Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 1478 - Karar Yıl 2015 / Esas No : 1183 - Esas Yıl 2014





MAHKEMESİ : Marmaris Kadastro MahkemesiTARİHİ : 02/04/2014NUMARASI : 2013/129-2014/42Taraflar arasındaki “kadastro tespitine itiraz” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Marmaris Kadastro Mahkemesinin davanın kısmen kabulüne dair verilen 06.10.2011 gün ve 2010/6 E. 2011/43 K. sayılı kararın incelenmesi davacılar Adviye Onay ve arkadaşları vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 16.Hukuk Dairesinin 19.06.2012 gün ve 2012/2960 E. 2012/5479 sayılı ilamı ile; (...Kadastro sırasında 221 ada 23 ve 24 parsel sayılı taşınmazlar Asliye Hukuk Mahkemesinde dava konusu olduklarından söz edilerek yüzölçümü ve malik haneleri açık bırakılmak suretiyle tespit edilmiştir. Davacılar F.. T.. ve diğerleri Ş.. Ç.. aleyhine Asliye Hukuk Mahkemesinde açılan tapu iptali ve elatmanın önlenmesi davası davaya konu olan parseller hakkında tutanak düzenlenmiş olması nedeniyle Kadastro Mahkemesine aktarılmıştır. Kadastro Mahkemesinde çekişmeli parsel tutanakları ile dava dosyası birleştirilerek yapılan yargılama sırasında E.. D.. vekili 11.09.2003 tarihli gayrimenkul satış vaadi sözleşmesine dayanarak 221 ada 24 parsel sayılı taşınmazın E.. D.. adına tescili istemiyle davaya katılmıştır. Mahkemece yapılan yargılama sonunda çekişmeli 221 ada 23 parsel sayılı taşınmazın 554,46 metrekare yüzölçümü ile M... adına, 221 ada 24 parsel sayılı taşınmazın 918,80 metrekare yüzölçümü ile E.. D.. adına tesciline (çekişmeli taşınmazların 2. derece doğal sit alanında kaldığının beyanlar hanesinde gösterilmesine) karar verilmiş; hüküm, bir kasım davacılar F.. T.. vd. vekili tarafından temyiz edilmiştir. Çekişmeli taşınmazlar, kadastro tespiti sırasında Asliye Hukuk Mahkemesinde dava konusu olduklarından söz edilerek malik ve miktar haneleri açık bırakılarak tespit edilmiştir. Davacıların; Mart 1290 tarih 9/18 defter varak sayılı H...mevkiindeki 4000 dönüm yüzölçümlü çiftlik hakkında oluşturulan tarafları; “Mezar Gediği” ve “Kırvasil Beli” ve “Dikilitaş” ve “Löngöz Çiftliği” sınırlı; Mart 1290 tarih 9/19 defter varak sayılı, Öküz Çiftliği mevkiindeki 3000 dönüm yüzölçümlü çiftlik hakkında oluşturulan, tarafları; “Mezar Gediği” ve “İnbükü” ve “Dikilitaş” ve “Gülenya Beli” ve “Löngöz Çiftliği” sınırlı; Mart 1290 tarih 9/20 defter varak sayılı, Gelibolu-Söğüt Çiftliği mevkili 7000 dönüm yüzölçümlü çiftlik hakkında oluşturulan, tarafları “Kocaalan ve Balandağı”, “Taşbük” ve “Löngöz”, “Gökbel”, “Karadağ” ve “Mezar Gediği” ve “Çilecik Gediği” sınırlı tapu kayıtları ile bu kayıtlardan gelme Ağustos 1326 tarih 2, 3 ve 4 nolu ve Şubat 1962 tarih 1, 2 ve 3 nolu tapu kayıtlarına dayanarak açtıkları tapu iptali ve elatmanın önlenmesi davası Kadastro Mahkemesine devredilmiştir. Mahkemece yapılan yargılama sonunda çekişmeli taşınmazların kültür arazisi niteliğinde bulunduğu, adlarına tescile karar verilenler yararına 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 14. maddesinde düzenlenen edinme koşullarının gerçekleştiği, çekişmeli taşınmaz üzerinde Medeni Kanun’un yürürlüğe girdiği 1926 yılından önce 10 yılı aşkın süre aralıksız, çekişmesiz ve malik sıfatıyla zilyetliğin sürdüğü, davalı tarafın malik sıfatıyla zilyetliğinin Medeni Kanun’un yürürlüğünden sonra ve kadastro tespitine kadar kesintisiz olarak devam ettiği, bu suretle Arazi Kanunnamesi'nin 20 ve 78. maddeleri gereğince tapu kaydının hukuki kıymetini kaybettiği kabul edilmek suretiyle davanın reddine ve çekişmeli taşınmazların ilgilileri adına tapuya tesciline karar verilmiştir. Yukarıda belirtildiği ve dosya kapsamından da anlaşılacağı üzere; davacılar, tarih ve numarası yazılı tapu kayıtlarına dayanmışlar, davalı tarafın arazi üzerindeki zilyetliğinin malik sıfatı ile değil, kiracılık ilişkisine dayalı olduğunu ileri sürmüş, Medeni Kanun’un yürürlüğe girmesi ile Arazi Kanunnamesi yürürlükten kalktığı için, Arazi Kanunnamesi'nin 20 ve 78. maddeleri hükümlerinin davalı taraf yararına uygulanma imkanının bulunmadığını iddia etmişlerdir. Davacı tarafın bu iddialarına karşılık olarak; davalı taraf, dayanılan tapu kayıtlarının çekişmeli taşınmazları kapsamadığını, Kadastro Mahkemesinin 1996/11 Esas sayılı dosyasında yapılan kapsam belirlemesinin kendileri yönünden bağlayıcı olamayacağını, ilk kayıt maliki ile davacılar arasında akdi veya irsi bir ilişkinin kurulamaması sebebiyle davanın sıfat yokluğu nedeniyle reddedilmesi gerektiğini, taşınmazlar üzerindeki çok uzun süreli zilyetliğin kiracılık değil malik sıfatıyla sürdüğünü, tapu kaydı taşınmazlara uysa dahi uzun süreli nizasız kullanma nedeniyle kaydın hukuki kıymetini kaybettiğini ileri sürmüştür. Bu iddia ve savunma çerçevesinde yerel mahkemece yapılan araştırma, inceleme ve uygulamanın yeterli olup olmadığı, delillerin değerlendirilmesinde hataya düşülüp düşülmediği, varılan sonucun usul ve Yasa’ya uygun bulunup bulunmadığı konularında yargıya varmadan önce, tarafların iddia ve savunmaları ile ilgili olarak ileri sürdükleri yukarıda özetlenen tüm vakıa ve delillerin ayrı ayrı tahlillerinin yapılıp buna göre bir sonuca ulaşılması uygun olacaktır. Şöyle ki;1- Davacıların murisi H... Hanım'ın kök kayıt malikinin mirasçısı olup olmadığı: Davalı taraf, kayıt maliki H....le davacıların murisi Habibe Hanım arasında irs ilişkisi olmadığını ileri sürmüş ise de; davacıların murislerinden ve tapu maliklerinden N. Ş... ve müştereklerinin Habibe Hanım'ın mirasçısı oldukları hususunda bir tereddüt bulunmamaktadır. Tereddüt davalı tarafın iddia ettiği gibi Habibe Hanım'ın tapu maliki H.... kızı olup olmadığı konusundadır. Dosyada Habibe Hanım'ın nüfus kaydı mevcut olup, bu kayıtta baba adı M..... Tapu kayıtlarında ise “H....