Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 266 - Karar Yıl 2013 / Esas No : 720 - Esas Yıl 2012





Taraflar arasındaki “itirazın iptali” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; İzmir 3. Asliye Ticaret Mahkeme’since davanın kısmen kabulüne dair verilen 30.12.2009 gün ve 2008/208 E., 2009/737 K. sayılı kararın incelenmesi taraf vekillerince istenilmesi üzerine, Yargıtay 19. Hukuk Dairesi’nin 09.03.2011 gün ve 2010/7729 E., 2011/3078 K. sayılı ilamı ile;(...Davacı vekili, müvekkili şirketin davalı şirkete alım satım akdine dayalı olarak mal sattığını, karşılığında faturalar düzenlediğini, ödenmeyen fatura bedellerinin tahsili için başlatılan icra takibine davalının icra dairesinin yetkisine ve borca itiraz ettiğini, takibin durduğunu ileri sürerek itirazın iptali ile takibin devamına ve icra inkâr tazminatına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.Davalı vekili, taraflar arasında fatura konsinye mal alım sözleşmesi bulunduğunu, sözleşmede Silivri Mahkemeleri ve icra dairelerinin yetkili kılındığına ve müvekkili şirket ikametgâhının İstanbul/Güngören olduğuna göre İzmir İcra Dairelerinin ve mahkemelerinin yetkisiz olduğunu, sözleşmeye göre davacının mülkiyetinde olan malların satışı fiilen gerçekleşmeden bedelini talep hakkı yok iken müvekkiline teslim edilen tüm malların bedellerini satışları gerçekleşmeden takibe konu ettiğini belirterek davanın reddine ve kötüniyet tazminatına karar verilmesini istemiştir.Mahkemece toplanan deliller ve alınan bilirkişi raporlarına göre, davanın mal alım satımından kaynaklanan bir miktar para alacağının tahsiline yönelik olması nedeniyle BK’nun 73/1.maddesi ve HUMK’nun 10.maddesi uyarınca davalının yetki itirazlarının yerinde olmadığı, takip tarihinden dava tarihine kadar davalı yanın ödemelerinin mahsubu ile davacı alacağının 2.334,12 TL olduğu, dava tarihinden sonra yapılan 1.140,40 TL’lik ödemenin icra müdürlüğünce nazara alınması gerekçeleriyle davanın kısmen kabulüne, itirazın iptali ile takibin 2.334,12 TL asıl alacağa icra takip tarihinden itibaren 3095 sayılı yasanın 2/2.bendindeki faiz oranının yıllık %27 oranını geçmemek üzere uygulanmak suretiyle devamına, fazlaya ilişkin talebin reddine, hüküm altına alınan miktar üzerinden %40 icra inkar tazminatının davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiş, hüküm taraf vekillerince temyiz edilmiştir.Taraflar arasında yazılı konsinye mal-alım satım sözleşmesi bulunmaktadır. Sözleşmede açıkça, kesin alım sözleşmesi olmadığı belirtilmiştir. Mahkemece, satımın konsinye satım sözleşmesi olduğu değerlendirilerek varılacak uygun sonuç dairesinde karar vermek gerekirken alım satım sözleşmesi kabul edilerek somut olaya uygun düşmeyen gerekçelerle karar verilmesi doğru görülmemiştir...)gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir. TEMYİZ EDEN: Davalı vekili HUKUK GENEL KURULU KARARI Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:Dava, itirazın iptali istemine ilişkindir.Mahkemece, taraflar arasındaki konsinye satış sözleşmesi uyarınca davalının 2.334,12 TL borcunun bulunduğu gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.Taraf vekillerinin temyizi üzerine karar, Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde gösterilen nedenlerle bozulmuştur.Yerel Mahkemece, önceki kararda direnilmiş; hükmü temyize davalı vekili getirmiştir.Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; taraflar arasındaki konsinye satış sözleşmesi hükümleri değerlendirilmek suretiyle karar verilip verilmediği noktasında toplanmaktadır.Hukuk Genel Kurulu’ndaki görüşme sırasında, işin esasının incelenmesinden önce, yerel mahkemece bozmaya konu ilk ilamda icra inkâr tazminatı olarak davalı aleyhine 9.333,65 TL’ye hükmedilmesine rağmen direnme ilamında bu tazminat miktarının 933,65 TL olarak belirlenmesinin yerinde düzeltilebilir bir açık hata mı, yoksa yeni hüküm niteliğinde mi olduğu hususu ön sorun olarak değerlendirilmiştir.1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu (HUMK)’nın 80. maddesinin ilk cümlesi; “İki tarafın veya hakimin, zahir ve açık olan yazı ve hesap hataları daima tashih olunabilir.” hükmünü içermektedir.Somut olayda yerel mahkemece gerek bozmaya konu ilk kararda gerekse de direnme kararında icra inkâr tazminatına hükmedilen fıkralarda aynen “Hüküm altına alınan miktar üzerinden %40 icra inkar tazminatı olan…” cümlelerine yer verilmesine rağmen itiraz 2.334,12 TL için iptal edilmiş olduğu halde bu oran üzerinden hesaplanan tazminat miktarı 9.333,65 TL olarak karara yazılmıştır. Bu yanlışlığın yukarıda açıklanan HUMK’nın 80. maddesi anlamında açık yazım hatası olduğu Genel Kurulca oybirliği ile kabul edilerek uyuşmazlığın esasının görüşülmesine geçilmiştir.Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle satış için bırakma “konsinye” satış sözleşmesi kavramı üzerinde kısaca durulmasında yarar görülmüştür. Satış için bırakma sözleşmesi öyle bir sözleşmedir ki, bununla, taraflardan biri (bırakan, tevdi eden) kararlaştırılan bir bedel karşılığında, bir malı diğer tarafın kendi adına ve hesabına satması için ona teslim eder ve diğer taraf (satış için alan) da muayyen bedeli ödemeyi veya malı geri vermeyi taahhüt eder. (Haluk Tandoğan, Borçlar Hukuku Özel Borç İlişkileri, C.I-1, 2008, s19)Satım için bırakma sözleşmesinde tarafların malın üçüncü bir kişiye satılması yönündeki ortak amaçları bu sözleşmeyi karakterize eden önemli bir noktadır. (Nebiye Teoman, Satım İçin Bırakma Sözleşmesi, 1989, s.18)Taraflar arasındaki sözleşme başlığı da “Konsinye Mal Alım Sözleşmesi” olup, Ödeme başlıklı (5) nolu bölümünün 1. maddesinde; sözleşmeye konu ürünlerin fiilen konsinye bırakılan mağazasında satılmasından sonra bedellerini konsinye verenin talep edebileceği hükme bağlanmıştır. Aynı başlığın 3. maddesi ile de ödeme vadesinin satışın gerçekleştiği ayı takip eden ayın ilk günü olduğu belirtilmiştir. Sözleşmenin (6) nolu bölümünün 13. maddesi ise davalının hiçbir şarta bağlı olmaksızın ürün iadesi yapabileceğini belirlemiştir.Bu itibarla, satış için bırakma sözleşmesinin niteliği ve taraflar arasındaki sözleşme hükümleri uyarınca davalı şirketin fiilen satışı gerçekleşmeyen ürünleri iade hakkı sözleşmenin 13. maddesi uyarınca her zaman için mevcut olup, davacıya karşı bedel ödeme borcu ancak fiilen emtianın üçüncü kişiye satışın gerçekleşmesi halinde doğmaktadır.Bu durumda, davacı alacaklının, davalı borçludan icra takibi yoluyla talep edebileceği alacak miktarının tespiti için icra takip tarihi itibariyle davalı tarafından üçüncü kişilere satışı fiilen gerçekleşen ürünlerin tespiti ve bu ürünler için taraflar arasındaki sözleşme uyarınca ödenmesi gereken bedelin tespiti gerektiği hususunda tereddüt bulunmamaktadır. Oysa yerel mahkemece taraflar arasındaki sözleşmenin konsinye satış sözleşmesi olduğu değerlendirilerek verildiği ifade edilen hükme dayanak yapılan bilirkişi raporlarında açıklanan şekilde bir araştırma ve tespit yapılmış değildir.O halde yerel mahkemece yapılması gereken, icra takip tarihi itibariyle davalı işyerinde üçüncü kişilere fiilen satışı gerçekleşen ürünlerin tespiti ile bu satışlar nedeniyle sözleşme hükümleri uyarınca muaccel olan davacı alacağının tespitiyle davalının icra takibine vaki itirazının bu miktar için iptaline karar vermekten ibarettir.Bu nedenle direnme kararı belirtilen nedenlerle bozulmalıdır.SONUÇ: Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanunun 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince belirtilen nedenlerle BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, aynı Kanun'un 440/III maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 20.02.2013 gününde oybirliğiyle karar verildi.