Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 1077 - Karar Yıl 2012 / Esas No : 841 - Esas Yıl 2012





MAHKEMESİ : Kadıköy 3. İş MahkemesiTARİHİ : 13/02/2012NUMARASI : 2012/36-2012/104Taraflar arasındaki “işçilik alacağı” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Kadıköy 3. İş Mahkemesi’nce davanın reddine dair verilen 04.06.2009 gün ve 2008/366 E., 2009/300 K. sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 9.Hukuk Dairesi’nin 01.12.2011 gün ve 2009/31805 E., 2011/46892 K. sayılı ilamıyla; (...A) Davacı İsteminin Özeti:Davacı, iş sözleşmesinin davalı tarafından haksız olarak feshedildiğini ileri sürerek ihbar tazminatı, fazla çalışma ücreti, yıllık ücretli izin alacağı, ulusal bayram ve genel tatil ücreti çalışma alacaklarını istemiştir.B) Davalı Cevabının Özeti:Davalı, iş akdinin davacının istifa beyanı ile son bulduğunu ve davacının davalı derneği ibra ettiğini, davacının ihbar tazminatı talep etmesinin mümkün olmadığını, davacının 01/06/2002 tarihinden önceki çalışmalarının davalı dernek ile değil davalı derneğe hizmet veren başka bir işyeri ile ilgili olduğunu, alacakların zamanaşımına uğradığını, davacının fazla mesai yaptığı iddiasının gerçek dışı olduğunu, davacının ulusal bayram ve genel tatil taleplerinin ölçüsüz ve afaki olduğunu savunarak davanın reddini istemiştir.C) Yerel Mahkeme Kararının Özeti:Mahkemece, toplanan kanıtlar ve bilirkişi raporuna dayanılarak, davacının 13/06/2006 tarihli dilekçesi ile sağlık gerekçesi ile istifa ettiği, söz konusu dilekçenin tehdit, hata ve hile altında verilmediği, davacının istifa dilekçesinde gösterdiği sebeplerin 4857 s.y.nın 24. maddesinde belirtilen haklı nedenle fesih gerekçesi olmadığı, iş akdinin haksız olarak feshedilmesi ve söz konusu dilekçenin istifa iradesi yansıtması nedeni ile ihbar tazminatı talebinin reddine karar verilmesi gerektiği, fesihten sonra verildiği belirlenen fazla mesai, genel tatil ücreti alacaklarının tümünü kapsayan, hata, hile ve tehdit altında verilmediği anlaşılan ibraname ile davalının ibra edildiği, davalı vekilinin cevap dilekçesinde; fazla mesai yapıldığının gerçek dışı olduğu, makul ölçülerde yapılan fazla çalışma karşılığının istifanın ardından ödendiği, davacının yaz ve kış ayrımı yapılmadan 13-14 saat fazla çalışma yapıldığı iddiasının kötü niyetli olduğunun savunulduğu, davalı vekilinin cevap dilekçesinde belirtmek istediği hususun yaz dönemlerinde yapılan fazla çalışma olduğunda karşılığının işçilere ödendiği şeklinde kabul edilmesi gerektiği, ibraname ile fazla mesai yönünden cevap dilekçesinin çelişmediği gerekçesi ile fazla mesai ve genel tatil ücreti alacaklarının reddine, ibraname ile yıllık izin alacağının ibra edildiği anlaşıldığından yıllık izin alacağı talebinin reddine karar verilmiştir.D) Temyiz:Kararı davacı temyiz etmiştir. E) Gerekçe:Taraflar arasında düzenlenen ibranamenin geçerliliği konusunda uyuşmazlık bulunmaktadır. İbra sözleşmesi, İsviçre Borçlar Kanununun 115 inci maddesinde düzenlendiği halde, halen yürürlükte olan 818 sayılı Borçlar Kanununda bu yönde bir düzenlemeye yer verilmemiştir. Türk Hukukunda ibra sözleşmesi 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe girecek olan 6098 sayılı Borçlar Kanununda düzenlenmiş olup, kabul edilen Yasanın 132 inci maddesi “Borcu doğuran işlem kanunen veya taraflarca belli bir şekle bağlı tutulmuş olsa bile borç, tarafların şekle bağlı olmaksızın yapacakları ibra sözleşmesiyle tamamen veya kısmen ortadan kaldırılabilir” hükmünü getirmiştir.