ı” olarak geçmektedir. Ancak davacı tarafça ibraz edilen ve Osmanlı arşivleri ile Şer’i sicil kayıtları üzerinde yapılan araştırmanın yer aldığı klasör içindeki belgeler arasında yer alan 1303 tarihli vekaletnamede; vekil eden olarak “Muğla, Şeyh Bedrettin Mahallesi sakinlerinden H......" adı geçmektedir. Şevket Ağanın Habibe Hanım'ın kardeşi olduğu sabittir. Yine Şer’i sicil defterinde kayıtlı Şevket Ağaya ait bir dilekçede “Hacı F....” ve “kız kardeşim H.... F....n” yazılıdır. Yine aynı belgeler içerisinde yer alan Orman ve Maadin Nezaretinin Sadaret Makamına sunduğu 4 Nisan 1311 tarihli tezkerede “Muğlalı M.... Kerimesi Habibe Hanım'ın uhdei tasarrufunda bulunan Gelibolu Erköz “Hisarönü Nam Çiftliklerin” ifadeleri yer almaktadır. Bu ve benzeri kayıtlardan H... ile M....aynı kişi ve Habibe Hanım'ın Hacı (Mustafa) Fevzi’nin kızı olduğu anlaşılmaktadır. Bu itibarla davacıların murisi Habibe Hanım'ın, tapu maliki Hacı Fevzi’nin kızı olmadığı, dolayısıyla davacıların, tapu maliki sıfatını taşımadıkları yönündeki itirazları dosya kapsamına uygun düşmemektedir. 2- 1274 tarihli Arazi Kanunnamesi'nin tespit ve dava tarihi itibariyle yürürlükte bulunup bulunmadığı ve şartları mevcut olduğu takdirde uygulanıp uygulanamayacağı: Medeni Kanun’un 4 Ekim 1926 tarihinde yürürlüğe girmesinden sonra Arazi Kanunu’nun Medeni Kanun’a aykırı olmayan hükümlerinin yürürlükte bulunup bulunmadığı uzun süre tartışılmıştır. Bazı hukukçular Medeni Kanun'un taşınmaz mal mülkiyetini yeni baştan düzenlediğini, 864 sayılı Uygulama Kanunu’nun 43. maddesi ile Arazi Kanunu’nun yürürlükten kaldırıldığının kabul edilmesi gerektiğini savunmuşlarsa da; tatbikatta Arazi Kanunu’nun Medeni Kanun'a aykırı olmayan hükümlerinin yürürlükte bulunduğu kabul edilmiş, uygulama da istikrarlı olarak bu yönde sürdürülmüştür. Arazi Kanunu’nun Medeni Kanun’a aykırı olmayan hükümlerinin yürürlükte olduğunu kabul eden hukukçular; 864 sayılı Uygulama Kanunu’nun 43. maddesinde “MECELLE” açıkça yürürlükten kaldırıldığı halde, Arazi Kanunu’nun kaldırılan kanunlar arasında sayılmamasını, Medeni Kanun’un kabulünden sonra, ancak yürürlüğünden önce kabul edilen 2.5.1926 tarih 87 sayılı Kanunla Arazi Kanunu’nun 68, 69, 70, 71, 74, 76, 84 ve 85. Maddeleri yürürlükten kaldırıldığı halde diğer maddelerin yürürlükte olduğunun kabul edilmiş bulunduğunu, Yargıtay’ın 27.1.1943 tarih 5/7 ve 9.2.1944 tarih 4 numaralı İçtihadı Birleştirme Kararları ile 28 Şubat 1998 tarihinde yürürlüğe giren 4342 sayılı Mera Kanunu’nun 36. maddesi ile Arazi Kanunu’nun 97, 98, 99, 100, 101, 102 ve 105. maddelerinin yürürlükten kaldırılmasını görüşlerine dayanak yapmışlardır. Dairemiz ve Yargıtay Yüksek 7. Hukuk Dairesi de Arazi Kanunu’nun Medeni Kanun’a aykırı düşmeyen hükümlerinin, bu arada Arazi Kanunu’nun 20. ve 78. maddelerinin yürürlükte olduğunu kabul etmiş ve uygulamalarını bu yönde sürdürmüşlerdir. (Yargıtay 7. Hukuk Dairesinin 22.11.1978 gün, 1977/11819 Esas 1978/13674 sayılı ilamı ile 16. Hukuk Dairesinin 24.04.2001 tarih, 2001/418-2033 sayılı ilamlarında anılan yasa hükümlerinin yürürlükte olduğu açıkça vurgulanmıştır.) Bu durumda davaya konu parsellerin tespit ve dava tarihi itibariyle, Medeni Kanuna aykırı düşmeyen Arazi Kanunu hükümlerinin bu arada Arazi Kanunu’nun 20 ve 78. maddelerinin yürürlükte bulunduğunun kabulü ile olayda anılan yasa hükümlerinin uygulanması gerekip gerekmediğinin araştırılıp, tartışılması zorunludur. Mevcut uygulama karşısında davacıların bu konudaki itirazları yerinde değildir.3- Kadastro Mahkemesinin 1996/11 Esas sayılı dosyasında yapılan tapu kaydı kapsamının belirlenmesi işleminin davalı tarafı bağlayıp bağlamayacağı: Söz konusu dosyada davalı tarafın taraf olmaması ve kapsam belirleme işleminin 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 20. maddesinde yazılı ilkelere uyularak yapılmamış bulunması nedeniyle davalı tarafı bağlamayacağı açıktır.4- Dayanılan kayıtların kapsamının nasıl belirleneceği: Belirtildiği üzere davacılar çiftlik tapu kayıtlarına dayanmışlardır. Dayanılan kayıtlardaki hudutların arazinin tamamının etrafını kapatır şekilde çevrelememesi, bazı hudutların nokta hudutlar olması, hudutların birbiri ile düz hatlarla birleştirilmesi suretiyle meydana gelen geometrik şekil içerisinde kullanılmayan ve kullanılması mümkün olmayan deniz, dağ, dere, orman, ırmak, tepe gibi yerlerin bulunması nedeniyle dayanılan kayıtlar hudutları ile değil, miktarı ile geçerli olan tapu kayıtlarıdır. 