Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 356 - Karar Yıl 2011 / Esas No : 179 - Esas Yıl 2011





MAHKEMESİ : Adana 2. Asliye Ticaret MahkemesiTARİHİ : 05/10/2010NUMARASI : 2010/402-2010/503Taraflar arasındaki “itirazın iptali” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Adana 2. Asliye Ticaret Mahkemesince davanın reddine dair verilen 28.10.2008 gün ve 2007/465 esas, 2008/452 sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 19. Hukuk Dairesinin 03.02.2010 gün ve 2009/3175 esas, 2010/941 sayılı ilamı ile; (...Davacı vekili, genel kredi sözleşmesinin kefili olan davalının ödenmeyen kredi borcunun tahsili amacıyla yapılan icra takibine itiraz ettiğini belirterek, itirazın iptaline, takibin devamına, davalının alacağının % 40’ından az olmamak kaydıyla icra inkar tazminatına mahkum edilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.Davalı vekili, müvekkilinin şirket ortağı olduğu dönemde imzalanan genel kredi sözleşmesi uyarınca kullandırılan kredinin ödenerek kapatıldığını, daha sonraki sözleşmeye göre tahsis edilen kredilerden sorumlu tutulamayacağını belirterek davanın reddini savunmuştur.Mahkemece davalının imzasını taşıyan sözleşmeye göre alınan kredinin geri ödenerek borcun tasfiye edildiği, davalının şirketten ayrıldıktan sonra akdedilen 25.08.2006 tarihli kredi sözleşmesinde imzasının bulunmadığı, dava konusu kredi borcunun 2. kredi sözleşmesine dayanılarak kullandırıldığı, belirtilerek davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.Hükme dayanak yapılan bilirkişi raporunda davalının kefil olduğu kredi borcunun ödendiği belirtildiği hâlde, aynı raporun sonuç bölümünde 14.812,87 YTL’den sorumlu olduğu bildirilmiş olup, söz konusu bilirkişi raporu kendi içinde çelişkili olduğu gibi Yargıtay denetimine de elverişli değildir. O halde mahkemece yapılacak iş, banka kayıtları üzerinde inceleme yapılarak, alanında uzman üç kişilik bilirkişi heyetinden yeni bir bilirkişi raporu alınıp, tüm deliller birlikte değerlendirilmek suretiyle varılacak uygun sonuç çerçevesinde bir karar vermekten ibarettir. Bu yönler gözetilmeden eksik inceleme sonucunda yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırıdır...) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.TEMYİZ EDEN : Davacı vekili HUKUK GENEL KURULU KARARI Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:Dava, itirazın iptali istemine ilişkindir.Yerel mahkemece, davanın reddine dair verilen karar, davacı vekilinin temyizi üzerine, Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde yazılı gerekçeyle bozulmuş; mahkemece önceki kararda direnilmiştir. Direnme kararını, davacı vekili temyize getirmiştir. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında işin esasının incelemesine geçilmezden evvel davacı/alacaklı bankanın 492 sayılı Harçlar Kanunun değişik 123/son maddesindeki istisnadan faydalanıp faydalanamayacağı, dolayısıyla başvuru harcı ve peşin harçtan müstesna olup olmadığı ön sorun olarak irdelenmiştir.Uyuşmazlığın niteliği gözetilerek, öncelikle “harç” kavramı ile ilgili şu açıklama ve saptamaların yapılmasında yarar bulunmaktadır: Kamu hizmetlerinin kurulması ve yürütülmesi için gerekli olan mali kaynağın sağlanması amacıyla devletin egemenlik gücüne dayanarak koyduğu mali yükümlerden kaynaklanan alacakları genel olarak kamu alacakları olarak nitelendirilmektedir.Devletin kamu alacağını oluşturan gelir kaynaklarından birini ise kamu hizmetlerinden yararlananların ödedikleri harçlar oluşturmaktadır. Harç; bazı kamu hizmetlerinden yararlanan ve hatta kanun hükmü ile yararlanmak zorunda bırakılan özel ve tüzel kişilerin, özel menfaatlerine ilişkin olarak, kamu kuruluşlarının hizmetlerinden yararlanmaları karşılığında, belli bir ölçüde bu hizmetlerin maliyetine katılmaları amacıyla konulan ve zor unsuruna dayanan mali yükümlülüklerdir ( Burak Pınar, Yargı ve İcra Harçları, Ankara 2009, s. 1- 3).Diğer bir deyişle harç, adli ve idari hizmetlerde ve bu hizmetin gerektirdiği masrafları karşılamak mülahazasıyla gerçek ve tüzel kişilerden hazinece alınan bir paradır. Yapılan işler ve görülen hizmet amme hizmetinden ziyade, kişilerin şahsına ve menfaatine ilişkindir (Y.