MAHKEMESİ : Bakırköy 5. İş MahkemesiTARİHİ : 10/04/2012NUMARASI : 2012/83-2012/284Taraflar arasındaki “işçilik alacakları” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Bakırköy 5. İş Mahkemesi’nce davanın kısmen kabulüne dair verilen 02.03.2010 gün ve 2007/235 E. 2010/136 K. sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 9. Hukuk Dairesi’nin 21.12.2011 gün ve 2010/19865 E. 2011/49065 K. sayılı ilamı ile; “…A) Davacı İsteminin ÖzetiDavacı, davalı işyerinde işçi olarak çalıştığını, ücretlerinin gecikmeli ve eksik ödendiğinden iş aktini haklı nedenle feshettiğini belirterek kıdem tazminatı, ihbar tazminatı ile fazla çalışma alacağı, ulusal bayram ve genel tatil alacağı ile yıllık ücretli izin alacağının tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. B) Davalı Cevabının ÖzetiDavalı vekili, işçinin iş akdini haksız feshettiğini, kıdem tazminatı, ihbar tazminatı, fazla çalışma alacağı, ulusal bayram ve genel tatil ile yıllık ücretli izin alacaklarının bulunmadığını savunarak davanın reddini istemiştir. C)Yerel Mahkeme Kararının ÖzetiMahkemece toplanan kanıtlar ve bilirkişi raporuna dayanılarak davanın kısmen kabulüne karar verilmiş olup kıdem tazminatı ile fazla çalışma alacağı, yıllık ücretli izin alacağı ile ulusal bayram ve genel tatil alacaklarının kabulüne, ihbar tazminatı talebinin reddine karar verilmiştir. . D)TemyizKararı davalı vekili temyiz etmiştir. E) Gerekçe1-Dosyadaki yazılara toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir. 2-Taraflar arasında işçiye ödenen aylık ücretin miktarı konusunda uyuşmazlık bulunmaktadır. 4857 sayılı İş Kanununda 32 nci maddenin ilk fıkrasında, genel anlamda ücret, bir kimseye bir iş karşılığında işveren veya üçüncü kişiler tarafından sağlanan ve para ile ödenen tutar olarak tanımlanmıştır.Ücret kural olarak dönemsel (periyodik) bir ödemedir. Kanunun kabul ettiği sınırlar içinde tarafların sözleşme ile tespit ettiği belirli ve sabit aralıklı zaman dilimlerine, dönemlere uyularak ödenmelidir. Yukarıda değinilen Yasa maddesinde bu süre en çok bir ay olarak belirtilmiştir. İş sözleşmesinin tarafları, asgarî ücretin altında kalmamak kaydıyla sözleşme özgürlüğü çerçevesinde ücretin miktarını serbestçe kararlaştırabilirler. İş sözleşmesinde ücretin miktarının açıkça belirtilmemiş olması, taraflar arasında iş sözleşmesinin bulunmadığı anlamına gelmez. Böyle bir durumda dahi ücret, Borçlar Kanunun 323 üncü maddesinin ikinci fıkrasına göre tespit olunmalıdır. İş sözleşmesinde ücretin kararlaştırılmadığı hallerde ücretin miktarı, işçinin kişisel özellikleri, işyerindeki ya da meslekteki kıdemi, meslek unvanı, yapılan işin niteliği, iş sözleşmesinin türü, işyerinin özellikleri, emsal işçilere o işyerinde ya da başka işyerlerinde ödenen ücretler, örf ve adetler göz önünde tutularak belirlenir. 4857 sayılı Yasanın 8 inci maddesinde, işçi ile işveren arasında yazılı iş sözleşmesi yapılmayan hallerde en geç iki ay içinde işçiye çalışma koşullarını, temel ücret ve varsa eklerini, ücret ödeme zamanını belirten bir belgenin verilmesi zorunlu tutulmuştur. Aynı yasanın 37 nci maddesinde, işçi ücretlerinin işyerinde ödenmesi ya da banka hesabına yatırılması hallerinde, ücret hesap pusulası türünde bir belgenin işçiye verilmesinin zorunlu olduğu hükme bağlanmıştır. Usulünce düzenlenmiş olan bu tür belgeler, işçinin ücreti noktasında