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 20/B maddesinde yazılı “Harita, plan ve krokiye dayanmayan kayıt ve belgelerde belirtilen sınırlar mahalline uygulanabiliyor ve bu sınırlar içinde kalan yer hak sahibi tarafından kullanılıyor ise, kayıt ve belgelerde gösterilen sınırlar esas alınarak tespit yapılır.” hükmü karşısında; arazinin ve sınırlarının yukarıda belirtilen özelliği nazara alındığında kayıtların sınırlarını sabit kabul edip buna göre hüküm kurmak mümkün bulunmamaktadır. Davacıların, anılan dosyada yapılan kapsam belirlemesinin doğru ve tarafları bağlayıcı olduğu yolundaki iddiası yasaya uygun bulunmamaktadır.5- Taşınmazlar üzerindeki davalı taraf zilyetliğinin niteliği: Davacılar, çekişmeli taşınmazlar üzerindeki davalı taraf zilyetliğinin kiracılık ilişkisine dayalı olduğunu, malik sıfatıyla kullanmanın söz konusu olmadığını iddia etmişlerse de bu yönde inandırıcı delil ibraz edilemediği gibi, davalıların arazi üzerindeki zilyetliğinin kendilerine teb’an ve kiracılık ilişkisine dayalı olduğunu isbat da edememişlerdir. 6- Taşınmazlar üzerindeki davalı taraf zilyetliğinin kaydın hukuki kıymetinin kaybı için yeterli olup olmadığı: Arazi başında dinlenen yerel bilirkişi ve zilyet tanıkları beyanları, mahkemenin gözlemi ile uzman bilirkişi raporlarından çekişmeli taşınmazların 1960-1970 yıllarından sonra açılarak kullanılmaya başlandığı, öncesinde tarım arazisi niteliğindeki yerlerden olmadığı anlaşılmaktadır. 7-Tapu kayıtlarının kapsamının belirlenmesine gerek olup olmadığı: Yukarıda da belirtildiği üzere tapu kayıtlarının uygulanması ve kapsamlarının belirlenmesi yeterli ve yasaya uygun bulunmamaktadır. Ayrıca, taşınmazlar üzerinde davalı tarafın aralıksız, çekişmesiz ve malik sıfatıyla cereyan eden zilyetliğinin mevcudiyeti ve zilyetliğin, tapu kayıtlarının hukuki kıymetini kaybettirecek nitelikte bulunduğu kanıtlanamamış bulunmaktadır. Bu durumda tapu kaydı kapsamının 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 20. maddesinde belirtilen ilkeler doğrultusunda tespit edilip değerlendirmenin buna göre yapılması zorunludur. Davalı tarafın taşınmazlar üzerinde zilyetliği kanıtlanamamış olması nazara alındığında tapu kayıtlarının hukuki kıymetini kaybettikleri kabul edilemeyeceğine göre tapu kaydının mahalline doğru şekilde uygulanıp kapsamının belirlenmesi gerekir. Aynı şekilde, çekişmeli taşınmazların tarım dışı arazi olduğu bildirildiğinden, tapu kayıtlarının hukuki değerini yitirdiğini isbat yükünün de davalı tarafta olacağı gözetilmelidir. Dosyanın arzettiği özelliğe göre bu işlem yapılmadan karar verilmesi doğru değildir. Eksik ve yetersiz soruşturmaya dayanılarak karar verilemez. Mahkeme kararında belirtildiği ve Dairemize gelen dosyalardan da anlaşıldığı üzere davacılar tarafından aynı iddialara ve aynı tapu kayıtlarına dayanılarak; Çamlı, İçmeler, Karaca ve Hisarönü Köylerinde tespit gören çok sayıda parsele itiraz edilip dava açıldığı anlaşılmaktadır. Dayanılan tapu kayıtlarının kapsamlarının sağlıklı olarak saptanması, yargılamanın kısa zamanda en az masrafla ve en doğru şekilde sonuçlandırılması ve bir parsel için verilecek kararın diğerini etkiler durumda bulunması nedeniyle bu davaların en azından köy (veya tapu kayıtlarında yazılı çiftlik) bazında birleştirilerek yürütülmesi zorunludur. Mahkemece bu zorunluluğa riayet edilmeden yargılamanın ayrı ayrı yürütülüp sonuçlandırılmaya çalışılması doğru değildir. Yukarda da belirtildiği üzere dayanılan kayıtlardaki hudutların arazinin tamamının etrafını çevrelememesi bazı hudutların nokta hudutları olması, hudutların birbirini düz hatlarla birleştirilmesiyle meydana gelen geometrik şekil içerisinde kullanılmayan ve kullanılması mümkün olmayan arazi bölümlerinin bulunması nedeniyle tapu kayıtları gayrisabit hudutludur. Bir diğer ifadeyle bu kayıtlar hudutlarıyla değil miktarıyla geçerli tapu kayıtlarıdır. Bu itibarla tapu kayıtlarının kapsamı belirlenirken yukarda belirtilen ilkenin gözden uzak tutulmaması gerekir. Hal böyle olunca doğru ve sağlıklı sonuca varılabilmesi için mahkemece aynı çalışma alanında (veya çiftlik hudutları içerisinde) yer alan taşınmazlarla ilgili dava dosyaları birleştirilmeli, aynı tapu kayıtlarına dayanılarak tapu malikleri veya onların halefleri adına tescil edilen, bedeli davacılara ödenmek suretiyle kamulaştırılan veya herhangi bir nedenle bu kayıtların kapsamında kaldığı kabul edilip tescil edilen tüm taşınmazların onaylı tutanak suretleri getirtilip, dosyaya konulduktan sonra mahallinde yaşlı, tarafsız, yöreyi iyi bilen ve davada menfaati bulunmayan şahıslar arasında seçilecek yerel bilirkişilerle, taraf tanıkları ve teknik bilirkişiler huzuruyla keşif icra edilmelidir. Keşif sırasında tapu kayıtlarının miktarıyla geçerli olduğu ve davalı tarafın yokluğunda Kadastro Mahkemesinin 1996/11 Esas sayılı dosyasında yapılan kapsam tayininin bağlayıcı olmayacağı nazara alınarak tapu kayıtları ihdasından itibaren tüm tedavülleriyle okunup kayıtta yazılı hudutlar mahalli bilirkişilere zeminde tek tek göstertilmeli, bilirkişilerce gösterilemeyen hudutların tespiti için taraflara tanık dinletme imkanı sağlanmalı, bilirkişi ve tanıklarca gösterilen hudutlar teknik bilirkişilere haritasında işaret ettirilmeli, kayıtların hudutlarının taşıdığı özellikler ve intikallerdeki değişiklikler konusunda yerel bilirkişi ve tanıklardan bilgi alınmalı, dinlenecek yerel