Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 10 - Karar Yıl 2012 / Esas No : 715 - Esas Yıl 2011





Taraflar arasındaki “tapu iptal ve tescil olmadığı takdirde tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Sakarya 2.Asliye Hukuk Mahkemesince(Tüketici Mahkemesi sıfatıyla) davanın kabulüne dair verilen 16.12.2010 gün ve 2009/184-2010/498 sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 14.Hukuk Dairesinin 28.03.2011 gün ve 2011/2501 E.-3954 K. sayılı ilamı ile;(…Dava, üye olunan yapı ortaklığı nedeniyle tapu iptali ve tescil, ikinci kademedeki istek tazminat taleplerine ilişkindir.Davalı, yapılan ödeme tutarının doğru olduğunu, davacının dairesinde oturduğunu, dairenin bedelini ödemesi halinde taşınmazın tapusunun verileceğini belirtmiştir.Mahkemece, tapu iptali ve tescil davasının kabulüne karar verilmiştir.Hükmü, davacı temyiz etmiştir.Taraflar arasındaki sözleşmenin işin bedeline ilişkin 7.maddesinde “maliyetler Bayındırlık ve İskân Müdürlüğünün belirlediği fiyatlardan %25 daha düşük olacaktır” hükmü bulunduğundan, temlik işlemine konu işin bedelinin bu hüküm uyarınca belirlenmesi gerekir. Bilirkişiler, 13.08.2009 tarihli raporlarında bu fiyatı 60.272,82 TL olarak saptamıştır. Ancak, davalı ilan yoluyla icabında (önerisinde) konut satış bedelini 37.000,00 TL olarak kabul etmiştir. Davacının yaptığı ödemeler tutarı 27.250 TL olduğuna göre (37.000,00 TL – 27.250,00 TL) = 9.250 TL eksik ödenen miktarın davalıya ödenmek üzere davacı tarafından depo ettirilmesi gerekmektedir. Mahkemece bu husus gözetilmeden davacıya 25.832,82 TL depo ettirilmesi doğru olmadığı..)gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir. HUKUK GENEL KURULU KARARIHukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:Dava, üye olunan yapı ortaklığı nedeniyle tapu iptal ve tescil; olmadığı takdirde tazminat istemine ilişkindir.Hukuk Genel Kurulu’ndaki görüşmeler sırasında; işin esasının görüşülmesine geçilmezden önce, yerel mahkemece 26.07.2011 tarihli son oturumda Yargıtay 14.Hukuk Dairesi’nin 2011/2501-3954 sayılı bozma ilamının okunması üzerine davacı asilin “Yargıtay’ın verdiği kararın doğru olduğu” , davalı vekilinin ise “bozmaya uyulsun” beyanı karşısında mahkemece direnme kararı verilmesine usulen olanak bulunup bulunmadığı hususu ön sorun olarak incelenip, tartışılmıştır. Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 429. maddesi hükmüne göre, Hakim, Yargıtay'ın bozma kararı üzerine tarafları duruşmaya çağırıp dinledikten sonra bozma ilamına uyulup uyulmayacağına karar verir.Görülüyor ki hakim, kural olarak, Yargıtay’ın bozma kararına uyup uymamak konusunda tarafların düşünce ve istekleri ile bağlı olmayıp, bu yönden serbest davranmak; uyma ya da direnme kararı vermek yetkisine sahiptir.Diğer taraftan, nizalı kazada eğer bozma kararına karşı diyecekleri sorulan tarafların bozma kararına uyulmasını istemeleri, bozma nedenleri bakımından bozma kararına uyulmasını isteyen tarafı bağlayabilecek ve davayı karşı taraf yararına sona erdirebilecek bir nitelik taşıyorsa böyle bir durumda hakimin artık direnme kararı vermesi olanağı bulunduğundan da söz edilemez.Eş söyleyişle, bozma nedenlerinin kamu düzenine ilişkin ve dolayısı ile hakimin kendiliğinden (re'sen) göz önünde bulundurulması gereken sebeplerden olmaması halinde taraflar veya vekilleri, bozma kararına uyulmasını istemişlerse, artık mahkeme önceki kararda direnemez.Yargıtay'ın yerleşmiş ve kurallaşmış uygulaması da bu doğrultudadır (Hukuk Genel Kurulu'nun 18.10.1989 gün 541-534, 21.2.1990 gün 10-117, 7.10.1990 gün 439-562, 19.2.1992 gün 635-82, 23.2.1994 gün 936-94, 03.03.2010 gün ve 2010/12-81 -118 sayılı kararları).Bu bağlamda somut olay incelendiğinde; eldeki dava çekişmesiz yargıya ilişkin olmayıp, ortaklığın giderilmesi davasında olduğu gibi, çift yönlü bir dava niteliğinde de değildir.Kamu düzenine ilişkin olmayan ve dolayısı ile hakimin kendiliğinden (re'sen) göz önünde bulundurması gerekmeyen temyize konu davada, mahkeme kararının Özel Daire'ce bozulmasını takiben yapılan tensipten sonraki son oturumda, tarafların beyanları alınmış; davacı asil “Yargıtay’ın verdiği kararın doğru olduğu” beyanında bulunmuş; davalı vekili de bozmaya uyulmasını istemiştir.Davacı asilin “Yargıtay’ın verdiği kararın doğru olduğu” na ilişkin beyanının, ne anlama geldiği heyetçe tartışılıp değerlendirilmiş; içerikçe direnme isteği ya da takdire bırakma olarak nitelenemeyeceği, bozma ilamına uyulmasına yönelik bir isteği ortaya koyduğunun kabulü gerektiği oybirliği ile kabul edilmiştir.Öte yandan, davanın diğer tarafı adına davalı vekilinin de ortaya koyduğu “bozmaya uyulsun” şeklindeki açık bir beyan karşısında; her iki tarafın da ortaya koydukları bu kabul beyanlarının hukuki sonuç doğurabilecek nitelikte olduğu kabul edilmiştir.O halde, mahkemenin kamu düzenine ilişkin olmayan eldeki davada, her iki tarafın bozmayı kabul yönündeki bu irade açıklamalarını nazara almadan, direnme kararı vermesi olanaklı değildir.Hal böyle olunca, mahkemece tarafların beyanları ve bu beyanların doğurduğu hukuki sonuç da gözetilerek, bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.Direnme kararı bu nedenle bozulmalıdır.SONUÇ: Davacının temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarıda açıklanan değişik ve usuli nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanunun 30.maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. Maddesi gereğince BOZULMASINA, bozma nedenine göre işin esasına yönelik diğer temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına, yatırılan harcın istek halinde yatırana geri verilmesine, 18.01.2012 gününde oybirliğiyle karar verildi.