##########MAHKEMESİ :##########Asliye Hukuk Mahkemesi####################DAVACILAR : 1-... 2-... 3-... vekilleri Av. ... ve diğerleri##########Taraflar arasındaki “tapu iptali ve tescil” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; ...Asliye Hukuk Mahkemesince davanın reddine dair verilen 22.07.2011 gün ve 2007/130 E. 2011/510 K.sayılı kararın incelenmesi davacılar vekilince istenilmesi üzerine, Yargıtay ...Hukuk Dairesinin 08.02.2012 gün ve 2011/12406 E- 2012/1011 K. sayılı ilamı ile; (...Dava; ehliyetsizlik ve muris muvazaası hukuksal nedenlerine dayalı tapu iptali ve tescil isteklerine ilişkindir.Mahkemece, kesin süreye rağmen tüm mirasçıların olurlarının alınmadığı gibi terekeye temsilci de tayin ettirilmediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.Dosya içeriği ve toplanan delillerden; çekişme konusu 146 ada 2 parsel ( yenilemeden önce 459 sayılı parsel) sayılı taşınmazın 35/36 payının tarafların mirasbırakanı adına kayıtlı iken 1/2 payını üzerinde tutarak 1/2 payını 28.3.2002 tarihli akitle davalının kayınbiraderi olan dava dışı ...'na satış suretiyle temlik ettiği, onun da taşınmazdaki bu payı 23.6.2004 tarihinde davalıya devrettiği anlaşılmaktadır.Davacılar, mirasbırakanlarının akit tarihinde akli muvazenesinin yerinde olmadığını, aynı zamanda aracı kullanılmak suretiyle yapılan temliklerin diğer mirasçılardan mal kaçırmak amacıyla ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek eldeki davayı açmışlardır.Mahkemece, davada taraf olmayan tüm mirasçıların olurlarının alınması veya terekeye temsilci tayin ettirilmesi için davacı vekiline 18.2.2011 tarihli oturumda gelecek celseye kadar mehil verilmiş, bir sonraki 10.5.2011 tarihli oturumda da davacı vekiline yeniden gelecek celseye kadar anılan eksikliğin tamamlanması için ikinci kez mehil verilmiş, ancak kesin süreye rağmen istenen hususların yerine getirilmediği gerekçesiyle davanın bu sebeple reddi cihetine gidilmiştir.Gerçekten de; HUMK hükümleri uyarınca hakim ilk verdiği sürenin kesin olduğunu bildirebileceği gibi, kesin olmayan süre vermesi de olanaklıdır. Şayet kesin olmayan süre verilir ise ikinci defa verilen sürenin HUMK'nun 163. maddesi uyarınca kendiliğinden kesin olacağı tartışmasızdır. Diğer taraftan, hakimin belirtilen süre içerisinde ne gibi işlemlerin yapılacağını açıkça belirtmesi, buna karşın tahmil edilen görevin yerine getirilmemesi halinde kuracağı ara kararında müeyyidesinin ne olacağını duraksamaya yer bırakmayacak nitelikte bildirmesi zorunludur. Ancak, bu şekilde kurulan bir ara kararına hukuki netice bağlanabilir.Oysa, mahkemece, davacılara davada taraf olmayan tüm mirasçıların olurlarının alınması veya terekeye temsilci tayin ettirilmesi bakımından süre tanınmış, ne var ki ifa edilmemesi halinde ne gibi bir müeyyide bağlanacağı kendilerine ihtar edilmemiştir. Dava, vekil aracılığı ile yürütülse dahi, anılan husus ayrıca vekil bakımından da gözetilmelidir. O halde, kurulan ara kararının, davanın karara çıkarıldığı tarihte yürürlükte bulunan 1086 sayılı Yasa hükümleri uyarınca, yasaya uygun olduğu söylenemez.Hal böyle olunca, usulü dairesinde ara kararı tesis edilmek suretiyle terekeye temsilci tayin ettirilmemesinin müeyyidesinin ne olacağı da ihtar edilerek verilecek süre içerisinde bu eksikliğin ikmali halinde tarafların iddia ve savunmaları doğrultusunda delillerin toplanması, ondan sonra bir hüküm kurulması gerekirken, yazılı olduğu üzere karar verilmiş olması doğru değildir. Davacıların, temyiz itirazları yerindedir...) gerekçesi ile bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.