bilirkişi ve taraf tanıklarından taşınmazların niteliği, intikali ve tasarrufu sorulup saptanmalı, tespite aykırı sonuca varıldığı takdirde tespit bilirkişileri tanık sıfatıyla dinlenilip aykırılığın giderilmesine çalışılmalı, teknik bilirkişilere tapu kayıtlarının miktarlarıyla geçerli olduğu nazara alınarak sabit hudutlardan başlamak üzere her tapu kaydının miktarı kadar araziyi gösterir keşfi takibe imkan verir kroki düzenlettirilmeli, tapu kayıtların sabit hudutlardan başlamak üzere miktarı kadar yer ayırırken davacılar adına tespit edilip kesinleşen taşınmazlarla kamulaştırılan arazi bölümleri dikkate alınmalı, dayanılan tapu kayıtlarının miktar itibariyle davaya konu taşınmazları kapsayıp kapsamadığı kesin olarak belirlendikten sonra karar verilmelidir. Eksik incelemeyle yazılı olduğu şekilde hüküm kurulması isabetsiz olup, temyiz itirazları açıklanan nedenlerle yerindedir...) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.TEMYİZ EDENLER : Davacılar Adviye Onay ve arkadaşları vekiliDavalı Hazine vekiliHUKUK GENEL KURULU KARARIHukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:Dava, kadastro tespitine itiraz ve tescil istemine ilişkindir.Davacılar Ş.. Ş.. ve arkadaşları vekili, Asliye Hukuk Mahkemesinde açtığı dava ile davalının Marmaris ilçesi Hisarönü Köyü’nde bulunan 913 m2 miktarındaki arazi için doğusu; Tülay Çetin batısı: Remzi Yılmaz kuzeyi: Şaban Yücel güneyi: Mehmet Ali Sarı ile çevrili olduğu iddiası ile Marmaris Asliye Hukuk Mahkemesinde senetsizden tescil davası açarak 4.11.1980 tarih 121 E. ve 180 K. sayılı ilam ile tescil kararı aldığını ve cilt no 42, syf 13, sıra 4’te tapuya kaydettirip mükerrer tapu aldığını, oysa taşınmazın davacılara ait 21.7.1969 tarih 63, 64 sıra ve 7.2.1962 tarih, 1-4 sıra ve Eylül 1340 tarih 3 sıra nolu kadim ve sahih tapu kayıtları ve geldi kayıtları hudutları içerisinde kaldığını, senetsizden tapu alan bu kişiler yönünden Medeni Kanun’un 931 ve 655. maddelerinin tatbikinin de mümkün olamayacağını ileri sürerek, anılan tapu kaydının iptali ile davalının müdahalesinin men’ine karar verilmesini istemiş; dava konusu edilen taşınmazlarla ilgili tapulama tutanaklarının düzenlenmesi üzerine dosya görevsizlik kararı ile kadastro mahkemesine devredilmiş olup, anılan davacılar dava konusu Hisarönü Köyü’nde bulunan 221 ada 23 ve 24 no’lu parselin Marmaris Hisarönü Köyü’nde evveliyatı 3 çiftlik arazisine ait tapu kayıtları kapsamı içerisinde kaldığını, tapuların dış hudutlarının Çilecik Gediği, Taşbükü İskelesi, Kocaalan, Balandağı, Gökbel, Mezar Gediği, Karadağ, Löngöz Çiftliği, İnbükü dışındaki Dikili Taş, Kırvasil Çiftliği ve Gölenya Beli noktalarını okuduğunu, bu hudutların askeri haritalarda yer aldığı ve müteaddit defalar uygulandığının kadastroya ibraz edilen resmi vesikalardan anlaşıldığını, davalı veya murislerinin 1952 yılına kadar bu arazilerde % 25 hâsılat kirası vererek fer’i zilyet sıfatıyla ziraat ettiklerini, bu tarihten itibaren Çamlı Köylülerinin tapu iptali davası açmalarından etkilenen davalı veya murislerinin hukuk dışı eylemlerle taşınmazı sahiplenmeye çalıştıklarını, geldi kayıtlarında icareteynli vakıf olarak yazılı tapu kaydının 1961 yılında taviz bedeli ödenmek sureti ile vakıfla ilişiğinin kesildiğini, bu vakıfların zilyetlikle iktisabının mümkün olmadığını, kadastro çalışmaları sırasında ise bilirkişilerin gerçekleri sakladıklarını, sabit hudutlu olmaları nedeniyle miktarına itibar edilmesi gereken tapuların kapsamındaki ormanların, 4785 sayılı Kanunla devletleştirilmesinden dolayı bunların bedelleriyle ilgili olarak Marmaris Asliye Hukuk Mahkemesinde açtıkları davanın devam ettiğini belirterek komisyon kararının iptali ile taşınmazın tapu malikleri adına tesciline hükmolunmasını talep ve dava etmiştir. Davacı M.. D.. vekili, tescil ilamı ile oluşan 1978 tarih 2 nolu tapu kaydından gelen taşınmazı satın alması nedeniyle oluşan 07.11.2001 tarih 2 nolu tapu kaydının dava konusu 221 ada 23 parsele revizyon gördüğünü ileri sürüp, tespite itirazla anılan parselin müvekkili adına tespit ve tescilini istemiştir.Müdahil davacı E.. D.. vekili ise, noterde düzenlenen 11.09.2003 tarihli gayrimenkul satış vaadi sözleşmesi ile taşınmazı davalı Ş.. Ç..’den satın aldığını ileri sürerek, 24 nolu parselin davacı adına tespit ve tescilini istemiştir.Davalı-davacı Ş.. Ç.. davanın reddini talep etmiştir. Mahkemece; davacıların miras bırakanı Habibe Hanım’a isabet ettiği bildirilen çiftliklerin paylaşma işleminin 21 Haziran 1885(1301 H) tarihli başvuru ile yapılmasına karşın, başvuru ile ilgili belgelerin bekletilerek 25 yıl sonra 21 Ağustos 1326 tarihinde yapıldığı; 26 Temmuz 1291 tarihinde yürürlüğe giren Nizamname hükümlerine göre bu tarihten sonra vakıflarla ilgili olarak her türlü kayıt ve belgelerin tapu idarelerine devredildiği; her türlü tasarruf işlemlerinin devrin yapıldığı tapu idarelerince yapılması gerektiği; miras paylaşımının 1301 tarihinde yapılması nedeni ile tapu maliki Hacı Fevzi Efendinin en geç bu tarihte öldüğünün kabulünün zorunlu olduğu;1326 tarihine kadar tapu intikalinin yaptırılmayarak beklenildiği ve 1326 da Liva Meclisinde yaptırıldığı; 26 Temmuz 1291 tarihli Nizamname gereği Tapu Sicil