Taraflar arasındaki “itirazın iptali" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Mersin 2.Asliye Ticaret Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 11.11.2010 gün ve 2008/288 E.- 2010/302 K. sayılı kararın incelenmesinin davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 19.Hukuk Dairesinin 22.02.2012 gün ve 2011/7519 E-2012/2646 K. sayılı ilamı ile;(...Davacı vekili; müvekkili banka ile dava dışı N.. S..Ç.. arasında akdedilen tüketici kredisi sözleşmesi kapsamında taşıt kredisi kullandırıldığını, bilahare araç üzerinde rehin şerhinin tesisine yönelik rehin sözleşmesi akdedilerek kredi tutarının davalı şirket hesabına aktarıldığını ve davalı şirket tarafından kredi tutarı kadar kefil olunduğuna dair taahhütname verildiğini, sonrasında ise kredi borcunun ödenmemesi üzerine aleyhine girişilen takibe davalının itirazı sonucu takibin durduğunu belirterek, itirazın iptali, takibin devamı ve %40 oranında icra inkar tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.Davalı vekili; davanın reddi gerektiğini savunmuştur.Mahkemece; benimsenen bilirkişi raporu doğrultusunda davacı yanca kanıtlanan davanın kısmen kabulüyle tahsilde tekerrür etmemek kaydıyla davalının toplam 19.232,48 TL’ye yönelik itirazının iptaline, takibin asıl alacak tutarı 16.588,68 TL’ye takip tarihinde öngörülen oranda faiz yürütülerek davanın asıl alacak tutarının %40’ına tekabül eden miktarda icra inkar tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmiş, hüküm davalı vekilince temyiz edilmiştir.1-Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle gerektirici sebeplere, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, davalı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan öteki temyiz itirazlarının reddine karar verilmek gerekmiştir.2-Davalıların müteselsil kefaleti 17.09.2004 tarihli taahhütnameye dayanmaktadır. Anılan taahhütnamede ekli faturaya yollama yapılarak, kefalet limitinin bu faturadaki miktar olduğu belirtilmiştir. Ancak kredi sözleşmesine bir atıf bulunmadığından davacı bankanın tarafı olduğu kredi sözleşmesindeki gerek akdi, gerekse temerrüt faizine ilişkin hükümlerin davalı yönünden uygulanamayacağının kabulü gerekir. Davalı taraf yukarıda bahsedilen taahhütnamede atıf yapılan fatura miktarının kefalet limiti kabul edilmek suretiyle bu limit kapsamındaki borcundan ve kendi temerrüdünün hukuki sonuçlarından sorumlu olduğundan dolayı ancak 3095 S.Y.2/2.maddesinde öngörülen avans faizi ile sorumlu tutulabilir. Kuşkusuz icra inkar tazminatına da bu şekilde belirlenecek alacak miktarı üzerinden hükmedilebilir.Öteki yandan dava tarihinden önce yapılan ödemeler bakımından dava açılmasında hukuki yarar bulunmadığından, bu ödemelere ilişkin davaya konu bölümün dava şartı yokluğu nedeniyle reddi gerekirken, bu yönün gözetilmemiş olması ve tüm ödemeler yönünden infazda nazara alınacağı gerekçesiyle yazılı şekilde hüküm kurulması da doğru görülmemiştir...)gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.TEMYİZ EDEN : Davalı vekiliHUKUK GENEL KURULU KARARIHukuk Genel Kurulunca incelenerek dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:Dava, itirazın iptali istemine ilişkindir.Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiş, davalı vekilinin temyizi üzerine karar, Özel Daire’ce yukarıda başlık bölümünde gösterilen nedenlerle bozulmuştur.Yerel Mahkemece, önceki kararda direnilmiş; hükmü temyize davalı vekili getirmiştir.Hukuk Genel Kurulu'nda işin esası görüşülmeden önce; yerel mahkemece 13.11.2012 tarihli celsede bozma ilamına uyulması yönünde ara karar verildiği halde mahkeme kararının gerekçesinde kısmen direnilmesine karar verilmesinin mümkün olup olmadığı ön sorun olarak incelenmiştir.Bilindiği üzere, bir davada, mahkemenin veya yanların yapmış oldukları bir usul işlemi nedeniyle taraflardan biri lehine, dolayısıyla diğeri aleyhine doğan ve gözetilmesi zorunlu olan hakka, usuli kazanılmış hak denilir.