Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 347 - Karar Yıl 2011 / Esas No : 234 - Esas Yıl 2011





MAHKEMESİ : Gaziantep 4. Asliye Hukuk MahkemesiTARİHİ : 20/01/2011NUMARASI : 2010/644-2011/21Taraflar arasındaki “Tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Gaziantep Asliye 4.Hukuk Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 19.2.2009 gün ve 57-59 sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 13.Hukuk Dairesinin 31.3.2010 gün ve 4678-4293 sayılı ilamı ile; (“...Davacı, Şehit Kamil İlçesi 1158 ada 36 parsel sayılı taşınmazını Acil Trafik Hastahanesi yapımı için bağışladığını, çıkan uyuşmazlık üzerine Gaziantep 1. Sulh Hukuk Mahkemesinin 1992/1148 sayılı dava dosyasında tarafların Sulh olduğunu, buna göre yapılacak hastahaneye A.. ve A.H.. Acil Trafik Hastanesi ismi verileceğini, bu koşul yerine getirilmezse, arsanın rayiç değerinin ödenmesinin kararlaştırıldığını, davalının yapılan hastahaneye kendi ismini vermediğini çekilen ihtara olumlu cevap verilmediğini, şu anda bağışlanan yerin değerinin 20.000.000 YTL olduğunu belirterek fazlaya ilişkin hakları saklı tutularak şimdilik 10.000.00 YTL'nin faiziyle tahsiline karar verilmesini istemiştir. Davalı, bağışlanan arsada toplumun hizmetine sunulan bir hastahane yapıldığını davacı resminin hastahane girişine asılıp, arsanın davacı tarafça bağışlandığının yazıldığını, arsa bedeli istenmesinin fahiş bir talep olduğunu, davacının iyiniyetli olmadığını, savunarak davanın reddini dilemiştir. Mahkemece, dava konusu taşınmazın dava tarihi itibariyle değerinin 15.203.000,00 TL olup, taleple bağlı kalınarak 10.000,00 TL'nin dava tarihinden yasal faizi ile davalıdan tahsiline ilişkin verilen karar davalı tarafça temyiz edilmiştir. Davacı ile dava dışı Gaziantep Sağlık Hizmetleri Vakfı arasında Gaziantep ... Noterliğinde 4.6.1987 tarihinde gayrimenkul satış vaadi sözleşmesi yapıldığı, davacının maliki olduğu Bey Mahallesi 1158 ada 36 parselde kayıtlı tarla vasfında 54197 m2 yüzölçümündeki taşınmazdan 10.000,00 m2 lik kısmın 400.000 TL bedelle Sağlık Hizmetleri vakfınca hastane yapılmak kaydı ile vakfa satışının vaad edildiği , satış bedelinin ödendiği, bu yerin şehir imar planına dahil edildiğinden hastane yapımının kararlaştırıldığı, bu yerin şehir imar planına dahil edilmesi üzerine dava dışı vakfın sözleşmeye konu yerin ifrazen adına tescili için Gaziantep 1. Sulh Hukuk Mahkemesinde 1992/1148 sayılı dava dosyasında tapu iptal ve tescil davası açtığı yapılan yargılamada tarafların 5.8.1993 tarihinde sulh olduğu, buna göre; 5.8.1993 tarihinden itibaren engeç altı yıl içinde Trafik Hastahanesinin yapımının tamamlanması, bu süre içinde hastahane inşaatının tamamlanmaması halinde davacının bağıştan dönebileceği, ayrıca hastahaneye A..-A. H..Acil Trafik Hastahanesi ismi konması ve ismin değiştirilmesi halinde arsanın rayiç değerinin A....-A..H...veya mirasçılarına ödenmesinin kararlaştırıldığı mahkemece, bu şekilde sulhun tasdik edilip tapuda işlem ve ferağ yapılmasına karar verildiği hükmün tarafların temyizden vazgeçmesi nedeniyle kesinleştiği, bilahare dava dışı Gaziantep Sağlık Hizmetleri Vakfı ile Sağlık Bakanlığı temsilcisi arasında yapılan 1.8.1995 tarihli protokol ile dava konusu yerin Sağlık Hizmetleri Vakfı adına kayıtlı iken Hastahane yapılmak üzere Hazineye devrinin kararlaştırıldığı bu protokolde yapılacak Hastaneye A...