Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 113 - Karar Yıl 2003 / Esas No : 95 - Esas Yıl 2003





Taraflar arasındaki "maddi ve manevi tazminat" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; (Ankara Onbirinci iş Mahkemesince mahkemenin görevsizliğine dair verilen 9.5.2002 gün ve 2002/156 E-637 K. sayılı kararın incelenmesi taraf vekilleri tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay Yirmibirinci Hukuk Dairesi'nin 4.6.2002 gün ve 2002/4775-5272 sayılı Hamiyle; (...Dava konusu itibarıyla, 506 sayılı Yasa'nın 43 ve devamı maddelerinden kaynaklanan analık sigortasına ilişkindir. Sözü edilen yasal düzenlemeye göre davalı kurum sigortalıların eşlerinin, doğum öncesi, doğum sırasında veya doğum sonrası gerekli tıbbi müdahaleleri yapmak ve buna bağlı yardımları, sağlamakla yükümlüdür. Kurum'un sorumluluğu bu tür işlemleri istihdam ettiği uzman kişiler aracılığıyla yerine getirmesi halinde ortadan kalkmaz. Bu gibi durumlarda uyuşmazlığın 506 sayılı Yasa'dan kaynaklandığı kabul edilerek, buna göre Kurum ve yardımcısı kişiler aleyhine açılmış davaların 506 sayılı Yasa'nın 134. maddesi gözetilerek iş Mahkemelerinde yürütülmesi gerekir. Mahkemece bu maddi ve hukuki olgular gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir. O halde, tarafların bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır..... gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir. Temyiz Eden: Taraf vekilleri Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü: Dava, maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir. Davacılar vekili, 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu'na göre sigortalı olan davacı Osman'ın eşi diğer davacı Narin'in Sosyal Sigortalar Kurumu Ankara Doğumevi ve Kadın Hastalıkları Eğitim Hastanesinde yaptığı doğum sırasında hastane personelinin meslek ve sanatta acemiliğe bağlı olarak müdahaleyi tıp kurallarına aykırı yapmaları sonucu çocuğun beyin ve beyincik bölgesinde hasar oluştuğunu; doğumdan sonra "spastik" teşhisi konulan ve tüm tedavilere rağmen iyileşemeyen davacı Küçük'ün davalı Kurumun ağır kusuru nedeniyle Öz becerisi gelişmemesi, sürekli ebeveynlerinin bakımına muhtaç olduğunu ileri sürerek, fazlaya ilişkin hak saklı kalmak kaydıyla davacı Ulaş için 10.000.000.000.-TL, diğer davacılar için ayrı ayrı 6.500.000.000.-TL manevi tazminatın; davacı Ulaş için işgücü kaybı sebebiyle 30.000.000.000.-TL; diğer davacılar Narin ve Osman için Ulaş'ın desteğinden yoksun kalmaları sebebiyle 1.000.000.000.-TL'er maddi tazminatın 24.11.1996 doğum tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir. Davalı Sosyal Sigortalar Kurumu Genel Müdürlüğü vekili; uyuşmazlığın 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu'nun 43-51. maddelerinde düzenlenen analık sigortasından kaynaklanması sebebiyle, anılan Kanunun 134. maddesi gözönünde tutularak davanın iş Mahkemesinde yürütülmesi gerektiğini savunmuş ve Asliye Hukuk Mahkemesinde açılan davanın görev yönünden reddine karar verilmesini istemiştir. Dava ilkin Asliye Hukuk Mahkemesinde açılmış olup, Ankara Asliye Dokuzuncu Hukuk Mahkemesi'nce verilen görevsizlik kararı temyiz edilmeksiz kesinleşerek dosya iş Mahkemesine gönderilmiştir. Özel Daire ile Yerel mahkeme arasındaki uyuşmazlık; davaya bakma görevinin iş Mahkemesine mi, yoksa Asliye Hukuk Mahkemesine mi ait olduğu noktasında toplanmaktadır. Öncelikle genel mahkeme ile özel mahkeme arasındaki ilişkinin hukuki mahiyeti üzerinde durulmasında yarar