Taraflar arasındaki "İtirazın iptali" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Kayseri 3. Sulh Hukuk Mahkemesince davanın reddine dair verilen 28.05.2009 gün ve 2009/542 E.- 787 K. sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 19.Hukuk Dairesinin 24.11.2009 gün ve 2009/9935 E.- 11155 K. sayılı ilamı ile; ("…… Davacı vekili, müvekkilinin yetkili hamili olduğu 15.02.2009 keşide tarihli çeki tahsil için davalı banka şubesine ibraz ettiğini, ancak davalı bankaca aynı çekin bir başka şahıs tarafından tahsil edildiği, hangi çekin sahte olduğunun tespiti için çekin aslının teslim edilmesi gerektiğinin belirtilip müvekkiline çekin fotokopisinin verildiğini, müvekkilinin daha sonra bankaya gittiğinde gerçek çekin müvekkilinin ibraz ettiği çek olduğunun tespit edildiğini, yanlışlıkla ödeme yapılan şahıstan paranın geri alındıktan sonra müvekkiline çek bedelinin ödeneceğinin bildirildiğini, bu cevap üzerine çekin tahsili için takibe geçildiğini, davalının itirazı sonucu takibin durduğunu belirterek itirazın iptali ile % 40 tazminata hükmedilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili, HUMK.'nun 17. maddesi uyarınca davaya bakma yetkisinin İstanbul Mahkemesine ait olduğunu, ayrıca davanın esastan da haksız olduğunu öne sürerek reddi gerektiğini savunmuştur. Mahkemece yapılan yargılama sonunda dava ve takip dayanağı çekin davalı bankanın Maslak/ İstanbul Şubesine ait olması nedeni ile HUMK.'nun 17. maddesi uyarınca dava dilekçesinin yetki yönünden reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekilince temyiz edilmiştir. HUMK.'nun 17. maddesi "Hakiki veya hükmi bir şahsın muhtelif mahallerde şubeleri bulunduğu takdirde o şubenin muamelesinden dolayı iflas davası müstesna olmak üzere o şubenin bulunduğu mahalde dahi dava ikame olunabilir." hükmünü içermektedir. Dava konusu çekin keşide yeri ve muhatap banka şubesi İstanbul olmasına rağmen, çek tahsil için davalı bankanın Kayseri Şubesine ibraz edilmiştir. Başka bir anlatımla çekle ilgili işlemin yapıldığı yer Kayseri'dir. Hal böyle olunca mahkemece HUMK.'nun 17. maddesi uyarınca Kayseri Mahkemeleri'nin de davaya bakma yetkisi olduğu gözetilmeden aksi düşüncelerle yazılı şekilde hüküm kurulmasında isabet görülmemiştir...") gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir. TEMYİZ EDEN: Davacı vekili HUKUK GENEL KURULU KARARI Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü: Dava, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu (İİK)'nun 67.maddesine dayalı itirazın iptali istemine ilişkindir. Davalı/borçlu vekili, icra takibinde yetkiye itiraz etmemiş; eldeki davada hem icra dairesinin hem de mahkemenin yetkisine süresinde itiraz ederek; HUMK.'nun 17. maddesi uyarınca davaya bakma yetkisinin İstanbul Mahkemesine ait olduğunu ileri sürmüştür. Yerel Mahkemece; "dava dilekçesinin yetkisizlik nedeniyle reddine...dosyanın talep halinde yetkili İstanbul Sulh Hukuk Mahkemesine gönderilmesine" karar verilmiştir. Özel Dairenin yukarıda yazılı bozma kararı üzerine yerel mahkemece önceki kararda direnilmiştir. Hükmü temyize, davacı vekili getirmektedir. