Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 7949 - Karar Yıl 2014 / Esas No : 15887 - Esas Yıl 2013





Mahkemesi :Çocuk MahkemesiSuç : Silahlı terör örgütü propagandası yapma, 2911 sayılı Kanuna muhalefet, genel güvenliği kasten tehlikeye sokmaHüküm : 1- TCK'nın 170/1-c, 31/3, 62, 50/1-a-3, 52/2-4. maddeleri uyarınca mahkumiyet 2- 3713 sayılı Kanunun 7/2, TCK'nın 31/3, 62, 50/1-a-3, 52/2-4. maddeleri uyarınca mahkumiyet, 3- 2911 sayılı Kanunun 33/1, TCK'nın 31/3, 62, 50/1-a-3, 52/2-4. maddeleri uyarınca mahkumiyetDosya incelenerek gereği düşünüldü:Silahlı terör örgütünün propagandasına dönüşen yasadışı gösteri yürüyüşüne katılıp dağılın ihtarına rağmen kolluğun görevini yapmasına cebir ve şiddet kullanarak engel olduğu iddia ve kabul edilen sanık hakkında, 2911 sayılı Kanunun 32/1. maddesinde yazılı suç ve görevi yaptırmamak için direnme suçundan zamanaşımı süresi içerisinde her zaman dava açılması mümkün görülmüştür.1- Silahlı terör örgütünün propagandasını yapma suçundan kurulan hükme ilişkin incelemede;Terör örgütünün propagandasına dönüştürülen gösteri yürüyüşünde kimliğin gizlenmesi amacıyla yüzün kapatılması suçu için gereken saik de nazara alındığında, 3713 sayılı Kanunun 7. maddesinin 2. fıkrasına 6459 sayılı Kanunla yapılan değişiklikle, örgüt propagandası ile oluşacak tehlikeyi somutlaştırmak amacıyla getirilen unsurun aynı fıkranın (a) bendinde düzenlenen suç için öngörülmediği belirlenerek yapılan incelemede;Yapılan yargılama sonunda toplanan deliller karar yerinde incelenip, sanığın suçunun sübutu kabul, olay niteliğine ve kovuşturma sonuçlarına uygun şekilde vasfı tayin edilmiş, cezayı azaltıcı sebebin niteliği takdir kılınmış, savunması inandırıcı gerekçelerle reddedilmiş, incelenen dosyaya göre verilen hükümde bir isabetsizlik görülmemiş olduğundan, sanık müdafiinin yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle hükmün ONANMASINA, 2- 2911 sayılı Kanuna aykırılık ile genel güvenliği kasten tehlikeye sokma suçlarından kurulan hükümlere yönelik temyize gelince;a) Sanığın genel güvenliği kasten tehlikeye sokma suçunu işlediğine dair savunmasının aksine, mahkumiyetine yeterli, her türlü kuşkudan uzak, kesin ve inandırıcı delil elde edilemediği, mevcut şüphenin de sanık lehine değerlendirilmesi gerektiği gözetilmeden beraati yerine yazılı şekilde mahkumiyetine karar verilmesi,b) Kanun koyucunun “sair düşünce ve kanaat açıklama yöntemleri” ifadesiyle, 6352 sayılı Kanunun geçici 1. maddesinin uygulanma kapsamı bakımından; düşünce ve kanaatın içeriğinden çok açıklama yöntemini dikkate aldığı, cezanın tür ve miktarı itibariyle bir sınırlama yanında suçların tek tek sayılması yerine, düşünce ve kanaat açıklama yöntemleri bağlamında işlenebilecek suçların işlenme biçimleri itibariyle bir düzenleme yapmayı amaçladığı anlaşılmaktadır.Kanun koyucunun yukarıdaki amacı gerçekleştirmeye çalışırken daha genel ve imkanlara işaret eden ifade biçimleri yerine “yöntem” ifadesini tercih etmesi üzerinde durulmalıdır. Bir amaca ulaşmak için izlenen yol, usul ve metot gibi anlamlara gelen “yöntem” ifadesi, Kanunun geçici 1. maddesi çerçevesinde ele alındığında, korunmak istenenin; her türlü düşünce ve kanaat açıklama biçimi olmadığı, aksine; bir eylemin bu kapsamda kalabilmesi için meşru olan ve düşünce ve kanaat açıklaması bağlamında mutad olan bir yöntemle işlenmiş olması gerektiği sonucuna varılmaktadır. Buradan hareketle, eylemin işleniş yönteminin bizzat ayrı bir suç oluşturduğu veya düşünce ve kanaati açıklamak bakımından mutad kabul edilemeyecek olması halinde geçici 1. madde hükmü uygulanamayacaktır.6352 sayılı Kanunun geçici 1. maddesinde ifadesini bulan ve başkaca yazım biçimleri arasından tercih edilen “düşünce ve kanaat açıklama yöntemleri” ibaresi bu ilkeler ve Kanunun genel gerekçesi çerçevesinde değerlendirilmiş, örgütlenme özgürlüğü bağlamında ele alınan toplantı ve gösteri yürüyüşü yapma özgürlüğünün kollektif niteliği, ifade özgürlüğü ile yakın ilişkisi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesince değerlendiriliş biçimi (29.06.2006 tarihli Öllinger-Avusturya, 26.07.2007 tarihli Barankevich-Rusya kararları gibi) nazara alınmıştır. Buna göre, sanığın 2911 sayılı Kanunun 33/1. maddesine uygun olduğu kabul edilen eyleminin mutad ve meşru bir “düşünce ve kanaat açıklama yöntemi” olduğu kabul edildiğinden, sanığa yüklenen suçun tarihi ve işlenme yöntemi ile temel şekli itibariyle gerektirdiği cezanın süresine göre, hüküm tarihinde yürürlükte olan 6352 sayılı Kanunun geçici 1. maddesi kapsamında düşünce ve kanaat açıklama yöntemiyle işlendiği ve bu nedenle sanık hakkında açılan davaya ilişkin olarak kovuşturmanın ertelenmesine karar verilmesi gerektiğinin gözetilmemesi, Kanuna aykırı, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepten dolayı BOZULMASINA, 25.06.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.