Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 352 - Karar Yıl 2011 / Esas No : 186 - Esas Yıl 2011





MAHKEMESİ : İstanbul 10. Asliye Ticaret MahkemesiTARİHİ : 10/11/2010NUMARASI : 2010/503-2010/593Taraflar arasındaki “tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; İstanbul 10. Asliye Ticaret Mahkemesince davanın reddine dair verilen 18.04.2008 gün ve 2007/233 E., 2008/163 K. sayılı kararın incelenmesi taraf vekilleri tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 14.12.2009 gün ve 2008/8497 E., 2009/12938 K. sayılı ilamı ile;“…Davacı vekili, davalının bayisi bulunduğu araçları satın alan dava dışı müşterilerine müvekkilince kredi açılarak kredi tutarının davalı hesaplarına aktarıldığını, bu şekilde kredi açılan 6 adet hesapta borcun ödenmediğini ve yapılan incelemede davalının fatura tutarlarını fazla göstererek talep edilebilirin üzerinde kredi verilmesini sağladığından haksız eylemi nedeniyle ödenmeyen kredi borçlarından sorumlu olduğunu ileri sürerek, 143.622,00 TL'nin davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir.Davalı vekili, ödenmeyen kredilerden müvekkilinin sorumlu olmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir.Mahkemece, iddia, savunma ve dosya kapsamına göre, kredi borçluları olan dava dışı müşterilere karşı açılan icra takipleri henüz neticelenmediğinden akdi ilişki içinde bulunduğu kişi borçları için davalıya karşı haksız fiil iddiasıyla dava açmasının erken olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.Kararı, taraf vekilleri temyiz etmiştir.1- Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davacı vekilinin tüm, davalı vekilinin ise aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan ve yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.2-Dava, haksız fiil iddiasına dayalı tazminat istemine ilişkindir.Mahkemece, yazılı gerekçeyle davanın erken açıldığı belirtilerek davanın reddine karar verilmiş ve vekille temsil edilen davalı yararına maktu vekâlet ücretine hükmedilmiştir.Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin 7. maddesinde belirtilen nedenlerle davanın reddedilmesi durumunda, anılan tarifenin 2. kısmında yer alan maktu vekâlet ücretine hükmedileceği öngörülmüştür. Somut olayda ise davanın ret sebebi, maddede sayılan hallerin dışındadır.O halde, vekille temsil edilen davalı bakımından, tarifenin 3. kısmına göre, nispi vekâlet ücretine hükmedilmesi gerekirken, yazılı şekilde maktu vekalet ücretine hükmedilmesi doğru olmamış, kararın bu nedenle, davalı yararına bozulması gerekmiştir…” gerekçesiyle (1) numaralı bentte açıklanan nedenle, davacı vekilinin tüm, davalı vekilinin sair temyiz itirazlarının reddine, (2) numaralı bentte açıklanan nedenle davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile kararın bozulması ile dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.TEMYİZ EDEN : Davalı vekili HUKUK GENEL KURULU KARARI Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:Dava, haksız fiil iddiasına dayalı tazminat istemine ilişkindir.Mahkemece, davanın erken açılmış olması gerekçesi ile reddine, davalı yararına maktu vekalet ücreti verilmesine dair verilen karar; Özel Dairece, yukarıda yazılı gerekçe ile bozulmuş; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.Direnme kararını davacı vekili temyiz etmiştir.Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davalı yararına hükmedilmesi gereken vekalet ücretinin maktu mu, nispi mi olması gerektiği noktasında toplanmaktadır.Mahkeme; davacı bankanın kullandırdığı kredi karşılığında satın alınan araçlar üzerine rehin koydurduğu, ödenmeyen kredilerle ilgili olarak menkul rehininin paraya çevrilmesi ile rehini aşan miktar için dava dışı kredi kullananlara yasal takip hakkını kullandığı, yapılan takiplerin derdest olup henüz sonuçlanmadığı, bu durumda davacı bankanın ancak, kredi kullananlar ile arasında bulunan akdi ilişkiye dayalı olarak kredi kullananlardan alacağını tahsil