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; yetkili mahkemenin belirlenmesi noktasında toplanmaktadır. Öncelikle belirtilmelidir ki, itirazın iptali davası her ne kadar genel hükümler çerçevesinde yargılamaya tabi ise de davanın temelini icra takibi oluşturmakta ve bu dava icra takibi ile ayrılmaz bir bütün teşkil etmektedir. İtirazın iptalini tetkike yetkili olan mahkeme icra takibinin yapıldığı İcra Dairesinin yargı çevresindeki mahkemedir. O nedenle Mahkemenin İcra Dairesinin yetkisine yönelmiş olan itirazı da tetkik etmesi olağandır. Gerçekte de bu yetki itirazının araştırılması sonucunda kendisinin de yetkili olup olmadığı belirlenecektir. (Saim Üstündağ-İcra Hukukunun Esasları, İstanbul 1995,6.bası, Sh.101-102 d.not.218 a,b,c; Hukuk Genel Kurulu'nun 20.03.2002 gün ve 2002/13-241 E-2002/208; 20.11.2002 gün ve 2002/19-900-2002/994 sayılı kararları) Genel haciz yolu ile ilamsız takiplerde, yetkili icra dairesinin hangisi (neresi) olduğu İİK. mad. 50'de düzenlenmiş bulunmaktadır. Bu maddede, "HUMK'nun 'yetkiye ilişkin' hükümlerinin (mad. 9-27), 'para ve teminat alacakları için olan ilamsız takiplerde' de uygulanacağı" belirtilmiştir. Bu nedenle, HUMK.'daki "genel ve özel" yetki kuralları -HUMK. mad. 10'daki ayrık durum hariç olmak üzere- icra hukukunda da aynen ve örnekseme yoluyla (kıyasen) uygulanır. Şu hale göre; yetki konusunda genel bir açıklama yapılmasında yarar vardır: Medeni Usul Hukukunda yetki kavramı, bir davaya hangi yerdeki görevli hüküm (hukuk) mahkemesi tarafından bakılacağını belirler (Kuru, Baki-Arslan, Ramazan-Yılmaz, Ejder: Medeni Usul Hukuku, Ankara 1995, 7.baskı, s.137; Diğer tanımlar için bakınız:Üstündağ, Saim:Medeni Yargılama Hukuku, İstanbul 1997, s.194; Pekcanıtez/Atalay/Özekes: Medeni Usul Hukuku, Ankara 2009, s.114). Bir davaya yer itibariyle bakma iktidarına sahip mahkemeye "yetkili mahkeme", bu hususu düzenleyen kurallara da "yetki kuralları" adı verilir (Alangoya/Yıldırım/Deren Yıldırım: Medeni Usul Hukuku Esasları, İstanbul 2009, s.83; Pekcanıtez/Atalay/Özekes: a.g.e., s.114). Her mahkemenin yargı yetkisi, belli bir coğrafi bölge ile sınırlıdır; buna o mahkemenin "yargı çevresi" denir. Bu yargı çevresinin sınırları, idari teşkilat sınırlarına göre belirlenir. Asliye ve sulh mahkemesinin yargı çevresi, bulunduğu ilçenin veya il merkezindekiler için merkez ilçenin sınırları içinde kalan bölgeyle sınırlıdır (Kuru, Baki-Arslan, Ramazan-Yılmaz, Ejder: a.g.e., s.137). Böylece her mahkeme, kendi kaza (ilçe) çevresine dahil olan ihtilaflar hakkında yetkilendirilmiştir (Üstündağ, Saim:a.g.e., s.194). 1982 Anayasasının 142.maddesine göre, mahkemelerin yetkilerinin kanunla düzenleneceği belirtilmiş; 37/1.maddesinde ise, hiç kimse, kanunen tabi olduğu (kanunla yetkili kılınan) mahkemeden başka bir mahkeme önüne çıkarılamayacağı teminat altına alınmıştır. Bu nedenle, bir tüzük veya yönetmelik hükmü ile yetki kuralı konulamayacağı gibi, davalı kıyas yoluyla kanunen yetkili olan mahkemeden başka bir mahkeme önünde kendisini savunmaya zorlanamayacaktır (Kuru, Baki-Arslan, Ramazan-Yılmaz, Ejder: a.g.e., s.138). Yetki kuralları, bütün davalar ve bazı davalar için olmak üzere ikiye ayrılır. Bunlardan kural olarak bütün davalar için uygulanan yetki kuralına, "genel yetki kuralı" ve bu mahkemeye de "genel yetkili mahkeme" denilmektedir. Genel yetkili mahkeme, davalının ikametgahındaki mahkemedir. Yani her dava, (kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça) açıldığı tarihte davalının (Medeni Kanun gereğince) ikametgahı sayılan yer mahkemesinde görülür (Kuru, Baki-Arslan, Ramazan-Yılmaz, Ejder: a.g.e., s.138; Pekcanıtez/Atalay/Özekes: a.g.e., s.114; Üstündağ, Saim:a.g.e., s.196). Nitekim belirtilen ilke, 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun (H.U.M.K.) 9.maddesinin 1.fıkrasının 1.cümlesinde aynen; "Her dava, kanunda aksine hüküm bulunmadıkça açıldığı tarihte davalının Türk Kanunu Medenisi (01.01.2002 tarihinden itibaren 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu) gereğince ikametgahı sayılan yer mahkemesinde görülür." şeklinde ifade edilmiştir. Bundan başka, bazı davalar için davalının ikametgahı mahkemesinin yanında, başka yer mahkemeleri