İ.B.K. 23.12.1976 gün ve 1976/11-7 E.-6 K.).Anayasa Mahkemesi de harcı, verginin özel ve ayrıksı bir türü olarak tanımlamıştır (17.12.1968 gün ve 1968/12 E.-65 K.; 24.10.1974 gün ve 1974/31 E.-43 K.; 14.01.2010 gün ve 2009/27 E.-2010/9 K. sayılı kararları ve aynı mahiyette Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 12.05.1982 gün ve 1982/5-341 E,-493 K. sayılı ilamı).Harçlar konusunda genel düzenleme içeren, 492 sayılı Harçlar Kanunu'nun gerekçesinde harcın tanımı “fertlerin özel menfaatlerine ilişkin olarak, kamu kurumları ve hizmetlerinden yararlanmaları karşılığında yaptıkları ödemelerdir” biçiminde yapılmıştır (Bu harç tanımı Anayasa Mahkemesi’nin 31.03.1987 gün ve 1986/20 E.-1987/9 K.; 14.02.1991 gün ve 1990/18 E.-1991/14 K.; 28.09.1995 gün ve 1995/24 E.-52 K.; Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 12.05.1982 gün ve 1982/5-341 E,-493 K. sayılı kararlarında da benimsenmiştir). Buna göre, bir hizmetin harç konusu olabilmesi için; kişilerin bir kamu kurumundan yararlanmaları, kişilere kamu eliyle özel bir yarar sağlanması ve kamu idaresinin kişilerin özel bir işiyle uğraşması gerekmektedir (Y.İ.B.K. 7.12.1964 gün ve 1964/3 E.-5 K.; Anayasa Mahkemesi'nin 31.03.1987 gün ve 1986/20 E.-1987/9 K. sayılı kararları).Bir kamu hizmetinden dolayı harç alınabilmesi, bu hizmetin kanunla belirlenmesine ve bu hususla ilgili harç alınmasına ilişkin düzenlemelerin de, kanunda yer almasına bağlıdır.Nitekim 1982 Anayasası'nın 73/3.maddesinde; “Vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümlülükler kanunla konulur, değiştirilir veya kaldırılır.” hükmünü içermektedir.Bu Anayasa kuralının, vergi, resim ve harç gibi parasal yükümlülüklerin veya bunlardan bağışıklığın, kapsam ve içeriğinin hiçbir kuşkuya yer vermeyecek biçimde ve açıkça gösterilmesi amacına yönelik bulunduğu açıktır. O halde, harca ilişkin bir yasa hükmünün yorumu ve uygulanmasında, bu ilke ve amacın gözden uzak tutulmaması gerekir. Aksi halde, kişi ve kurumların yasal dayanağı olmayan bir yükümlülük altına sokulmaları veya Devletin önemli bir gelir kaynağından yoksun bırakılması gibi, Yasa Koyucunun amacına aykırı ve sakıncalı sonuçların doğmasına yol açılmış olur (H.G.K.'nun 12.05.1982 gün ve 1982/5-341 E,-493 K. sayılı ilamı).Bu kanunilik ilkesine paralel olarak, 492 sayılı Harçlar Kanunu'nun 1.maddesinde, bu kanuna göre alınacak harçlar arasında, diğer harçlar yanında yargı harçları da, bulunmaktadır.Aynı Kanunun 2. maddesinde ise, yargı işlemlerinden bu Kanuna bağlı (1) sayılı tarifede yazılı olanların, yargı harçlarına tabi olduğu vurgulanmıştır.Bu arada yargı harcı, devletin mahkemeler aracılığıyla yaptığı hizmete, ondan yararlananların katkısıdır (Y.İ.B.K. 16.12.1983 gün ve 1983/5 E.-6 K.).492 sayılı Harçlar Kanununun "istisna ve muaflıklar" başlıklı 13. maddesinde harçtan müstesna işlemler düzenlenmiş; 59. maddesinde ise; "Harçtan müstesna tutulan işlemler" başlığı altında hangi işlemlerin harçtan istisna olduğu sıralanmış, son fıkrasında ise; "Yukarıda yer alan istisnalara ilave olarak özel kanunlarda yer alan muafiyet ve istisnalara ilişkin hükümler saklıdır” düzenlemesi getirilmiştir. Aynı Kanununun onuncu kısmında “kısımlar arası müşterek hükümler” üst başlığı altında birinci bölüm olarak “genel muaflıklar ve istisnalar” başlığı; bu başlığın altında ise, “özel kanunlardaki hükümler“ alt