Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 1545 - Karar Yıl 2013 / Esas No : 337 - Esas Yıl 2013





MAHKEMESİ : Aydın 1. İş MahkemesiTARİHİ : 12/07/2012NUMARASI : 2012/172-2012/387Taraflar arasındaki “hizmet tespiti” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Aydın 1. İş Mahkemesi’nce davanın kabulüne dair verilen 16.02.2012 gün ve 2010/453 E. 2012/47 K. sayılı kararın incelenmesi davalı SGK. vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 21. Hukuk Dairesi’nin 16.04.2012 gün ve 2012/7544 E. 2012/6326 K. sayılı ilamı ile; (…Dava, davacının sigortalılık başlangıç tarihinin 03.11.1986 olduğunun tespiti istemine ilişkindir. Mahkemece davacının sigortalılık başlangıç tarihinin 03.11.1986 olduğunun tespitine karar verilmiştir. Davanın yasal dayanağını oluşturan 506 sayılı Yasanın 3/II (B) bendine göre özel kanunda nitelikleri belirtilen çırakların, çıraklık devresi sayılan süre içerisinde malullük yaşlılık, ölüm sigortaları hükümlerine tabi olamayacakları ve bu hükmün sonucu belirtilen sürelerin sözü edilen Yasanın 108. maddesinde de gösterilen sigortalılık başlangıcı olarak kabul edilemeyeceği hükme bağlanmıştır. Dava konusu olayda, davacının sözü edilen tarihte çırak olarak çalıştığı 18.12.1989 tarihli müfettiş raporu ve 06.03.1987 tarih ve 50746 sayılı giriş bildirgesinden anlaşılmaktadır. Dinlenen tanıklar da davacının o dönemde çırak olmadığı yönünde beyanda bulunmamışlardır. Öte yandan uygulamada da kabul edildiği üzere; yazılı çıraklık sözleşmesinin bulunmaması çıraklık ilişkisinin oluşumu bakımından geçerlilik koşulu sayılmamaktadır. Yazılı sözleşme bulunmadığı durumlarda da işyeri çalışma düzeni çalıştırılan kişinin yaşı, aldığı ücret, mesleği öğrenme gibi unsurlar dikkate alınarak sonuca gidilmelidir. Somut olayda davacının tesbitini istediği tarihte 16 yaşında oluşu, babasına ait iş yeri oluşu ve bir kimsenin kendi oğlunu sosyal güvenlik hakkından yoksun bırakmasının hayatın olağan akışına uygun olmayacağı gibi olgular göz önünde bulundurmalıdır. Mahkemece bu maddi ve hukuki olgular göz önüne alınmadan davanın reddi yerine kabulüne karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir. O halde, davalı Kurumun bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır…)gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.TEMYİZ EDEN: Davalı SGK vekili HUKUK GENEL KURULU KARARIHukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:Dava, sigortalılık başlangıç tarihinin ve bir günlük hizmetinin tespiti istemine ilişkindir.Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davacının 03.11.1986 tarihinden itibaren davalı A. A.’a ait işyerinde işçi olarak çalıştığını, işveren tarafından 03.11.1986 tarihinde işe girişinin bildirilmesi ve priminin ödenmesine rağmen bu tarihin Kurumca, başlangıç tarihi olarak kabul edilmediğini belirterek, davacının belirtilen tarihten itibaren davalılardan A.A.’a ait işyerinde çalıştığının, en az bir günlük hizmetinin ve sigortalılık başlangıç tarihinin 03.11.1986 olarak tespitini talep etmiştir.Davalı A. A..cevabında özetle; davacının 1986 yılında kendisine ait torna tesviye atölyesinde çalışmaya başladığını, 03.11.1986 tarihli işe giriş bildirgesindeki imzanın kendisine ait olduğunu ancak, sigortaya bildirim ve dönem bordrosunu hazırlamayı yapan muhasebeci o yıl vefat ettiğinden bazı işlemleri yapmamış olabileceğini, davacının 03.11.1986’dan askere gidene kadar çalıştığını belirtmiştir.Davalı Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) vekili cevap dilekçesinde özetle; davacıya ait 03.11.1986 tarihli işe giriş bildirgesinin 20.11.1986 tarihinde verildiği ancak anılan işyerinde sigortalı çalışması