Tebliğname No : 4 - 2011/282472Suç : Muhafaza görevini kötüye kullanmaYargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazı ve ekindeki dava dosyası, 05.07.2012 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 6352 sayılı Kanunun 99. maddesi ile 5271 sayılı CMK'nın 308. maddesine eklenen 2 ve 3. fıkralar kapsamında bir bütün olarak incelenerek gereği düşünüldü:Sanık hakkında muhafaza görevini kötüye kullanma suçundan açılan davanın yargılaması sonunda Kandıra Sulh Ceza Mahkemesinin 17.02.2011 tarih, 2010/395 -2011/129 sayılı beraat kararının şikayetçi vekili tarafından temyizi üzerine Dairemizin 10.10.2013 tarih ve 2013/8204 – 2013/12678 sayılı kararı ile; “Kovuşturma aşamasında şikayetçi vekili tarafından yöntemine uygun başvuru ile davaya katılma isteminde bulunulmadığından temyize hak ve yetkisi bulunmayan şikayetçi vekilinin temyiz isteğinin CMUK’nın 317. maddesi uyarınca REDDİNE” oybirliğiyle karar verilmiştir.Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı 30.01.2014 tarihli itiraz dilekçesinde;“Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 36. maddesi ile “ Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılama hakkına sahiptir..” ve yine aynı yasanın 141/4. maddesi ile de “Davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması, yargının görevidir.” hükümleri haizdir.Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi 6/1. maddesi ile “Herkes, gerek hak ve yükümlülükleriyle ilgili nizalar, gerek cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, yasayla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini istemek hakkına sahiptir…” seklindeki ifadelerle makul süre içerisinde adil yargılanma hakkını güvence altına almıştır.Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi makul sürede adil bir yargılanmayı mahkemelere ödev, talep edenlere de bir hak olarak öngörmüştür.Ceza Muhakemesi Kanununun 234. maddesi mağdur ile şikâyetçinin haklarını sayarken, kamu davasına katılma ve davaya katılma şartıyla davayı sonuçlandıran kararlara karşı kanun yoluna başvurma haklarını belirtmiş, bu hakların mağdur ve şikayetçiye anlatılarak tutanağa geçirilmesi gerektiğini de işaret etmiştir.Yine Ceza Muhakemesi Kanununun 237. maddesi, kamu davasına katılmayı “Mağdur, suçtan zarar gören gerçek ve tüzel kişiler ile malen sorumlu olanlar, ilk derece mahkemesindeki kovuşturma evresinin her aşamasında hüküm verilinceye kadar şikâyetçi olduklarını bildirerek kamu davasına katılabilirler. Kanun yolu muhakemesinde davaya katılma isteğinde bulunulamaz. Ancak, ilk derece mahkemesinde ileri sürülüp reddolunan veya karara bağlanmayan katılma istekleri, kanun yolu başvurusunda açıkça belirtilmişse incelenip karara bağlanır.” hükmü ile aynı yasanın 238. maddesi ise katılma usulünü “Katılma, kamu davasının açılmasından sonra mahkemeye dilekçe verilmesi veya katılma istemini içeren sözlü başvurunun tutanağa geçirilmesi suretiyle olur….” şeklinde hüküm altına almıştır.CMK'nın 260. maddesi kanun yoluna başvurma hakkına sahip kimseleri Cumhuriyet savcısı, şüpheli, sanık ve katılan sıfatı almış olanlar ile katılma isteği karara bağlanmamış, reddedilmiş veya katılan sıfatı alabilecek surette suçtan zarar görmüş bulunanlar olarak saymıştır.Somut olayda;Şikayetçi vekili ilk oturuma katılarak vekaletnamesini sunmuş ve müşteki vekili olarak duruşmalara kabulüne karar verilmiştir. Aynı oturumda sanıktan şikayetçi olduğunu bildiren şikayetçi vekiline davaya katılmak isteyip istemedikleri sorulmadan karar verilmiştir.Muhafaza görevini kötüye kullanma suçunun şikayetçisi olan, dolayısıyla suçtan doğrudan doğruya zarar gören şikayetçinin ve vekilinin, yargılama sırasında, katılma isteğinin mahkeme tarafından sorulmadığı ve karara bağlanmadığı, şikayetçi vekilinin ise hükmü temyiz ettiği, temyiz isteğinde sanığın cezalandırılması gerektiğinin belirtildiği anlaşılmaktadır.Bu durumda şikayetçilerin CMK’nın 260. maddesi uyarınca, katılma isteği karara bağlanmamış olmasına rağmen hükmü temyize hakkı bulunmaktadır. Ceza Muhakemesi Kanununun 237. maddesinin ikinci cümlesi, "Kanun yolu muhakemesinde davaya katılma isteğinde bulunulamaz. Ancak, ilk derece mahkemesinde ileri sürülüp reddolunan veya karara bağlanmayan katılma istekleri, kanun yolu başvurusunda açıkça belirtilmişse incelenip karara bağlanır" hükmü