İbranameyle ilgili olarak diğer önemli bir düzenleme ise 6098 sayılı Yasanın 420 inci maddesinde yer almıştır. Sözü edilen hükme göre, işçinin işverenden alacağına ilişkin ibra sözleşmesinin yazılı olması, ibra tarihi itibarıyla sözleşmenin sona ermesinden başlayarak en az bir aylık sürenin geçmiş bulunması, ibra konusu alacağın türünün ve miktarının açıkça belirtilmesi, ödemenin hak tutarına nazaran noksansız ve banka aracılığıyla yapılması şarttır. Bu unsurları taşımayan ibra sözleşmeleri veya ibraname kesin olarak hükümsüzdür. Hakkın gerçek tutarda ödendiğini ihtiva etmeyen ibra sözleşmeleri veya ibra beyanını muhtevi diğer ödeme belgeleri, içerdikleri miktarla sınırlı olarak makbuz hükmündedir. Bu hâlde dahi, ödemelerin banka aracılığıyla yapılmış olması zorunludur.Değinilen maddenin ikinci ve üçüncü fıkra hükümleri, destekten yoksun kalanlar ile işçinin diğer yakınlarının isteyebilecekleri dâhil, hizmet sözleşmesinden doğan bütün tazminat alacaklarına da uygulanır.6098 sayılı Kanunun 420 inci maddesinde, iş sözleşmesinin sona ermesinden bir ay içinde yapılan sözleşmelere geçerlilik tanınmayacağı bildirilmiştir. Aynı maddede alacağın bir kısmının ödenmesi şartına bağlı ibra sözleşmeleri (ivazlı ibra) ancak ödemenin banka kanalıyla yapılmış olması halinde geçerli sayılmıştır. 4857 sayılı İş Kanununun 19 uncu maddesinde, feshe itiraz bakımından bir aylık hak düşürücü süre öngörülmüş olmakla, feshi izleyen bir ay içinde işçinin işe iade davası açma hakkı bulunmaktadır. Bu noktada feshi izleyen bir aylık süre, işçinin eski işine dönüp dönmeyeceğinin tespiti bakımından önemlidir. O halde feshi izleyen bir aylık sürede işverenin olası baskılarını azaltmak, iş güvencesinin sağlanması için de gereklidir. Geçerli ve haklı neden iddialarına dayanan fesihlerde dahi ibraname düzenlenmesi için feshi izleyen bir aylık sürenin beklenmesi gerekir. Bir aylık bekleme süresi kısmi ibra açısından işçinin bir kısım işçilik alacaklarının ödenmesinin bir ay süreyle gecikmesi anlamına gelse de temelde işçi yararına bir durumdur. Hemen belirtelim ki bir aylık bekleme süresi ibra sözleşmelerinin düzenlenme zamanı ile ilgili olup ifayı ilgilendiren bir durum değildir. Başka bir anlatımla işçinin fesih ile muaccel hale gelen kıdem tazminatı, ihbar tazminatı ve izin ücreti gibi haklarının ödeme tarihi bir ay süreyle ertelenmiş değildir.6098 sayılı Yasanın değinilen maddesinde, işverence yapılacak olan ödemelerin banka yoluyla yapılması zorunluluğunun getirilmesi de ödemeye dair ispat sorunlarını ortadan kaldıracaktır. Sözü edilen yasal düzenleme, sadece işçinin alacaklı olduğu durumlar için işçi yararına kısıtlamalar öngörmektedir. İşverenin cezai şart ve eğitim gideri talep ettiği yine işçinin vermiş olduğu zararın tazminine dair uygulamalarda ve hatta sebepsiz zenginleşme hükümleri çerçevesinde işçinin işverene borçlu olduğu durumlarda, taraflar, herhangi bir sınırlamaya tabi olmaksızın işçinin borçlarını ibra yoluyla sona erdirebilirler. Sözü edilen hüküm 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe girecek olup belirtilen tarihten sonra düzenlenen ibra sözleşmeleri için yasal koşulların varlığı aranmalıdır. Başka bir anlatımla 6098 sayılı Borçlar Kanununun yürürlükte olmadığı bir dönem için ibranamenin geçerliliği sorunu, Dairemizin konuyla ilgili ilkeleri çerçevesinde değerlendirilmelidir. Feshi izleyen bir aylık süre içinde ibraname düzenlenememesi ve ödemelerin banka kanalıyla yapılması zorunluluğu 01.07.2012 tarihinden sonra düzenlenecek ibra sözleşmeleri için geçerlidir. İbra sözleşmesi çalışma ilişkilerinde “ibraname” adıyla yaygın bir uygulama alanı bulmaktadır. İbra sözleşmelerinin geçerliliği sorunu, İş hukukunda “işçi yararına yorum” ilkesi çerçevesinde değerlendirilmiş ve ağırlıklı olarak Yargıtay kararları ışığında bir gelişim izlemiştir. İşçi emeği karşılığında aldığı ücret ve diğer parasal hakları ile kendisinin ve ailesinin geçimini temin etmektedir. Bu açıdan bakıldığında bir işçinin nedensiz yere işvereni ibra etmesi hayatın olağan akışına uygun düşmemektedir. İş hukukunda ibra sözleşmeleri dar yorumlanmaktadır. İşverenin işçiye olan borçlarının asıl sona erme nedeni ifa olarak ele alınmaktadır. Borcun sona erme şekillerinden biri olan ibra sözleşmelerine İş hukuku açısından sınırlı biçimde değer verilmektedir.Dairemizin kökleşmiş içtihatları çerçevesinde, iş ilişkisi devam ederken düzenlenen ibra sözleşmeleri geçersizdir. İşçi bu dönemde tamamen işverene bağımlı durumdadır ve iş güvencesi hükümlerine rağmen iş ilişkisinin devamını sağlamak veya bir kısım işçilik alacaklarına bir an önce kavuşabilmek için iradesi dışında ibra sözleşmesi imzalamaya yönelmesi mümkün olup, Dairemizin kararlılık kazanmış uygulaması bu yöndedir (Yargıtay 9.HD. 15.10.2010 gün, 2008/41165 E, 2010/29240 K.).İbranamenin tarih içermemesi ve içeriğinden de fesih tarihinden sonra düzenlendiğinin açıkça anlaşılamaması durumunda ibranameye değer verilemez (Yargıtay 9.HD. 5.11.2010 gün, 2008/37441 E, 2010/31943 K).İbranamenin geçerli olup olmadığı 01.07.2012 tarihine kadar yürürlükte olan 818 sayılı Borçlar Kanununun irade fesadını düzenleyen 23-31. maddeleri yönünden de değerlendirilmelidir. İbra sözleşmesi yapılırken taraflardan birinin esaslı hataya düşmesi, diğer tarafın veya üçüncü şahsın hile ya da korkutmasıyla karşılaşması halinde, ibra iradesinden söz edilemez. Öte yandan 818 sayılı Borçlar Kanununun 21 inci maddesinde sözü edilen aşırı yararlanma (gabin) ölçütünün de ibra sözleşmelerinin geçerliliği noktasında değerlendirilmesi gerekir. İbranamedeki irade fesadı hallerinin, 818 sayılı Borçlar Kanununun 31 inci maddesinde öngörülen bir yıllık hak düşürücü süre içinde ileri sürülmesi gerekir (Yargıtay 9.HD. 26.10.2010 gün, 2009/27121 E, 2010/30468 K). Ancak, işe girerken alınan matbu nitelikteki ibranameler bakımından iş ilişkisinin devam ettiği süre içinde bir yıllık süre işlemez. İbra sözleşmesi, varlığı tartışmasız olan bir borcun sona erdirilmesine dair bir yol olmakla, varlığı şüpheli ya da tartışmalı olan borçların ibra yoluyla sona ermesi mümkün değildir. Bu nedenle, işçinin hak kazanmadığı ileri sürülen bir borcun ibraya konu olması düşünülemez. Savunma ve işverenin diğer kayıtları ile çelişen ibra sözleşmelerinin geçersiz olduğu kabul edilmelidir (Yargıtay 9.HD. 4.11.2010 gün 2008/37372 E, 2010/31566 K). Miktar içeren ibra sözleşmelerinde ise, alacağın tamamen ödenmiş olması durumunda borç ifa yoluyla sona ermiş olur. Buna karşın kısmi ödeme hallerinde, Dairemizin kökleşmiş içtihatlarında ibraya değer verilmemekte ve yapılan ödemenin makbuz hükmünde olduğu kabul edilmektedir (Yargıtay 9.HD 21.10.2010 gün 2008/40992 E, 2010/39123 K.). Miktar içeren ibranamenin çalışırken alınmış olması makbuz etkisini ortadan kaldırmaz (Yargıtay 9.HD. 24.6.2010 gün 2008/33748 E, 2010/20389 K.). Miktar içermeyen ibra sözleşmelerinde ise, geçerlilik sorunu titizlikle ele alınmalıdır. İrade fesadı denetimi yapılmalı ve somut olayın özelliklerine göre ibranamenin geçerliliği konusunda çözümler aranmalıdır (Yargıtay 9.HD. 27.06.2008 gün 2007/23861 E, 2008/17735 K.). Fesihten sonra düzenlenen ve alacak kalemlerinin tek tek sayıldığı ibranamede, irade fesadı haller ileri sürülüp kanıtlanmadığı sürece ibra iradesi geçerli sayılmalıdır (Yargıtay HGK. 21.10.2009 gün, 2009/396 E, 2009/441 K). Yine, işçinin ibranamede yasal haklarını saklı tuttuğuna dair ihtirazi kayda yer vermesi ibra iradesinin bulunmadığını gösterir (Yargıtay 9.HD. 4.11.2010 gün 2008/40032 E, 2010/31666 K).