vardır. Genel mahkeme ile özel mahkeme arasındaki ilişkinin bir görev ilişkisi olduğu ve görevle ilgili kuralların kamu düzenine ilişkin bulunduğu konusunda öğreti ve uygulamada duraksama yoktur. Genel Mahkemelerin bakacakları davalar belirli kişi ve iş gruplarına göre sınırlandırılmamış olup, aksi belirtilmedikçe, Medeni Yargılama Hukukuna giren her türlü işe bakmakla görevlidir. Açık kanun hükmü ile özel mahkemelerde görüleceği belirtilmemiş olan bütün davalar genel mahkemelerin görevine girer (Prof.Dr. Baki Kuru Hukuk Muhakemeleri Usulü 2001 Cilt 1 S. 164) Buna karşın özel mahkemeler, belirli kişiler arasında çıkan veya belirli uyuşmazlıklara bakmakla görevlidir. Eş deyişle özel mahkemeler özel yasalarla kurulmuş olup, özel yasalarında belirtilen davaları yürütür. Nitekim, TC. Anayasasının 142. maddesinde, mahkemelerin görevlerinin kanunla düzenleneceği hükme bağlanmıştır. Bu noktada, mahkemelerin görevi kıyas veya yorum ile genişletilemez yada değiştirilemez. Kanunda açıklık bulunmayan durumlarda görev genel mahkemelere aittir. (5.12.1977 gün E.1977/4, K:1977/4 sayılı içtihatları Birleştirme Kararı gerekçesinden) 23.5.1960 günlü ve 11/10 sayılı Yargıtay içtihadı Birleştirme Kararında da belirtildiği gibi, ayrık hükümlerin dar olarak yorumlanması yoruma ilişkin temel bir kuraldır. Şu duruma göre, iş Mahkemelerinin görevleri istisnai nitelik taşıdığı için, görevlerinin geniş yoruma değil dar yoruma tabi tutulması esastır (8.12.1982 gün, E:4, K:4 sayılı Yargıtay içtihadı Birleştirme Kararı) Bu genel açıklamalardan sonra uyuşmazlığın hangi mahkemede görüleceğinin çözüme kavuşturulması gerekmektedir. İlke olarak, öncelikle alacağın niteliğine göre görevli yargı yeri belirlenecek ve ondan sonra görevli mahkeme işin esasına girecektir. 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu'nun 1. maddesi ve 29.6.1960 gün, 1960/13-15 sayılı Yargıtay içtihadı Birleştirme Kararı'nda, İş Mahkemelerinin, işçi sayılan kimselerle (Kanununun değiştirilen 2. maddesinin C, D ve E fıkralarında istisna edilen işlerde çalışanlar hariç) işveren veya işveren vekilleri arasında iş aklinden veya iş Kanununa dayanan her türlü hak iddialarından doğan hukuki uyuşmazlıkların bu mahkemelerde çözümleneceği açıklanmıştır, iş mahkemeleri ayrıca, 5018 sayılı Kanunun 4/E fıkrasına göre sendikaların açacakları ve bu sıfatla aleyhine açılacak hukuk davalarına işçi Sigortaları Kurumu ile Sigortalılar veya yerine kaim olan hak sahiplerini arasındaki uyuşmazlıklardan doğan itiraz ve davalara bakacaktır. İş Mahkemelerinin görev alanını belirleyen davanın taraflarının işçi, işveren veya işveren vekili, konusu itibariyle de uyuşmazlığın iş akdinden ve iş Kanunundan doğan hukuk uyuşmazlığı olmasını öngören kurallar gözetildiğinde taraflar arasında çıkan uyuşmazlıkta İş Mahkemelerinin görevli olduğu kabul edilemez. Diğer taraftan, Özel Kanunlardaki özel düzenlemeler nedeniyle 2821 sayılı Sendikalar Kanunu, Toplu iş Sözleşmesi Grev ve Lokavt Kanunu, 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu, 2926 sayılı Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanunu, 854 sayılı Deniz iş Kanunu, 1479 sayılı Bağ-Kur Kanunundan doğan uyuşmazlıklar iş Mahkemelerinde çözümlenir. 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu'nun 134. maddesi; "Bu kanunun uygulanmasından doğan uyuşmazlıklar, yetkili iş mahkemelerinde veya bu davalara bakmakla görevli mahkemelerde görülür." hükmünü içermektedir. Yasanın bu hükmü muvacehesinde şayet bir uyuşmazlık salt Sosyal Sigortalar Kanunu uygulamasından kaynaklanıyorsa uyuşmazlığa iş Mahkemesinde bakılması gerekir. Uyuşmazlık Sosyal Sigortalar Kanunu uygulanmasından kaynaklanmıyorsa iş Mahkemesinde bakılması mümkün olmayacaktır. 