Taraflar arasındaki "Sınır tespiti ve elatmanın önlenmesi" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Erbaa Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 13.10.2008 gün ve 2003/60 E., 2008/315 K. sayılı kararın incelenmesi taraf vekilleri tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 14.Hukuk Dairesinin 24.12.2009 gün ve 2009/12850 E., 2009/14665 K. sayılı ilamı ile; (...Davacı köy, kendi idari sınırları içerisinde kalan ve kadim kullanımlarında bulunan sahaya davalı köyün haksız elattığını, elatmanın kaldırılması ile bu yerin köyleri idari sınırları kapsamında kaldığından tespitine karar verilmesini istemiştir. Davalı köy tüzel kişiliği ise, üzerinde çekişme yaratılan taşınmaz bölümünün kendi köyleri sınırları içersinde bulunduğunu, açılan davanın reddini savunmuştur. Mahkemece, bilirkişinin krokisinde kırmızı renkle taralı olarak gösterilen yerin davacı Evciler Köyü idari sınırları içerisinde olduğunun tespitine, bu alanın her iki köyün ortak kullanım ve yararlanmalarına terkine, diğer isteklerin reddine karar verilmiştir. Hükmü taraflar temyiz etmiştir. Burada öncelikle belirtilmesi gereken husus köy idari sınırlarının tespitinde genel mahkemelerin yetkili olmadığıdır. Çünkü köy idari sınırlarının belirlenmesi görevi idari mercilere aittir. Mahkemenin bu saptamayı bir yana bırakarak idari makamların görevine giren bir konu hakkında hüküm kurması doğru değildir. 6831 sayılı Orman Kanununu hükümlerine göre Devlet ormanlarında yapılacak her türlü faaliyeti belirleme yetkisi orman idaresine aittir. Başka bir anlatımla bu gibi durumlarda uygulama yapacak olan yetkili orman işletme müdürlüğünün yasa hükümlerine göre yaptığı tercih önem kazanmaktadır. Dava konusu yerin, bir köyün idari sınırları içerisinde kalmasının önemi yoktur. 6831 sayılı Orman Kanununun "otlak ve mera işleri" başlıklı 20.maddesinde "Devlet ormanları içinde bulunan yaylak, kışlak ve otlaklarla sulama yerlerinde hakları olanlardan buralara hayvanlarıyla yahut hayvansız olarak girip çıkmak isteyenlerin bu yerlere orman idaresinin göstereceği yollardan geçmeye ve ormanlara zarar vermemeye matuf tedbirlere riayete mecbur oldukları" yine aynı yasanın 21.maddesinde "Devlet ormanlarındaki otlaklara dışardan toplu olarak veya sürü halinde hayvan sokulup otlatılması, tanzim olunacak planlara göre orman idaresinin iznine bağlı olduğu, planların otlak zamanından evvel tanzim edilerek orman işletme müdürlüklerince tasdik olunacağı" hükümlerine yer verilmiştir. Somut uyuşmazlıkta, çekişmeli alanın devlet ormanı olduğu orman bilirkişisi tarafından saptanmıştır. Tüm çekişme yerel bilirkişi ve tanıkların orman içi otlakiye olduğunu ifade ettikleri bu alandan hangi köyün yararlanacağı noktasındadır. 6831 sayılı Orman Kanununun 20. ve 21. maddeleri hükümleri birlikte değerlendirildiğinde bu tür faaliyetlerin ancak orman işletme müdürlüklerinin izni ile gerçekleştirilebileceği görülmektedir. Kısaca, Devlet ormanı içinde bulunan bu gibi yerler üzerinde taraf köylerden birinin üstün hakkı olmayıp yararlanmaları orman işletme müdürlüğünün izni ile mümkündür. Yapılan bu saptamalara göre mahkemece dinlenme olanağı olmayan davanın reddine karar verilmesi yerine dava yazılı bazı gerekçelerle kısmen kabul edildiğinden karar bozulmalıdır...) