Kanun Detayı

Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 123 - Karar Yıl 2009 / Esas No : 106 - Esas Yıl 2009





Taraflar arasındaki menfi tespit davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; İstanbul 12.Asliye Ticaret Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 04.04.2007 gün ve 2004/436-2007/129 sayılı kararın incelenmesi taraf vekilleri tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 19. Hukuk Dairesinin 17.01.2008 gün ve 2007/6911-2008/85 sayılı ilamı ile temyiz eden davalı yararına bozularak dosya yerine geri çevrilmekle,yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.TEMYİZ EDEN:Davalı vekili HUKUK GENEL KURULU KARARI Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü: Dava, menfi tespit istemine ilişkindir. Davacı vekili, hava pilot yarbay rütbesiyle emekli olan müvekkilinin davalı şirkette pilot olarak işe başladığını, davalının 18.000 Euro bedelli bir bono aldığını, davalının uçuş limitleri ve zorunlu dinlenme saatlerine uymadığını, müvekkilinin sözleşmenin l0/a., B.K.' nun 344 ve İş Kanunu' nun 24. maddesi uyarınca 10.11.2004 tarihi itibariyle sözleşmeyi haklı nedenle feshettiğini, davalının teminat senedini iade etmediğini, davalının müvekkilinden alacağı bulunmadığını ileri sürerek müvekkilinin davalıya borçlu olmadığının tespitine karar verilmesini istemiştir. Davalı vekili cevabında Asliye Hukuk Mahkemesi' nin görevli olduğunu, davacının hizmet akdini feshinin haklı bir nedene dayanmadığını, yasal uçuş sürelerini dahi tamamlamadığını, davacının eğitim aldığını ve eğitim bedelini müvekkilinin ödediğini, senedin eğitim ücreti karşılığı düzenlendiğini belirterek davanın reddini savunmuştur. Mahkemece, iddia, savunma ve toplanan delillere göre limit fazlası uçuşa rağmen sözleşmeyi feshetmeyen ve çalışmaya devam eden davacının fesihte haklı olduğunun kabul edilemeyeceği, eğitim hizmetini davalının sağladığı davacının eğitim giderinden sorumlu olduğu gerekçesiyle, 17914 Euro bedelli senetten dolayı davacının davalıya 10.499.86 Euro borçlu olmadığının tespitine, fazla istemin reddine karar verilmiş, hüküm taraf vekillerince temyiz edilmiştir. Özel Dairece; "…….Dava konusu sözleşme, Borçlar Kanunu hükümlerine tabi bir sözleşme olup, mevcut uygulamaya davacı uzun süre ses çıkarmamış ise, daha sonra somut olayda olduğu gibi, daha iyi şartlarda bir iş başvurusunun kabul edilmesinden sonra bu hakkın ileri sürülmesi M.K.' nun 2. maddesinde belirilen iyiniyet kuralları ile bağdaşmaz ve hukuken himaye edilemez. Bu durumda mahkemece, objektif iyi niyet kuralları da gözetilmek suretiyle az yukarda belirtilen hususlarda inceleme ve değerlendirme yapılarak hasıl olacak sonuca uygun bir karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir." Gerekçesiyle, karar davalı yararına bozulmuş; mahkemece önceki kararda direnilmiştir. Mahkeme direnmeye ilişkin 24.11.2008 günlü kısa kararında hüküm fıkrasında aynen; "Davanın kısmen kabulü ile, dava konusu edilen 01.04.2004 tarihli 17.914 EURO tutarlı senetten dolayı davacının 10.499,84 EURO borçlu olmadığının tespitine, fazla talebin reddine, Davalının %40 tazminat talebinin koşulları oluşmadığı nedenle reddine" karar vermişken; gerekçeli kararında buna çelişki oluşturacak biçimde ve aynen; "Davanın kısmen kabulü ile, dava konusu edilen 01.04.2004 tarihli 17.914 EURO borçlu olmadığının tespitine, fazla talebin reddine, Davalının %40 tazminat talebinin koşulları oluşmadığı nedenle reddine.." karar vermiştir. İlkin belirtilmelidir ki; 10.04.1992 tarih, 1991-7 Esas 1992-4 Karar Sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı, hakimin tefhim etmiş olduğu kısa kararla gerekçeli kararın uyum içinde olması gerektiğini öngörmektedir. Kısa kararda hükmedilmeyen bir yükümlülüğün gerekçeli kararda hüküm altına alınmış olmasının çelişki teşkil etmediğini söylemek olanaklı değildir. Yargı erkinin görev ve yetkisi, Anayasa ile yasaları amaçlarına uygun olarak yorumlayıp uygulamak, keza İçtihadı Birleştirme Kararlarının bağlayıcılığını gözetmekten ibarettir. Kısa kararla gerekçeli karar arasındaki çelişkiye cevaz verilmemesinin amacı, Kamunun mahkemelere olan güveninin sarsılmamasına yöneliktir. Tefhim edilen hüküm başka, gerekçeli karardaki hüküm başka ise bu durumun mahkemelere olan güveni sarsacağı tartışmasızdır. Öyle ki, İçtihadı Birleştirme Kararında bu konuya çok büyük bir önem verilmiş, çelişkinin varlığı tespit edildiği takdirde, başka hiçbir incelemeye gerek görülmeksizin ve tarafların bu konuyu temyiz sebebi yapıp yapmadıklarına bakılmaksızın kararın salt bu nedenle bozulması gerektiğine işaret edilmiştir. Diğer taraftan, 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 381,388 ve 389 maddelerinde hüküm fıkrasında nelerin yer alacağı açıklanmış; 388.maddesinin son fıkrası ile "Hüküm sonucu kısmında gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, istek sonuçlarından her biri hakkında verilen hükümle taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, mümkünse sıra numarası altında birer birer açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir" hükmü getirilmiştir. Bütün bu açıklamalar ışığında somut olay irdelendiğinde; direnmeye ilişkin kısa kararda "Davanın kısmen kabulü ile, dava konusu edilen 01.04.2004 tarihli 17.914 EURO tutarlı senetten dolayı davacının 10.499,84 EURO borçlu olmadığının tespitine, fazla talebin reddine" karar verilmişken; buna uygun yazılması gereken gerekçeli kararda kısa karardan farklı biçimde "Davanın kısmen kabulü ile, dava konusu edilen 01.04.2004 tarihli 17.914 EURO borçlu olmadığının tespitine, fazla talebin reddine," karar verilmiş olması çok açık bir çelişkidir. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır. SONUÇ: Direnme kararının yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı H.U.M.K.nun 429.maddesi gereğince BOZULMASINA, davalı vekilinin diğer temyiz itirazlarının bozma nedenine göre şimdilik incelenmesine yer olmadığına, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 29.04.2009 gününde oybirliğiyle karar verildi.