başlığını taşıyan ve konumuzu ilgilendiren 123. maddesi gelmektedir.492 sayılı Harçlar Kanunu’nun, 06.06.2008 tarihinde yürürlüğe giren 04.06.2008 gün ve 5766 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunda ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunun 11. maddesinin (ç) bendi ile değişik "Özel kanunlardaki hükümler" kenar başlıklı 123. maddesinde aynen: “Özel kanunlarla harçtan muaf tutulan kişilerle, istisna edilen işlemlerden harç alınmaz.Ancak, İş Kanununa tabi işçilerin ve çırakların iş mahkemelerindeki dava ve bu mahkemelerden almış oldukları ilamların takiplerinde harçtan muafiyet gündelikleri veya aylık ücretleri 16 yaşını doldurmuş işçiler için belirlenen asgarî ücreti geçmeyen işçiler ve çıraklar hakkında uygulanır.(Değişik fıkra: 25.12.2003 - 5035 S.K./31. md.) Anonim, eshamlı komandit ve limited şirketlerin kuruluş, sermaye artırımı, birleşme, devir, bölünme ve nev'i değişiklikleri nedeniyle yapılacak işlemler ile (Ek ibare: 28.03.2007-5615 S.K./15.mad) Esnaf ve Sanatkârlar Kredi ve Kefalet Kooperatifleri (Bu kooperatifler ile Kredi Garanti Fonu İşletme ve Araştırma Anonim Şirketi tarafından bankalardan kullandırılacak krediler için verilecek kefaletler dahil) bankalar, yurt dışı kredi kuruluşları ve uluslararası kurumlarca kullandırılacak kredilerin temini ve bunların teminatları ile geri ödenmelerine ilişkin işlemler bu Kanunda yazılı harçlardan müstesnadır.” Hükmüne yer verilmiş; son cümlede daha önce yer alan “işlemler harca tabi tutulmaz” ibaresi “işlemler bu Kanunda yazılı harçlardan müstesnadır” şeklinde değiştirilmiştir. Madde metninden de anlaşıldığı üzere harçtan istisna tutulan işlemler fıkrada belirtilen kurumlarca kullandırılacak kredilerin temini ve bunların teminatları ile geri ödemelerine ilişkin işlemlerdir. Yasa koyucu, finansman sıkıntısı çeken bankalar, yurtdışı kredi kuruluşları ve uluslararası kurumların, müşterilerine kullandırmak amacıyla sendikasyon kredisi gibi büyük miktarlı kredilere kendi portföylerinde yer vererek yurt içi veya yurt dışı kredi kuruluşlarından finansman desteği alabilmelerini kolaylaştırmak ve kredi maliyetlerini azaltmak amacıyla bu nitelikteki kredilerin temini ve bunların teminatları ile geri ödemelerine ilişkin işlemlerden harç alınmayacağını öngörmüştür.Yasa koyucu anılan maddede; bankalar, yurt dışı kredi kuruluşları ve uluslararası kurumlarca kullandırılmak üzere temin edilen kredilere ait bazı işlemlerden harç alınmayacağını belirttiğine göre; bankaların, kendi öz kaynaklarından veya diğer kredi kurumlarından temin ettikleri kredileri, genel kredi sözleşmesiyle gerçek veya tüzel kişilere teminatlı veya teminatsız olarak kullandırmaları halinde 492 sayılı Kanunun değişik 123/son maddesindeki istisnadan faydalanmaları olanaklı değildir. Nitekim aynı ilkeler Anayasa Mahkemesi’nin 14.01.2010 tarih ve 2008/81 E.-2010/8 K. sayılı kararında da benimsenmiştir (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 06.10.2010 gün ve 2010/12-443-471 esas, karar sayılı ilamı).492 sayılı Harçlar Kanunu'nun “Nispi harçlarda ödeme zamanı” başlığını taşıyan 28/1. maddesinde nispi harçlarda ödeme zamanı düzenlenmiş olup, aynı maddenin (a) bendinde ise, karar ve ilam harcının ödeme zamanı düzenlenmiştir.Anılan Kanunun “Karar ve İlam Harcı” başlığını taşıyan 28/1-a maddesinde aynen; “Karar ve ilam harçlarının dörtte biri peşin, geri kalanı kararın verilmesinden itibaren iki ay içinde ödenir. Karar ve ilam harcı ödenmedikçe, ilgiliye ilam verilmez.” hükmünü taşımakta olup;Kanunun “Harcı ödenmeyen işlemler” başlığını taşıyan 32. maddesinde ise, “Yargı işlemlerinden alınacak harçlar ödenmedikçe müteakip işlemler yapılamaz. Ancak ilgilisi tarafından ödenmeyen harçları diğer taraf öderse işleme devam olunmakla beraber bu para muhakeme neticesinde ayrıca bir isteğe hacet kalmaksızın hükümde nazara alınır.” hükmü getirilmiştir.