-A... H... Acil Trafik Hastahanesi adı verilmesi ve bu ismin hiç bir suretle değiştirilmeyeceği, Hastahane girişine arsanın A...H.... tarafından bağışlandığına dair yazı ve fotoğraf asılmasının kararlaştırıldığı, hastahane yapımının tamamlandığı ancak davacının adının hastahaneye verilmediği, davacı resminin hastahane girişine asılıp, adının bağışta bulunan olarak yazıldığı dosya içeriğinden anlaşıldığı gibi bu hususlar taraflar ve mahkemeninde kabulündedir. Yukarıda açıklandığı üzere davacının talebine esas yapılacak hastahaneye davacı ve eşinin adının verilmesine, aksi halde, taşınmazın rayiç değerinin ödeneceğine ilişkin 4.6.1987 tarihli Gayrimenkul satış vaadi sözleşmesi ile 5.8.1993 tarihli Sulh sözleşmesi davacı ve dava dışı Gaziantep Sağlık Hizmetleri Vakfı arasında yapılmıştır. Bu yerin Vakıf adına tescil edilmesinden ve vakfın hastahaneyi tamamlayamayacağının anlaşılmasından sonra Vakıf tarafından davalı Sağlık Bakanlığına 1.8.1995 tarihli protokol ile devredilmiştir. Bu protokolde Hastahaneye davacı ve eşinin adı verilip, hastahane girişine arsanın davacı tarafından bağışlandığı yazılıp davacı fotoğrafının asılması kabul edilmiştir. Sağlık Bakanlığının bu yönlerin yükümlülüğü yerine getirmemesi halinde arsanın rayiç bedelinin ödeneceğine dair bir kararlaştırma bulunmamaktadır. Ayrıca davalı Bakanlık ile Gaziantep Sağlık Hizmetleri Vakfı arasında yapılan 22.9.1995 tarihli protokolde davacının muhatabının vakıf olduğu özellikle vurgulanmıştır. Bu durumda davacı 5.8.1993 tarihli protokoldede doğan ve arsanın rayiç bedelinin ödeneceğine ilişkin ancak Sulh protokollerinin tarafı Gaziantep Sağlık Hizmetleri Vakfından talepte bulunabilir. Mahkemece Sağlık Bakanlığı aleyhine açılan davanın reddi gerekirken, yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir…) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.TEMYİZ EDEN : Davalı vekili HUKUK GENEL KURULU KARARI Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:Dava, sözleşmeye aykırılık iddiasına dayalı taşınmaz bedelinin tazmini istemine ilişkindir.Davacı, maliki olduğu ...ada ....parsel sayılı taşınmazını dava dışı Sağlık Hizmetleri Vakfına Acil Trafik Hastanesi yapılmak üzere bağışladığını, taraflar arasında çıkan uyuşmazlık nedeniyle görülen dava sonunda Gaziantep 1.Sulh Hukuk Mahkemesinin 1992/1148-1993/854 K. sayılı kararı ile tarafların sulh olduğunu, sulh sözleşmesi uyarınca yapılacak hastaneye A...ve A... H...Acil Trafik Hastanesi ismi verileceğinin ve bu koşul yerine getirilmezse arsanın rayiç değerinin ödenmesinin kararlaştırıldığını, davalı Bakanlığa da bu durumun 12.07.2007 tarihinde iletildiğini, buna rağmen yapılan hastaneye davalı Bakanlıkça başka isim verilip, bu isimlerin verilmediğini, ileri sürerek, 20 trilyonluk arsa bedelinden fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 10.000.00 YTL'nin faiziyle tahsilini istemiştir. Mahkemece, dosyaya ibraz edilen sözleşme, yapılan keşif ve alınan bilirkişi raporlarına dayanılarak davanın kabulüne karar verilmiştir.Özel Dairece, yukarıya metni alınan gerekçelerle hüküm bozulmuş; Mahkemece önceki kararda direnilmiştir. Hükmü temyize Davalı vekili getirmiştir. Dosya içeriğindeki belgelerden; 4.6.1987 tarihinde davacı ile dava dışı Sağlık Hizmetleri Vakfı arasında düzenlenen taşınmaz satış vaadi sözleşmesi ile davacının taşınmazının 10.000 m2’ lik kısmını satmayı vaat ettiği,daha sonra anılan vakıf tarafından 6.3.1992 tarihinde satış vaadine dayalı olarak cebri tescil davası açıldığı ve yargılama sırasında aralarında 5.8.1993 tarihli sulh sözleşmesi düzenleyerek davanın sulh sözleşmesine dayalı olarak tapuda işlem ve ferağ yapılmasına karar verilerek çözümlendiği,hükmün temyiz edilmeksizin 8.9.1993 tarihinde kesinleştiği anlaşılmaktadır. Çekişme konusu taşınmazın dava dışı Vakıf adına tesciline dayanak olan 5.8.1993 tarihli sulh sözleşmesinin 3.maddesinde: “..yapılacak olan hastaneye A...