Memurluğu önünde yapılması gerekirken neden 25 yıl sonra liva meclisinde yaptırıldığının anlaşılamadığı; davacıların dayandıkları bütün tapu kayıtlarının bu kayda dayanan ve bu kayıttan tedavül gören tapu kayıtları olduğu, işlem tarihi itibarı ile uyulması gereken yasal prosedüre uyulmayarak intikal yapılmasının ve bu intikal içinde 25 yıl beklenilmesinin tapunun hukuki kıymetinin kalmadığını gösterdiği; yapıldığı tarihte meri olan yasanın ya da mevzuatın öngördüğü maddi ya da şekli şartları taşımayan işlemlerin hukuki sonuç doğurmasının mümkün olmağı, bu durumda tapu kaydının davalı zilyet lehine hukuki kıymetini kaybettiği; davacı Ş.. Ş.. ve arkadaşlarının tutunduğu tapu kaydının gayri sabit sınırlı olup, dayanılan kayıtlardaki hudutların arazinin tamamının etrafını kapatır şekilde çevrelemesi, bazı hudutların nokta hudutlar olması, hudutların birbirleri ile düz hatlarla birleştirilmesi sonucu oluşan geometrik şekil içerisinde kullanılmayan ve kullanılması mümkün olmayan deniz, dere, dağ, ırmak, tepe, orman, kayalık-taşlık alan gibi yerlerin bulunması, dış hat ya da sınır olarak belirlenen geometrik şeklin tarafları bağlayıcı addedilmesinin olanaksız olduğu, zira tapu kaydını sınırları itibarı ile geçerli bir tapu kaydı saymanın olanaklı olmadığı, tapu kaydının sabit kabul edilebilecek bir sınırı olmadığı için, tapu kaydında yazılı miktarın nereden ölçüleceğini tespit etmenin mümkün olmadığı, kadastro çalışması sırasında tespit gören ve özel mülkiyete konu olabilecek nitelikte olan arazilerin çevresi dağ, tepe, orman, taşlık kayalık ve benzeri arazilerle çevrili küçük sayılabilecek alanlardan oluştuğu, sınırların birleştirilmesi ile oluşan geometrik şeklin içinde kalan arazi yapısı içerisinde miktar itibarı ile uygulama yaparak davacıların tutundukları tapu kapsamında taşınmaz belirlenemeyeceği, tapu kaydının miktarı itibarı ile de uygulanamayacağı, bu açıdan da tapu kaydının hukuki sonuç doğurmasının mümkün olmadığı, 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 20/B maddesi uyarınca harita, plan krokiye dayanmayan kayıt ve belgelerde belirtilen sınırlar mahalline uygulanabiliyor ve bu sınırlar içinde kalan yer hak sahibi tarafından kullanılıyor ise, kayıt ve belgelerde gösterilen sınırlar esas alınarak tespit yapılacağı, davacının ise, davalı tarafın taşınmazı kendilerine teb’an ve kiracı sıfatıyla kullandığını kanıtlayamadığı, eski tapu kaydının davacıların zilyetliği ile birleşmediği, mülkiyet iktisabı için zilyetliklerinin bulunmadığı, kaldı ki, tapu kayıtlarının miktar itibarı ile geçerli tapu kaydı olduğu varsayılsa bile; tapu kaydında kayden yazılı taşınmaz miktarı, tapu kaydında malik görünen kişi sayısı, kaydın oluşturulduğu ve tedavül gördüğü zamanın tarımsal üretim metot ve tekniği, toprak işlemenin hayvan ve insan gücü ile yapılması, bir insanın da işleyeceği alanın çok kısıtlı olması hususları nazara alındığında davacıların tutundukları tapu kaydında belirtilen miktarı işlemelerinin, aynı şekilde miras bırakanlarının da işlemesinin mümkün olmadığı, bu boyutta bir arazinin kiracılara verme usulü ile işlenmesi halinde bu durumun yöre halkının gözünden kaçmasının, şahit olan insan bulunamamasının hayatın olağan akışına uygun olmadığı, tapuda malik görünenlerin davaya konu taşınmaza hiçbir zaman zilyet olmadıkları sabit olduğu için lehlerine tapunun hüküm doğurmasının mümkün olmadığı; öte yandan pilot dosya olarak kabul edilen 1996/11 Esas nolu dosyada 3 gün boyunca yapılan keşfin yeterli olmadığı kabul edilse bile, dava konusu taşınmazın Medeni Kanun’un 1926 yılındaki yürürlük tarihinden önceki 10 yıldan fazla süre ile davalı tarafça zilyet edildiği, bu zilyetliğin Medeni Kanun’un kabulünden sonra kadastro tespitinin yapıldığı tarihe kadar devam ettiği bu nedenle Arazi Kanunnamesi’nin 20.maddesindeki koşulların davalı zilyet lehine gerçekleştiğinden tapunun kıymetini kaybettiği, bu nedenle tapu kaydına kapsam belirlenmesinde yarar olmadığı, taşınmazın kadimden beri zirai amaçlı kullanıldığı, bir insan ömrünü aşan zaman dilimi içerisinde davalı ve davalıya taşınmazı devredenlerin kullandıklarının kabulünün zorunlu ve hayatın olağan akışının gereği olduğu, ayrıca davanın açıldığı tarih, tespiti gereken zilyetliğin neredeyse bir insan ömrünü aşar derecede geriye gitmesi karşısında, taşınmazın bir insan ömrünü aşan evveliyatının tespiti için tanık bulmanın imkânsız hale geldiği, bu halde davalının taşınmaz üzerindeki zilyetliğinin Arazi Kanunu’nun 20. maddesinde öngörülen süreye ulaştığının kabulünün zorunlu olduğu; zilyet olanlardan müdahil davacılar Engin Sungu ve M.. D..’ın aldıkları tapu kayıtlarının dava konusu 23 ve 24 nolu parsellere uyduğu ve geçerli kayıtlar olduğu; Davacıların (N.