Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 204 - Karar Yıl 2007 / Esas No : 164 - Esas Yıl 2007





Taraflar arasındaki "istirdat" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; (Polatlı Asliye İkinci Hukuk Mahkemesi)'nce davanın reddine dair verilen 02.06.2005 gün ve 2005/123-344 sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay Üçüncü Hukuk Dairesinin 22.06.2006 gün ve 8400-8264 sayılı ilamı ile; (...Davacı Bayındırlık ve İskan Bakanlığı, kurum aleyhine açılan kamulaştırma bedelinin artırılmasına ilişkin davada 52.706.350.000 lira bedelin dava tarihi itibarıyla başlayacak yasal faizi ile birlikte tahsiline karar verildiği halde, tahsil için başlatılan takipte Yargıtay Onikinci Hukuk Dairesinin içtihatları doğrultusunda Anayasa'nın 46. maddesi uygulanarak dava tarihinden itibaren kamu alacaklarına uygulanan en yüksek oranda faiz uygulandığını, içtihadın kamu alacakları için öngörülen en yüksek oranda faizin kararın kesinleşme tarihinden itibaren başlatılacağı yönünde değişmesi nedeniyle, dava tarihi ile kesinleşme tarihi arasındaki süre için fazla ödenen 7.872.584.160 lira faiz alacağının istirdaden tahsilini talep ve dava etmiştir. Davalı, davanın reddini dilemiştir. Mahkemece "ödemenin o tarihteki usul ve yasaya uygun olduğu, kapatılmış takip nedeniyle fazla ödemenin geri istenemeyeceği" gerekçesiyle davanın reddi cihetine gidilmiş, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir. Anayasa'nın 4709 sayılı Kanun'la değişik 46. maddesine göre: "...kamulaştırma bedeli ile kesin hükme bağlanan artırım bedeli nakden ve peşin olarak ödenir. Ancak, tarım reformunun uygulanması, büyük enerji ve sulama projelerinin gerçekleştirilmesi, yeni ormanların yetiştirilmesi, kıyıların korunması ve turizm amacıyla kamulaştırılan toprakların bedellerinin ödenme şekli kanunla gösterilir. Kanunun taksitle ödemeyi öngörebileceği bu hallerde, tak-sitlendirme süresi beş yılı aşamaz. Bu takdirde taksitler eşit olarak ödenir. Kamulaştırılan topraktan, o toprağı doğrudan doğruya işleten küçük çiftçiye ait olanların bedeli, her halde peşin ödenir. İkinci fıkrada gösterilen taksitlen-dirmelerde ve herhangi bir sebeple ödenmemiş kamulaştırma bedellerinde kamu alacakları için öngörülen en yüksek faiz oranı uygulanır..." hükmünü getirmiştir. Somut olayda; Polatlı Asliye Hukuk Mahkemesine açılan tezyidi bedel davası kısmen kabul edilerek, "...bedelin dava tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte tahsili" kararı ile sonuçlanmış, hüküm 08.07.2003 tarihinde kesinleşmiştir. Ancak bu ilam, dava tarihinden başlatılacak yasal faiz yerine kamu alacakları için öngörülen en yüksek oranda faiz talebi ile takibe konulmuş, davacı kurum, o tarihteki Yargıtay Onikinci Hukuk Dairesinin uygulaması doğrultusunda ödemeyi yapmış, ancak ilgili Dairenin görüş değiştirmesi üzerine fazla ödediği kısım için bu davayı açmıştır. Kamu alacakları için en yüksek oranda faiz uygulanmasını öngören hüküm 17.10.2001 tarihinde yayınlanarak yürürlüğe girmiştir. Bu durumda, kesinleşen ilam ve yürürlükteki yasa nazara alınarak, dava tarihinden itibaren yasal faiz, hükmün kesinleştiği tarihten sonrası için en yüksek oranda faiz uygulanması gerektiği gözetilerek sonucuna göre karar vermek gerekirken, yazılı gerekçe ile davanın reddi doğru görülmemiştir...) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir. Temyiz Eden: Davacı vekili Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü: Davacı vekili 29.03.2005 tarihli dava dilekçesinde; davalılar tarafından açılan kamulaştırma bedelinin arttırılması davasında müvekkili idare aleyhine hükmedilen kamulaştırma bedel farkına, dava ve ferağ tarihlerinden itibaren yasal faiz yürütülmesine karar verildiği halde; tahsil için başlatılan icra takibinde Yargıtay Onikinci Hukuk Dairesinin içtihatları doğrultusunda, dava ve ferağ tarihlerinden itibaren kamu alacakları için öngörülen en yüksek oranda faiz uygulandığını ve müvekkili idare tarafından 11.12.2003 tarihinde buna göre ödeme yapıldığını; ancak sonradan Yargıtay Onikinci Hukuk Dairesinin, diğer Yargıtay Dairelerinin uygulamasını da esas alarak, kamu alacakları için öngörülen en yüksek oranda faizin, bedel artırma kararının kesinleştiği tarihten itibaren başlatılacağı yönünde görüş değiştirdiğini ileri sürerek; dava ve ferağ tarihleri ile kesinleşme tarihi arasındaki süre için fazla ödenen 7.872.584.160 lira faiz alacağının davalılardan istirdaden tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalılar vekili; Yargıtay'ın görüş değiştirmesinin geriye dönük bir etkisi bulunmadığını savunarak, davanın reddine karar verilmesi gerektiğini cevaben bildirmiştir. Mahkemenin, "Yargıtay içtihatlarının geriye yürütülemeyeceği, bu