-A...H...Acil Trafik Hastanesi isminin konulacağı,buna uyulmaması halinde arsanın rayiç değerinin ödeneceği” hükmü yer almaktadır. Öte yandan taşınmazı devralan dava dışı Sağlık Hizmetleri Vakfı ile davalı Sağlık Bakanlığı arasında düzenlenen 01.08.1995 tarihli protokol ile; yapılacak hastanenin maliyeti de düşünülerek çekişmeli taşınmaz, hastane yapılmak koşuluyla davalı Sağlık Bakanlığına devredilmiş; 24.11.1995 tarihinde de Vakıf İdaresi tarafından davalı Bakanlığa bağış yolu ile resmen temlik edilmiştir. Devir sırasında davalı Bakanlık ile Vakıf İdaresi arasında düzenlenen 01.08.1995 tarihli protokolün 5.maddesinde; “Yapılacak hastaneye A...-A... H...Acil Trafik Hastanesi adının verileceği ve bu ismin hiçbir surette değiştirilmeyeceği” belirtilmişse de ismin konulmaması halinde arsanın rayiç değerinin ödeneceğine dair herhangi bir yaptırım öngörülmemiştir. Yine davalı idare ile dava dışı Vakıf arasında imzalanan 22.9.1995 tarihli ek protokolde de arsa bağışında bulunan kişinin muhatabının Gaziantep Sağlık Hizmetleri Vakfı Başkanlığı olacağı hususu düzenlenmiştir. Gerek yerinde yapılan keşif sonucu gerekse dosya içerisindeki belgelerden dava konusu taşınmaz üzerine yapılan hastaneye Şehitkamil Devlet Hastanesi isminin verilerek, Hastanenin kuruluşuna 7.5.2007 tarihinde onay verildiği anlaşılmaktadır.Yerel Mahkeme ile Özel Daire arasındaki uyuşmazlık, çekişmeli taşınmaz hakkında davacı ile dava dışı Sağlık Hizmetleri Vakfı arasında görülen cebri tescile ilişkin dava sırasında yapılan temlike dair taşınmazın bağışlanması ve diğer koşulları düzenleyen sulh sözleşmesinden dolayı,taşınmazı sonradan devralan davalı Sağlık Bakanlığının sorumluluğunun olup olmadığı, buna göre taşınmazın önceki maliki tarafından sözleşmeye uyulmadığı iddiası ile davalı Bakanlık aleyhine açılan davanın kabulüne olanak bulunup bulunmadığı, noktasında toplanmaktadır.Hemen belirtmelidir ki, davalı Bakanlık ile dava dışı Vakıf arasında düzenlenen protokole taraf olmayan davacının, bu protokole dayanarak davalı idareden hak talep etmesi olanaklı değildir. Söz konusu protokolde, davacı ile Vakıf arasında düzenlenen sulh sözleşmesine atıfta bulunulmadığı gibi, ismin konulmaması halinde bir yaptırım da öngörülmemiştir.Öte yandan davacı ile dava dışı Vakıf arasında düzenlenen 5.8.1993 tarihli sulh sözleşmesinde davalı Sağlık Bakanlığı taraf değildir. Davacı eldeki dava ile sözleşmeden dönmemekte, sözleşmeye dayalı kişisel hakkını davalı Bakanlıktan istemektedir. Oysa ki, sözleşmelerin nispiliği ilkesi gereği, davacı yan hastaneye isimlerinin konulmasına dair hükmün uygulanmasını, ancak düzenlenen sulh sözleşmesinin tarafı olan dava dışı Vakıftan isteyebilir. Hal böyle olunca, bozma ilamında değinildiği üzere, davalı Sağlık Bakanlığı aleyhine açılan davanın reddine karar verilmelidir. Sonuç itibariyle, Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır. SONUÇ: Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarıda ve Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı H.U.M.K.nun 429.maddesi gereğince BOZULMASINA, 25.05.2011 gününde yapılan ikinci görüşmede oyçokluğu ile karar verildi. KARŞI OY YAZISIDava, sözleşmeye aykırılık nedeniyle, taşınmaz bedelinin tazmini istemine ilişkindir.Davacı, dava dışı vakıf ile noterde düzenlediği 04.06.1987 tarih ve 12186 Yevmiye nolu “Düzenleme Şeklinde Satış Vaadi Sözleşmesi” ile taşınmazın kendisine ait hissesinin 10.000 m2 mesahalık bölümünü, bu yer şehir imar planına dahil edildikten sonra hüküm ifade etmek üzere, hastane yapılmak koşulu ile 400.000 TL bedelle dava dışı vakfa satmayı vaat etmiştir. Bu sözleşme taşınmazın tapu kaydına 06.11.1987 tarih ve 5661 yevmiye ile şerh edilmiştir. Lehine satış vaadinde bulunulan dava dışı vakıf bu sözleşmeye dayanarak 06.03.1992 tarihinde Gaziantep 1.Sulh Hukuk Mahkemesine açtığı dava ile “taşınmazın imar planına alınma şartının gerçekleştiğini, taşınmazı satmayı vaat edenin hastane yapılmak üzere tapuda ferağ vermesi için davet edilmesine rağmen, şartların gerçekleşmediğini ileri sürerek, davete uyulmayacağını bildirdiğini” ifadeyle 10.000 m2 