506 sayılı Yasadan kaynaklanan uyuşmazlıkların belirlenmesinde, anılan yasanın kapsam ve amacı önem taşımaktadır. Ülkemiz çalışanlarının büyük bir bölümünün sosyal güvenliklerini sağlama yolunda getirilen 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu, kapsamına aldığı kişiler yönünden sağlanmakla yükümlü sosyal güvenliğin boyutları, sosyal sigorta kolları ve bunları gerçekleştirecek Devlet örgütünün belirlenmesine ilişkin düzenlemeler içermektedir. Nitekim 506 sayılı Yasanın "Kanunun amacı" başlığını taşıyan 1. maddesi "iş Kazalarıyla meslek hastalıkları, hastalık, analık, malullük, yaşlılık ve ölüm hallerinde bu kanunda yazılı şartlarla sosyal sigorta yardımları sağlanır." düzenlemesini getirmiştir. Bu bağlamda Sosyal Sigortalar, kapsamına aldığı kişileri kazanç kaybına ya da kesilmesine uğratan veya evlenme, doğum, ölüm gibi bazı belirli harcamalar gerektiren nedenlere karşı güvence altına almak istemiştir. Giderek, analık halini de sosyal risk olarak kabul etmiş ve 506 sayılı Yasanın 43-51. maddelerinde analık sigorta kolundan yapılacak sağlık yardımları ve parasal yardımlara ilişkin düzenlemeler getirilmiştir. Eş söyleyişle, gebelik ve doğum sağlık yardımı, emzirme yardımı, geçici iş göremezlik ödeneceği ve diğer yardımlardan yararlanma koşulları ile sigortalı için öngörülen yükümlülükler ve yükümlülüklerin yerine getirilmemesinin yaptırımlar analık sigortası kapsamında kurallara bağlanmıştır. Ne varki, 506 sayılı Yasada Kurumun, muayene ve tedavi sırasında ihmali ve özensiz davranışları sebebiyle sigortalıya verdiği zarardan, dolayı sorumluluğuna ilişkin herhangi bir hüküm mevcut değildir. Hukuk Genel Kurulu 20.1.1965 gün, 534/42 sayılı kararında; herhangi bir yasanın uygulanmasından doğan dava demek o yasanın herhangi bir hükmünün uygulanmasından doğan dava demektir, sonucuna varmıştır. Netice itibarıyla, Sosyal Sigortalar Kanunu'nun yukarıda açıklanan 134. maddesi hükmünün, yasa metninde yer alan herhangi bir hüküm ile yasanın ek ve tadillerinde yer alan hükümlerin uygulanmasından doğan uyuşmazlıkları kapsadığını kabul etmek gerekir. Hal böyle olunca; somut olayda uyuşmazlık, kurumun çalıştırdığı doktorların özen borcuna aykırı davrandıkları iddiasına dayalı tazminat davasıdır. Vekil, vekalet görevini yerine getirirken yöneldiği sonucun elde edilmemesinden sorumlu değilse de, bu sonuca ulaşmak için gösterdiği çabadaki özen eksikliğinden dolayı sorumluluk altındadır. Eğer bir özen eksikliği nedeniyle müvekkil bir zarara uğramış ise, vekilin tazminat sorumluluğu gündeme gelir. Öncelikle, davacı ile davalı Kurumun çalıştırdığı Doktor ve sağlık personel ile onu çalıştıran kurum arasındaki hukuki ilişkiyi incelemek gerekir. Devlet, Üniversite, Belediye ve SSK.'na ait hastaneler ile doktor arasındaki ilişki ilke olarak kamusal bir ilişkidir, ancak hastanede çalışan doktorun, hastane ile eylemli ilişkisi ne olursa olsun, tedavi söz konusu olduğu durumlarda, kurum mensubu veya kurumun tıbbi yardımından yararlanan mensup yakını hasta ile kurumun çalıştırdığı ve tıbbi yardımda bulunan doktor arasındaki ilişkinin vekalet ilişkisi olduğu baskın görüş olarak kabul edilmektedir. Nitekim Yargıtay uygulaması da aynı ilkeleri benimsemiştir (Y.9.H.D. 18.11.1991 gün ve E:8375 