Öte yandan, 492 sayılı Harçlar Kanunu'nun 28/1-a maddesinin son cümlesindeki “Karar ve ilam harcı ödenmedikçe ilgiliye ilam verilmez” hükmü ile 32. maddesinin birinci cümlesindeki “Yargı işlemlerinden alınacak harçlar ödenmedikçe müteakip işlemler yapılmaz” hükmünün itiraz yoluyla Anayasaya aykırılığının, yerel mahkemelerce ileri sürülmesi üzerine, Anayasa Mahkemesi, 17.03.2010 günlü Resmi Gazete'de yayımlanan 2009/27 E., 2010/9 K. sayılı kararı ile, 492 Sayılı Kanunun 28/1-a maddesinin son cümlesinin Anayasa'ya aykırı olduğuna ve iptaline, aynı Kanunun 32.maddesinin birinci cümlesinin Anayasa'ya aykırı olmadığına ve itirazın (iptal isteminin) reddine karar vermiştir.Anayasa Mahkemesi, aynı Kanunun 32. maddesinin birinci cümlesinin Anayasa'ya aykırı olmadığına ve itirazın (iptal isteminin) reddine ilişkin gerekçesinde ise:“...Yargılama sürecinde, yasayla harca tabi kılınmış bir hizmetten yararlanmak isteyen ilgili (davalı veya davacı), genel kurallar uyarınca harcını ödeyerek bu hizmetten yararlanabilir. Dava açan veya yargılama sırasında harca tabi bir işlemin yapılmasını isteyen tarafın, harç ödemeden devam eden işlemlerin yapılmasını isteyerek bireysel bir menfaat elde etmesi, harçların konuluş amaçlarına aykırılık oluşturur.Yargı işlemlerinden alınacak harçlar ödenmedikçe müteakip işlemlerin yapılmayacağını belirten kural, bireylerin özel menfaatleriyle ilgili olarak yargı hizmetinden yararlanmalarını, bu hizmetin karşılığı olan harcın ödenmesi koşuluna bağladığından, hak arama özgürlüğünü sınırlandıran bir nitelik taşımamaktadır. Açıklanan nedenlerle itiraz konusu kural, Anayasa'nın 36. maddesine aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir.” ifadelerine yer vermiştir.Anayasa Mahkemesinin iptal kararı ve gerekçesi de dikkate alındığında aksinin düşünülerek, ilgili tarafın harç yükümlülüğünü yerine getirmemesi ve dolayısıyla müteakip yargı işlemlerine devam edilmesi, harçların konuluş amacına aykırılık oluşturacaktır (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 24.03.2010 gün ve 2010/12-158- 178 esas, karar sayılı ilamı).Tüm bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; Davacının dava açarken 492 sayılı Harçlar Kanunun 123/son maddesi uyarınca harçtan muaf olduğunu belirterek başvurma ve peşin harçları yatırmadığı ve mahkemece de sözkonusu harçların yatırılması için kendisine süre verilmediği ve yargılamanın sürdürülerek sonuçlandırıldığı anlaşılmaktadır. Yukarıda belirtildiği üzere; bankaların, Harçlar Kanununun 123/son maddesinde yer alan yargı harçlarından istisna tutulma keyfiyeti dar tutulmuş olup, bu kapsama bankaların genel kredi sözleşmeleri ile müşterilerine kullandırdıkları kredilerin ödenmemesi nedeniyle açtıkları dava ve icra takiplerinde ödenmesi gereken yargı harçlarının istisna kapsamına girmediği belirgindir. Ayrıca, Harçlar Kanunu'nun 32. maddesi hükmünce, yargı işlemlerinden alınacak harçlar ödenmedikçe müteakip işlemler yapılamayacağından, davacı tarafından başvurma ve peşin harçları yatırılmadığı sürece yargılamaya devam edilmesi ve sonraki işlemlerin yapılması da olanaklı değildir. Hal böyle olunca, yukarıda belirtilen maddi ve yasal olgular dikkate alınmadan, davcı bankadan gerekli harçlar alınmadan yargılamaya devamla, yazılı şekilde hüküm tesisi doğru görülmemiştir. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.S O N U Ç : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda belirtilen değişik gerekçe ve nedenlerle H.U.M.K.nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, bozma nedenine göre sair temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine 25.05.2011 gününde oybirliğiyle karar verildi.