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir. TEMYİZ EDEN:Taraf vekilleri HUKUK GENEL KURULU KARARI Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü: Davacı köy tüzel kişiliği, kendi idari sınırları içerisinde kalan ve kadim kullanımlarında bulunan sahaya davalı köyün haksız el attığını ileri sürerek el atmanın önlenmesi ile bu yerin köyleri idari sınırları kapsamında kaldığının tespitini istemiştir. Davalı köy tüzel kişiliği, dava konusu taşınmazın kendi köyleri sınırları içerisinde bulunduğunu ileri sürerek, davanın reddini savunmuştur. Yerel Mahkemece, bilirkişinin krokisinde kırmızı renkle taralı olarak gösterilen yerin davacı Evciler Köyü idari sınırları içerisinde olduğunun tespitine ve davalı Endikpınar köyünün dava konusu taşınmazdan davacı Evciler köyünü yararlandırmamaları şeklindeki müdahalesinin önlenmesine, dava konusu yerin her iki köyün ortak kullanım ve yararlanmalarına terkine, diğer isteklerin reddine karar verilmiştir. Taraf vekillerinin temyizi üzerine Özel Dairece yukarıda yazılı gerekçe ile karar bozulmuş; Yerel Mahkeme, davalı köyün bu yerden davacı köyü yararlandırmamasının çekişme ve müdahale niteliğinde olduğu, bu müdahalenin önlenmesine karar verilmesi gerektiği, davacı köy tüzel kişiliği vekilinin isteğinin yeni bir idari sınır belirleme olmadığı, niza konusu yerin mevcut hudutnamelerdeki köy sınırları içerisinde kaldığının belirlenmesi olduğu gerekçesiyle direnmiş ve davanın kısmen kabulüne karar vermiştir. Hükmü temyize taraf vekilleri getirmiştir. Dava, sınır tespiti ve el atmanın önlenmesi istemlidir. Dava konusu taşınmazın orman vasfında olduğu konusunda bir uyuşmazlık bulunmamaktadır. Uyuşmazlık; idari sınırın tespiti konusunda genel mahkemede karar verilip verilemeyeceği ve ayrıca ormandan yararlanma hakkının kime ait olacağının mahkemece belirlenip belirlenemeyeceği noktalarındadır. Öncelikle belirtmek gerekir ki, Özel Daire kararındaki davanın köy idari sınırının tespiti olduğu ve buna göre konunun idari makamların görevine girdiği, mahkemenin bu konuda hüküm kurmasının doğru olmadığı yönündeki kabul şekline Hukuk Genel Kurulunun çoğunluğu katılmamış; aksine davacının buradaki isteminin yeni bir idari sınır oluşturulması veya mevcut sınırın düzeltilmesi olmayıp; daha önceden belirlenen idari sınırlara göre dava konusu yerin kendi köy sınırları içerisinde kaldığının tespiti bunun sonucu olarak da kadim kullanım hakkının kendisine ait olduğunun belirlenmesi olduğu kabul edilmiştir. Şu hale göre, kural olarak, hukuki yararın varlığı halinde genel mahkemelerden nizalı olan yerin daha önce belirlenen idari sınıra göre kendisine ait yer içerisinde kaldığının tespiti istenebilir. Ne var ki, açılan davada nizalı yerin davacı veya davalı köyün belirlenen idari sınırları içerisinde olması kadim kullanım hakkının belirlenmesi açısından tek başına sonuca etkili değildir. Dava konusu yerin vasfının tespiti de hukuki yararın varlığını tespitte çok büyük önem taşımaktadır. Davaya konu yer orman vasfında olduğundan öncelikle buna ilişkin yasal düzenlemelerin irdelenmesinde yarar vardır: 6831 sayılı Orman Kanunu'nun 6.maddesi: "Devlet ormanlarına ve Devlet ormanı sayılan yerlere ait her çeşit işler Orman Genel Müdürlüğünce yapılır ve yaptırılır. Devletten başkasına ait olan bütün ormanlar, bu Kanunun hükümleri dairesinde Orman Genel Müdürlüğünün murakabesine tabidir." hükmünü amirdir. Aynı Kanunun 19.maddesinde: "Ormanlara her türlü hayvan sokulması yasaktır. Ancak, kuraklık gibi fevkalade haller nedeniyle hayvanlarının beslenmesinde güçlük çekildiği tespit edilen bölgeler halkına ait hayvanlar ile orman sınırları içerisinde bulunan köyler ve mülki hudutlarında Devlet ormanı bulunan köyler halkına ait hayvanların orman idaresince belirlenecek türlerine, tayin edilecek saha ve süreler dahilinde, ormanlara zarar vermeyecek şekilde otlatılmasına izin verilir. Hayvan otlatılmasına izin verilecek sahaların ve hayvan türlerinin belirlenmesi ile otlatma zamanı ve süresinin tayinine ve ilgililere duyurulmasına ilişkin hususlar yönetmelikle düzenlenir. Yangın görmüş ormanlarla, gençleştirmeye ayrılmış veya ağaçlandırılmış sahalarda hiç bir surette hayvan otlatılamaz." 