Örneğin, Hakimin bir tarafa re'sen yemin teklif etmesiyle o taraf lehine usuli kazanılmış hak doğar. Aynı biçimde mahkemenin Yargıtay bozma ilamına uymasıyla bozma kararı lehine olan yan bakımından kazanılmış hak doğar.Bir mahkemenin Yargıtay Dairesince verilen bozma kararına uyması sonunda, kendisi için o kararda gösterilen biçimde inceleme ve araştırma yapmak ve yine o kararda belirtilen hukuksal esaslar gereğince karar vermek yükümlülüğü oluşur. Bu itibarla mahkemenin sonraki hükmünün bozmada gösterilen ilkelere aykırı bulunması, usuli uygun olmadığından bir bozma nedenidir.Bozma kararı ile dava, usul ve yasaya uygun bir hale sokulmuş demektir. Bozmaya uyulduktan sonra buna aykırı karar verilmesi usul ve yasaya uygunluktan uzaklaşılması anlamına gelir ki, böyle bir sonuç kamu düzenine açıkça aykırılık oluşturur. Buna göre, Yargıtay'ın bozma kararına uymuş olan mahkeme, bu uyma kararı ile bağlıdır. Daha sonra bu uyma kararından dönerek, direnme kararı veremez, bozma kararında gösterilen biçimde inceleme yapmak, yada gösterilen biçimde yine bir hüküm vermek zorundadır.Aynı ilke, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 05.02.2003 gün ve 2003/8-83 E., 2003/72 K; 17.02.2010 gün ve 2010/9-71 E., 2010/87 K. Sayılı ilamlarında da benimsenmiştir.Yargıtay içtihatları ile kabul edilen "usuli kazanılmış hak" olgusunun, birçok hukuk kuralında olduğu gibi yine Yargıtay içtihatları ile geliştirilmiş istisnaları bulunmaktadır. Mahkemenin bozmaya uymasından sonra yeni bir içtihadı birleştirme kararı (09.05.1960 gün ve 21/9 sayılı YİBK) ya da geçmişe etkili bir yeni kanun çıkması karşısında, Yargıtay bozma ilamına uyulmuş olmakla oluşan usuli kazanılmış hak hukukça değer taşımayacaktır. Benzer şekilde uygulanması gereken bir kanun hükmü, hüküm Kesinleşmeden önce Anayasa Mahkemesi'nce iptaline karar verilirse, usuli kazanılmış hakka göre değil, Anayasa Mahkemesinin iptal kararından sonra oluşan yeni duruma göre karar verilebilecektir (HGK., 21.01.2004 gün ve 2004/10-44 E, 19 K; 03.02.2010 gün ve 2010/4-40 E., 2010/54 K.).Bu sayılanlar dışında ayrıca, görev konusu, hak düşürücü süre, kesin hüküm itirazı, harç ve maddi hataya dayanan bozma kararlarına uyulmasında olduğu gibi kamu düzeni ile ilgili konularda usuli kazanılmış haktan söz edilemez (Baki Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü-6. Baskı, cilt 5, s.4738 vd).Usuli kazanılmış hukuki sonuç doğurabilmesi için, bir davada, ya taraflar ya mahkeme ya da Yargıtay tarafından açık biçimde yapılmış olan ve istisnalar arasında sayılmayan bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine doğmuş ve kendisine uyulması zorunlu olan bir hakkın varlığından söz edilebilmesi gerekir.Tüm bu hususlar bir arada değerlendirildiğinde somut olayda, yerel mahkemece 13.11.2012 tarihli celsede bozma ilamına uyulması yönünde ara karar verildiği halde mahkeme kararında kısmen direnme hükmü kurularak davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. Oysa, 13.11.2012 tarihli oturumda bozma kararına uyulmasına açıkça karar verilmesi ile davalı yararına usule ilişkin kazanılmış hak doğmuştur. Bu karar sonrası mahkemenin yapacağı iş, bozma kararı doğrultusunda işlem yapmak ve gerekli kararı vermekten ibarettir. Kural olarak hakim ara kararından dönebilirse de, bozmaya uyulmasına ilişkin karar, bunun istisnalarındandır. Diğer bir anlatımla, bozma kararına uyan mahkeme, bununla bağlıdır. İster aynı oturumda, ister daha sonraki oturumlarda olsun, bundan dönerek eski hükümde direnemez. Verilen karar direnme kararı değil yeni bir karar niteliğindedir. Usuli kazanılmış hak kurumunun yukarıda açıklanan istisnaları da somut olayda söz konusu değildir.O halde, yerel mahkemece uyulan bozma ilamı doğrultusunda işlem yapılması gerekirken, doğan usulü kazanılmış hakka aykırı biçimde verilen karar usul ve yasaya aykırıdır.Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.S O N U Ç : Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanunun 30.maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununa eklenen “ Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429.maddesi gereğince usulden BOZULMASINA, bozma nedenine göre davalı vekilinin temyiz isteminin şimdilik incelenmesine yer olmadığına, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, 27.03.2015 gününde oybirliğiyle karar verildi.