Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 246 - Karar Yıl 2013 / Esas No : 634 - Esas Yıl 2012





Taraflar arasındaki "boşanma" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Adana 3. Aile Mahkemesi'nce davanın kabulüne dair verilen 17.03.2010 gün ve 2008/721 E., 2010/257 K. sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 2. Hukuk Dairesi'nin 03.10.2011 gün ve 2010/13561 E., 2011/14663 K. sayılı ilamı ile;(…Davacı kadın 17.06.2004 tarihinde açmış olduğu ilk davadan feragat etmiştir. Bu davada dinlenen davacı tanıkları feragatten sonra boşanmayı gerektiren maddi bir hadiseden bahsetmemişlerdirTürk Medeni Kanununun 166/1-2 maddesi uyarınca; boşanma kararı verilebilmesi için evlilik birliğinin, ortak hayatı sürdürmeleri eşlerden beklenmeyecek derecede temelinden sarsıldığının sabit olması gerekir. Oysa dinlenen davacı tanıklarının sözlerinin bir kısmı Türk Medeni Kanununun 166/1 maddesinde yer alan temelinden sarsılma durumunu kabule elverişli olmayan beyanlar olup, bir kısmı ise, sebep ve saiki açıklanmayan ve inandırıcı olmaktan uzak izahlardan ibarettir. Bu itibarla davanın reddi gerekirken delillerin takdirinde hataya düşülerek yetersiz gerekçe ile boşanmaya karar verilmesi usul ve kanuna aykırıdır...)gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir. HUKUK GENEL KURULU KARARIHukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:Davacı kadın vekili, davalının müvekkiline şiddet uyguladığını, sürekli alkol aldığını evin geçimiyle ilgilenmediğini ileri sürerek, tarafların 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu(TMK)'nun 166/1. maddesi gereğince boşanmalarına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.Davalı koca vekili, davacının iddiaların doğru olmadığını belirterek, davanın reddine karar verilmesini, boşanma kararı verilmesi halinde ise müşterek çocuğun velayetinin müvekkiline verilmesini, müşterek çocuk için aylık 150 TL tedbir-iştirak nafakasına hükmedilmesini talep etmiştir.Dava önce, Kadirli 1. Asliye Hukuk Mahkemesi'ne açılmış; mahkemece yapılan yargılama sonunda dosyanın yetkisizlikle Adana Nöbetçi Aile Mahkemesi'ne gönderilmesine ilişkin karar davalı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 2. Hukuk Dairesi'nin 30.04.2008 günlü kararı ile onanmak suretiyle kesinleşmiş ve Adana 3. Aile Mahkemesi'nce yargılamaya devam olunarak sonuçta davanın kabulü ile tarafların boşanmalarına, müşterek çocuğun velayetinin davalı babaya verilmesine, davalı baba lehine nafaka ödenmesine karar verilmiştir. Davalı tarafından temyiz edilen karar, Özel Daire'ce yukarıda belirtilen nedenlerle bozulmuştur. Yerel mahkemece aynı gerekçeler genişletilerek ilk kararda direnilmiştir.Direnme hükmü davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.Hukuk Genel Kurulu’ndaki görüşmeler sırasında işin esasının incelenmesine geçilmeden önce somut uyuşmazlıkta 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 193. maddesine düzenlenen 10 günlük süre içinde yetkili mahkemeye başvuruda bulunulup bulunulmadığı hususu ön sorun olarak tartışılmıştır.Bilindiği üzere HUMK.nun 193. maddesi;"Davacı, iptaline karar verilen dilekçenin yerine yeni bir dilekçe düzenleyip vermek zorundadır.Görevsizlik veya yetkisizlik kararı verilmesi üzerine davacının karşı tarafa görevli veya yetkili mahkemede tebligat yaptırması zorunludur.