de yetkili kılınmıştır. Örneğin sözleşmeden doğan davalarda, sözleşmenin yerine getirileceği yerdeki mahkeme de yetkilidir (H.U.M.K. m.10). İşte, bazı dava veya dava çeşitleri için kabul edilen istisnai nitelikteki yetki kurallarına (genel olmayıp, yalnız belirli durumlara ilişkin oldukları için) "özel yetki kuralları" denir. Kural olarak, özel yetki genel yetkiyi kaldırmaz, yani onunla birlikte uygulanır. Yani davacı, isterse genel yetkili (davalının ikametgahındaki) mahkemede, dilerse özel yetkili (sözleşmeden doğan davalarda sözleşmenin yerine getirileceği yerdeki) mahkemede davasını açabilir. Fakat istisnai olarak, bazı davaların mutlaka belli bir yer mahkemesinde açılması kanunla öngörülmüştür ki, bu halde kesin yetki söz konusudur. Örneğin gayrimenkulün aynına ilişkin davalar, yalnız gayrimenkulün bulunduğu yerde açılabilir (H.U.M.K. m.13); davalının ikametgahı mahkemesinde açılamaz. Bu hallerde (kesin yetki hallerinde), genel yetki kaldırılmış olup, dava yalnız bu özel (ve kesin) yetkili mahkemede açılabilir (Kuru, Baki-Arslan, Ramazan-Yılmaz, Ejder: a.g.e., s.138). Davalının ikametgahında dava açılmasını, gerçek ve tüzel kişiler için ayrı ayrı incelemek gerekir: Gerçek kişilerin ikametgahı (yerleşim yeri), 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'na (T.M.K.) göre belirlenir. Türk Medeni Kanununa göre, bir kimsenin sürekli kalma niyetiyle oturduğu yer, onun yerleşim yeri sayılır (T.M.K. m.19/1.fıkra). Tüzel kişilerin ikametgahı, tüzüklerinde aksine bir hüküm bulunmadıkça, işlemlerinin (işlerinin) yönetildiği yerdir (T.M.K. m.49). Ancak, derneklerin tüzüklerine ve ticaret şirketleri ile kooperatiflerin anasözleşmelerine, dernek, şirket veya kooperatif merkezinin yazılması zorunludur ( 5253 sayılı Dernekler Kanunu m.4/1-a; 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu 155/I-3, 244, 279/1, 478, 506/1; 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu m.4/1). Bundan başka, vakıf senedinde vakfın ikametgahının (yerleşim yerinin) gösterilmesi gerekir (T.M.K. m.106). Bu nedenle, dernek, şirket, kooperatif veya vakıfların ikametgahını (yerleşim yerini) tüzük, anasözleşme veya vakıf senedine göre kolayca tespit etmek mümkündür. Buna göre, dernek, şirket, kooperatif veya vakıflara karşı açılacak davalarda genel yetkili mahkeme, bunların merkezinin (yerleşim yerinin) bulunduğu yer mahkemesidir (Kuru, Baki-Arslan, Ramazan-Yılmaz, Ejder: a.g.e., s.143). Şubenin bulunduğu yer mahkemesinin yetkisine gelince; Bir merkeze bağlı olduğu halde müstakil sermayesi ve müstakil muhasebesi bulunan veya muhasebesi merkezde tutulduğu ve müstakil sermayesi olmadığı halde kendi başına ticari muamele yapan yerler şube sayılır. Şube kendi başına işlem (muamele) yapabilirse de, bu işlemden doğan hak ve borçlar merkeze aittir. Bu nedenle, şubenin yaptığı işlemden dolayı (merkeze karşı) merkezin bulunduğu yer mahkemesinde dava açılabilir. Bundan başka, şube ile iş yapanlara kolaylık sağlamak için, şubenin işlemlerinden dolayı (merkeze karşı) şubenin bulunduğu yerde de dava açılabileceği kabul edilmiştir (H.U.M.K. m.17/1.cümle). Buna göre, bir gerçek veya tüzel kişinin başka bir yerde şubesi varsa, o şubenin işlemlerinden dolayı (yani o şubenin yapmış olduğu işlemlerden doğan uyuşmazlıklar için), şubenin bulunduğu yer mahkemesinde de dava açılabilir (Kuru, Baki-Arslan, Ramazan-Yılmaz, Ejder: a.g.e., s.149). Şubenin bulunduğu yer mahkemesinin yetkisi H.U.M.K. 17.maddesinin 1.cümlesinde aynen; ""Hakiki veya hükmi bir şahsın muhtelif mahallerde şubeleri bulunduğu takdirde, o şubenin muamelesinden dolayı iflas davası müstesna olmak üzere o şubenin bulunduğu mahalde