Şerefli ve arkadaşları) tutunduğu tapu kaydının davaya konu taşınmazlar yönünden hukuki sonuç doğurmayacağı, önceki tarihli olan tapu kaydının hukuki geçerlilik şartlarını taşımadığı için sonradan mahkeme kararı ile alınan davacı M.. D.. ve müdahil davacı Engin Sungu’nun tutunduğu tapu kaydının hukuken geçerli olduğu, 3420 s.Yasa’nın 13. ve 14.maddesindeki iktisap koşullarının anılan davacılar lehine oluştuğu gerekçesi ile davacı M.. D.. davasının kabulüne, 23 nolu parselin adına tespit ve tesciline, diğer davacıların davasının reddine, davalı Hazineye yönelik davanın husumetten reddine; müdahil davacı E.. D.. davasının kabulüne, 24 nolu parselin adına tespit ve tesciline, davaya konu taşınmazın 2. derece doğal sit alanında kaldığının beyanlar hanesinde gösterilmesine karar verilmiştir.Davacılar Adviye Onay ve arkadaşları vekilinin temyizi üzerine hüküm Özel Dairece yukarıda belirtilen gerekçelerle bozulmuştur. Yerel Mahkeme önceki gerekçelere ek olarak; tapu kaydına tutunanların bu taşınmazların tamamına yönelik olarak dava açtıkları, Karaca Köyü’nde davaların tamamına yakınının neticelendiği tapu kaydına tutunanlar lehine verilen tek kararın olmadığı; aynı şekilde İçmeler’de bulunan taşınmazlara yönelik olarak açılan davaların tamamına yakınının neticelendiği, tapu kaydına tutunanlar lehine verilen tek kararın olmadığı; aynı şekilde Hisarönü Köyü’nde bulunan taşınmazlara yönelik davaların %90’ının neticelendiği, tapu kaydına tutunanlar lehine neticelenen tek bir kararın dahi olmadığı; yine Çamlı Köyü’nde tapu kaydına tutunanlar lehine sonuçlanan kararların tarafların uzlaşması ile tesis edildiği; bu köyde tespit gören taşınmazların toplam alanın ¼’ini oluşturan parsellere yönelik davaların tapu kaydına tutunanlar aleyhine neticelenerek, Yargıtay 20. Hukuk Dairesi tarafından onanarak kesinleştiği, davacıların AİHM’ den aldığı tazminatın, makul sürede yargılanma hakkının ihlalinden dolayı verildiği, davacılar tarafından dayanılan tapu kaydındaki hudutların birbirleri ile düz hatlarla birleştirilmesi sonucu oluşan geometrik şekil içerisinde benzer evveliyata sahip başka şahıslara ait tapu kayıtlarının da olduğu; bu tapu kayıtlarına dayalı bir çok parselin tespit edildiği belirtilerek sonuç olarak tapu kaydının hukuken geçerli olmadığı, uygulanabilir olmadığı, davacı yanın sunduğu delillerin asıllarının sunulamadığı, ilgili kurumlarca da tanzim edildiklerinin doğrulanmadığı, istimlak edildiği iddia edilen yerlerle ilgili resmi belge olmadığı, tapuya dayanan davacılar lehine verilen Hisarönü ve Karaca Köyü’nde tek bir karar olmadığı, Çamlı Köyü’nde ise uzlaşma nedeniyle lehlerine sonuçlanan davalar olduğu, Arazi Kanunnamesi’nin 20.maddesindeki koşulların davacı zilyet lehine gerçekleştiğinden tapunun hukuki kıymeti kalmadığı, bu nedenle tapu uygulamasına yer olmadığı gerekçesi ile direnme kararı vermiştir.Direnme kararını davacı tapu malikleri Adviye Onay ve arkadaşları vekili ile davalı Hazine vekili temyiz etmiştir.Dosya içeriği ve toplanan delillerden; dava konusu 221 ada 23 ve 24 parsel sayılı taşınmazların Marmaris ilçesi, Hisarönü Köyü’nde bulunan tarla vasfında taşınmazlar olduğu, 04.10.2007 yılında yapılan kadastro çalışmalarında tutanakların malik hanesi boş bırakılarak kadastro mahkemesine devredildiği anlaşılmaktadır. Davacılar M.. D.. ve E.. D.., Hazine ve Köy tüzelkişiliği taraf gösterilerek kazandırıcı zamanaşımı zilyetliğine dayalı olarak açılan davalar sonucu alınan tescil ilamı ile oluşan tapu kayıtlarına dayanarak dava konusu taşınmazları satın aldıklarını ileri sürerek tescil istemişlerdir.Diğer davacılar A....ve arkadaşları vekili ise, M..... Vakfı’na ait olan Mart 1290 Safer 1291 tarih,18 nolu (4000 dönüm); 19 nolu(3000 dönüm) ve 20 nolu (7000 dönüm), maliki Hacı Fevzi Efendi adına kayıtlı tapu kayıtlarına dayandıkları, anılan tapu kayıtlarının kızı Habibe Hanım’a intikal ederek Ağustos 1326 tarih 2-3 ve 4 nolu tapulara gittiği; Habibe Hanım’ın da çocukları Kamil Bey ve Celal ve Mahmut ve Necip’e ölünceye dek bakıp gözetmeleri karşılığında verildiği ve Eylül 1340 tarih 3-4-5 nolu kayıtların oluştuğu; bu kayıtların da 7.2.1962 tarih, 1-4 ve 5 nolu tapulara gittiği; 18 nolu tapu kaydının 23.05.1969 tarih 10 ve 11 nolu tapulara; oradan da 21.07.1969 tarih 63 ve 64 nolu tapulara gittiği, bu kayıtların da Hisarönü Köyü 1 ila 169 nolu parsellere revizyon gördüğü; 19 nolu tapu kaydının ise revizyon görmediği; 20 nolu tapu kaydının da Çamlı Köyü 373 ila 633 nolu parsellere revizyon gördüğünün belirtildiği, ancak tespitlere itiraz edildiği; tapu kayıtlarının Hisarönü Çiftliği'ne ait Hisarönü Köyü 1 ila 169 sayılı parsellere revizyon gören sınırlarının; D: Mezar Gediği, B: Dikili Taş, K: Löngöz, G: Kırvasil Beli ve bu yerden müfrez çiftlik ; Gelibolu-Söğüt Çiftliği'ne ait Şubat 1962 tarih 1 sıra numarada 639 hektar 5240 m2 yüzölçümündeki (7000 dönüm)kadastro sırasında Çamlı Köyü 373 ila 633 sayılı parsellere revizyon gören sınırları D: Kocalan ve Balan Dağı, B: Taşbük ve Löngöz, K: Çilecik Gediği, G: Gökbel ve Karadağ ve Mezar Gediği ile çevrili olan ve Örköz (Ergöz) Çiftliği'ne ait Şubat 1962 tarih 4 sıra numarada 275 hektar 7907 m2 (3000 dönüm) yüzölçümündeki ve kadastro sırasında hiç bir parsele revizyon görmeyen sınırları D: Mezar Gediği, B: İnbükü ve Dikilitaş K. Löngöz, G: Gölenya Beli sınırlı kayıtlar olduğu ve bu kayıtların doğru temele dayanan, intikalleri düzenli yapılan tapu kaydı niteliğinde olduğu anlaşılmaktadır.Davacı A..... ve arkadaşlarının dayandığı tapu kayıtları; hudutların arazinin tamamının etrafını kapatır şekilde çevrelememesi, bazı hudutların nokta hudutlar olması, hudutların birbiri ile düz hatlarla birleştirilmesi suretiyle meydana gelen geometrik şekil içerisinde kullanılmayan ve kullanılması mümkün olmayan deniz, dağ, dere, orman, ırmak, tepe gibi yerlerin bulunması nedeniyle dayanılan kayıtlar sabit hudutlu tapu kayıtları olmadığından hudutları ile değil, miktarı ile geçerli olan tapu kayıtlarıdır.Hukuk Genel Kurulu görüşmeleri sırasında, davacı tapu maliklerinin dayandığı Mart 1290 Safer 1291 tarih 18-19 ve 20 nolu kök tapu kayıtları kapsamındaki taşınmazların Marmaris Kadastro Mahkemesinin 1996/11 Esas, 2001/16 Karar sayılı dosyasına sunulan 08.03.2000 tarihli İ....