20.maddesinde; "Devlet ormanları içinde bulunan yaylak, kışlak ve otlaklarla sulama yerlerinde hakları olanlardan buralara hayvanlarıyle yahut hayvansız olarak girip çıkmak istiyenler; bu yerlere orman idaresinin göstereceği yollardan geçmeye ve ormanlara zarar vermemeye matuf tedbirlere riayete mecburdurlar." 21.maddesinde; "Devlet ormanlarındaki otlaklara dışardan toplu olarak veya sürü halinde hayvan sokulup otlatılması, tanzim olunacak planlara göre orman idaresinin iznine bağlıdır. Planlar otlak zamanından evvel tanzim ve orman işletme müdürlüklerince tasdik olunur." 22.maddesinde de: "Tarım ve Orman Bakanlığı, Devlet ormanları içindeki ağaçsız otlak, yaylak ve kışlakların tanzim ve ıslahı hususunda gerekli tedbirleri alır." denilmektedir. Bu yasal düzenlemeler de göstermektedir ki, orman vasıflı alanlarda yer alan sahalardan yararlanma şekli ve bölgelerini belirleme görev ve yetkisi orman idaresine aittir. Somut olayda da; davaya konu yer orman vasfında olduğundan yararlanma şeklini ve bölgelerini orman idaresi belirleyecektir. Bu nedenle davacının sınır tespiti istemekte hukuki yararı bulunmamakta; buna ilişkin talebinin açıklanan nedenle reddi gerekmektedir. Diğer taraftan, 6831 sayılı Orman Kanunu'nun aynı hükümleri gereğince bir veya birden fazla köyün orman içinde kalan sahalardaki kullanımına ilişkin her çeşit işler Orman Genel Müdürlüğünce yapılıp ya da yaptırılacağından ve devletten başkasına ait olan bütün ormanlar, bu Kanunun hükümleri dairesinde Orman Genel Müdürlüğünün murakabesine tabi olduğundan, ormandan yararlanma da ancak orman idaresinin izni ve belirleyeceği şekil ile mümkündür. Taşınmazın orman vasfında olduğu ve tabi olduğu rejimin açıklanan şekilde orman idaresince belirleneceği, taraflardan birisinin herhangi üstün bir hakkı olmadığı, yararlanmanın ancak orman işletme müdürlüklerinin izniyle gerçekleştirilebileceği gözetilmeden, mahkemece salt dava konusu yerin davacı hudutlarında kaldığından bahisle davanın kabul edilmiş olması da doğru bulunmamıştır. O halde, gerek sınır tespiti ve gerekse el atmanın önlenmesi istemlerinin açıklanan nedenlerle reddi gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır. SONUÇ: Taraf vekillerinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı H.U.M.K.nun 429.maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının taraflara geri verilmesine 02.02.2011 gününde, oyçokluğu ile karar verildi. KARŞI OY YAZISI Davacı Köy Tüzel Kişiliği vekili dava dilekçesinde; "……köy hudutnamelerine göre köyün sınırlarını açıkladıktan sonra, davalı köy tüzel kişiliğinin, endirekli burun- köpek sırtı- ambarcık tepesi- ince mevkii ile çevrili olan ve davacı köy tüzel kişiliği sınırları içerisinde yer alan, alana müdahale ettiğini, söz konusu alanın kadimden beri davacı köy tüzel kişiliğince, korunduğunu ve kullandığını açıklayarak, bu bölüme vaki davalı köy tüzel kişiliğinin müdahalesinin önlenmesine, davacı köy idari sınırlarının yazılı olduğu şekilde tespitine karar verilmesini istemiştir." Davalı köy vekili; davacı köyün dava konusu yer için kaymakamlığa başvurduğunu, kaymakamlığın 19.11.2002 tarih ve 2981 sayılı kararı ile, davacı köyün haksız