelliğini gözetmeli, haberi verirken özle biçim arasındaki dengeyi de korumalıdır. Yine basın, objektif sınırlar içinde kalmak suretiyle yayın yapmalıdır. O anda ve görünürde var olup da sonradan gerçek olmadığı anlaşılan olayların yayınından da basın sorumlu tutulmamalıdır.Davaya konu 13.02.2006 tarihli yazının, davacı Başbakan ile dava dışı bir çiftçi arasında geçen olay üzerine eleştiri amacıyla yazıldığı anlaşılmaktadır. Eleştiri sert, kırıcı ve incitici olabilir. Haber ve eleştiri objektif oldukça, gerçek olaylara dayandıkça ve doğru bir amaca yönelik bulundukça incitici olsa bile hukuka aykırı olduğu söylenemez. Dava konusu yayın, bu yönü ile hukuka uygunluk sınırları içinde kalmaktadır. Başbakan olan davacı ile dava dışı çiftçi arasında geçen olayın gerçek olduğu gözetildiğinde ağır dahi olsa yapılan eleştirilerin hoşgörü ile karşılanması gerektiği sonucuna varılmalıdır. Şu durumda davanın reddi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması bozmayı gerektirmiştir...) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.TEMYİZ EDEN : Davalılar vekili HUKUK GENEL KURULU KARARI Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:Dava, yayın yoluyla kişilik haklarına saldırı nedeniyle manevi tazminat istemine ilişkindir.Davacı vekili; davalılardan A. S.......Ç.nin yazdığı ve davalı O. Gazetesinde yayımlanan “Adam Ol Adam” başlıklı yazıda “...Konuştuğun kelimelerin ölçülü olsun. Oturduğun yer ne emlak dükkanı ne Kasımpaşa kıraathanesi bu ülkenin en tepesi. Senden önce de oralarda oturanlar oldu. Hiç kimse senin kadir basit ve ucuz değildi... Sense çiftçiye sövüp ana bacı muhabbetlerle ölçüleri alt üst edip ahlaki kıstasları yok sayıp neredeyse tekme tokat döveceksin... Bunuda mı halledemeyeceksiniz tek dayanağınız bu kalmışken, bırak git o zaman kazık mı çaktın koltuğa. Daha fazla bu ülkenin başına musibetler getirmeden çek git!....” şeklinde kaleme alınan yazıda müvekkilinin şahsiyet haklarına saldırıda bulunulduğunu belirterek manevi tazminat talep etmiş; davalılar vekili, davanın reddini savunmuştur.Yerel mahkemece, davanın kısmen kabulüne dair verilen karar davalılar vekilinin temyizi üzerine, Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde yazılı gerekçeyle bozulmuş; mahkemece önceki kararda direnilmiştir. Direnme kararını, davalılar vekili temyize getirmiştir. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; dava konusu yazının içeriği, kullanılan söz ve ifadeler itibariyle davacının kişilik haklarına saldırının söz konusu olup, olmadığı; diğer bir deyişle davacı yararına manevi tazminata hükmetme koşullarının oluşup, oluşmadığı noktasında toplanmaktadır.Böyle bir uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasında, genel durumlardaki hukuka aykırılık teşkil eden eylemlerden farklı bir yöntemin izlenmesi ve ayrı ölçütlerin koşul olarak aranması gerekmektedir.Bunun nedeni, 1982 Anayasasının “Basın Hürriyeti” başlıklı 28. maddesindeki basının özgür olduğu güvencesi ve bu ilkeyi güçlendiren 5680 sayılı Basın Yasasının 1. maddesindeki düzenlemedir. Bu düzenlemede basının özgürce yayın yapmasının güvence altına alındığı görülmektedir. Basına sağlanan güvencenin nedeni; toplumun sağlıklı, mutlu ve güven içinde yaşayabilmesi içindir. Bunun için de kişinin, dünyada ve özellikle içinde yaşadığı toplumda meydana gelen ve toplumu ilgilendiren konularda bilgi sahibi olması ile olanaklıdır. Diğer bir anlatımla basın, olayları izleme, araştırma, değerlendirme, yayma ve böylece kişileri bilgilendirme, öğretme, aydınlatma, yönlendirme yetki ve sorumluluğuna sahiptir. Bunun içindir ki basının yayın yaparken, yaptığı yayından dolayı hukuka aykırılık teşkil edecek olan eylemi, genel olaylardaki hukuka aykırı olan eylemden farklılıklar taşır. İşte bu farklılık ve ayrık durum gözetilerek yapılan yayının hukuka aykırılık