yerin hastane olarak ayrılması sebebiyle 36 nolu parselden ifrazı ile vakıf adına tescilini istemiştir. Dava sırasında taraflar 05.08.1993 tarihli beş maddeden ibaret sulh sözleşmesini imzalayarak mahkemeye ibraz etmişlerdir. Mahkeme aynı tarihte sulhe dayalı olarak verdiği kararla, “Davanın ibraz edilen 05.08.1993 tarihli sulh şartnamesine göre bitirilmesine ve tarafların bu sulhe göre tapuda işlem ve ferağ yapılmasına” hükmetmiştir. Bu hüküm taraflarca temyiz edilmeksizin 08.09.1993 tarihinde kesinleşmiş; tapuda da infaz olunmuştur. Hemen burada eldeki davanın da dayanağını oluşturan 05.08.1993 tarihli sulh sözleşmesinin hükümleri irdelenmelidir. Anılan sözleşmenin (4). Maddesinde, bu sulh sözleşmesinin Gaziantep ...Noterliğinde düzenlenen 04.06.1987 tarih ve 12186 yevmiye nolu gayrimenkul satış vaadi yerine geçeceği, yani gayrimenkul satış vaadine dayanılarak başkaca hak talep edilemeyeceği, devamında da 4.madde olarak yazılan ancak (5). Maddeyi teşkil eden bölümde de tarafların bu sulh sözleşmesinin tutanağa geçirilmesini ve buna göre karar verilmesini talep edecekleri belirtilmiş; (1).maddesinde ise, davacının maliki bulunduğu Gaziantep Ş...K... Mahallesi ..pafta.... ada, ..parselde kayıtlı taşınmazın imarda hastane olarak gözüken alana tekabül eden hissesini Gaziantep’te Acil Trafik Hastanesi yapılması amacıyla vakfa bağışlandığı, vakfın da bu bağışı aynı amaçla kabul ettiği kararlaştırılmış; (2).maddesinde de bağıştan dönme koşulları düzenlenmiştir. Sözleşmenin uyuşmazlığa temel teşkil eden (3).maddesinde ise, bağış nedeniyle yapılacak Acil Trafik Hastanesinin isminin A...-A... H...olarak konulacağı, ismin değiştirilmemesinin esas olduğu, herhangi bir nedenle hastanenin ismi değiştirilirse değiştirme tarihindeki bağışlanan arsanın rayiç değerinin A..-A...H... veya mirasçılarına vakıfça ödeneceği, hüküm altına alınmıştır.Görülmektedir ki, taraflar her ne kadar önce taşınmaz satış vaadi sözleşmesi düzenlemişler ve tapuya da şerh ettirmişlerse de daha sonra yukarıya aynen aktarılan sulh sözleşmesiyle açıkça bundan dönerek bağış sözleşmesi akdetmişlerdir. Bu bağış sözleşmesi mahkeme huzurunda da açıklanmış ve sonuçta mahkemece verilen kararla tapu kaydına yansıyarak taşınmaz dava dışı vakıf adına yine bu bağış akdine istinaden 28.09.1993 tarihinde tescil edilmiştir. Eş söyleyişle tescilin kaynağını taraflar arasındaki sulh sözleşmesini dayanak alan mahkeme kararı oluşturmakla taşınmaz hükmen ve akitsiz tescile konu olmuş; tescil sebebi olarak da açıkça Gaziantep 1.Sulh Hukuk Mahkemesinin 05.08.1993 tarih ve 1993/854 sayılı kararı gösterilmiştir.Taşınmazın adına tescilinden sonra hastane yapım maliyetini karşılayamayan dava dışı vakıf, İl Sağlık Müdürlüğü ile 01.08.1995 tanzim ve 08.08.1995 il makam olur tarihli protokolü düzenlemiş; bu protokolün 5.maddesinde “Yapılacak hastaneye A...-A...Hamamcıoğlu Acil Trafik Hastanesi adı verilecektir. Ve bu isim hiçbir surette değiştirilmeyecektir.” 6.maddesinde de “Hastane girişine hastane arsasının A... H... tarafından bağışlandığını belirten bir yazı ve bir fotoğraf asılacaktır” hususları kararlaştırılmıştır.Daha önce ifraza konu olarak 8277 kütük , ..pafta, ... ada, ....parsel numarasını alan uyuşmazlığa konu taşınmaz , dava dışı Vakıf tarafından tapuda gerçekleştirilen 24.11.1995 tarih ve 7370 yevmiye nolu bağış işlemiyle “iş bu taşınmazın tamamını Acil Yardım ve Trafik Hastanesi yapılmak üzere” Maliye Hazinesine bağışlanmış; hazine temsilcisi de bu bağışı yazılı olduğu şekilde kabul ettiğini bildirmiştir.Tapudaki bu bağış işleminden sonra, 01.08.1995 tanzim, 08.08.1995 (il makam olur) tarihli protokolün tarafları Vakıf ve Bakanlık, aralarında düzenledikleri 22.09.1996 (il makam olur) tarihli ek protokol ile (EK Madde 2) ile “Arsa bağışında bulunan kişinin muhatabı Gaziantep Sağlık Hizmetleri Vakfı Başkanlığı olacaktır.” (Ek madde 3) ile de ihtilaflar Gaziantep Valiliğince halledilecektir” hükümlerini ilk protokole ek olmak üzere kararlaştırmışlardır. Davacı ile vakıf arasında bu tarihten sonra yazışmalar sürmüş ve davacının ihtarnamesine vakıf tarafından verilen 18.06.1996 tarihli cevaba Sağlık Bakanlığı ile düzenlenen 08.08.1995 onay tarihli protokol de eklenerek “..hastaneye A...