edememesi ve tahsil etme imkanının kalmaması halinde haksız fiil sorumluluğu hükümlerine göre zararını ve illiyet bağını kanıtlamak koşulu ile davalıya yönelebileceği, haksız fiil sorumluluğuna dayalı açılmış bu davanın erken açıldığı, bu kararın davanın esasını çözmeyen, taraflar arasında kesin hüküm teşkil etmeyen, davanın belli koşulların oluşması durumunda yeniden açılabilmesine ve karara bağlanmasına olanak tanıyan bir karar olduğu, davanın esastan değil usulden reddedildiği, gerekçesiyle davalı lehine maktu vekalet ücretine hükmetmiştir. Mahkemenin, kararında yer alan “davanın dava şartı yokluğu nedeniyle, esastan değil usulden reddine ilişkin” gerekçesi, Özel Dairece bozma nedeni yapılmamış; karar sadece vekalet ücreti yönünden bozulmuştur.Bu durumda, yerel mahkeme ile Özel Daire arasında, davada dava şartlarının eksik olduğu hususu kesinleşmiş olup, uyuşmazlık konusu değildir.Her ne kadar, görüşmeler sırasında, mahkemece haksız fiilin şartlarından olan “zarar” unsurunun gerçekleşmediği gerekçesiyle verilen ret kararının işi esastan çözen bir karar olduğu, ortada usulden verilmiş bir ret kararı bulunmadığı, vekalet ücretinin de bu husus dikkate alınarak verilmesi gerektiği yönünde görüş ileri sürülmüş ise de; çoğunlukça, mahkemece verilen kararın, olumlu dava şartları arasında sayılan “hukuki yarar yokluğu” nedeniyle usulden verilmiş bir ret kararı olduğu, bu kararın uyuşmazlığı esastan halleden bir karar olmadığı, sadece dava tarihi itibari ile davacının, davalıya karşı dava açmakta hukuki yararının bulunmadığı, böylece ortada esas yönünden verilmiş bir karar bulunmamakla verilen kararın ilerde taraflar arasında, aynı konuda açılacak bir davada kesin hüküm oluşturmayacağı, gerekçeleri ile bu görüş kabul görmemiş; mahkemenin ret kararına gerekçe yaptığı, “davanın erken açılması” ibaresinin, dava şartlarından olan “hukuki yarar” kapsamı içerisinde kaldığı kabul edilmiştir.Hemen burada, “hukuki yarar” ve “dava şartları” üzerinde durulmasında fayda bulunmaktadır.Dava şartları, HUMK’n da açıkça düzenlenmiş değildir. Ancak, ilk itirazlar bölümünde, “hakimin re’sen nazarı dikkate alması kanunen iktiza eden hususlar” saklı tutulmuştur (m.188 c.2).Bir hususun dava şartı olup olmadığı onun niteliğinden anlaşılır. Bir hususun varlığı veya yokluğu, mahkemenin davayı esastan inceleyip karara bağlamasına engel oluyor ve hakim o hususu kendiliğinden gözetmekle yükümlü ise, o husus bir dava şartıdır. Dava şartları, medeni usul hukukuna ait bir kurumdur. Bunun amacı, bir davanın esası hakkında incelemeye geçilebilmesi için gerekli bütün şartları ve bunların incelenmesi usulünü tespit etmek, böylece davaların daha çabuk, basit ve ekonomik bir şekilde sonuçlanmasına yardımcı olmaktır. Mahkemenin, davanın esası hakkında yargılama yapabilmesi (davayı esastan inceleyebilmesi) için varlığı veya yokluğu gerekli olan haller, dava (yargılama) şartları’dır. Davanın esası hakkında inceleme yapılabilmesi için varlığı gerekli hallere, olumlu dava şartları (mesela, görev, hukuki yarar gibi); yokluğu gerekli hallere ise olumsuz dava şartları denilmektedir (mesela, kesin hüküm gibi).Dava şartları, dava açılabilmesi için değil, mahkemenin davanın esası hakkında inceleme yapabilmesi (davanın esasına girebilmesi) için gerekli olan şartlardır. Buna davanın dinlenebilmesi şartları da denir. Dava şartlarından biri olmadan açılan dava da açılmış (var) sayılır, yani derdesttir. Ancak mahkeme, dava şartlarından birinin bulunmadığını tespit edince, davanın esası hakkında inceleme yapamaz; davayı dava şartı yokluğundan (usulden) reddetmekle yükümlüdür. Dava şartlarının bulunup bulunmadığı davada hakim tarafından kendiliğinden (re’sen) gözetilir; taraflar bir dava şartının noksan olduğu davanın görülmesine (esastan karara bağlanmasına) muvafakat etseler bile, hakim davayı usulden reddetmekle yükümlüdür.Dava şartları mahkemeye, taraflara ve dava konusuna (müddeabihe) ilişkin olmak