Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 203 - Karar Yıl 2012 / Esas No : 97 - Esas Yıl 2012





Taraflar arasındaki Tahliye ve Alacak davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Afyonkarahisar 1. Sulh Hukuk Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 22/12/2009 gün ve 2009/1185-1918 sayılı kararın incelenmesi davalı tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 6. Hukuk Dairesinin 30.06.2010 gün ve 2010/4421-8232 sayılı ilamı ile bozularak dosya yerine geri çevrilmekle,yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir. TEMYİZ EDEN: Davalı vekili HUKUK GENEL KURULU KARARI Hukuk Genel Kurulunca incelenerek dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:I- Temyiz dilekçesinin reddine ilişkin ek karara yönelik temyiz isteminin incelenmesinde:6217 sayılı Kanunun 30.maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 434/3.maddesi; temyiz dilekçesi verilirken gerekli harç ve giderlerin tamamının ödeneceğini, bunların eksik olduğunun tesbiti halinde kararı veren hakim veya mahkemenin başkanı tarafından verilecek yedi günlük kesin süre içersinde tamamlanacağını, aksi halde temyizden vazgeçmiş sayılacağı hususunun temyiz edene bildirileceğini ve verilen süre içerisinde tamamlamadığı takdirde kararın temyiz edilmemiş sayılmasına karar verileceğini hükme bağlamıştır.Bu hüküm uyarınca gönderilen muhtıranın, hukuki sonuç doğurabilmesi usulünce düzenlenmesine bağlıdır.Mahkemece, davalı tarafa eksik temyiz giderlerinin tamamlanması için çıkarılan muhtırada masrafın yatırılacağı yer tereddüde yol açmayacak şekilde “mahkeme veznesi” olarak gösterilmesi gerekirken “dosyamıza yatırılması” ibaresi kullanılmıştır.Oysa ki, bir işlemin tamamlanması ancak o işlemin yapılacağı merci önünde olur. Mahkemenin muhtıra yazısı bunu sağlamaya yeterli olmayıp, temyiz edeni yanıltacak mahiyettedir.Gerçekleşen bu durum karşısında muhtıra geçersizdir.Daha sonra da dosyaya yatırılması gereken giderler tamamlanmıştır.Açıklanan nedenle öncelikle temyiz dilekçesinin reddine ilişkin 26.08.2011 tarihli 2010/816 E. 2011/160 K sayılı ek kararın bozularak kaldırılmasına ve temyiz isteminin incelenmesine geçilmesine karar verilmiştir.II- Davalı vekilinin mahkemenin asıl kararına yönelik temyiz isteminin incelenmesine gelince;Mahkeme kararlarında nelerin yazılacağı 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 388. (6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu(HMK)’nun 297) maddesinde belirtilmiştir. Buna göre, hüküm sonucu kısmında gerekçeye ait her hangi bir söz tekrar edilmeksizin isteklerin her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların mümkünse sıra numarası altında birer birer açık şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gerekir. Aynı kural, 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 389. (6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu(HMK)’nun 298.)maddesinde de tekrarlanmış; HUMK.nun 381. ((6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu(HMK)’nun 294.) maddesinde ise “Kararın tefhimi en az 388.maddede belirtilen hüküm sonucunun duruşma tutanağına geçilerek okunması suretiyle olur” hükmüne yer verilmiştir.Açıklanan hükümlerin ortaya koyduğu bu biçim, yargıda açıklık ve netlik prensibinin gereğidir. Aksi hal, yeni tereddüt ve ihtilaflar yaratır. Hatta giderek denebilir ki, dava içinden davalar doğar ve hükmün hedefine ulaşması engellenir. Kamu düzeni ve barışı oluşturulamaz. Ayrıca, bozma kararı ile ilk hüküm hayatiyetini yitirdiğinden ona atıf suretiyle hüküm tesisinin yukarıda açıklanan kurallara uygun düşmeyeceği de aşikardır.Nitekim, uzun süre uygulanan mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu(HUMK)'nun 381, 388 ve 389. maddelerinde de yer alan benzer hükümler nedeniyle, Yargıtay'ın yerleşmiş görüşü de bu yöndedir (Hukuk Genel Kurulu'nun 19.6.1991 gün 323/391;10.9.1991 gün 281/415 ; 25.9.1991 gün 355/440; 05.12.2007 gün ve 2007/3-981/936 ; 23.01.2008 gün ve 2008/14-29/4; 30.12.2009 gün ve 2009/2-595-2009/603; 10.11.2010 gün ve 2010/20-626-2010/568; 13.07.2011 gün ve 2011/13-516-2011/529 sayılı kararları).Ceza Genel Kurulu'nca da önceleri C.M.U.K.nun benzer hükümleri taşıyan 261 ve 268 maddelerinin, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun yürürlüğe girmesi ile birlikte de bu kanunun 34, 223, 230,231,232 maddelerinin uygulanmasında bozulan kararın geçerliliğini ve yerine getirilme yeteneğini yitirdiğinden "önceki hükümde direnilmesine" denilmekle yetinilerek ve atıf suretiyle hüküm kurulamayacağı kabul edilmiştir (Ceza Genel Kurulu'nun 2.2.1976 gün 1/22-25 sayılı; 12.05.1998 gün ve 1998/6-104-171 sayılı; 05.02.2002 gün ve 2001/1-417-2002/153 sayılı kararları).6100 sayılı HMK’nun yürürlüğünden sonraki dönemde de Hukuk Genel Kurulu’nun 05.10.2011 gün ve 2011/20-607 E.-604 K.sayılı kararıyla bu ilkeler aynen kabul edilmiştir. Somut olayda da aslolan kısa kararda açıklanan hükümlere uygun bir hüküm fıkrası oluşturulmamış; “önceki kararda direnilmesine" denilmekle yetinilmiştir. O itibarla mahkemece, 6100 sayılı HMK (mülga 1086 sayılı HUMK)’nun yukarıda açıklanan amir hükümleri gözetilmeksizin yazılı biçimde karar verilmesi doğru değildir.Direnme kararı bu nedenle bozulmalıdır. S O N U Ç :1-Yukarıda (I) nolu bentte yer alan nedenlerle Yerel Mahkemenin 26.08.2011 gün ve 2010/816 E 2011/160 K sayılı ek kararının Bozularak kaldırılmasına,2-Yukarıda (II) nolu bentte açıklanan nedenlerle, direnme kararının 6217 sayılı Kanunun 30.maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429.maddesi gereğince BOZULMASINA, bozma nedenine göre davalı vekilinin sair temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana iadesine, 16/03/2012 gününde oybirliğiyle karar verildi.