-A... H... Acil Trafik Hastanesi adı verileceği, bu ismin hiçbir surette değiştirilmeyeceği” hususu ile inşaatın durumu konusunda bilgi verilmiştir. Dava dışı vakıf, 03.11.1997 tarih 61 sayılı davacıya muhatap yazısı ile “… taraflar arasında yapılan sözleşmeye sadık kalınarak bağışta bulunulan arsa üzerine A...-A... H.... Acil Trafik Hastanesi ile Devlet Hastanesi yapılmak üzere Sağlık Bakanlığına devirde bulunulduğunu” tekrar bildirmiştir. Bu arada hastane yapımının gecikmesi üzerine davacı bağışlayan, 2001 yılı itibariyle Sağlık Bakanlığına ve Vakfa yaptığı bildirimlerle bağıştan döndüğünü bildirmiş ise de bu konuyu herhangi bir davaya konu etmemiş; vakıf adına tescilin dayanağı hükmü veren Gaziantep 1.Sulh Mahkemesinin 1992/1148 E. 1993/854 K. sayılı dosyasına sunduğu kimlik ve imza tasdikli resmini de taşıyan 19.03.2003 tarihli dilekçesiyle de “hastane yapılması için tanınan süre dolmuş ise de inşaat devam ettiğinden bağıştan dönme hakkından feragat ettiğini” bildirmiştir. Sonuçta davacının bağışladığı taşınmaz üzerinde inşa edilen hastaneye Sağlık Bakanlığının 09.05.2007 tarih ve 4191 sayılı makam olurları ile “Gaziantep-Şehitkamil Devlet Hastanesi” olarak kuruluş onayı verilmiş; hastane resmen bu ismi almıştır. Öte yandan, dosya kapsamında yer alan yazışmalardan ve özellikle Gaziantep Valiliği İl Sağlık Müdürlüğünün 27.08.2007 tarih ve 13788 sayılı Valilik Makamına muhatap yazısı kapsamından; davacının 24.07.2007 tarih ve 15697 sayılı dilekçesi ile, hastane isminin bağış sözleşmesinde gösterilen şekilde “A...-A...H...Acil Trafik Hastanesi” şeklinde düzeltilmesini, aksi halde arsanın rayiç bedelinin ödenmesini talep ettiği; Bakanlıkça bu isteğin, Sağlık Bakanlığının 27.08.2003 tarihli genelgesi doğrultusunda isim belirlendiği, buna göre hayırseverin maliki olduğu arsa üzerine devlet tarafından hastane binasının yaptırılması halinde, kıymet takdir komisyonunca tespit edilecek arsa değeri, Bayındırlık birim fiyatlarına göre yapılacak binanın o günkü inşaat keşif bedeline eşit ya da fazla ise hayırseverin adının verilebileceği, eğer arsa değeri bina değerinden az ise, hastanenin görülebilir yerine 30x50 ebadında bir plaket ile arsa bağışı yapan hayırsevere teşekkür edileceği, davacının arsa değerinin ise hastane değerinden az olduğu, buna göre işlem yapılacağı gerekçesiyle kabul edilmediği, açık biçimde anlaşılmaktadır. Mahkemece yapılan keşif sonucu alınan raporda ise, dava konusu taşınmazın dava tarihindeki bedelinin 15.103.000,00 YTL (TL) olduğu bildirilmiştir. Hastanenin değeri konusunda bir inceleme yapılmamıştır. Maddi olgu ve dosyadaki deliller kapsamına göre konuya ilişkin hukuksal değerlendirmeye gelince; Davacıya ait taşınmazın tapuda davacı üzerinden dava dışı vakfa intikali her ne kadar hükmen tescile konu olmuşsa da, bu hükmün dayanağının taraflar arasındaki sulh sözleşmesi olduğu, bunun da bağış sözleşmesi niteliğinde bulunduğu belirgindir. Davacı taşınmazını bir acil yardım trafik hastanesi yapılması ve buna “A..