işverenden sadır olan yazılı delil niteliğindedir. Kişi kendi muvazaasına dayanamayacağından, belgenin muvazaalı biçimde işçinin isteği üzerine verildiği iddiası işverence ileri sürülemez. Ancak böyle bir husus ileri sürülsün ya da sürülmesin, muvazaa olgusu mahkemece resen araştırılmalıdır. (Yargıtay 9.HD. 23.09.2008 gün 2007/27217 E, 2008/24515 K.). Çalışma belgesinde yer alan bilgilerin gerçek dışı olmasının da yaptırıma bağlanmış olması, belgenin ispat gücünü arttıran bir durumdur. Kural olarak ücretin miktarı ve ekleri gibi konularda ispat yükü işçidedir. Ancak bu noktada, 4857 sayılı Kanunun 8 inci ve 37 nci maddelerinin, bu konuda işveren açısından bazı yükümlülükler getirdiği de göz ardı edilmemelidir. Bahsi geçen kurallar, iş sözleşmesinin taraflarının ispat yükümlülüğüne yardımcı olduğu gibi, çalışma yaşamındaki kayıt dışılığı önlenmesi amacına da hizmet etmektedir. Bu yönde belgenin verilmiş olması ispat açısından işveren lehine olmakla birlikte, belgenin düzenlenerek işçiye verilmemiş oluşu, işçinin ücret, sigorta pirimi, çalışma koşulları ve benzeri konularda yasal güvencelerini zedeleyebilecek durumdadır. Çalışma belgesi ile ücret hesap pusulasının düzenlenerek işçiye verilmesi, iş yargısını ağırlıklı olarak meşgul eden, işe giriş tarihi, ücret, ücretin ekleri ve çalışma koşullarının belirlenmesi bakımından da önemli kolaylıklar sağlayacaktır. Bu bakımdan ücretin ispatı noktasında delillerin değerlendirilmesi sırasında, işverence bu konuda belge düzenlenmiş olup olmamasının da araştırılması gerekir.Çalışma yaşamında daha az vergi ya da sigorta primi ödenmesi amacıyla zaman zaman, iş sözleşmesi veya ücret bordrolarında gösterilen ücretlerin gerçeği yansıtmadığı görülmektedir. Bu durumda gerçek ücretin tespiti önem kazanır. İşçinin kıdemi, meslek unvanı, fiilen yaptığı iş, işyerinin özellikleri ve emsal işçilere ödenen ücretler gibi hususlar dikkate alındığında imzalı bordrolarda yer alan ücretin gerçeği yansıtmadığı şüphesi ortaya çıktığında, bu konuda tanık beyanları gözetilmeli ve işçinin meslekte geçirdiği süre, işyerinde çalıştığı tarihler, meslek unvanı ve fiilen yaptığı iş bildirilerek sendikalarla, ilgili işçi ve işveren kuruluşlarından emsal ücretin ne olabileceği araştırılmalı ve tüm deliller birlikte değerlendirilerek bir sonuca gidilmelidir. Somut olayda davacı 1000 TL ücret aldığını ileri sürmüş, davalı asgari ücret aldığını savunmuştur. Mahkemece, dosya içerisindeki ücret bordrolarına itibar etmeyerek ücret araştırması yapılmış isede, meslek odası ve sendikadan gelen yazılara değer vermeyip davacının iddiası ve bu konuda duyuma dayalı beyanda bulunan tanık ifadesine göre son aylık ücreti net 1000 TL olarak kabul edilerek hüküm kurulmuştur. Mahkemece, iddia ve savunmaya değer verilmeyip araştırmaya girildiğine göre gelen sendika cevap yazısında belirtilen aylık net ücrete göre hüküm kurulması gerekirken iddia edilen ücretin esas alınması hatalı olup bozmayı gerektirmiştir…”gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir. HUKUK GENEL KURULU KARARIHukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:Dava, ihbar ve kıdem tazminatı ile yıllık izin, genel tatil ve ücret alacaklarından oluşan işçilik alacaklarının tahsili istemine ilişkindir.Davacı E. D.. vekili dava dilekçesinde özetle; davacının, davalı yanında 01.07.1991-17.05.2007 tarihleri arasında