incelendiğinde, şikayetçiler vekilinin beraat kararının hukuka uygun olmadığına, bozulması gerektiğine ilişkin temyiz isteminin mahkemenin beraat kararına yönelik esasa dair bozma talebine ilişkin temyiz dilekçesinin, usulüne uygun olarak karara bağlanmayan katılma isteği hususunda da Yüksek Yargıtay tarafından bir karar verilmesi talebini de içerdiği seklinde anlaşılmalıdır. Fıkra hükmünü, şikayetçi vekilinin katılma isteği ile ilgili açıklayıcı bir beyanın bulunması şeklinde anlamak, yasanın lafzına sıkı sıkıya bağlı kalmak olacaktır ki, bu hususun doğru bir yaklaşım olmayacağı anlaşılmaktadır. Diğer yandan hükmün esasına girilmeden bozulması, Anayasanın 141/4. maddesinde yazılı ‘Davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması, yargının görevidir’ hükmüne de uygun bir sonuç doğurmadığı açıktır. Nitekim Ceza Genel Kurulu’nun 19.06.2012 tarih 2012/638 esas ve 2012/238 kararı ile yine 19.06.2012 tarih 2012/359 esas ve 2012/239 sayılı kararları da aynı mahiyetedir” görüşüyle işin esasına girilerek bir karar verilmesi istemiyle Dairemiz ret kararına karşı itirazda bulunmuştur. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ile Dairemiz arasındaki uyuşmazlık, sanığın cezalandırılmasını talep eden ve hükmü temyiz eden şikayetçi vekilinin temyiz talebinin katılma talebi niteliğinde kabul edilip edilemeyeceğine ilişkindir.İtiraz, 6352 sayılı Kanun'un 99. maddesi ile 5271 sayılı CMK'nın 308. maddesine eklenen 2 ve 3. fıkralar kapsamında bir bütün olarak incelendiğinde;CMK’nın 238/2. maddesinde “duruşma sırasında şikâyeti belirten ifade üzerine, suçtan zarar görenden davaya katılmak isteyip istemediği sorulur", anılan Kanunun 237/1. maddesinde “mağdur, suçtan zarar gören gerçek ve tüzel kişiler ile malen sorumlu olanlar, ilk derece mahkemesindeki kovuşturma evresinin her aşamasında hüküm verilinceye kadar şikâyetçi olduklarını bildirerek kamu davasına katılabilirler”, maddenin 2. fıkrasında “kanun yolu muhakemesinde davaya katılma isteğinde bulunulamaz. Ancak, ilk derece mahkemesinde ileri sürülüp reddolunan veya karara bağlanmayan katılma istekleri, kanun yolu başvurusunda açıkça belirtilmişse incelenip karara bağlanır”, aynı Kanunun 260/1. maddesinde "... bu Kanuna göre katılan sıfatını almış olanlar ile katılma isteği karara bağlanmamış, reddedilmiş veya katılan sıfatını alabilecek surette suçtan zarar görmüş bulunanlar için kanun yolları açıktır" şeklinde yer alan düzenlemeler nazara alındığında; 17.02.2011 tarihli oturumda sanığın cezalandırılmasını talep ettiğini beyan etmesine karşın davaya katılma hakkı hatırlatılmayan şikayetçi vekilinin 24.02.2011 tarihli temyiz dilekçesi katılma talebi niteliğinde olduğu anlaşılmakla;Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'nın yerinde görülen itirazı kabul edilmiş ve aşağıdaki şekilde karar verilmiştir.KARAR:1- Dairemizin itiraz edilen ret kararının kaldırılmasına,2- Sanık hakkında kurulan hükme ilişkin temyizin incelenmesinde;CMK’nın 238/2. maddesinin “duruşma sırasında şikâyeti belirten ifade üzerine, suçtan zarar görenden davaya katılmak isteyip istemediği sorulur", anılan Kanunun 260/1. maddesinin "... bu Kanuna göre katılan sıfatını almış olanlar ile katılma isteği karara bağlanmamış, reddedilmiş veya katılan sıfatını alabilecek surette suçtan zarar görmüş bulunanlar için kanun yolları açıktır." şeklindeki hükümleri nazara alındığında, 17.02.2011 tarihli oturumda şikayetçi olduğunu ve sanığın cezalandırılmasını talep ettiğini beyan etmesine karşın davaya katılma hakkı hatırlatılmayan şikayetçi vekilinin 24.02.2011 tarihli temyiz dilekçesi katılma talebi niteliğinde olduğu anlaşılmakla, CMK'nın 237/2. maddesi uyarınca suçtan zarar gören şikayetçinin davaya katılmasına karar verilerek yapılan temyiz incelenmesinde;Borçlu olan oğlu C.. Y..’a ait olup 24.03.2010 tarihli haciz tutanağı ile kendisine muhafaza için bırakılan mahcuzların, dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı davranması sonucu kaybolmasına neden olan sanığın hukuki durumunun TCK'nın 289/3. maddesi kapsamında değerlendirilmesi gerektiği gözetilmeden yazılı gerekçe ile beraatine karar verilmesi,Kanuna aykırı, katılan vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepten dolayı BOZULMASINA, 04.03.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.