-A.. H...Acil Trafik Hastanesi” isminin verilmesi kaydıyla bağışlamış, bağışlanan vakıf temsilcisi de bu koşullarla bağışı kabul ettiği irade bildiriminde bulunmuştur. Böylece davacı taşınmazın devri edimini yerine getirmiş; davalı vakıf ise üstlendiği hastane yapma yükümünü, aralarında düzenlenen protokolle Sağlık Bakanlığına devretmiştir. Bu durumu kendi akidi davacıya da bildirmiş ve aynı koşulların bu taraflar arasında da geçerli olduğu konusunda açık taahhütte bulunmuştur. Sağlık Bakanlığı ile yapılan protokoller kapsamında ve yapılan yazışmalarda taşınmazın hangi koşulda dava dışı vakfa bağışlandığı, davacının isteğinin ne olduğu açıktır ve Sağlık Bakanlığının bilgisi dahilindedir. Bakanlık ile Vakfın sonradan ek protokolle kendi aralarında arsa bağışında bulunan kişinin muhatabının vakıf olacağını kararlaştırmaları bu ikisinin iç ilişkisinde bağlayıcı ise de davacı bağışlayanı bağlayacak nitelikte değildir. Ayrıca, gerek davacının Vakfa, gerekse de Vakfın, Sağlık Bakanlığına bağışı aşamasında bağışlayanın isminin yapılacak hastaneye verilmesini engelleyecek bir yasal düzenleme bulunmamaktadır. Hastane inşaatının uzaması sonucu 2007 yılında faaliyete geçebilen hastaneye davacının istediği ismin verilmeme gerekçesi ise, taşınmazın devir tarihlerinden çok sonra 2003 yılında Davalı Bakanlıkça çıkarılan yönetmelik hükmüne dayandırılmıştır. Eldeki dava halen tapu maliki durumunda olan ve hastane yapımını üstlenen Sağlık Bakanlığına karşı açılarak, gerek dava dışı vakıfla davacı arasındaki sözleşme hükümleri gerekse dava dışı vakıfla davalı Bakanlık arasındaki protokol hükümlerine dayalı olarak taşınmazın dava tarihindeki rayiç değeri istenmiştir. Dava açılırken maddi vakıaları ortaya koymak davacıya, bunun hukuki tavsifi ve uygulanacak yasal hükümlerin bulunması ise hakime aittir. Bu nedenle öncelikle uyuşmazlığın çözümünde hangi yasal düzenlemelerin göz önüne alınması gerektiği üzerinde durulmalıdır. Belirtmelidir ki, davalı Bakanlığa bağış yapan Vakfın taşınmazı edinme sebebi temelinde, tarafların bağışa ilişkin sulh sözleşmesini tasdike ilişkin mahkeme hükmüne dayanmakta; tapudaki devrin akitsiz olarak gerçekleştirilmiş olması bu durumu değiştirmemektedir. Taraflar arasında düzenlenip, mahkemece hükme bağlanan bağış sözleşmesi niteliğindeki sulh sözleşmesi bu haliyle her iki taraf kadar, mahkeme hükmüne ve tapuya bağlanmakla üçüncü kişiler üzerinde de etkili olacaktır. Diğer taraftan, daha önce akdedilip sulh sözleşmesi ile koşulları değiştirilen satış vaadi sözleşmesinin tapuda şerh edildiği, bu şerhin halen varlığını koruduğu açık olmakla, ortada salt şahsi hakkın bulunduğundan söz edilemez. Hemen burada, Vakıf ile Bakanlık arasındaki protokolün hukuken ne anlama geldiğinin değerlendirilmesi gerekir:Anılan protokol içeriğinden Vakfın davacıya karşı üstlendiği edimi kendisinin yerine getiremediği ve davacıya karşı yükümlendiği onun ve eşinin adını taşıyan hastane yapma borcunu Sağlık Bakanlığına devrettiği ve bu durumu da alacaklısı davacıya bildirdiği çok açık biçimde anlaşılmaktadır. Nitekim, davalı Bakanlığa davacı alacaklı yazılı başvuruda bulunarak devralınan bu edimin yerine getirilmesini istemiş; Bakanlık da alacaklıya edimin akıbeti konusunda bilgi vererek, karşılıklı bilgilendirme içine girmiştir. Böylece, Bakanlığın üstlendiği hastane yapım işi, akidi vakfın borcunun yerine getirilmesine yöneliktir. Dolayısıyla ortaya konulan özellikleri gereği, davalı Bakanlık ile dava dışı vakıf arasındaki bu ilişkinin, davacı ile dava dışı vakıf arasındaki ilişkiden apayrı ve tamamen bağımsız olduğu düşünülemez. Aksine davacının alacaklısı bulunduğu borcun nakline ilişkin olmakla, davalı Bakanlığın, dava dışı vakfın davacıya olan edim borcunu üstlendiğinin, tarafların irade bildirimleri yoluyla gerçekleşen icap kabul ile de davacının muhatabının yeni borçlu sıfatıyla borcu üstlenen Bakanlık olduğunun kabulü gerekir. Vurgulamakta yarar vardır ki, bir akit yapılırken, bu akdin pasif tarafında yer almayan ve üçüncü kişi durumunda bulunan bir kimsenin sonradan borç münasebetine girmesi ve akdin pasif süjesi olması yollarından birisi borcun nakli (borcun üzerine alınması)’dır. 