MAHKEMESİ : İstanbul (Kapatılan) 33. Asliye Ticaret MahkemesiTARİHİ : 02/05/2013NUMARASI : 2012/271-2013/103Taraflar arasındaki “alacak” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; İstanbul 9. Asliye Ticaret Mahkemesince davanın reddine dair verilen 10.03.2011 gün ve 2010/180 E., 2011/99 K. sayılı kararın incelenmesi davalılar vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 19. Hukuk Dairesi’nin 15.02.2012 gün ve 2011/15630 E., 2012/2163 K. sayılı ilamı ile; (...Davacı vekili, müvekkili ile davalı şirket arasında imzalanan bayilik sözleşmesine istinaden, 16.03.2001 tarihinden geçerli olarak 25 yıl süre ile davalı şirkete ait taşınmaz üzerinde intifa hakkı tesis olunduğunu, ancak Rekabet Kurumunun 12.03.2009 tarihli kararı ile bayilik sözleşmeleri ile intifa sözleşmelerinin 5 yılı aşamayacağı yolunda düzenleme getirildiğini, bu durumda intifa süresinin 18.09.2010 yılına kadar geçerli olduğunu, fiilen kullanımı imkansız kalan yıllar için ödenen intifa bedelinin iadesi gerektiğini belirterek 4.661.856 USD'nin tahsilini talep ve dava etmiştir.Davalılar vekili, davacının taşınmazı kullanmasına bir müdahalelerinin olmadığı gibi bayilik sözleşmesi devam ettiği sürece zenginleşme ya da fakirleşme olamayacağını bildirerek davanın reddini savunmuştur.Mahkemece taraflar arasında imzalanan bayilik sözleşmesi ile davacı lehine tesis olunan intifanın devam ettiği, akitler fesih edilmeden ödenen bedelin geri istenemeyeceği ve ön şartı oluşmadan dava açıldığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, hüküm davalılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.Mahkemece, taraflar arasındaki akdin feshedilemeyeceği ve geçerli olduğu gerekçesiyle verilen red kararı esasa ilişkin nihai karar olup, buna göre davalılar yararına Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin üçüncü kısmına göre hesaplanacak nisbi vekalet ücretine hükmedilmesi gerekirken yazılı şekilde maktu vekalet ücretine hükmolunması isabetsizdir...) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.TEMYİZ EDEN: Davalılar vekiliHUKUK GENEL KURULU KARARI Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:Dava, sebepsiz zenginleşme hukuksal nedenine dayalı alacak istemine ilişkindir.Mahkemece, davanın reddine karar verilerek davalılar lehine maktu vekâlet ücretine hükmedilmiştir.Davalılar vekilinin temyizi üzerine karar, Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde gösterilen nedenlerle bozulmuştur.Yerel Mahkemece, önceki kararda direnilmiş; hükmü temyize davalılar vekili getirmiştir. Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davanın esastan mı yoksa dava şartı yokluğu nedeniyle usulden mi reddine karar verildiği, varılacak sonuca göre davalı yararına maktu ya da nisbi vekalet ücretinden hangisine hükmedilmesinin gerektiği noktasında toplanmaktadır.Davacının dava hakkına sahip olması, dava açabilmesi için yeterli değildir. Bundan başka, davacının dava açmakta hukuki bir yararının bulunması gerekir; yani, dava hakkı, hukuki yarar ile sınırlıdır. Dava açmakta hukuki yararı olmayan kişi, Devletin mahkemelerini gereksiz yere uğraştıramaz. Bu, hukuki korunma (himaye) ihtiyacı olarak da adlandırılmaktadır. Yani, davacının mahkemeden hukuki korunma istemesinde, korumaya değer bir yararı olmalıdır.Dava şartları, medeni usul hukukuna ait bir kurum olup, amacı, bir davanın esası hakkında incelemeye geçilebilmesi için gerekli bütün şartları ve bunların incelenmesi usulünü tespit etmek, böylece davaların daha çabuk, basit ve ekonomik bir şekilde sonuçlanmasına yardımcı olmaktır. Mahkemenin, davanın esası hakkında yargılama yapabilmesi (davayı esastan inceleyebilmesi) için varlığı veya yokluğu gerekli olan haller, dava (yargılama) şartlarıdır. Davanın esası hakkında inceleme yapılabilmesi için varlığı gerekli hallere, olumlu dava şartları (görev, hukuki yarar gibi); yokluğu gerekli hallere ise olumsuz dava şartları denilmektedir (kesin hüküm gibi).Dava şartları, dava açılabilmesi için değil, mahkemenin davanın esası hakkında inceleme yapabilmesi (davanın esasına girebilmesi) için gerekli olan şartlardır. Buna davanın dinlenebilmesi şartları da denir. Dava şartlarından