##########HUKUK GENEL KURULU KARARIHukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:Dava, ehliyetsizlik ve muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir. Davacılar vekili, miras bırakan anneleri İsmahan Vahapoğlu'nun 89 yaşında olduğunu, akli dengesinin yerinde olmadığı bir sırada ve aracı kullanılmak suretiyle diğer mirasçılarından mal kaçırmak amacıyla ve muvazaalı olarak 146 ada 2 parsel sayılı taşınmazının, önce davalı torunu Murat'ın kayınbiraderine, ondan da davalı Murat'a satış gösterilerek devredildiğini ileri sürüp, tapu kaydının iptali ile mirasçılar adına payları oranında tescilini istemiştir. Davalı vekili, miras bırakanın akli dengesinin yerinde bulunduğunu, satışın gerçek olduğunu bildirip davanın reddini savunmuştur. Mahkemece, verilen kesin süreye rağmen tüm mirasçıların olurlarının alınmadığı gibi terekeye temsilci de tayin ettirilmediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Davacılar vekilinin temyizi üzerine hüküm, Özel Dairece yukarıda açıklanan gerekçelerle bozulmuştur. Yerel Mahkeme, davacıların dava konusu taşınmazdaki payın muris İsmahan'ın mirasçıları adlarına tescilini talep ettikleri, muris İsmahan'ın davacılar dışında , isminde başkaca 4 mirasçısı daha bulunduğu, davacılar vekili satışın terekeye döndürülmesine talep ettiğinden davanın tüm mirasçılar tarafından açılarak sonuçlandırılması gerektiği, eğer mirasçılardan bir kısmı dava açıp taşınmazın terekeye döndürülmesini talep etmişlerse bu durumda dosyada taraf olmayan diğer mirasçıların davaya muvafakat vermeleri gerektiği, mirasçılardan herhangi birinin davaya muvafakat vermeme ihtimaline binaen terekeye temsilci tayin edilerek davanın görülme usulünün bulunduğu, davacılar vekiline bu kapsamda 18/02/2011 tarihinde süre verildiği ve duruşmanın 10/05/2011 tarihine yani 3 ay sonraya bırakıldığı, bu sürede davacılar vekilinin herhangi bir girişimde bulunmadığı, 10/05/2011 tarihli duruşmada davacılar vekilinin ara kararını yerine getirmeyeceğini bildirmesi nedeniyle davanın reddine karar verilebileceği, buna rağmen davacıların haklarının zayi olmaması açısından yeniden 10/05/2011 tarihli duruşmada aynı gerekçelerle süre verildiği, bu sürenin ikinci süre olması sebebiyle kesin olduğuna dair beyanın zapta geçirildiği, zaten verilen ikinci sürenin kesin olduğu konusunda da herhangi bir ihtilaf bulunmadığı, ikinci sürenin kendiliğinden kesin olması sebebiyle davacılar vekiline sonuçların hatırlatılmasına da gerek bulunmadığı, buna rağmen fazladan davacılar vekilinin ihtar edildiği, davacıların kendilerini vekille temsil ettirdikleri, vekilin Hukuk Fakültesi mezunu olup avukatlık yapma ehliyetine sahip bulunduğu, hukuku bilmemek gibi bir durumun söz konusu olmadığı, 1970 yıllarına ait Hukuk Genel Kurulunun kararına istinaden başlayan bu uygulamanın 40 yıl sonra devam ettirilmesinin hakkaniyetle ve hukuk devleti ile bağdaşmayacağı, 1970 yıllarında Türkiye'deki okur-yazar sayısı ile avukat sayısı göz önüne alındığında kesin sürenin davacılara açık bir şekilde ihtarının hukuki olmamakla birlikte anlaşılabilir tarafının bulunabileceği, ancak aradan 40 yıl geçtikten sonra aynı şekilde kesin sürelerin sonucunda ne yapılması gerektiğini Mahkemenin açıkça göstermesi gerektiği yönündeki Yargıtay uygulamalarının kabul edilebilir bir tarafının bulunmadığı gibi bu kararın hukuki dayanaklarının da zayıf olduğu, kanun metninde hakim tarafından ilk defa verilecek kesin süre sonunda yahut ikinci kez verilen sürenin kendiliğinden kesin olduğu durumlarda ilgilinin ara kararının gereğini yerine getirmemesi halinde müeyyidesinin ne olacağının duraksamaya yer bırakmayacak nitelikte bildirilmesi zorunludur şeklinde bir ifade bulunmadığı, Mahkemece davacılar vekiline iki kez toplamda 5 aydan fazla süre verildiği, bu sürede davacılar vekilinin çok rahat bir şekilde terekeye temsilci tayin ettirmesinin mümkün olduğu, buna rağmen buna tevessül edilmediği, aksine 10/05/2011 tarihli duruşmada ara kararından dönülmesinin talep edildiği gerekçesi ile önceki kararda direnerek davanın reddine karar vermiştir.Direnme kararını davacılar vekili temyiz etmiştir.Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; terekeye temsilci tayin ettirilmesi yönünde mahkemece kurulan ara kararın usulüne uygun olup olmadığı; buna göre terekeye temsilci tayin ettirilmemesinin müeyyidesinin ne olacağı da ihtar edilerek usulü dairesinde mahkemece yeni bir ara kararı tesis edilmek suretiyle verilecek süre içerisinde bu eksikliğin giderilmesi halinde işin esasına girilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır. Bilindiği üzere davaların kısa zamanda sonuçlandırılması, adaletin bir an önce tecellisi için, taraflarca veya mahkemelerce yapılması gereken bir kısım adli işlemler sürelere bağlanmıştır. 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu (HUMK.)’nun 163.maddesinin, 1.cümlesinde; (kesin) sürelerde yapılması gerekli işlemin yapılmaması halinde, işlemin ilişkin olduğu hakkın düşeceği (sakıt olacağı) belirtilmiştir. Kural olarak hakimin verdiği süre kesin değildir. Kesinlik için şu iki koşuldan biri gerçekleşmelidir: İlk koşul, hakimin kesin olduğunu belirtmeksizin verdiği ilk sürede işlemin yapılmaması nedeniyle ilgili tarafın yeniden süre talep hakkının varlığı karşısında, bu talep üzerine hakimin verdiği ikinci sürenin kesin olması, bu kesinliğin yasadan kaynaklanmasıdır(HUMK.m.163, 4.cümle). Bu halde ikinci kez verilen sürenin kesin olduğu belirtilmemiş, ihtar edilmemiş olsa bile sonuç değişmez. İkincisi ise, yasaya göre hakimin tayin ettiği ilk sürenin kesin olduğuna da karar verebilmesi (HUMK.m.163/3.cümle) ancak, kesin sürenin hukuki sonuç doğurabilmesi için buna ilişkin ara kararının yasaya ve içtihatlara uygun şekilde oluşturulması ve sonuçlarının da ilgili tarafa ihtar edilmiş olması gereğidir. Yargısal kesin süreyle sadece taraflar değil hakim de bağlıdır. Zira kesin süreye ilişkin ara kararının verilmesiyle karşı taraf lehine usuli kazanılmış hak doğacağından, hakimin bu tür ara kararından dönmesi hukuken geçersizdir.Ne var ki, açıklanan bu sonuçların doğması için mahkemece süre ve kesin süre ile ilgili verilecek ara kararı her türlü yanlış anlamayı önleyecek biçimde açık ve eksiksiz yazılmalı, yapılacak işler tereddüde yer vermeyecek şekilde teker teker belirtilmelidir. Bunun yanı sıra verilen sürenin yeterli olması, emredilen işlerin gerekli ve yapılabilir nitelik taşıması, ayrıca süreye uyulmamanın sonuçlarının açıkça hakim tarafından anlatılması, tarafların uyarılması da gereklidir. Tarafların vekille temsil edilmeleri kesin süreye uyulmama halinde karşılaşılacak yaptırımın ihtar edilmesi yükümlülüğünü ortadan kaldırmaz. Zira bu husus vekilin yanında duruşmaya katılabilen müvekkilinin de hakim tarafından verilen kararın içeriğini ve yerine getirmeme halinde sonuçlarını öğrenmesi ve anlaması, gerektiğinde vekili denetlemesi açısından da önem arz edecektir. Somut olaya gelince; davacı yan ehliyetsizlik ve muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı olarak taşınmazın tapu kaydının iptali ile mirasçılar adına payları oranında tescili isteminde bulunmuş olup, davada tüm mirasçılar yer almadığından mahkemece 18.02.2011 günlü celsede; “…3-Dava dilekçesinde satışı yapılan hissenin tamamının iptal edilerek mirasçılar adına hisseleri oranında tescil talep edildiğinden davada taraf olmayan tüm mirasçıların olurlarının alınması, yahutta terekeye temsilci tayin ettirilmesi için davacı vekiline gelecek celseye kadar süre verilmesine,” karar verildiği; 10.05.2011 günlü celsede ise; “…1-Bir önceki celsenin 3 nolu ara kararı