dahi dava ikame olunabilir". Şeklinde ifade edilmiştir. Şubenin işleminden kaynaklanan uyuşmazlıklardan dolayı şubenin bulunduğu yer mahkemesinin yetkisi, kamu düzenine ilişkin olmayan özel yetki niteliğinde olup, genel yetkili mahkemenin yetkisini ortadan kaldırmaz. Şu durumda, davacı isterse şubenin işlemi nedeniyle ortaya çıkan uyuşmazlıkta davasını, genel yetkili olan gerçek veya tüzel kişinin yerleşim yerinin (merkezinin) bulunduğu yerdeki mahkemede açabileceği gibi, şubenin bulunduğu yer mahkemesinde de, açabilecektir. Davacı burada her iki yetkili mahkemenin birinde davasını açmak konusunda bir seçimlik hakka sahiptir (Alangoya/Yıldırım/Deren Yıldırım:a.g.e., s.98-99; Aynı yönde HG.K.'nun 14.10.2009 gün ve 2009/21-381 E. - 427 K. sayılı ilamı). Şubenin işlemlerinden dolayı, davada taraf olarak şubenin bağlı olduğu ilgili kişi (merkez) davalı gösterilmelidir. Yani şubenin bulunduğu yerde dava açılması, davanın da şubeye karşı açılacağı anlamına gelmez. H.U.M.K.'nun 17.maddesi sadece, genel yetki yanında özel bir yetki kuralı getirmiş olup, taraf ehliyetinde değişikliğe bir istisna getirmiş değildir. Taraf ehliyeti, şubenin bağlı olduğu (gerçek veya tüzel) kişiye aittir (Pekcanıtez/Atalay/Özekes: a.g.e., s.116-117; Aynı yönde bakınız:HG.K.'nun 13.07.2005 gün ve 2005/13-443 E.- 463 K.; HG.K.'nun 16.04.2008 gün ve 2008/10-330 E. - 335 K. sayılı ilamları). Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; Davacı yetkili hamili olduğu çeki, tahsil için T. İş Bankası Kayseri Şubesine ibraz etmiş; çeki alan şube yetkilisi yaptığı araştırma sonucu, aynı numaralı çekin Denizli İş Bankası Şubesince ödendiğinin tespiti üzerine, konunun banka tarafından açıklığa kavuşturulması için çek aslının bankada bırakılması istenilmiştir. Davacı taraf da, yazılı bir dilekçe ile çek aslını muhatap bankanın şubesine bırakmıştır. Nitekim, davalı banka vekili de, çeklerin sahte ve orijinal olmak üzere, Denizli ve Kayseri'de ibraz edildiğini belirtmiş; ayrıca davalı banka vekili cevap dilekçesinin içeriğinde "...müvekkil banka şubesine muhafaza edilmek üzere bırakılan çek..." şeklindeki ibareye yer vermiş olması nedeniyle de, davaya konu çekin tahsil için Kayseri'deki şubeye ibraz edildiği anlaşılmaktadır. Dolayısıyla, davacının çeki tahsil için Kayseri'deki İş Bankası Şubesine ibraz edildiğinin anlaşılması karşısında, bankaca ödenmediği ileri sürülen çek alacağı nedeniyle takip yapılmış; itiraz üzerine de eldeki dava açılmıştır. Bu nedenle, görülmekte olan davaya konu uyuşmazlık, çekin tahsil için ibraz edildiği Kayseri İş Bankası Şubesinin işleminden (muamelesinden) kaynaklanmaktadır. Belirtilmelidir ki, davaya konu uyuşmazlıkla ilgili olarak davacı, tüzel kişiliğe haiz sermaye şirketi olan T. İş Bankasının merkezinin bulunduğu yerde takip yapıp dava açabileceği gibi, bankanın şubesinin bulunduğu Kayseri'de de, takip yapıp dava açabilecektir. Davacı, yetkili olan bu iki yerden birisi olan Kayseri icra dairesinde takip yapmış ve itirazın iptali istemli davayı da bu iki mahkemeden biri olan Kayseri mahkemesinde açıp, seçimlik hakkını da bu yönde kullanmıştır. O halde, yukarıda belirtilen maddi ve hukuki olgulara karşısında, yerel mahkemece yazılı şekilde dava dilekçesinin yetkisizlik nedeniyle reddine karar verilmesi isabetsizdir. Mahkemece yapılacak iş; yetkili olduğunun kabulü ile işin esasını incelemek olmalıdır. Şu durumda, Hukuk Genel Kurulu'nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır. S O N U Ç: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı H.U.M.K.nun 429.maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine 02.06.2010 gününde, oybirliğiyle karar verildi.