Taraflar arasındaki “İtirazın iptali” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; İzmir 4. İş Mahkemesince yetkisizlik nedeniyle dava dilekçesinin reddine dair verilen 04.04.2011 gün ve 2010/681 E.-2011/167 K. sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 10. Hukuk Dairesi’nin 13.12.2011 gün ve 2011/10701 E.-2011/18063 K.sayılı ilamı ile;(…5521 sayılı Yasa’nın 7. maddesine göre; iş mahkemelerinde sözlü yargılama usulü uygulanır. Aynı Yasanın 15. maddesinde ise; bu yasada açıklık bulunmayan hususlarda Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun hükümlerinin uygulanacağı düzenlenmiştir. Hukuk Usulü Muhakemeleri Yasasının 478. maddesinde, sözlü usulde ilk itirazların herhalde ilk oturumda bildirilmesinin gerekli olduğu, bu konuda hakimin taraflara önel tanımasına ve dolayısıyla yasa gereğince kesin olan süreyi bertaraf etmesine olanak olmadığı düzenlenmiştir. Yetkisizlik itirazı ilk itirazlardan olup, mahkemece re’sen dikkate alınamaz.Somut olayda; dava dilekçesi, davalı tarafa 26.08.2010 tarihinde tebliğ edilmiştir. Davalı cevap dilekçesi ibraz etmemiş ve duruşmalara katılmamıştır. Uyuşmazlık itirazın iptali olup, icra dosyasında da davalı tarafça sadece borca itiraz edildiği anlaşılmaktadır. Davalı tarafça süresinde ve usulüne uygun yetkisizlik itirazı ileri sürülmediği ve icra dosyasına ibraz edilen borca itiraz dilekçesi de dikkate alınmadan, yazılı şekilde hüküm tesisi, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir. O hâlde, davacı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır....)gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir. TEMYİZ EDEN: Davacı vekili HUKUK GENEL KURULU KARARI Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü: Dava, itirazın iptali istemine ilişkindir. Davacı Sosyal Güvenlik Kurumu vekili, Kurum sigortalısı R. Aydın’ın geçirmiş olduğu iş kazası sonucunda kurumca geçici işgörmezlik ödeneği ve tedavi masrafları yapıldığını belirterek oluşan kurum zararının tahsili için davalı aleyhine yapılan takibe itiraz edildiğini belirterek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla İzmir 8. İcra Müdürlüğü’nün 2010/8992 sayılı dosyasına vaki itirazın iptali ve takibin devamı ile % 40 icra inkar tazminatına karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Mahkemece, Karşıyaka İş Mahkemesinin görevli ve yetkili olduğu gerekçesiyle mahkemenin yetkisizliği nedeni ile dava dilekçesinin reddine dair verilen karar, Özel Dairece; yukarıda belirtilen gerekçelerle bozulmuştur. Yerel Mahkemece, yetki konusunun 5521 sayılı Kanunun 5 maddesinde düzenlendiği, bu düzenlemenin kamu düzenine ilişkin olduğu, yetki kuralına aykırı sözleşmelerin geçersiz olduğu ve düzenlemenin mutlak emredici nitelik taşıdığı, hakimin yargılamanın her aşamasında göz önünde bulundurması gerektiği, bu bakımdan HUMK nın, özel olarak düzenlenen yasanın bulunması nedeni ile iş mahkemelerinde uygulama alanı bulunmadığını, ancak bu yasanın düzenlemediği hususlarda HUMK nın uygulanması gerektiği, bu bakımdan mahkeme kararının yerinde olduğu, yetkili mahkemenin, Karşıyaka İş Mahkemesi olduğu gerekçesiyle, direnme kararı verilmiştir. Uyuşmazlık, Sosyal Güvenlik Kurumunun açtığı itirazın iptali ile takibin devamı istemli davada, yetkili mahkemenin belirlenmesi ve bu yetkinin kamu düzenine ilişkin olup olmadığı noktasında toplanmaktadır. Konuyla ilgili yasal düzenlemelere bakıldığında;5510 sayılı sayılı Sosyal Sigortalar Ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun 101 maddesinde, bu Kanunda aksine hüküm bulunmayan hallerde, bu Kanun hükümlerinin uygulanmasıyla ilgili ortaya çıkan uyuşmazlıkların iş mahkemelerinde görüleceği, Yasanın 88. Maddesinin 19. Fıkrasında Kurumun prim ve diğer alacaklarının tahsilinde, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usûlü Hakkında Kanunun uygulamasından doğacak uyuşmazlıkların çözümlenmesinde Kurumun alacaklı biriminin bulunduğu yer iş mahkemesinin yetkili olduğu düzenlenmiştir. Bu düzenleme dışında 5510 sayılı Kanunda mahkemelerin yetkisi ile ilgili özel bir düzenleme bulunmadığı görülmektedir.5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanununun 5. maddesinde, İş mahkemelerinde açılacak her davaya, açıldığı tarihte dava olunanın Türk Medeni Kanunu gereğince ikametgahı sayılan yer mahkemesinde bakılabileceği gibi, işçinin işini yaptığı işyeri için yetkili mahkemede de bakılabileceği, bunlara aykırı sözleşme muteber sayılmayacağı, aynı yasanın 15 maddesinde de, bu Kanunda sarahat bulunmayan hallerde Hukuk Muhakemeleri Usulü Kanunu hükümleri uygulanacağı düzenlemesi bulunmaktadır.İş mahkemelerinde yetki kuralı, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun yetki kurallarına uygun olup, buna ek olarak işçinin işinin yapıldığı yer mahkemeleri de yetkili kılınmıştır. 