İbranamede yer almayan işçilik alacakları bakımından, borcun sona erdiği söylenemez. İbranamede yer alan işçilik alacaklarının bir kısmı yönünden savunma ile çelişkinin varlığı ibranameyi bütünüyle geçersiz kılmaz. Savunma ile çelişmeyen kısımlar yönünden ibra iradesine değer verilmelidir (Yargıtay 9.HD. 24.6.2010 gün, 2008/33597 E, 2010/20380 K). Başka bir anlatımla, bu gibi durumlarda ibranamenin bölünebilir etkisinden söz edilebilir. Bir ibraname bazı alacaklar bakımından makbuz hükmünde sayılırken, bazı işçilik hak ve alacakları bakımından ise çelişki sebebiyle geçersizlikten söz edilebilir. Aynı ibranamede çelişki bulunmayan ve miktar içermeyen kalemler bakımından ise borç ibra yoluyla sona ermiş sayılabilir. İbraname savunması, hakkı ortadan kaldırabilecek itiraz niteliğinde olmakla yargılamanın her aşamasında ileri sürülebilir (Yargıtay HGK. 27.1.2010 gün 2009/9-586 E, 2010/31 K. ; Yargıtay 9.HD. 13.7.2010 gün, 2008/33764 E, 2010/23201 K.).Somut olayda davalı vekili davacının kıdem tazminatı, ihbar tazminatı, yıllık izin ücreti, ücretleri, hafta tatili, genel tatil ve fazla çalışma ücretlerinin aldığına ilişkin ibraname ibraz etmiştir. Davalı vekili ödemeye ilişkin sadece kıdem tazminatı bordrosunu dosyaya sunmuştur.Davalı cevap dilekçesinde davacının istifa etmek suretiyle işten ayrıldığını, ihbar tazminatı hakkı bulunmadığını, fazla çalışma yaptığı iddiasının gerçek dışı ve ulusal bayram ve genel tatil günlerinde çalıştığı iddiasının da afaki olduğunu savunmuştur. Davalı, ibranamede ödendiği belirtilen alacakların var olmadığı savunmasını yapmakla ibranamenin içeriği ile savunması arasında açık çelişki meydana gelmiştir. Bu sebeple artık ibranamenin çelişen haklar açısından geçerliliğinden söz edilemeyecektir. Bu nedenle ibraname yukarıdaki açıklamalara göre bir değerlendirmeye tabi tutularak sonuca gidilmelidir. Mahkemece aksi yönde değerlendirme yapılarak yazılı şekilde hüküm tesisi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir...) Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.TEMYİZ EDEN :Davacı vekiliHUKUK GENEL KURULU KARARIHukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü: Davacı vekili, Müvekkilinin davalıya ait iş yerinde 1994-2006 tarihleri arasında davalının iş yerinde çalıştığını, iş akdinin ihbarsız olarak feshedildiğini, en son aylık ücretinin brüt 1.100,00 YTL olduğunu, iş yerinde haftada 6 gün ve günde 15 saat çalıştırıldığını fazla mesai ücreti ödenmediğini, genel tatil günleri ve ulusal ve dini bayramlarda çalıştığını, çalıştığı sürede yıllık ücretli izin hakkının da kullandırılmadığını ileri sürerek ihbar tazminatı, yıllık ücretli izin alacağı, fazla çalışma ücreti alacağı ve ulusal bayram ve genel tatil ücreti alacağının davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili, davacının işten ayrılırken tüm haklarını aldığını ibraname ile kabul ettiğini, davacının iş akdinin haksız olarak feshedilmediğini, davacının sağlık nedenlerini gerekçe göstererek verdiği yazılı istifa beyanı ile iş akdinin sona erdiğini, bu nedenle ihbar tazminatı istemesinin mümkün olmadığını, davacıya ayrılırken 3 maaş kadar ikramiye ödemesi yapıldığını