veya uygunluk sınırı belirlenmelidir. Basın dışı bir olaydaki davranış biçiminin hukuka aykırılık oluşturduğu kabul edildiği durumlarda, basın yoluyla yapılan bir yayındaki olay hukuka aykırılık oluşturmayabilir. İşte basının bu nedenle ayrı bir konumu bulunmaktadır.Ne var ki, basının bu ayrıcalık taşıyan konumu ve özgürlüğü, tüm özgürlüklerde olduğu gibi sınırsız değildir. Bundan dolayıdır ki, yayınlarında kişilik haklarına saygı göstermesi ve gerek Anayasanın Temel Hak ve Özgürlükler bölümünde yer alan ve gerekse 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu (TMK)’ nun 24 ve 25. maddesinde ve yine özel yasalarda güvence altına alınmış bulunan kişilik haklarına saldırıda bulunmaması yasal bir zorunluluk ve hukuki gerekliliktir.Basın özgürlüğünün kişilik haklarına üstün tutulabilmesi için; haberin gerçeğe uygun olması, gerçeğe uygun yayınların haber niteliğini taşıması, gerçeğe uygun haberlerin verilmesinde nesnel (objektif) ölçülere uyulması ve haberin veriliş biçimi yönünden ölçülülük bulunması gerekir ki, ancak bu durumda, yayının hukuka uygun olduğu kabul edilebilir. Eğer bir yayın bu temel ilkelerden birine ters düşerse, hukuka aykırılık gerçekleşmiş olur.Haberin hukuka uygunluk nedenini oluşturabilmesi, herşeyden önce gerçeğe uygun olmasına bağlıdır. Eğer haber gerçeğe uygunsa, kişilik hakları ihlal edilse bile, burada, manevi tazminata yer yoktur. Üstelik, gerçeklik ilkesi, yalnızca haber verme yönünden değil, eleştirmek, değerlendirmek, yorumlamak yönünden de uygulama alanı bulur. Gerçek dışı haber verme ise, daima hukuka aykırıdır (Mustafa Reşit Karahasan, Tazminat Hukuku, 1996, s. 985).Açıklanan bu durum karşısında, basının özgürlüğü ile kişilerin, kişilik değerlerinin karşı karşıya geldiği, diğer bir anlatımla, hukuk düzenince koruma altına alınan yararların birbirine karşı çatışma içinde bulundukları biçiminde bir görünümün var olduğu kanısı uyanmaktadır.Halbuki hukuk düzeninin, çatışan iki değeri aynı zamanda koruma altına alması düşünülemez. Aksi halde hukukun kendisi, kendi kuralları ile çatışmış olur. Aslında, yapılan düzenleme, hukukun diğer temel kavramları ile birlikte incelendiğinde, iki yararın aynı anda ve aynı olayda birbiri ile çatışmadıkları, somut olaydaki olgular itibariyle koruma altına alınmış bulunan bu iki değerden birinin diğerine üstün tutulması gerektiği anlaşılacaktır. Bunun sonucunda da, daha az üstün olan yararın, daha çok üstün tutulması gereken yarar karşısında, o olayda ve o an için hukuk düzenince korumasız kalmasının uygunluğu kabul edilecektir.Bunun için temel ölçüt, kamu yararıdır. Diğer bir anlatımla yayın, salt toplumun yararı gözetilerek yapılmalıdır. Toplumun çıkarı dışında hiçbir kişisel çıkar, gerçeklerin yanlış olarak sunulmasına neden olmamalıdır. Haber olduğu biçimi ile verilmeli ve kişisel katkı yer almamalıdır. Gerek yazılı ve gerekse görsel basının bu işlevini yerine getirirken, özellikle yayının gerçek olmasını, yayında kamu yararı bulunmasını, toplumsal ilginin varlığını, konunun güncelliğini ve haber verilirken özle biçim arasındaki dengeyi de korumalıdır. Bu ilke ve kurallar gözetilmeden yapılan yayın hukuka aykırılığı oluşturur ve böylece kişilik hakları saldırıya uğramış olur. Aksi bir yayının ise, gerek Anayasa ve Basın Yasası ve gerekse basının genel işlevi karşısında hukuka uygun olduğu, kişilik değerlerine saldırı teşkil etmediği kabul edilmelidir.Yine basın, objektif sınırlar içinde kalmak suretiyle yayın yapmalıdır. O an için o olay veya konu ile ilgili olan, görünen bilinen herşeyi araştırmak, incelemek ve olayları olduğu biçimi ile yayınlamalıdır. Bu işlevi ile gerek yazılı ve gerekse görsel basın, somut gerçeği değil, o anda belirlenen ve var olan ve orta düzeydeki kişilerce de yayının yapıldığı biçimi ile kabul edilen olguları yayınlamalıdır. O anda ve