bulunmadığının tesit edildiğini, davanın hakdüşürücü süre içinde açılmadığını, sigortalı kabulü için işe giriş bildirgesi verilmesinin yeterli olmadığı, fiili çalışmanın da yöntemince kanıtlanması gerektiğini belirterek, davanın reddini savunmuştur.Yerel Mahkemece, davanın kabulüne dair verilen karar, davalılardan SGK vekilinin temyizi üzerine Özel Daire tarafından yukarıda açıklanan gerekçelerle bozulmuş, mahkemece “usulüne uygun olarak düzenlenen işe giriş bildirgesi o gün çalışmaya karine olduğu gibi, çalışma olgusunun tanık beyanları ve yapılan araştırma ile kanıtlandığı” gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.Direnme hükmü davalı SGK vekili tarafından temyiz edilmektedir.Uyuşmazlık, davacının sigortalılık başlangıcının tespitini talep ettiği tarihte çırak olarak çalışıp çalışmadığı noktasında toplanmaktadır.Öncelikle belirtilmelidir ki, 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun Geçici 7. maddesinde yer alan “Bu Kanunun yürürlük tarihine kadar 17/07/1964 tarihli ve 506 sayılı, 02/09/1971 tarihli ve 1479 sayılı, 17/10/1983 tarihli ve 2925 sayılı, bu Kanunla mülga 17/10/1983 tarihli ve 2926 sayılı, 08/06/1949 tarihli ve 5434 sayılı Kanunlar ile 17/07/1964 tarihli ve 506 sayılı Kanunun geçici 20'nci maddesine göre sandıklara tabi sigortalılık başlangıçları ile hizmet süreleri, fiilî hizmet süresi zammı, itibarî hizmet süreleri, borçlandırılan ve ihya edilen süreler ve sigortalılık süreleri tabi oldukları kanun hükümlerine göre değerlendirilir.” hükmü uyarınca, davanın yasal dayanağı mülga 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu’nun 3, 79 ve 108. maddeleridir.506 sayılı Kanun’un 2'nci maddesine göre sigortalılık niteliği, hizmet akdinin kurulması ve 6'ncı madde gereğince çalışmaya başlanması ile edinilir. Aynı Kanun’un “Sigortalı Sayılmayanlar” başlıklı 3/II-B maddesinde; “Özel kanunda tarifi ve nitelikleri belirtilen çıraklar hakkında, çıraklık devresi sayılan süre içinde analık, malullük, yaşlılık ve ölüm sigortaları ile bu Kanunun 35'inci maddesi hükümleri uygulanmaz.” hükmü öngörülmüştür. Atıf yapılan ve dava konusu dönemde yürürlükte bulunan özel kanun olan 3308 sayılı Mesleki Eğitim Kanunu'nun 3. maddesi, çırağı; “çıraklık sözleşmesi esaslarına göre bir meslek alanında mesleğin gerektirdiği bilgi, beceri ve iş alışkanlıklarını iş içerisinde geliştirilen kişi” olarak tanımlanmıştır.Anılan Kanun'un “Çıraklık Şartları” başlıklı 10'uncu maddesine göre çırak olabilmek için, a)14 yaşını doldurmuş, 19 yaşından gün almamış olmak. (Bu bentte yer alan "onüç yaşını" ibaresi, 16/8/1997 tarih ve 4306 sayılı Kanunun 6 ncı maddesiyle "ondört yaşını" olarak değiştirilmiştir.)b)En az ilköğretim okulu mezunu olmak. c)Bünyesi ve sağlık durumu gireceği mesleğin gerektirdiği işleri yapmaya uygun olmak gerekmektedir.Ancak, 19 yaşından gün almış olanlardan daha önce çıraklık eğitiminden geçmemiş olanlar, yaşlarına ve eğitim seviyelerine uygun olarak düzenlenecek mesleki eğitim programlarına göre çıraklık eğitimine alınabilir. Kanun'un 13'ncü maddesi hükmüne göre ise; “Bu Kanunun uygulandığı yer ve meslek dallarında 818 sayılı Borçlar Kanunu'nun çıraklık sözleşmesine dair hükümleri ile 18 yaşını doldurduktan sonra sözleşmesi devam eden çıraklar hakkında 1475 sayılı İş Kanunu'nun, İşçi Sağlığı ve Güvenliği başlıklı beşinci bölümünde yer alan hükümleri dışındaki hükümler uygulanmaz.” Bu hükümler çerçevesinde taraflar arasındaki ilişkinin niteliği belirlenirken, başka bir ifade ile, davacının uyuşmazlığa konu dönemde çırak olup olmadığına karar verilirken, çalışma ilişkisine bakılmalıdır.Gerçekten de çıraklık sözleşmesinde, akdi ilişkinin üstün