doğrultusunda murisin tüm mirasçılarının usulüne uygun olurlarının alınması, yahutta terekeye temsilci tayin ettirmeleri için davacı vekiline yeniden gelecek celseye kadar süre verilmesine, bu sürenin 2. süre olması nedeniyle kesin olduğunun ihtarına (ihtarat yapıldı, sonuçları hatırlatıldı)” şeklinde hüküm kurulmuştur.Görüldüğü üzere mahkemece kurulan ara kararda kesin süreye uyulmamasının müeyyidesinin ne olacağı belirtilmiş değildir.Hukuk Genel Kurulu görüşmeleri sırasında bir kısım üyeler tarafından, mahkemece kurulan ara kararından müeyyidenin ne olacağı hususunun anlaşılabildiği, bu nedenle mahkeme kararının onanması gerektiği görüşü ileri sürülmüşse de Kurul çoğunluğu tarafından bu görüş benimsenmemiştir.O halde mahkemece bozma ilamında belirtildiği üzere usulüne uygun olarak ara kararı tesis edilmek suretiyle terekeye temsilci tayin ettirilmemesinin müeyyidesinin ne olacağı da ihtar edilerek süre verilmesi ve sonucuna göre hüküm kurulması gerekir.Açıklanan nedenlerle, Özel Daire bozma ilamına uyulmak gerekirken direnme kararı verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, direnme kararı bozulmalıdır.S O N U Ç : Yukarda açıklanan nedenlerle davacılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, 10.02.2016 gününde oyçokluğu ile karar verildi.KARŞI OYDava; ehliyetsizlik ve muris muvazaası hukuki sebebine dayalı tapu iptali ve tescil davasıdır. Davacı, mirasçıların tümü adına tescil istemiştir. Mahkemece, taraf teşkili açısından davacı vekiline 18.02.2011 tarihli celsede “Dava dilekçesinde satışı yapılan hissenin tamamının iptal edilerek mirasçılar adına hisseleri oranında tescil talep edildiğinden davada taraf olmayan tüm mirasçıların olurlarının alınması, yahut terekeye temsilci tayin ettirilmesi için davacı vekiline gelecek celseye kadar süre verilmesine. “ şeklinde süre verilmiş, davacı vekili ara kararı gereğini yerine getirmediği gibi 10.05.2011 tarihli oturumda “ayrıca biz mirasçılar lehine işlem yaptığımızdan tüm mirasçıların olurlarının alınmasına gerek olmadığı kanaatindeyiz bu sebeple ara kararından dönülerek davamızın kabulüne karar verilsin” şeklinde beyanda bulunmuştur. Mahkeme hakimince aynı celse “Bir önceki celsenin 3 nolu ara kararı doğrultusunda murisin tüm mirasçılarının usulüne uygun olurlarının alınması, yahutta terekeye temsilci tayin ettirmeleri için davacı vekiline yeniden gelecek celseye kadar süre verilmesine, bu sürenin 2.süre olması nedeniyle kesin olduğunun ihtarına (ihtarat yapıldı, sonuçları hatırlatıldı)” şeklinde ara kararı kurularak kesin süre verilmiş gerekli ihtarat yapılarak sonuçları hatırlatılmıştır. Bunun üzerine davacı vekili son celsa yeniden süre istemekle birlikte “davalının kardeşinin hakkını korumak gibi bir yükümlülüğümüz de yoktur” şeklinde beyanda bulunmuştur.Bilindiği üzere hakimin verdiği ikinci sürenin kesin olduğu, ara kararının oluşturulduğu tarihte yürürlükte bulunan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 163. Maddesinde “Kanunun tayin ettiği müddetler katidir. Bu müddetlerde yapılması lazım olan muamele yapılmazsa o hak sakıt olur. Hakim tayin ettiği sürenin kati olduğuna da karar verebilir. Aksi takdirde tayin olunan müddeti geçirmiş olan taraf yenisini isteyebilir. Bu suretle verilecek müddet katidir. Bir daha verilemez.” şeklinde düzenlenmiştir.Hukuk Genel Kurulu'nun bir çok kararında; kesin sürenin hukuki sonuç doğurabilmesi için ara kararının yasaya ve içtihatlara uygun şekilde oluşturulması, hiç bir tereddüte yer vermeyecek derecede açık olması ve kesin süreye uyulmamasının sonuçlarının ilgili tarafa ihtar edilmesi, kesin süreye ilişkin ara kararının verilmesiyle karşı taraf lehine usulü kazanılmış hak doğacağı belirtilmiştir.Somut olaya