nedenle değişen içtihat tarihinden önce yapılan ödeme nedeniyle istirdat talebinde bulunulmayacağı" gerekçesiyle "davanın reddine" dair verdiği karar, Özel Dairece yukarıda yazılı gerekçeyle bozulmuş; Yerel Mahkemece önceki kararda direnilmiştir. Bilindiği üzere; kendisine karşı ilamsız icra takibi yapılmış olan borçlu, ödeme emrine itiraz etmemiş veya itiraz etmiş olup da, itirazının icra mahkemesince kaldırılmış olması sonucu kesinleşen icra takibi ile; menfi tespit davası da açmaması nedeniyle, gerçekte borçlu olmadığı bir parayı ödemek zorunda kalırsa, ödemiş olduğu paranın kendisine geri verilmesi için alacaklıya karşı istirdat davası açabilir (İİK m. 72/VII). Öte yandan, borçlunun menfi tespit davası açmış olması halinde, bu dava sırasında ihtiyati tedbir kararı verilmemesi nedeniyle borç alacaklıya ödenmiş olursa, artık menfi tespit davasına istirdat davası olarak devam edilir (İİK m. 72/VI). İstirdat davası, İcra ve İflas Kanunu'nda düzenlenmiş olmasına rağmen, uyuşmazlığı maddi hukuk bakımından sona erdirme amacına yönelik bir davadır. İstirdat davası, normal bir eda davası olup, bununla icra takibi sırasında sebepsiz olarak ödendiği iddia edilen paranın geri verilmesi istenir. İstirdat davasının biri takip hukukuna, diğeri maddi hukuka ilişkin olmak üzere iki şartı vardır. İstirdat davası açılması için ilk şart, geri verilmesi istenen paranın icra takibi sırasında ödenmiş olmasıdır. Borçlunun, ödeme emrine itiraz etmemesi veya itiraz etmiş olmasına karşın itirazının kesin kaldırılması nedeniyle, kesinleşmiş olan icra takibi dolayısıyla, bu parayı gerek nakden, gerek mallarının haczedilip satılması suretiyle cebri icra tehdidi altında ödemek zorunda kalmış olması gerekir. İstirdat davasının açılmasının ikinci şartı ise, maddi hukuk bakımından, aslında borçlu olmadığı bir parayı cebri icra tehdidi altında ödemek zorunda kalmış olmasıdır (İİK m. 72/VII). Borçlar Kanunu'nun 62. maddesinin aksine, burada davacı (borçlu), yalnız borçlu olmadığı bir parayı ödemek zorunda kaldığını ispat etmekle yükümlü olup; bu parayı hataen, kendisini borçlu sanıp ödemiş olduğunu ispat etmek zorunda değildir. Önemle vurgulanmalıdır ki; istirdat davasının, borç olmayan paranın tamamen ödendiği tarihten itibaren 1 (bir) yıllık hak düşürücü süre içerisinde açılması gerekir (İİK m. 72/VII). Dolayısıyla, borçlunun bu parayı doğrudan doğruya alacaklıya veya icra dairesine ödediği veya borçlunun haczedilen mallarının satılıp, bedelinin icra dairesine ödendiği tarihte, 1 yıllık istirdat davası açma süresi başlar. Paranın icra dairesince alacaklıya ödendiği an, 1 yıllık istirdat davası açma süresinin başlaması bakımından önemli değildir. Borcun ödenmesi takside bağlanmışsa, 1 yıllık dava açma süresi son taksidin ödendiği tarihten itibaren işlemeye başlar. Kanunda öngörülen 1 yıllık süre, hak düşürücü süre olduğundan; taraflarca ileri sürülmese bile mahkemece re'sen gözönüne alınır. Eş söyleyişle, mahkemenin, yargılamanın her aşamasında hak düşürücü süreyi kendiliğinden dikkate alması ve İİK m. 72/VII'de öngörülen bir yıllık dava açma süresini geçiren borçlunun açtığı istirdat davasını reddetmesi gerekir. Nitekim; Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 28.03.2007 gün ve E: 2007/3-186 K: 2007/171; 28.03.2007 gün ve E: 2007/3-188 K: 172 sayılı kararlarında da aynı ilke benimsenmiştir. Somut olayda, davacı Bayındırlık ve İskan Bakanlığı dava konusu alacağı, davalılar tarafından başlatılan icra takibi üzerine ve cebri icra tehdidi altında ödemiştir. Anayasa'nın 46. maddesinde 4709 sayılı Kanun'un 35. maddesi ile yapılan değişiklikle getirilen hükümden açıkça anlaşıldığı üzere; bedel artırım davasında verilen kararın kesinleştiği tarihten önceki dönemde de kamu alacakları için öngörülen en yüksek faiz üzerinden icra takibi yapılıp, idarece ödeme yapıldığından, gerçekte davacının borçlu olmadığı bir bedelin ödenmesi söz konusudur. Ne var ki istirdat davasının, İcra ve İflas Kanunu'nun 72. maddesinin 7. fıkrasında öngörülen, ödeme tarihinden itibaren 1 (bir) yıllık hak düşürücü süre içinde açılması gerekir. Davacı İdarece icra dosyasına 11.12.2003 tarihinde ödeme yapılmış, görülmekte olan dava ise bir yıllık hak düşürücü sürenin geçirilmesinden sonra, 29.03.2005 tarihinde açılmıştır. Hal böyle olunca; Yerel Mahkemece, ödeme tarihi itibariyle İcra ve İflas Kanunu'nun 72/VII. maddesinde öngörülen bir yıllık hak düşürücü süre geçirildikten sonra açılan davanın reddine karar verilmiş olması, sonucu itibariyle doğrudur. Direnme kararı bu nedenle onanmalıdır. Sonuç: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile, direnme kararının yukarıda açıklanan nedenlerle (ONANMASINA), 11.04.2007 gününde oybirliğiyle karar verildi.