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 5. maddesinin gerekçesinde “Gerek işçi, gerek işveren veya vekili tarafından bu kanuna göre iş mahkemesinde açılacak davalarda hangi yer mahkemesinin yetkili olduğunu göstermek üzere tedvinine lüzum görülen bu madde, Hükümet tasarısında derbiş edilmemiş olan bir ihtiyacı karşılamaya matuf bulunmaktadır. Bilhassa işçilerin içinde bulundukları şartlar bakımından, dava olunanın ikametgahı mahkemesinde dava açmaya mecbur kalmalarından doğabilecek güçlüklerin önlenmesi maksadıyla, bu davaların, dava olunanın medeni Kanun gereğince ikametgahı sayılan yer mahkemesinde açılabileceği gibi işçinin işini yaptığı iş yeri için yetkili yer mahkemesinde de görülebileceği esası konulmuş, kamu intizamı bakımından konulmuş bu yetki hükmünün hilafına mukavele yapılamayacağı da tashih edilmek suretiyle işverenlerin işçiler tarafından aleyhlerine dava açılmasını güçleştirmek üzere iş mukavelelerinde veya işyeri dahili dahili talimatnamelerinde başka yargı merci tayin etmeleri önlenmiştir.” denilmektedir.5521 Sayılı Kanunun 5. maddesinin kamu düzeni etkisinin ilke olarak, işverene karşı ve yalnız işçinin yararına olduğu, burada işçinin değil işverenin sözleşme serbestisinin kısıtlandığı, bu nedenle anılan maddenin yetki ile ilgili genel hükümleri kaldırmadığı, sadece genel hükümlerle birlikte öngörmüş olduğu, iş yeri esasına dayanan yetkiyi bertaraf edecek anlaşmaları geçersiz kılacağı, geçersizliğin sadece işvereni hedef tuttuğu anlaşılmaktadır. (Çemberci M.: İş Mahkemeleri Kanunu Şerhi, Güzel İstanbul Matbaası, Ankara 1969, s 69-71).5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 5. maddesindeki düzenleme ile kanun koyucu, anılan Kanunu’nun 1 inci maddesi gereğince görevli bulunan iş mahkemeleri’nin, yer itibariyle yetkisini saptamaktadır. Bu maddenin kapsamı, sadece İş Mahkemeleri Kanunu’nun 1. maddesine göre açılacak davalarla sınırlı bulunmaktadır. Diğer Yasalar bakımından, örneğin 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu, 1479 sayılı Bağ-kur Kanunu’na göre açılacak davalar, bu maddenin kapsamında dahil değildir. (Uygur T.: İş ve sosyal Güvenlik Hukukunda Temel Kavramlar, Olgaç matbaası 1980, s.412).Bu aşamada, genel ve özel yetki kurallarının açıklığa kavuşturulmasında yarar vardır. Bütün davalar için uygulanan yetki kuralına genel yetki kuralı denilmekte olup, genel yetkili mahkeme, davalının ikametgahı mahkemesidir. Eş deyişle, her dava, kanunda aksine hüküm bulunmadıkça açıldığı tarihte davalının ikametgahı sayılan yer mahkemesinde görülür (HUMK.md.9/1). Bundan ayrı, bazı davalar için davalının ikametgahı mahkemesinin yanında, başka yer mahkemeleri de yetkili kılınmıştır. Bu istisnai nitelikteki yetki kurallarına özel yetki kuralları denilmektedir. İlke olarak, özel yetki genel yetkiyi kaldırmaz, onunla birlikte uygulanır. Ancak istisna olarak, bazı davaların mutlaka belli bir yer mahkemesinde açılması öngörülmüştür ki, bu halde kesin yetki söz konusudur. Kesin yetki halleri, genel yetkiye istisnadır. Bunun dışında, bir dava için özel yetki kuralı bulunsa bile, davacının genel yetki ile özel yetki arasında bir seçim hakkı vardır. Özel yetki kuralları ilke olarak kamu düzenine ilişkin değildir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 08.07.2009 gün 2009/10-236-345 sayılı kararında da aynı ilkeler benimsenmiştir. Ayrıca, İş Mahkemesince verilen, borçlu olmadığının tespiti ve alacak istemine ilişkin davada, mahkemenin yetkisinin, İİK’nın 41.md. dolayısıyla aynı yasanın 72. maddesi uyarınca belirlenmesi gerektiği, bu nedenle yetki itirazının ilk itiraz olarak süresinde ileri sürülmesi gerektiği, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 08.07.2009 gün 2009/10-236-345 sayılı kararı ile kabul edilmiştir. Tüm bu açıklamalar birlikte değerlendirildiğinde; kamu düzenine ilişkin yetki kuralını düzenleyen 5521 sayılı Kanunun 5. maddesinin işçi sayılan kimselerle işveren veya işveren vekilleri arasında iş akdinden veya İş Kanununa dayanan alacak ve hak iddialarından doğan hukuk uyuşmazlıklarına uygulanacağı kabul edilmelidir.Davalının kusurlu davranışı sonucu meydana gelen trafik kazasında sigortalının yaralanması nedeni ile yapılan tedavi giderlerinin tahsili amacı ile Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından başlatılan icra takibine, itirazın kaldırılması talepli eldeki davada, 5510 sayılı Kanunun 101 ve 5521 sayılı Kanunun 15. maddesi gereğince 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunun (mülga HUMK) ‘nun yetkiyi düzenleyen hükümlerinin somut olaya uygulanması gerekir.Bu durumda; bozma ilamında da bildirildiği gibi yetki itirazının yasal süre içerisinde yapılması yine yasa gereği olup, süresinde böyle bir itiraz da yapılmamıştır. O halde Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire Bozma kararına uyulmak gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Direnme kararı, açıklanan nedenlerle bozulmalıdır.SONUÇ: Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanunun 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici Madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, 5521 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 13.02.2013 gününde oybirliğiyle karar verildi.