bulunduğunu, idari karar kaldırılmadan hudutlarla ilgili adli mahkemelerce, karar verilmesinin olanaklı olmadığını, idari yargının görevli olduğunu, bu nedenle görevsizlik kararı verilmesi, esasa girilmesi halinde ise, köy hudutnamelerinin uygulanması suretiyle olayın çözümlenmesi gerektiğini belirterek davanın reddini savunmuştur. Mahkemece, "……dava konusu yerin, davacı köye ait eski hudutname ile belirlenen idari sınırları içerisinde kaldığından ekli 3 nolu krokide kırmızıyla taralı olarak gösterilen dava konusu yerin Evciler köyü idari sınırları içerisinde olduğunun tespitine, davacı köyün uyuşmazlık konusu yerden yararlanmasına engel olmak biçiminde gerçekleşen davalı köyün müdahalesinin önlenmesine, dava konusu yerin her iki köyün ortak kullanım ve yararlanmalarına terkinine, sair isteklerin reddine" karar verilmesi ve direnme kararının taraf vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine, Hukuk Genel Kurulunun sayın çoğunluğunca, hükmün bozulmasına karar verilmiştir. Dava, köye ait hudutnameler içerisinde kalan ve kadim yararlanma hakkına sahip olunması nedeniyle davalı köy tarafından sözü edilen yerden yararlanmasına engel olunmak biçiminde gerçekleşen müdahalenin önlenmesi isteğine ilişkindir. Davacı köy vekili, "hükmün müdahalenin önlenmesi kısmına bir diyecekleri olmadığını, ancak dava konusu yerin her iki köyün ortak kullanımına özgülenmesine ilişkin bölümünün usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek", davalı vekilde, "dava konusu yerin Ekinpınar köylüleri tarafından kadimden beri otlakiye olarak kullanıldığını, diğer kullananların ise, davalı köy tüzel kişiliğinin izin ve kiraya vermesi nedeniyle kullanan kişiler olduğunu, kullanmada "yaylayı" mülk edinme gibi bir amaçlarının olmadığını, ortak kullanımdan söz edilmesinin olanaklı olamayacağını açıklayarak hükmün bozulmasını istemişlerdir." Keşifte dinlenen yerel bilirkişilerin anlatımları ile tarafların tanıklarının ağırlıklı anlatımlarına göre, uyuşmazlık konusu yerin kadimden beri her iki köyün ortak kullanımında olduğu, her iki köyün dava konusu yerde hayvanlarını yaydıkları, çadır kurdukları üç dört sene öncesine kadar da bu biçimde kullanımlarını sürdürdükleri, ancak son yıllarda uyuşmazlık konusu yapıldığı anlaşılmıştır. Özel Daire bozma ilamında; "……köy idari sınırlarının tespitinde genel mahkemelerin yetkili olmadığına, bu görevin idari mercilere ait olduğuna, bu nedenle idari makamların görevine giren bir konuda mahkemece, hüküm kurulmasının doğru bulunmadığına, dava konusu yerin orman olduğu, orman bilirkişisi tarafından saptandığına, 6831 sayılı Orman Kanununun 20 ve 21. maddeleri birlikte değerlendirildiğinde bu tür faaliyetlerin, ancak Orman İşletme Müdürlüklerinin izni ile gerçekleşebileceğine, bu gibi yerler üzerinde taraf köylerden birinin üstün hakkı olmayıp, yararlanmalarının Orman İşletme Müdürlüğünün izni ile mümkün bulunduğuna……" işaret etmiştir. Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 74, 75 ve 76. maddeleri birlikte karşılaştırılıp değerlendirildiğinde; maddi olayları ileri sürmek taraflara, uygulanacak kanun maddelerini belirlemek ve hukuki nitelendirmeyi yapmak ise, hakime (mahkemeye) ait olduğu açıktır. Görüşmeler sırasında, davanın TMK.nun 981 vd. maddelerinde düzenlenen zilyetliğin korunması davası olarak nitelendirilmesi gerektiği ileri sürülmüş ise de, zilyetliğin korunması davalarında, dava açıldığı tarihte üçüncü kişiye ait taşınmaz üzerinde taraflardan hangisinin üstün zilyetliği söz konusu ise, onun zilyetliği korunur. Bu tür