görünürde var olup da sonradan, gerçek olmadığı anlaşılan olayların ve olguların yayınından basın sorumlu tutulmamalıdır (Yargıtay HGK'nun 22.11.2006 gün ve 2006/4-716 E-2006/737 K; 28.09.2005 gün ve 2005/4-568 E-2005/548 K.sayılı ilamları).Somut olayda; dava konusu yazının, davacı ile dava dışı bir çiftçi arasında geçen olay üzerine eleştiri amacıyla yazıldığı anlaşılmaktadır. Davacının konumu ve siyasi kişiliği gözetildiğinde bu olayın yayımlanmasında toplumsal ilgi ve kamu yararı vardır. Davacının yazının yayımlandığı dönemde üstlenmiş olduğu görev ve siyasi konumu gözetildiğinde haberin güncelliğini koruduğu kabul edilmelidir. Yazının içeriği de olayların gelişim şekline uygun olup, kullanılan ifade biçimi itibarıyla da konu ile ifade arasında düşünsel bağlılık anlamında davacının kişilik haklarına saldırı söz konusu değildir. Bu durumda, çatışan yararlar dengesi davacı yararına bozulmamış, hukuka aykırılık nedeni de gerçekleşmemiştir. O halde, dava konusu olan yazı gerçek olaylara dayandığından, böyle bir olayın basın yoluyla kamuoyu önünde tartışılmasında kamu yararı vardır. Konu ele alınıp açıklanırken kullanılan sözcükler de konunun gereği olduğu için amaç bakımından olduğu kadar araç bakımından da aşırılıktan söz edilemez. Tüm bu nedenlerle basının haber verme ve aydınlatma özgürlüğü sınırları içinde kalan yayının hukuka uygun olduğu kabul edilmelidir.Hal böyle olunca, Hukuk Genel Kurulunca da uygun bulunan, Özel Dairenin bozma kararına uyulması gerekirken, davanın kısmen kabulüne ilişkin önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.Bu nedenle, direnme kararı bozulmalıdır.S O N U Ç : Davalılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı H.U.M.K.nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine 01.06.2011 gününde yapılan ikinci görüşmede oyçokluğu ile karar verildi. Bilmeniz halinde fark yaratacak kararlar Malların teslimi usulen kanıtlanmadan faturaların davacının kendi defterlerinde kayıtlı olması tek başına malın teslim edildiğinin kanıtı olarak kabul edilemez. Taraflar arasındaki itirazın iptali davasının bozma kararına uyularak yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davalı vekilince temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.- K A R A R -Davacı vek eksik harcın yatırılması için önce normal bir süre verilmesi zorunlu olmayıp, mahkemece doğrudan kesin mehil verilebilir. Ne var ki, verilen kesin mehil makul bir süreyi kapsamalıdır. (...Kadastro sırasında dava konusu 136 ada 2 ve 6 ile 139 ada 3 parsel sayılı taşınmazlar davalı C.. G.., 139 ada 6 parsel sayılı taşınmaz eşit paylarla davalı C.. G.. ve dava dışı Z. Y., 136 ada 3 ve 128 ada 1 parsel sayılı taşınmaz davalı M.. G.., 136 ada 4 parsel sayılı taşınmaz davalı H. G., 136 İhalenin feshi talebinin reddine ilişkin kararlar kesinleşmeden icra takibine konu yapılamaz. Yukarıda tarih ve numarası yazılı Mahkeme kararının müddeti içinde temyizen tetkiki temyiz eden tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden Daire'ye gönderilmiş olup, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve dosya içerisindeki tüm belgeler okunup Yargıtay Yargıtay Karar Arama Yargıtay Hukuk Dairesi Kararları Arama Yargıtay Ceza Dairesi Kararları Arama Yargıtay Karar Arama Nasıl Yapılır ? Yargıtay Daire Bilgileri İle Dosya Sorgulama Yargıtay Yerel Mahkeme Bilgileri İle Dosya Sorgulama Yargıtay Kanunu Yargıtay İş Bölümü Yargıtay Haberleri Karar Arama Yargıtay Kararları Yargıtay Hukuk Dairesi Kararları Yargıtay Ceza Dairesi Kararları BAM Kararları Danıştay Kararları Anayasa Mahkemesi Kararları Uyuşmazlık MAhkemesi Kararları Karar Arama Nasıl Yapılır? Emsal Karar ve Emsal Karar Arama Nedir? Yargıtay Karar Arama Nasıl Yapılır? BAM Karar Arama Nasıl Yapılır? Danıştay Karar Arama Nasıl Yapılır? Anayasa Mahkemesi Karar Arama Nasıl Yapılır?