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 173 ve devamı maddelerinde düzenlenen borcun naklinde iki ilişki bulunmaktadır. Bunlardan birisi borçlunun borcu üzerine almak isteyen üçüncü şahıs ile ilişkisi yani borcun iç yüklenilmesi; diğeri de üçüncü şahısla alacaklı arasındaki ilişki yani borcun dış yüklenilmesidir. Borcun iç yüklenilmesinde, üçüncü şahıs borçlu ile yaptığı bir akitle onu alacaklıya karşı olan borcundan kurtarmayı taahhüt etmektedir. Kural olarak bu ilişkide muhataplar sözleşmenin tarafı borçlu ile üçüncü şahıs olup, borç ilişkisinin süjesinde değişiklik olmaz ve üçüncü kişi ile alacaklı arasında hukuki bir bağ oluşmaz. Ne var ki, borcun yerine getirilmesinde üçüncü kişinin izleyeceği iki yol vardır. Bunlardan ilki üçüncü şahsın borçlunun borcunun alacaklıya bizzat ifası; diğeri ise alacaklının rızasını alarak, borcu üzerine almak suretiyle borçlunun borcunu ödemektir. Borcun dış yüklenmesi olarak adlandırılan bu halde alacaklının borcun üçüncü kişi tarafından yerine getirilmesine muvafakat etmesi ve eski borçlunun yerine üçüncü şahsın geçmesini kabul etmesi yoluyla borcun ifa edilmesi söz konusudur ki, bu halde borçlu ile üçüncü kişi arasındaki borç ilişkisine alacaklı da bir süje olarak dahil olmaktadır. Burada, borcun dış yüklenmesinde icap ve kabulün rolü üzerinde de durulmalıdır:Borcun iç yüklenilmesi konusunda borçlu ile üçüncü şahıs arasında bir anlaşma varsa ve bu anlaşma alacaklıya bildirilmişse sadece bu bildirim kural olarak bir icaptır; bu bildirimin mutlaka üçüncü şahıs tarafından yapılması gerekmeyip, bizzat borçlu tarafından yapılan bildirim de belli koşullarla icap niteliğindedir. Burada borçlu üçüncü şahsın temsilcisi sıfatıyla hareketle icapta bulunmuş olur. Bu icap yazılı şekle bağlı olmayıp, alacaklı borcun hangi nedenle üstlenildiğini araştırmak durumunda da değildir. Alacaklının kendisine yapılan icabı kabulü ise açık olabileceği gibi halin özelliklerinden de anlaşılabilir. Borcun dış yüklenilmesinde borcun nakline karşın alacağa bağlı feri haklar devam eder ve borçlunun şahsına sıkı sıkıya bağlı haklardan olmadıkça üçüncü kişi bu hakların yerine getirilmesinden de sorumlu olur. Yeni borçlu ( üçüncü kişi), eski borçlu ile aralarındaki iç ilişkiden doğan savunmaları alacaklıya karşı ileri süremez. Bunlar eski borçlu ile yeni borçlu arasındaki ilişkide söz konusu olur ve ancak bu taraflar arasında ileri sürülebilir. Somut olayda; davacı dava dışı Vakıf ile arasında akdettiği sulh anlaşması gereğince taşınmazı devir edimini yerine getirmiş; Vakfın davacı ve eşinin adını taşıyan acil trafik hastanesi yapma edimi ise yerine getirilmediğinden bu konuda alacaklı durumunda kalmıştır. Borçlusu dava dışı vakıf akdettiği sözleşme ile bu borcunu davalı Sağlık Bakanlığına devretmiş ve bu durumu alacaklıya bildirmiştir. Alacaklı davacının vakıf tarafından devir olgusundan haberdar edildiği borcu devralan Sağlık Bakanlığının da bilgisi dahilindedir. Bu konuda açık bir karşı çıkması ve muvafakat etmediği yönünde bir irade bildirimi olmadığı gibi kendisi de davacı alacaklıyı muhatap almıştır. Bu haliyle borcun dış yüklenmesi gerekleşmiş olmaktadır. Daha açık ifadeyle, alacaklı usulünce eski borçlusunca bildirilen icap üzerine, bu sözleşmede davalı Bakanlığın borcu üstlendiğini kabul etmiş, davalı Bakanlık da davacıyı açıkça muhatap alarak, alacaklıya yönelen icaba, izin ya da muvafakat etmediği yönünde bir irade bildiriminde de bulunmamıştır. Durum bu olunca, sonradan davalı Bakanlık ile dava dışı eski borçlu vakfın aralarında düzenledikleri sözleşme ile alacaklının muhatabının sadece Vakıf olacağını kararlaştırmış olmalarının, alacaklının hukukuna etkili olmayacağında duraksama bulunmamaktadır Davalı Bakanlık, borcu devraldığı dava dışı borçlu vakfın kişiliğine