üzere, üçe ayrılarak incelenebilir. Buna göre; Mahkemeye ilişkin dava şartları: “yargı hakkı, yargı yolu, görev, kamu düzenine ilişkin yetki halleri”; Taraflara ilişkin dava şartları: “davada iki tarafın bulunması, taraf ehliyeti, dava ehliyeti, davaya vekalet ehliyeti ve geçerli vekaletname, davayı takip yetkisi”;Dava konusuna ilişkin dava şartları ise: “kesin hüküm bulunmaması ve hukuki yarar (menfaat) bulunması”olarak sıralanmaktadır. Davacının dava hakkına sahip olması, dava açabilmesi için yeterli değildir. Bundan başka, davacının dava açmakta hukuki bir yararının bulunması gerekir; yani, dava hakkı, hukuki yarar ile sınırlıdır. Dava açmakta hukuki yararı olmayan kişi, Devletin mahkemelerini gereksiz yere uğraştıramaz. Bu, hukuki korunma (himaye) ihtiyacı olarak da adlandırılmaktadır. Yani, davacının mahkemeden hukuki korunma istemesinde, korumaya değer bir yararı olmalıdır.Bilindiği ve 07.12.1964 gün ve 3/5 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı’nda da belirtildiği üzere; Dava, mahkemeden verilecek bir hükümle, bir iddia üzerinde hukuki korunmanın sağlanması dileğidir. Kanunlarımızda açıkça yazılı olmayan, hukuki yararın dava şartı olduğu, Yargıtay uygulamaları ve öğretide kabul edilmiştir. Bu şart, "dava konusuna ilişkin genel dava şartlarından biri" olup, davanın esası hakkında inceleme yapılabilmesi ve esas hakkında hüküm verilebilmesi için varlığı gerekli olduğundan "olumlu dava şartları" arasında sayılmaktadır. Bu nedenle, hukuki yarara (menfaate), "davanın dinlenebilmesi (mesmu olması, kabule şayan olması) şartı" da denilmektedir(Hanağası, Emel, Davada Menfaat, s.19, 20,21, dipnot 73, 85, 86 ve 87'de belirtilen yazarlar). Nitekim, aynı görüş, Hukuk Genel Kurulu'nun 24.11.1982 gün ve 1982/7-1874 E.-914 K.; 5.6.1996 gün ve 1996/18-337 E.-542 K.; 5.2.1997 gün ve 1997/18-797 E.-53 K.; 11.03.1998 gün ve 1998/8-176 E.-217 K.; 20.10.1999 gün ve 1999/14-840 E.-859 K.; 10.11.1999 gün ve 1999/1-937 E.-946 K.; 30.05.2001 gün ve 2001/14-443 E.-458 K.; 29.05.2002 gün ve 2002/2-401 E.-451 K.;17.03.2010 gün ve 2010/3-119 E.- 159 K. sayılı kararlarında da, benimsenmiştir. Davacının dava açmaktaki yararı, hukuki olmalıdır; ideal veya ekonomik yarar yalnız başına yeterli değildir. Davacı, hakkına kavuşmak için mahkemenin kararına muhtaç bulunmalıdır.Davacının dava açmaktaki hukuki yararının, korunmaya değer bir yarar olması gerekir. Dava edilen alacak miktarının çok az olması halinde de, davacının dava açmakta korunmaya değer bir hukuki yararı vardır.Hukuki yarar dava açıldığı anda var olmalıdır; ilerideki bir yarar yeterli değildir. Bu nedenle, muaccel olmayan alacak için dava açılamaz; açılırsa, dava hukuki yarar yokluğundan (usulden) reddedilir. Fakat bu durum, alacağın muaccel hale gelmesinden sonra yeniden dava edilmesine engel değildir.Dava ile erişilmek istenen amaç, aynı güvenle ve fakat daha basit bir yol ile gerçekleşebilecekse, o konuda dava açılmasında hukuki yarar yoktur.Dava açılmasında olduğu gibi, mahkemeye yapılan her talep için, talepte bulunanın hukuki yararının varlığı şarttır. Aksi halde mahkeme, böyle bir talebi inceleyip yerine getiremez.Dava şartları, dava açılmasından hükmün verilmesine kadar var olmalıdır. Davanın açıldığı anda var olan bir dava şartı (mesela hukuki yarar) sonradan ortadan kalkarsa, o zaman dava esastan değil, dava şartı yokluğundan (usulden) reddedilecektir. Dava şartı yokluğundan dolayı davanın (usulden) reddi kararı, nihai karar olması nedeniyle temyiz edilebilir (m 427). Böyle bir karar, ancak ilişkin olduğu dava şartının yokluğu hakkında kesin hüküm teşkil eder (m. 237, I).Bu nedenle, dava şartı yokluğundan reddedilen dava, noksan dava şartı tamamlandıktan sonra yeniden açılabilir ve davalı bu yeni davaya karşı kesin hüküm (m. 427) itirazında bulunamaz. Çünkü ilk karar, davanın esası hakkında verilmiş olmayıp, yalnız belli bir dava şartının yokluğuna ilişkindir. Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde: Mahkemece davanın erken açılmış olması nedeniyle verilen ret kararının, hukuki nitelikçe davacının dava tarihi itibari ile görülmekte olan davayı açmasında hukuki yararı bulunmadığından, dava şartlarındaki eksiklik nedeniyle verilmiş bir ret kararı olduğu ve bu hususu Özel Daire’nin bozma konusu yapmadığı belirgin olmasına göre; dava şartı eksikliği nedeniyle davanın usulden reddine ilişkin bu karar nedeniyle hükmedilecek vekalet ücretinin tayininin de bu özelliğe uygun olması gerekir. Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin 7. maddesi “Görevsizlik, yetkisizlik, dava ön şartlarının yokluğu veya husumet nedeniyle davanın reddinde, davanın nakli ve açılmamış sayılmasında ücret” başlığını taşımakta; maddenin 2.fıkrasında ise “davanın dinlenebilmesi için kanunlarda öngörülen ön şartın yerine getirilmemiş olması ve husumet nedeniyle davanın reddine karar verilmesinde, davanın görüldüğü mahkemeye göre tarifenin ikinci kısmının ikinci bölümünde yazılı miktarları geçmemek üzere üçüncü kısımda yazılı avukatlık ücretine hükmolunur” düzenlemesi bulunmaktadır. Şu hale göre tarifenin açıklanan 7/2 maddesi hükmü gereğince; konusu para veya para ile değerlendirilmesi mümkün bulunan bir şey olan davanın dava şartlarından birinin bulunmaması (noksan olması) nedeniyle usulden reddine ilişkin kararda, vekalet ücreti nispi tarifeye göre takdir edilir; ancak, bu nispi vekalet ücretinin miktarı, maktu vekalet ücretini geçemez. Mahkemenin dava ön şartının yokluğu nedeniyle verdiği ret kararına uyumlu biçimde, Tarifenin 7/2 maddesine dayanarak ve bu maddede açıklanan “hesaplanan nispi vekalet ücretinin maktu vekalet ücretini geçemeyeceği” kuralını da gözeterek sonuçta “maktu vekalet ücretine” hükmetmiş olması usul ve yasaya uygundur. Açıklanan nedenlerle direnme kararının onanması gerekir. S O N U Ç : Açıklanan gerekçeyle; davalı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile temyiz olunan direnme kararının ONANMASINA, gerekli ilam harcı peşin alındığından başkaca harç alınmasına mahal olmadığını, 25.05.2011 gününde oyçokluğu ile karar verildi. Bilmeniz halinde fark yaratacak kararlar Avukatın danışıklı icra takibi ve haciz, satış işlemleri yapmasının zincirleme şekilde kamu görevlisinin resmi belgede sahtecilik suçu oluşturacağı DAVA VE KARAR: Mahalli mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle dosya incelenerek, gereği düşünüldü. Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre ye SÖZLEŞMEDEN DOĞAN DAVA • YETKİLİ MAHKEME İFA YERİ (...Davacı, davalının talebi üzerine davalıya 250.000 TL borç para verdiğini, aylık 11.250 dolar faizin düzenli ödenmesi, ana paranın ise 4 ay içinde ödenmesi hususunda anlaştıklarını, davalının ilk ay faizi ödemesine rağmen sonrasını ödemediğini belirterek fazlası saklı kalmak üzere 50.000 TLnin ta BOŞANMA DAVASINDA DAVALI TAŞINMAZINA İHTİYATİ TEDBİR KONULAMAYACAĞI Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sırasında mahalli mahkemece verilen, ihtiyati tedbire itiraz üzerine verilin 31.01.2013 tarihli karar yönünden temyiz edilmekle, evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü:Boşanma veya ayrılık davası açılınca alınabilecek tedbirler Türk Medeni Kanunu'nun 1 Yargıtay Yargıtay Karar Arama Yargıtay Hukuk Dairesi Kararları Arama Yargıtay Ceza Dairesi Kararları Arama Yargıtay Karar Arama Nasıl Yapılır ? Yargıtay Daire Bilgileri İle Dosya Sorgulama Yargıtay Yerel Mahkeme Bilgileri İle Dosya Sorgulama Yargıtay Kanunu Yargıtay İş Bölümü Yargıtay Haberleri Karar Arama Yargıtay Kararları Yargıtay Hukuk Dairesi Kararları Yargıtay Ceza Dairesi Kararları BAM Kararları Danıştay Kararları Anayasa Mahkemesi Kararları Uyuşmazlık MAhkemesi Kararları Karar Arama Nasıl Yapılır? Emsal Karar ve Emsal Karar Arama Nedir? Yargıtay Karar Arama Nasıl Yapılır? BAM Karar Arama Nasıl Yapılır? Danıştay Karar Arama Nasıl Yapılır? Anayasa Mahkemesi Karar Arama Nasıl Yapılır?