K:14336) Sosyal Sigortalar Kurumu, 4792 ve 506 sayılı Yasalara göre kurulmuş özel hukuk hükümlerine tabi tüzel kişiliği haiz bir kuruluştur. Öncelikle bu tür uyuşmazlıkların Adli Yargı yerinde görüleceği konusunda kuşku duymamak gerekir. Ne var ki doğru bir sonuca varılabilmesi için bu tür uyuşmazlıklarda hangi özel hukuk kurallarının uygulanacağı da açığa çıkarılması gerekir. Bilindiği gibi BK. 386/2. maddesi uyarınca diğer iş görme sözleşmeleri hakkındaki yasal düzenlemelere tabi olmayan işlerde vekalet hükümleri uygulanır. Bu kuralların yanında Kurumun çalıştırdığı Doktor ile Kurum arasındaki hukuki ilişkinin belirlenmesi tazminat ilkeleri bakımından önem kazanacaktır, iş Mahkemeleri ilke olarak bireysel ve toplu hak uyuşmazlıklarını çözmekle görevli mahkemelerdir. Oysa somut olayda taraflar arasında bir hak uyuşmazlığının çözümlenmesi olgusu yoktur. Başka bir anlatımla uyumazlık salt 506 sayılı Yasadan kaynaklanmamıştır. Uyuşmazlığın çözümünde yanlar arasındaki hukuki ilişkide öncelikle Borçlar Kanununun adam çalıştırma ilkeleri ve vekalet akdi hükümleri uygulanabilecektir. Bu durumda açık kanun hükmü 116 iş mahkemesinde görüleceği belirtilmemiş olan bu tür davalar genel mahkemelerde görüleceğinden yerel mahkemenin, genel mahkemenin görevli olduğuna ilişkin direnmesi usul ve kanuna uygun olduğundan direnme kararı onanmalıdır. Sonuç: Taraf vekillerinin temyiz itirazlarının reddi ile, direnme kararının yukarıda açıklanan nedenlerle (ONANMASINA), 2.920.000.-TL bakiye ilam harcının temyiz eden davacı vekilinden alınmasına, 26.2.2003 gününde oyçokluğu ile karar verildi. Bilmeniz halinde fark yaratacak kararlar Kesinleşmeden icraya konulamayacak kararlar Taraflar arasındaki “şikayet” kanun yolundan dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara 11.İcra Hukuk Mahkemesince davanın reddine dair verilen 22.03.2013 gün ve 2013/294 E., 2013/251 K. sayılı kararın incelenmesi şikayetçiler vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin 22.11. Sahte fatura kullanma-zamanaşımı Mahkemesi : ... Asliye Ceza213 sayılı Vergi Usul Kanununa muhalefet suçundan sanık ...'ın aynı Kanun'un 359/b-1 ve 5237 sayılı TCK'nun 53. maddeleri uyarınca cezalandırılması istemiyle açılan kamu davasının yapılan yargılaması sonucunda, 765 sayılı TCK'nun 102/4 ve 5271 sayılı CMK'nun 223/8. maddele CEZA DAVALARINDA TEMYİZ HARCININ ÖDENMEMESİ CEZA DAVALARINDA HARCI ÖDENMEYEN TEMYİZ TALEBİNİN REDDİ HARÇLAR KANUNU Özel belgede sahtecilik suçundan sanık M.. Ş..’in 5237 sayılı TCK’nun 207/1, 62 ve 58. maddeleri uyarınca 10 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, cezasının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine ilişkin, Denizli 4. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 24.11.2011 gün ve 206-572 sayılı hü Yargıtay Yargıtay Karar Arama Yargıtay Hukuk Dairesi Kararları Arama Yargıtay Ceza Dairesi Kararları Arama Yargıtay Karar Arama Nasıl Yapılır ? Yargıtay Daire Bilgileri İle Dosya Sorgulama Yargıtay Yerel Mahkeme Bilgileri İle Dosya Sorgulama Yargıtay Kanunu Yargıtay İş Bölümü Yargıtay Haberleri Karar Arama Yargıtay Kararları Yargıtay Hukuk Dairesi Kararları Yargıtay Ceza Dairesi Kararları BAM Kararları Danıştay Kararları Anayasa Mahkemesi Kararları Uyuşmazlık MAhkemesi Kararları Karar Arama Nasıl Yapılır? Emsal Karar ve Emsal Karar Arama Nedir? Yargıtay Karar Arama Nasıl Yapılır? BAM Karar Arama Nasıl Yapılır? Danıştay Karar Arama Nasıl Yapılır? Anayasa Mahkemesi Karar Arama Nasıl Yapılır?