(Değişik üçüncü fıkra: 26/9/2004 – 5236/13 md.) Her iki hâlde kararın kesinleşmesi tarihinden itibaren on gün içinde yeniden dilekçe verilmesi veya yeniden çağrı kâğıdı tebliğ ettirilmesi gerekir.Aksi takdirde dava açılmamış sayılır. Kanunda belirtilen ayrık hükümler saklıdır.”hükmünü amirdir.Anılan madde uyarınca yetkisizlik kararı veren mahkeme; “dava dosyasının talep halinde yetkili mahkemeye gönderilmesine” karar vermekle yetinir. Dava dosyasını re'sen yetkili mahkemeye gönderemez. Dava dosyasının yetkili mahkemeye gönderilebilmesi ve davaya yetkili mahkemede devam edilebilmesi için, davacının yetkisizlik kararının kesinleştiği tarihten itibaren 10 günlük süre içinde yetkili (ya da yetkisizlik kararı veren) mahkemeye dilekçeyle başvurması veya çağrı kağıdı çıkartarak tebligat yaptırması gerekmektedir. Aksi halde dava açılmamış sayılır.Yetkili mahkemeye başvurma için öngörülen 10 günlük süre hak düşürücü nitelikte olup, mahkemece kendiliğinden gözetilmesi gerekir.Yetkili (veya yetkisiz) mahkemeye başvuru bir dilekçe ile olur. HUMK'nda bu dilekçe için bir şekil öngörülmemiştir. Bu dilekçe bir dava dilekçesi olmayıp, dilekçede, davanın yetkili mahkemede görülmesi için gerekli işlemlerin yapılması istenir.Sözü edilen 10 günlük başvuru süresi içinde yetkili (veya yetkisizlik) mahkemeye başvurarak, karşı tarafa yapılacak tebligat giderinin ve varsa dosya gönderme masrafının ödenmesi gerekli ve yeterlidir.Dava dosyasını alan yetkili mahkeme, ilk olarak, 10 günlük süre içinde yetkili (veya yetkisiz) mahkemeye başvurulmuş olup olmadığını re'sen inceler. Mahkeme, 10 gün içinde başvurulmadığını tespit ederse, başkaca bir işlem yapmadan, re'sen davanın açılmamış sayılmasına karar verir.Somut uyuşmazlık bu açıklamalar ışığında değerlendirildiğinde:Kadirli 1. Asliye Hukuk Mahkemesi'nce 03.12.2007 tarihinde verilen ve dosyanın Adana Nöbetçi Aile Mahkemesi'ne gönderilmesine ilişkin karar davalı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 2. Hukuk Dairesi'nin 30.04.2008 günlü kararı ile onanmak suretiyle kesinleşmiş ve taraf vekillerine 14.05.2008 ve 23.05.2008 tarihlerinde tebliğ edilmiştir.Dosya içinde bulunan ve davacı vekili tarafından Kadirli 1. Asliye Hukuk Mahkemesi'ne hitaben verilen, dosyanın yetkili mahkemeye gönderilmesi talebini içeren 04.06.2008 tarihli dilekçesi ise yetkisizlik kararının onanmasına ilişkin kararın en son tebliğ edildiği 23.05.2008 tarihinden itibaren anılan maddede öngörülen 10 günlük süre geçtikten sonra mahkemeye ibraz edilmiştir.Açıklanan bu durum karşısında, HUMK'nun 193. maddesinde öngörülen 10 günlük “hakdüşürücü sürenin” dolduğu, bu süre dolduktan sonra harç yatırılarak dahi sürenin yeniden ihyası usule, kanuna ve istikrar kazanmış Yargıtay uygulamalarına göre mümkün değildir.Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 06.02.2002 gün ve 2002/8-72 E, 2002/60 K.; 10.03.1999 gün ve 1999/12-128 E., 1999/132 K.; 08.12.1984 gün ve 1981/15-616 E. 1984/75 K. ve 20.04.1983 gün ve 1980/15-1854 E., 1980/395 K.; 15.06.2011 gün ve 2011/4-368 E. 2011/410 K. sayılı kararları da aynı yöndedir.Eldeki dosyada ise, ilk yetkisizlik kararının kesinleştiği tarihten itibaren HUMK.nun 193. maddesinde açıklanan prosedüre uygun şekilde 10 günlük süre içerisinde dilekçe verilerek veya çağrı kağıdı tebliğ ettirmek için bir başvuru yapılmadığı anlaşıldığından, mahkemece kendiliğinden davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesi gerekirken, esasa ilişkin hüküm kurulduğu açıktır.Hal böyle olunca, HUMK'nun 193 maddesi hükmünün kamu düzenine ilişkin hükümlerden olmakla yargılamanın her aşamasında re’sen nazara alınması gerekmesi ve usuli kazanılmış hakkın istisnası olması nedeniyle; yerel mahkemece davanın açılmamış sayılmasına karar vermek gerekirken, esasa ilişkin hüküm kurulması hatalı olup; direnme kararı bu değişik nedenlerle bozulmalıdır.SONUÇ : Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda gösterilen değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanunun 30.maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcın yatırana geri verilmesine, aynı Kanun'un 440. maddesi uyarınca hükmün tebliğinden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 13.02.2013 gününde oybirliğiyle karar verildi.