kesintisiz çalıştığını, son olarak aylık net 1.000 TL ücret aldığını, 2007 yılı Mart-Mayıs ayları ücretinin ödenmemesi nedeniyle iş akdini 24/II-e uyarınca haklı nedenle feshettiğini beyanla, ihbar ve kıdem tazminatı ile yıllık izin, genel tatil, fazla çalışma ve ücret alacaklarının faizi ile tahsilini talep etmiştir.Davalı ..Tekstil ve Turizm San. ve Tic. AŞ. vekili cevap dilekçesinde özetle; davacının 07.06.2006 tarihinde kendi isteği ile işten ayrıldığını, bu tarihten sonra çalışması olmadığından 2007 yılı Mart-Mayıs dönemi ücretlerinin ödenmediğini, haklı nedenle fesih iddiasına dayanan davacının kıdem tazminatı talebinde bulunamayacağını, son aylık ücretinin brüt 531 TL olduğunu, herhangi bir ücret veya tazminat alacağı bulunmadığını ve taleplerin zamanaşımına uğradığını belirterek, davanın reddini savunmuştur.Mahkemece, tanıklarca beyan edilen ücretin sendika tarafından bildirilen miktar ile uyumlu olduğu gerekçesiyle, aylık net 1.000 TL ücret üzerinden hesaplama yapılan bilirkişi raporu uyarınca davanın kısmen kabulüne dair verilen karar, davalı vekilinin temyizi üzerine, Özel Daire tarafından yukarıda açıklanan gerekçelerle bozulmuş, mahkemece direnme kararı verilmiştir.Direnme kararı, davalı vekili tarafından temyiz edilmektedir.Uyuşmazlık, ücretin belirlenmesinde sendika yazısının esas alınması gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 28.06.2006 gün ve 2006/9-479 E. 2006/484 K., 22.10.2008 gün ve 2008/9-641 E. 2008/649 K., 03.12.2008 gün ve 2008/9-719 E. 2008/731 K. ile 08.02.2012 gün ve 2012/21-645 E. 2012/60 K. sayılı kararlarında da belirtildiği üzere; iş sözleşmesinin tarafları arasında ücret miktarı konusunda çıkabilecek ihtilaflarda gerçek ücretin her türlü delille ispatı mümkündür. Aylık ücreti gösteren para makbuzları, banka kayıtları, ticari defter kayıtları, tanık beyanları gibi delillerle, işçinin imzasını taşıyan ücret bordroları veya hizmet sözleşmesinde yazılı olan ücretin gerçek olmadığı kanıtlanabilir. Ücretin, mevcut delillerle şüpheye yer bırakmayacak şekilde belirlenmesi mümkün bulunmayan durumlarda, davacının yaptığı iş, hizmet süresi ve diğer belirleyici özellikler belirtilmek suretiyle ilgili meslek örgütlerinden sorulmak suretiyle de ücret miktarı belirlenebilir.Belirtilmelidir ki, meslek örgütlerince bildirilen ücret miktarları, tarafları ve mahkemeyi bağlayıcı nitelikte olmayıp, diğer bilgi ve belgelerle de desteklenmeleri gerekir.Somut uyuşmazlığın incelenmesinde mahkemece, tanık beyanları esas alınmak suretiyle davacının ücretinin sendika tarafından bildirilen ücretin de üstünde bir miktar olduğunun kabulü ile hüküm kurulmuş ise de, tanıklar; bordro tanığı olmadığı gibi, beyanlarının somut bulunmaması nedeniyle hükme esas alınması doğru olmamıştır.Somut olay itibariyle davacının yaptığı işe ve kıdemine uygun olması nedeniyle, sendika tarafından bildirilen ücret esas alınmak suretiyle hüküm kurulması gerekirken, mahkemece yazılı gerekçe ile direnme kararı verilmesi isabetsizdir.O halde, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.SONUÇ: Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanunun 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici Madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 8/3. fıkrası uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 06.12.2013 gününde oybirliğiyle karar verildi.