davalar ile, o an için bozulan kamu düzeninin yeniden sağlanması amaçlanır ve bu tür davalarda TMK.nun 984. maddesinde açıklanan iki ay ve bir yıllık hak düşürücü süre uygulanır. Kadim yararlanma hakkını içeren davalarda herhangi bir hak düşürücü süreler uygulanmaz. Bunu düzenleyen bir kanun maddesi de yoktur. Yerin kuru mülkiyeti Devlete, yararlanma hakkı ise ilgili köy veya belde halkına aittir. Böyle davalarda davacı taraf kadim yararlanma hakkına dayanarak dava açmaktadır. Öyle ise, davanın, zilyetliğin korunması davası olarak nitelendirilmesi olanaksızdır. Buna bağlı olarak HUMK.nun göreve ilişkin 8/II-3 ve 7/son maddelerinin somut olayda değerlendirme ve uygulama olanağı yoktur. Yapılan bu açıklamalar karşısında, davacı köyün, idari sınırlarının yeniden oluşturulması ile ilgili bir tespit isteği bulunmamaktadır Böyle bir istek hiç şüphesiz idari mercilerin görev alanı içerisinde bulunmaktadır. Bozma ilamında yapılan bu vurgu bir maddi yanılgıya dayalı olmaktadır. Davacı köyün bu yöndeki isteğini, dava konusu yerin kendi köylerine ait hudutnamelerinin sınırları içerisinde kaldığının, hudutnameler uygulanmak suretiyle tespiti ve davalı tarafından yararlanmalarına yaptığı müdahalenin önlenmesi olarak değerlendirmek ve nitelendirmek gerekir. O halde, somut olgunun idari merci yada idari yargı ile bir ilgisinin olmadığının kabulü gerekir.Çünkü, uyuşmazlığın idari sınırlarla bir ilgisi yoktur. Davalı köy temyiz dilekçesinde "yayla" dan, yerel bilirkişiler ile tanıklarda otlakiyeden ve çadır kurmaktan söz etmektedirler. Otlakiye çoğu zaman ve somut olaya göre mera yada yayla anlamında kullanılmaktadır. Bu nitelendirme ve açıklamalar, yerin orman içinde yer alan yayla olduğunu göstermektedir. Bu konuda bir duraksamada bulunmamaktadır. Zira keşif tutanağı kapsamı ve tarafların açıklamaları da bu olguyu doğrulamaktadır. Öte yandan Devlet ormanı içinde kadim meralar, yaylaklar, kışlarlar, otlakiyeler ile sulama yerlerinin bulunduğu bir gerçektir. Bu gibi yerler üzerinde kadim kullanma (yararlanma) hakkı olanların, bunlardan yararlanmaları konusunda bir duraksama söz konusu olamaz. Her köyün veya beldenin bağımsız mera, yaylak, kışlak, otlakiye ve sulama yerleri olabileceği gibi ortak da olabilir. Nitekim bu husus 6831 sayılı Orman Kanunun 20. maddesinde açıkça vurgulanmıştır. Bu açıdan somut olaya bakıldığında, iki köyün ortak kullandıkları yerin yalnızca davacı yada davalı köye ait köy idari sınırları içerisinde kalıp kalmasının hiçbir önemi olmadığı gibi sonuca bir etkisi de yoktur. Bozma ilamında da değinildiği gibi önemli olan dava konusu yer üzerinde; sadece bir köyün mü, yoksa her iki köyün mü kadim kullanma hakkının olup olmadığının tespitidir. Görüldüğü gibi kadim yararlanma hakkı iki köy arasında çekişme konusudur. O halde somut olayın adli yargıda kanıtlanması ve sonuçlandırılması zorunludur. Zira köy yada köyler ile orman yönetimi arasında herhangi bir çekişme söz konusu değildir. 6831 sayılı Orman Kanununun 20. maddesi ise, ancak ve ancak kadim kullanma hakkı olanlarla Orman yönetimi arasında oluşabilecek uyuşmazlıklar hakkında söz konusu olur. Orman yönetimi içerisinde herhangi bir birimin, köyler arasındaki kadim kullanma hakkını belirleme yetki ve görevi bulunduğu söylenemez. Aynı kanunun 21. maddesi ise, kadim kullanma hakkı olmayanların orman içindeki otlakiyelerden yararlanılması ile ilgilidir. Şu halde, kadim kullanma hakkı uyuşmazlık konusu olmayan ve otlakiyeden yararlanmak isteyenlerin 6831 sayılı Orman Kanununun 20. maddesine göre hareket etmeleri