biri olmadan açılan dava da açılmış (var) sayılır, yani derdesttir. Ancak mahkeme, dava şartlarından birinin bulunmadığını tespit edince, davanın esası hakkında inceleme yapamaz; davayı dava şartı yokluğundan (usulden) reddetmekle yükümlüdür. Dava şartlarının bulunup bulunmadığı davada hakim tarafından kendiliğinden (re’sen) gözetilir; taraflar bir dava şartının noksan olduğu davanın görülmesine (esastan karara bağlanmasına) muvafakat etseler bile, hakim davayı usulden reddetmekle yükümlüdür.6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK)’nun 114/h maddesinde, hukuki yarar açıkça dava şartları arasında sayılmıştır.Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin 7.maddesi “Görevsizlik, yetkisizlik, dava ön şartlarının yokluğu veya husumet nedeniyle davanın reddinde, davanın nakli ve açılmamış sayılmasında ücret” başlığını taşımakta; maddenin 2.fıkrasında ise “davanın dinlenebilmesi için kanunlarda öngörülen ön şartın yerine getirilmemiş olması ve husumet nedeniyle davanın reddine karar verilmesinde, davanın görüldüğü mahkemeye göre tarifenin ikinci kısmının ikinci bölümünde yazılı miktarları geçmemek üzere üçüncü kısımda yazılı avukatlık ücretine hükmolunur” düzenlemesi bulunmaktadır. Şu hale göre tarifenin açıklanan 7/2.maddesi hükmü gereğince; konusu para veya para ile değerlendirilmesi mümkün bulunan bir şey olan davanın dava şartlarından birinin bulunmaması (noksan olması) nedeniyle usulden reddine ilişkin kararda, vekalet ücreti nispi tarifeye göre takdir edilir; ancak, bu nispi vekalet ücretinin miktarı, maktu vekalet ücretini geçemez. Bu noktada, eldeki davada işin esasına girilerek karar verilip verilmediği hususunun aydınlığa kavuşturulması önem taşımaktadır. Çünkü, mahkemece işin esasına girilip inceleme yapılarak esastan karar verildiğinin anlaşılması durumunda nispi vekalet ücreti verilmesi gerekecektir.Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davacı ile davalı arasında 16.03.2001 tarihinde 25 yıl süreli intifa hakkı tesis edildiği hususunda taraflar arasında uyuşmazlık bulunmamaktadır.Davacı, eldeki dava ile Rekabet Kurulu’nun intifa hakkı tesisi içeren anlaşmaları 12.03.2009 tarihli genelgeyle ile haksız rekabet kapsamında değerlendirdiğinden sürelerini 5 yıl ile sınırladığı gerekçesi ile fazla süreye ilişkin önceden yapılan ödemelerin iadesini talep etmiştir.Mahkemece, 22.06.2010 tarihli oturumda taraflara delilerinin ibrazı için süre verilerek tensip zaptındaki eksikliklerin tamamlanmasına karar verilmiş, bir kısım delillerin, dilekçelerin ibrazından ve Tapu Sicil Müdürlüğü ile Danıştay 13. Daire Başkanlığından cevabi yazılar geldikten sonra üçüncü duruşmada; taraflar arasında imzalanan bayilik sözleşmesi ile davacı lehine tesis olunan intifanın devam ettiği, akitler fesih edilmeden ödenen bedelin geri istenemeyeceği ve ön şartı oluşmadan dava açıldığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.Görüldüğü üzere, mahkemece yapılan bu değerlendirme işin esasına yönelik bir değerlendirme olup, doğrudan dava şartı yokluğu nedeniyle usulden verilmiş bir ret kararı niteliğinde değildir. Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun, 27.02.2013 gün ve 2012/19-721 E., 2013/290 K.; 25.09.2013 gün ve 2013/19-1298 E., 2013/1408 K.; 13.11.2013 gün ve 2013/19-220 E., 2013/1573 K. ; 13.11.2013 gün ve 2012/19-331 E., 2013/1562 K.; 13.11.2013 gün ve 2013/19-332 E., 2013/1563 K. ile 05.11.2014 gün ve 2014/19-763 E., 2014/856 K. sayılı ilamlarında da aynı ilkeler benimsenmiştir.Bu durumda, mahkemece verilen karar esastan verilmiş bir ret kararı niteliğinde olduğundan, yargılamada kendisini vekil ile temsil ettirmiş davalı yararına hüküm tarihindeki Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince nispi vekalet ücreti verilmesi gerekir.O halde, yerel mahkemece hatalı değerlendirme ile dava şartı yokluğundan ret kararı verildiği gerekçesi ile davalı yararına maktu vekalet ücreti verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğuna işaret eden ve Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.SONUÇ: Davalılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, 15.04.2015 gününde oybirliğiyle karar verildi.