- H... ve N... tarafından düzenlenen raporda da belirtildiği gibi, gayrisahih (tahsisat kabilinden, irsadi ) vakıf taşınmazı olarak Mihrişah Valide Sultan Vakfına ait olan ve geliri vakfedilen miri araziler olduğunun aynı tapu kayıtlarına dayalı olarak açılan Yargıtaydan geçen ve kesinleşen bir çok dava sonucunda saptandığı belirtilmiştir.Öte yandan miri arazilerde uygulanan 1274 tarihli (1858) Arazi Kanunnamesi’nin 20. ve 78.maddesinin yürürlükte olduğu da tartışmasızdır. Dava konusu edilen taşınmazda da koşulları varsa bu hükümler uygulanacaktır. Arazi Kanunnamesi’nin 20.maddesinin uygulanmasında öncelikle dava konusu taşınmazın zilyet edilebilir nitelikte bir taşınmaz olması gerekir. Diğer iktisap şartları da şöyle sıralanmaktadır:1) Davacının kesintisiz 10 yıl boyunca araziye malik sıfatıyla zilyet olması2) Davacının süre boyunca küçük veya gayri mümeyyiz olmaması3) Davacının araziye kaba güçle el koymuş olmaması4) Arazinin ulaşması çok uzun sürecek uzak bir yerde olmaması (Sahibinin yaşadığı yer açısından)5)Davacının araziyi geçerli bir sebep olmaksızın ele geçirip kullandığını süre içinde ikrar ve itiraf etmiş olmaması.Şu halde, 10 yıl boyunca malik sıfatıyla zilyet olma, Arazi Kanunnamesi’nin 20. maddesine göre hak kazanmanın temel şartıdır. 20. maddenin aradığı maddi vakıaların ve kanuni şartların Medeni Kanun’un yürürlük tarihi olan 04.10.1926 tarihine dek tamamlanmış olması gerekir. Buna göre, miri arazi niteliğindeki tapulu taşınmaz zilyedi tarafından malik sıfatıyla 04.10.1926 tarihinde yürürlüğe giren Medeni Kanun’dan geriye doğru yani en az 1916 yılından 1926 yılına kadar kullanılıyorsa ve anılan maddedeki diğer koşulların da gerçekleşmesi halinde zilyet lehine tescil kararı verilebilecektir. Bunun yanı sıra edinim koşullarının oluşup oluşmadığının, her parsel yönünden ayrı ayrı irdelenmesi, parsel bazında tapu kaydının hukuki kıymetini koruyup korumadığının değerlendirilmesi gerekir. Tapu kaydının dava konusu edilen bir taşınmaz yönünden Arazi Kanunnamesi’nde belirtilen hükümler gözetilerek hukuki kıymetini yitirmiş olması, o tapu kaydının tamamen hukuki kıymetini yitirdiği anlamına gelmeyip, sadece dava konusu edilen ilgili taşınmaz yönünden hukuki kıymetini kaybettiğini gösterir. Başka bir taşınmaz yönünden aynı tapu kaydı, Arazi Kanunnamesi’ndeki koşullar oluşmamışsa hukuki kıymetini koruyacaktır.Mahkemece dikkate alınması gereken husus, dava konusu edilen taşınmaz kadim tarım arazisi ise zilyedi lehine 1274 tarihli (1858) Arazi Kanunnamesi’nin 20.maddesinde düzenlenen koşulların gerçekleşip gerçekleşmediğinin araştırılmasıdır. Taşınmaz kadim tarım arazisi olmayıp, hali arazi gibi zilyet edilmesi olanaklı bir yer değilse, en az 1916-1926 yılları arası 10 yıl zilyet olma koşulu gerçekleşmiş olmayacağından ve tapu hukuki kıymetini kaybetmeyeceğinden tapu kaydının kapsamının belirlenmesi ve hak sahibi olacak kişinin belirlenen bu kapsamdaki yeri kullanıyor olması gerekir. Bu açıklamalar ışığında somut olaya bakıldığında; mahkemece yapılan keşifte yerel bilirkişi dava konusu taşınmazın öncesinin hali arazi vasfında olduğunu, 1960-1970 yıllarında köylüler arasında paylaşıldığını, sonrasında arpa, buğday ekildiğini bildirmiş; zirai bilirkişi de raporunda, dava konusu taşınmazların zirai manada imar-ihyasının 2007 yılında yapılan kadastro tespitlerinden geriye doğru 20-25 yıl öncesinden tamamlanmış olduğunu belirtmiştir. Öncesi hali arazi olan dava konusu taşınmaz yönünden davalı tarafın taşınmazlar üzerinde zilyetliğinin (1916-1926 yılları arası, Arazi Kanunnamesi, madde 20) kanıtlanamamış olması nazara alındığında tapu kayıtlarının hukuki kıymetini kaybettikleri kabul edilemeyeceğine göre, bu kayıtların mahalline doğru şekilde uygulanıp 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 20. (B-C) maddesinde öngörülen şekilde tapu kayıtlarına kapsam tayin edilmesi gerekir. Dayanılan tapu kayıtlarına kapsam tayin edilmesinde izlenecek yöntem ise; öncelikle yukarıda bahsedildiği üzere tapu kayıtlarının 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 20/C.maddesi uyarınca miktarı ile geçerli tapu kayıtları olduğu gözetilerek kapsamının belirlenmesidir. Dava konusu taşınmaz belirlenen bu kapsam içerisinde kalıyorsa 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 20/B maddesinde düzenlenen; “Harita, plan ve krokiye dayanmayan kayıt ve belgelerde belirtilen sınırlar mahalline uygulanabiliyor ve bu sınırlar içinde kalan yer hak sahibi tarafından kullanılıyor ise, kayıt ve belgelerde gösterilen sınırlar esas alınarak tespit yapılır.” hükmü de göz önünde bulundurularak, kayıt kapsamında kalan bu yerler