gerektiği düşünülmelidir. Bu nedenle görülen olayda 6831 sayılı Orman Kanununun 20 ve 21. maddelerinin uygulama yeri yoktur. Halkın yararlanılmasına terk ve tahsis edilen yerlerin mülkiyeti Hazineye yararlanma hakkı ise ait olduğu köy yada belde halkına ait olur (3402 SKK. m.16/1-B) Öte yandan 4342 sayılı mera Kanununun 3/d maddesinde; mera; hayvanların otlatılması ve otundan yararlanılması için tahsis edilen veya kadimden beri bu amaçla kullanılan yer, aynı maddenin (m) bendinde ise otlak; merayla aynı niteliklere sahip yer olarak tanımlanmıştır. Tanımdan da anlaşıldığı üzere bir yerde, otlakiye ile meranın aynı hukuki niteliklere sahip olduğu görülmektedir. Aynı kanunun 4. maddesinde ise; mera, yaylak ve kışlakların kullanma hakkı bir veya birden çok köy veya belediyeye ait olduğu ve bu yerlerin Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan yerlerden bulunduğu açıklanmıştır. Saptanan bu somut ve hukuki olgular karşısında; uyuşmazlığın kadim yararlanma hakkının belirlenmesi ve davalı tarafın yaptığı müdahalenin önlenmesi ile ilgili olduğu, idari merci yada idari yargıyı ilgilendiren bir çekişmenin söz konusu olmadığı anlaşıldığına göre, yerel mahkemenin verdiği direnme kararı yerinde bulunmaktadır. Ne var ki, bozma ilamının kapsamı gözetildiğinde işin esasının Özel Dairece incelenmesi gerekmektedir. O halde, Yüksek Kurulca, direnme kararının uygunluğu belirlendikten sonra, işin esasının incelenmesi için dosyanın özel daireye gönderilmesine karar verilmesi gerekirken, değişik bozma biçiminde gerçekleşen sayın çoğunluğun görüşlerine açıklanan nedenlerle katılmıyoruz.
Bilmeniz halinde fark yaratacak kararlar
Şirket adına çek ciro etme yetkisinin sözlü verildiği iddiası ispatlanabilir ise sahtecilik suçunun oluşumunu engeller
Kararı
VerenYargıtay
Dairesi : 11. Ceza DairesiMahkemesi :
ANKARA 6. Ağır CezaGünü :
05.06.2007
Sayısı :
264-181
Davacı :
K.H.Sanık :
Orhan
Resmi
belgede sahtecilik suçundan sanık Orhan ’in lehe kabul edilen 765
sayılı TCK’nun 342/1 ve 59/2. maddeleri uyarınca
DAVANIN İHBARI • İHBAR OLUNANIN HAK VE YETKİLERİ • DAVADA TARAF SIFATI
Taraflar arasındaki tazminat davasının yapıları yargılaması sonunda; kararda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne dair verilen", hükmün süresi içinde davalı vekili ve ihbar olunan A. İnş. Taah. San. Tic. Ltd.Şti vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği düşünüldü:-KARAR
Müvekkilin yazılı talimati olmaksızın karşı tarafla sulh olunması haklı azil nedenidir-Ayrıntı içermeyen ibranamenin makbuz hükmünde olacağı
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk MahkemesiTaraflar arasındaki alacak davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne kısmen reddine yönelik olarak verilen hükmün davalılar avukatınca duruşmalı davacılar avukatınca duruşmasız olarak temyiz edilmesi üzerine ilgili
Yargıtay
Yargıtay Karar Arama
Yargıtay Hukuk Dairesi Kararları Arama
Yargıtay Ceza Dairesi Kararları Arama
Yargıtay Karar Arama Nasıl Yapılır ?
Yargıtay Daire Bilgileri İle Dosya Sorgulama
Yargıtay Yerel Mahkeme Bilgileri İle Dosya Sorgulama
Yargıtay Kanunu
Yargıtay İş Bölümü
Yargıtay Haberleri
Karar Arama
Yargıtay Kararları
Yargıtay Hukuk Dairesi Kararları
Yargıtay Ceza Dairesi Kararları
BAM Kararları
Danıştay Kararları
Anayasa Mahkemesi Kararları
Uyuşmazlık MAhkemesi Kararları
Karar Arama Nasıl Yapılır?
Emsal Karar ve Emsal Karar Arama Nedir?
Yargıtay Karar Arama Nasıl Yapılır?
BAM Karar Arama Nasıl Yapılır?
Danıştay Karar Arama Nasıl Yapılır?
Anayasa Mahkemesi Karar Arama Nasıl Yapılır?