niteliği çalışma olgusu değil, sigortalıya bir meslek ve sanatın öğretilmesidir. Ancak çırak, işyerinde üretimle ilgili çalışmalara bilfiil katılıyor, meslek ve sanat eğitimi arka planda tutuluyorsa, bu durumda çıraklık ilişkisinden söz edilemeyecektir.Sözü edilen öğrencilerin sigortalı sayılmamaları, “tatbiki mahiyetteki yapım ve üretim işleri” nin gördükleri öğrenimin doğal bir gereği olmasından ötürüdür. Bir başka anlatımla, bu işler -SSK anlamında sigortalı işçilerin gördükleri iş görünümünde bulunsalar bile- belirgin olarak öğrenim çevresine girmektedir. Bu bakımdan, bu gibi durumlarda, esasen bir hizmet akdinin varlığından söz edilemeyeceği için sigortalılık niteliği edinme hali de söz konusu değildir (Mustafa Çenberci, Sosyal Sigortalar Kanunu Şerhi; Ankara, 1977 Baskı, s;130). Öte yandan, 3308 sayılı Kanun'un 13. maddesinde, işyeri sahibinin çırağı çalıştırmaya başlamadan önce bunların velisi veya vasisi veya reşit ise kendisi ile yazılı çıraklık sözleşmesi yapma zorunluluğundan bahsedilmekte ise de, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 11.06.2003 gün ve 2003/21-412 E. 2003/405 K. sayılı kararında da belirtildiği üzere, yazılı çıraklık sözleşmesinin bulunmaması çıraklık ilişkisinin oluşumu bakımından geçerlilik koşulu sayılmamaktadır. Yazılı sözleşme bulunmadığı durumlarda da işyeri çalışma düzeni çalıştırılan kişinin yaşı, aldığı ücret, mesleği öğrenme gibi unsurlar dikkate alınarak sonuca gidilmelidir.Görüldüğü üzere, davanın yasal dayanağını oluşturan 506 sayılı Kanun'un 3/II-B bendine göre; özel kanunda nitelikleri belirtilen çıraklar, çıraklık devresi sayılan süre içerisinde malullük yaşlılık, ölüm sigortaları hükümlerine tabi olamazlar ve bu hükmün sonucu belirtilen sürelerin sözü edilen Kanun'un 108. maddesinde belirtilen sigortalılık başlangıcı olarak kabul edilemez (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 02.07.2003 gün ve 2003/21-464 E. 2003/444 K. sayılı kararı).Dava konusu somut olayda, 01.05.1970 doğumlu davacının 03.11.1986 tarihinde davalıya ait işyerinde işe girdiği ...928 numaralı işe giriş bildirgesi ile bildirilmiş ve davacı bu bildirgeye istinaden sigortalı çalışmalarının ve sigortalılık başlangıç tarihinin tespiti talebinde bulunmuş ise de, davacı hakkında Çıraklık Eğitim Merkezi tarafından tarafından düzenlenen ...746 numaralı işe giriş bildirgesi, dava konusu döneme ilişkin olarak işverence düzenlenen dört aylık prim bordrosunda iki çalışan ve birinin çırak olduğu belirtilerek, çalışmanın işveren tarafından malûllük, yaşlılık, ölüm sigortalarına tabi olmayanlara ait bordrolarla Kuruma bildirilmesiyle, çırak yönünden kısa vadeli sigorta kollarına ait prim ödenmiş olması ile işveren olan babasının, 07.09.1989 tarihli müfettiş raporunda davacının çırak olarak çalışması nedeniyle primin kısa vadeli sigorta kollarına ait prim miktarı üzerinden ödendiğine dair ifadesi ve dinlenen tanıkların davacının çırak olarak çalışmadığına dair beyanları bulunmaması karşısında, davacının 03.11.1986 tarihinde hizmet akdiyle değil, çıraklık sözleşmesi ile çalıştığı anlaşılmaktadır.O halde, tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere ve özellikle işveren olan babanın çocuğunu sosyal güvenlik hakkından yoksun bırakmasının hayatın olağan akışına uygun bulunmaması karşısında Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.SONUÇ: Davalı SGK vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanun'un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici Madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 8/3. fıkrası uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 06.11.2013 gününde oybirliğiyle karar verildi.