sıkı sıkıya bağlı olmayan koşulları içeren ve davacı ile vakıf arasında akdedilmiş olan sözleşme hükümlerinin asıl ve feri hükümlerini, tıpkı bu sözleşmenin borçlusu gibi yerine getirme borcu altındadır. Sonradan kendi akidi asıl borçlu vakıf ile yaptığı, alacaklı ile vakfın muhatap olacağına ilişkin sözleşmeye sığınarak, daha önce oluşan hukuki durumu ve dolayısıyla sorumluluğunu değiştiremez. Diğer taraftan, davacının taşınmaz bağışındaki iradesinin temelinde eşi ve kendisinin adını taşıyacak bir acil yardım hastanesi yapılması yatmakta; akit tarihinde de bu konuda herhangi bir yasaklayıcı hüküm bulunmamaktadır. Çok değerli olduğu mahkemece de saptanan bu taşınmazı, tarafı olunan sözleşmelerle davacının koyduğu bu koşulu kabul ederek edinen ve karşılığında kendisine bağışta bulunan vakfın bu borcunu üstlenip, inşaat bitene kadar davacı alacaklıda bu isteğin yerine getirileceği inancını yaratan, açıkça vakfın taahhüdünü sürdüren Bakanlığın, hastane inşa edilmesinden sonra yasaklayıcı bir kanun hükmü olmadığı halde kendi yönetmeliğine dayanarak, hastanenin arsadan değerli olduğundan bahisle davacının isteğini yerine getirmemiş olması hakkaniyete de uygun değildir. Davacı alacaklının inancının kötüye kullanılması ve işlemi yaparken ortaya koyduğu iradenin yok sayılması hukukça korunamaz. Hal böyle olunca, davalı Bakanlık devraldığı borcu davacı alacaklıya karşı yerine getirme yükümlülüğündedir. Getirmediği takdirde de bunun sonuçlarına katlanmak durumundadır. Alacaklı ile arasında gerçekleşen dış ilişkinin varlığına rağmen, borcu devraldığı vakıf ile iç ilişkisine dayanarak, bu borçtan davacıya karşı vakfın sorumlu olduğu savunmasının dinlenmesine olanak bulunmamaktadır. Tüm bu açıklamalar ortaya koymaktadır ki, davalı Bakanlık alacaklı davacıya karşı borcunu yerine getirmekle yükümlü olup; mahkemenin konuya ilişkin direnmesi açıklanan ilave nedenlerle usul ve yasaya uygun bulunmakla, direnme kararının onanması gerekir. Bu nedenle; Sayın çoğunluğun, aksine düşüncelerle somut olay yönünden uygulanma olanağı bulunmayan sözleşmelerin nispiliği ilkesine dayanan ve davanın reddi gereğine işaret eden bozma görüşüne katılamıyorum. Bilmeniz halinde fark yaratacak kararlar Bonodaki metne itiraz - Takibin durmasına neden olabilir mi? Alacaklı vekili tarafından başlatılan bonoya dayalı kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla takibe karşı borçlu vekilinin borca itirazı üzerine icra mahkemesince takibe konu senet nedeniyle Ağır Ceza Mahkemesindeki yargılama gerekçe gösterilerek HMK 209/1 maddesi uyarınca takibin durdurulmasına kar İş kazası nedeniyle açılan davada ihtiayati haciz kararı verilebilir mi? DAVA VE KARAR: Davacı, dava sonuçlanıncaya kadar tazminat alacağının teminat altına alınması için davalıya ait taşınmazlar ile trafik siciline kayıtlı araçların kaydına ihtiyati haciz konulmasına karar verilmesini istemiştir. Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde SANIĞIN DENETİM SÜRESİ İÇİNDE YENİ BİR SUÇ İŞLEMESİ - ZAMANAŞIMI Normal 0 21 false false false TR X-NONE X-NONE MicrosoftInternetExplorer4 Yargıtay Yargıtay Karar Arama Yargıtay Hukuk Dairesi Kararları Arama Yargıtay Ceza Dairesi Kararları Arama Yargıtay Karar Arama Nasıl Yapılır ? Yargıtay Daire Bilgileri İle Dosya Sorgulama Yargıtay Yerel Mahkeme Bilgileri İle Dosya Sorgulama Yargıtay Kanunu Yargıtay İş Bölümü Yargıtay Haberleri Karar Arama Yargıtay Kararları Yargıtay Hukuk Dairesi Kararları Yargıtay Ceza Dairesi Kararları BAM Kararları Danıştay Kararları Anayasa Mahkemesi Kararları Uyuşmazlık MAhkemesi Kararları Karar Arama Nasıl Yapılır? Emsal Karar ve Emsal Karar Arama Nedir? Yargıtay Karar Arama Nasıl Yapılır? BAM Karar Arama Nasıl Yapılır? Danıştay Karar Arama Nasıl Yapılır? Anayasa Mahkemesi Karar Arama Nasıl Yapılır?