döndüğümüzde, taraf teşkili açısından gayet açık ve anlaşılabilir bir ara kararı oluşturulduğu görülmektedir. Esasen davacı vekilinin bunun aksi yönde bir itirazı da yoktur. Tartışılan husus “ihtarat yapıldı, sonuçları hatırlatıldı” ifadelerinin yeterli olup olmadığı hususudur. Ara kararının yerine getirilmemesinin sonucu somut davada taraf teşkilinin sağlanmaması nedeniyle davanın usulden reddidir. Davanın taraflarının bunu bilmediğinin kabulü mümkün değildir. Aksi halde “kanunu bilmemek mazeret sayılmaz” kuralını açıkça ihlal etmiş olacağız.Uygulamada çoğu kez oluşturulan ara kararları usulüne uygun, anlaşılabilir şekilde olmayabilmektedir. Örneğin, “ yargılama avansının yatırılması için iki haftalık kesin süre verilmesi” halinde ilgilinin yatıracağı avans miktarı belli olmadığı için verilen kesin sürenin usulüne uygun olduğundan bahsedilemeyecektir. Elimizdeki uyuşmazlık konusu olayda ise ara kararı ile davacı vekilinin ne yapacağı açık bir şekilde belirtilmiş, kesin süreye uymamanın sonuçları hatırlatılmıştır. Davanın reddedileceğinin açıkça yazılmaması sonuçların hatırlatılmadığı anlamına gelmemelidir. Davacı vekili kendisine verilen iki süreye rağmen üzerine düşen yükümlülüğü yerine getirmemiş, taraf teşkilini sağlamamıştır.Kesin süreye uyulmaması halinde karşı taraf için usulü kazınılmış hak doğacağı açıktır. Usul kurallarını uygularken, usulün esastan önce geldiğini ve davanın iki tarafı olduğunu unutmamalıyız. Davacı vekilinin yargılama celselerindeki yukarıda belirtilen beyanları da göz önüne alındığında verilen sürelere bilerek ve isteyerek uyulmadığı anlaşılmaktadır. Hukuk düzeni hiç bir zaman kötü niyeti korumaz, daima mahkum eder.Anlatılan bu nedenlerle yerel mahkeme kararının onanması gerektiği düşüncesiyle sayın çoğunluğun aksi yöndeki görüşüne katılmıyorum.##########
Bilmeniz halinde fark yaratacak kararlar
İŞ KAZASI NEDENİYLE SGK TARAFINDAN AÇILAN RÜCU DAVASI ZAMANAŞIMI
Davacı, iş kazası sonucu vefat eden sigortalının hak sahiplerine yapılan yardımlardan, ilk rücu davasından kalan kusur farkı ile kanun ve katsayı artışları nedeniyle oluşan Kurum zararının, 506 Sayılı Kanun’un 26. maddesi gereğince davalılardan tahsiline karar verilmesini istemiştir.Mahkemece, hüküm
Sahte fatura kullanımı - tarafları arasında oluşan maddi ve hukuki ilişkinin gerçek mahiyetinin araştırılması gerektiği - vergi cezası
DAVA VE KARAR:
Davacı
hakkında bir kısım alışlarını sahte faturalarla belgelendirdiği yolunda
düzenlenen vergi inceleme raporuna istinaden 2002/Ocak-Mart dönemlerine
ilişkin olarak re’sen tarh edilen üç kat vergi ziyaı cezalı katma değer
vergisi ile kesilen özel usulsüzlük
Tüzel kişilere tebligat - şirket - Adresin Kapalı olması - Tebligat evrakı aksi sabit oluncaya kadar geçerli
Yukarıda tarih ve numarası yazılı mahkeme kararının müddeti içinde temyizen tetkiki alacaklı tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden daireye gönderilmiş olup, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve dosya içerisindeki tüm belgeler okunup ince
Yargıtay
Yargıtay Karar Arama
Yargıtay Hukuk Dairesi Kararları Arama
Yargıtay Ceza Dairesi Kararları Arama
Yargıtay Karar Arama Nasıl Yapılır ?
Yargıtay Daire Bilgileri İle Dosya Sorgulama
Yargıtay Yerel Mahkeme Bilgileri İle Dosya Sorgulama
Yargıtay Kanunu
Yargıtay İş Bölümü
Yargıtay Haberleri
Karar Arama
Yargıtay Kararları
Yargıtay Hukuk Dairesi Kararları
Yargıtay Ceza Dairesi Kararları
BAM Kararları
Danıştay Kararları
Anayasa Mahkemesi Kararları
Uyuşmazlık MAhkemesi Kararları
Karar Arama Nasıl Yapılır?
Emsal Karar ve Emsal Karar Arama Nedir?
Yargıtay Karar Arama Nasıl Yapılır?
BAM Karar Arama Nasıl Yapılır?
Danıştay Karar Arama Nasıl Yapılır?
Anayasa Mahkemesi Karar Arama Nasıl Yapılır?