dava tarihi itibariyle kayıt sahibi tarafından kullanılıyor ise tapu kaydına değer verilmelidir.O halde mahkemece yapılacak iş; bozma ilamında belirtildiği gibi aynı tapu kayıtlarına dayalı olarak aynı çalışma alanında (veya çiftlik hudutları içerisinde) yer alan taşınmazlarla ilgili dava dosyaları birleştirilmeli, aynı tapu kayıtlarına dayanılarak tapu malikleri veya onların halefleri adına tescil edilen, bedeli davacılara ödenmek suretiyle kamulaştırılan veya herhangi bir nedenle bu kayıtların kapsamında kaldığı kabul edilip tescil edilen tüm taşınmazların onaylı tutanak suretleri getirtilip, dosyaya konulduktan sonra mahallinde yaşlı, tarafsız, yöreyi iyi bilen ve davada menfaati bulunmayan şahıslar arasında seçilecek yerel bilirkişilerle, taraf tanıkları ve teknik bilirkişiler huzuruyla keşif icra edilmelidir. Keşif sırasında tapu kayıtlarının miktarıyla geçerli olduğu ve 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 20.maddesine uygun yapılmadığı için Kadastro Mahkemesinin 1996/11 Esas sayılı dosyasında yapılan kapsam tayininin bağlayıcı olmayacağı nazara alınarak tapu kayıtları ihdasından itibaren tüm tedavülleriyle okunup kayıtta yazılı hudutlar mahalli bilirkişilere zeminde tek tek göstertilmeli, bilirkişilerce gösterilemeyen hudutların tespiti için taraflara tanık dinletme olanağı sağlanmalı, bilirkişi ve tanıklarca gösterilen hudutlar teknik bilirkişilere haritasında işaret ettirilmeli, kayıtların hudutlarının taşıdığı özellikler ve intikallerdeki değişiklikler konusunda yerel bilirkişi ve tanıklardan bilgi alınmalı, dinlenecek yerel bilirkişi ve taraf tanıklarından taşınmazların niteliği, intikali ve tasarrufu sorulup saptanmalı, tespite aykırı sonuca varıldığı takdirde tespit bilirkişileri tanık sıfatıyla dinlenilip aykırılığın giderilmesine çalışılmalı, teknik bilirkişilere tapu kayıtlarının miktarlarıyla geçerli olduğu nazara alınarak sabit hudutlardan başlamak üzere her tapu kaydının miktarı kadar araziyi gösterir keşfi takibe imkan verir kroki düzenlettirilmeli, tapu kayıtlarına sabit hudutlardan başlamak üzere miktarı kadar yer ayırırken davacılar adına tespit edilip kesinleşen taşınmazlarla kamulaştırılan arazi bölümleri de dikkate alınarak, dayanılan tapu kayıtlarının miktar itibariyle davaya konu taşınmazları kapsayıp kapsamadığı kesin olarak saptandıktan sonra, dava tarihi itibariyle gerçek hak sahibi belirlenerek bir karar verilmelidir.Hukuk Genel Kurulu görüşmeleri sırasında bir kısım üyeler, Arazi Kanunnamesi’ndeki edinim koşullarının zilyetliğe dayanan davacılar yönünden gerçekleştiği, davacıların tapu kayıtlarının kıymetini yitirdiği, bu nedenle tapu kayıtlarına kapsam tayini gerekmediği gerekçesi ile zilyetliğe dayanan davacılar adına dava konusu taşınmazların tesciline dair verilen yerel mahkeme kararının onanması gerektiğini savunmuşlarsa da, bu görüş yukarıda açıklanan nedenlerle kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.Açıklanan nedenlerle, bozma ilamında belirtilen gerekçelerle direnme kararı usul ve yasaya aykırı olup, bozulmalıdır. SONUÇ: Davacılar A... ve arkadaşları vekili ile davalı Hazine vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının bozma ilamında gösterilen nedenlerden dolayı BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, 03.06.2015 gününde oyçokluğu ile karar verildi. Bilmeniz halinde fark yaratacak kararlar Malların teslimi usulen kanıtlanmadan faturaların davacının kendi defterlerinde kayıtlı olması tek başına malın teslim edildiğinin kanıtı olarak kabul edilemez. Taraflar arasındaki itirazın iptali davasının bozma kararına uyularak yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davalı vekilince temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.- K A R A R -Davacı vek Pasif husumet yoklğu - Sözleşmenin tarafı olmayan taşerona dava açma Mahkemesi :Asliye Hukuk MahkemesiYukarıda tarih ve numarası yazılı hükmün temyizen tetkiki davalı ...Temsilcisi tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış, eksiklik nedeniyle mahalline iade edilen dosya ikmâl edilerek gelmiş olmakla dosyadaki kağıtlar okundu gereği Islahla davaya yeni talepler eklenemeyeceği- dava dilekçesinde olmayan tahliye istemi MAHKEMESİ : Ankara Batı 2. Sulh Hukuk MahkemesiTARİHİ : 24/02/2015NUMARASI : 2012/1003-2015/191Mahalli mahkemesinden verilmiş bulunan yukarıda tarih ve numarası yazılı itirazın iptali ve menfi tespit davasına dair kararın temyiz incelemesi duruşmalı olarak davacı-birleşen davanın davalısı tarafından Yargıtay Yargıtay Karar Arama Yargıtay Hukuk Dairesi Kararları Arama Yargıtay Ceza Dairesi Kararları Arama Yargıtay Karar Arama Nasıl Yapılır ? Yargıtay Daire Bilgileri İle Dosya Sorgulama Yargıtay Yerel Mahkeme Bilgileri İle Dosya Sorgulama Yargıtay Kanunu Yargıtay İş Bölümü Yargıtay Haberleri Karar Arama Yargıtay Kararları Yargıtay Hukuk Dairesi Kararları Yargıtay Ceza Dairesi Kararları BAM Kararları Danıştay Kararları Anayasa Mahkemesi Kararları Uyuşmazlık MAhkemesi Kararları Karar Arama Nasıl Yapılır? Emsal Karar ve Emsal Karar Arama Nedir? Yargıtay Karar Arama Nasıl Yapılır? BAM Karar Arama Nasıl Yapılır? Danıştay Karar Arama Nasıl Yapılır? Anayasa Mahkemesi Karar Arama Nasıl Yapılır?