bu lehine alacak tespit edilmesi halinde mahsup ve takas talebinde bulunduklarını, davacının taleplerinin 5 yıllık zamanaşımına uğradığını, davacının fazla mesai yaptığı iddiasının gerçek dışı olduğunu, bütün çalışma süresi boyunca günlük 15 saat çalıştığı iddiasının hayatın olağan akışına uygun olmadığını, ayrıca fazla mesai ücreti alacağı iddiasında olduğu gibi çalıştığı süre boyunca tüm resmi ve dini bayramlarda, ulusal tatillerde çalıştığını iddia ettiğini, bu durum hayatın olağan akışına ve akla yatkın olmadığını ileri sürerek davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.Mahkemenin, davacının istifa ederek iş akdini sona erdirmiş olması nedeni ile ihbar tazminatı isteminin reddine, iş akdinin feshinden sonra verilen ibraname nedeni ile diğer alacak istemlerinin neddine dair verdiği karar, Özel Daire’ce yukarıda yazılı gerekçeyle bozulmuş; Yerel Mahkemece, “…davalının cevap dilekçesinde fazla çalışma yaptığı iddiasının her zaman fazla mesai yapılması olgusunun mümkün olmadığı, yaz ve kış aylarında farklı çalışma yapıldığı, tüm resmi ve dini bayramlarda çalıştığını iddia etmesinin hayatın olağan akışına aykırı olduğu savunmasının ibraname ile çelişmediği, kastettiği hususun zaman zaman fazla mesai yapıldığı ve genel tatil günlerinde çalışıldığını belirtmek istediği …” gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.Uyuşmazlık; davalının cevap dilekçesindeki beyanlarının dava konusu alacaklar yönünden ibraname içeriği ile çelişki oluşturup oluşturmadığı noktasında toplanmaktadır. Dosya kapsamına göre; davacı işçinin 1994-Mayıs 2006 tarihleri arasında davalıya ait işyerinde çalıştığı, davacının 13.06.2006 tarihli istifa dilekçesi bulunduğu, işçi tarafından imzalanan 13.06.2006 tarihli “ ibraname ve feragat” başlıklı belgede iş akdinin 4857 sayılı Yasanın 17. ve 120. maddeleri uyarınca kıdem ve ihbar tazminatı ödenerek haklı ve geçerli nedenle feshedildiğinin yazılı olduğu halde aynı tarihli “ibraname” başlıklı belgede İş akdinin 4857 sayılı Yasanın 25/II maddesi uyarınca feshedildiği 13.06.2006 tarihine kadar işleyen yevmiyeler, hafta tatili, genel tatil yevmiyeleri, prim ve fazla mesai ücretinin ve hizmet akdindi ile sağlanan bütü hakları ile sosyal yardımları aldığının yazılı olduğu anlaşılmaktadır. 13.06.2006 tarihli ibranamede; “yevmiyeler, hafta tatili, genel tatil yevmiyeleri, prim ve fazla mesai ücretinin ödendiği herhangi bir alacağı kalmadığı” ifade edilmektedir. Davalı işverenin savunmasında fazla çalışma ve resmi ve dini bayramlarda, ulusal tatillerde çalışmasının bulunmadığını bildirmesi, buna karşılık düzenlenen ibranamede ise fazla çalışma, resmi ve dini bayramlarda, ulusal tatil ücretlerinin ödendiğinin belirtilmesi nedeniyle ibraname ile savunma arasında bir çelişki meydana gelmiştir. Savunma ile çelişkili ibranameye değer izafe edilemez. Bu husus Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 15/5/2002 gün ve 2002/9-418-392 sayılı; 19.09.2007 gün, ve 2007/9-645-596 sayılı, 21.03.2012 gün ve 2011/9-888 E., 2012/227 K. sayılı kararlarında da aynen benimsenmiştir. Bu itibarla; yukarda açıklanan gerekçe ile Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.Direnme kararı yukarıda belirtilen gerekçe ile bozulmalıdır.SONUÇ: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma ilamında gösterilen nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanunun 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanununun 8/3 maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 05.12.2012 gününde oybirliğiyle karar verildi.