Mahkemesi :Ağır Ceza MahkemesiSuç : Silahlı terör örgütüne üye olma, 2911 sayılı Kanuna muhalefet, görevi yaptırmamak için direnmeHüküm : 1- TCK’nın 314/2, 53, 58/9, 63, 3713 sayılı Kanunun 5. maddeleri uyarınca mahkumiyet 2- 2911 sayılı Kanunun 33/1, TCK’nın 53, 58/9, 63. maddeleri uyarınca mahkumiyet (iki kez) 3- 2911 sayılı Kanunun 32/1, TCK’nın 53, 58/9, 63. maddeleri uyarınca mahkumiyet (iki kez) 4- 2911 sayılı Kanunun 32/2. maddesi delaletiyle TCK’nın 265/1-3, 53, 58/9, 63, 3713 sayılı Kanunun 5. maddeleri uyarınca mahkumiyet (iki kez)Dosya incelenerek gereği düşünüldü: 1- Silahlı terör örgütüne üye olma ve 19.10.2008 tarihli görevi yaptırmamak için direnme suçlarından kurulan hükümlere yönelik yapılan incelemede;Yapılan yargılama sonunda toplanan deliller karar yerinde incelenip, sanığın suçlarının sübutu kabul, olayların niteliğine ve kovuşturma sonuçlarına uygun şekilde vasıfları tayin edilmiş, savunması inandırıcı gerekçelerle reddedilmiş, incelenen dosyaya göre verilen hükümlerde bir isabetsizlik görülmemiş olduğundan, sanık müdafiinin yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle, hükümlerin ONANMASINA, 2- 04.04.2009 tarihli 2911 sayılı Kanuna muhalefet ve görevi yaptırmamak için direnme 19.10.2008 tarihli 2911 sayılı Kanuna muhalefet suçlarından kurulan hükümlere ilişkin temyize gelince; a- Dosya kapsamından; sanık hakkında davaya konu 04.04.2009 tarihli eylemi nedeniyle Birecik Asliye Ceza Mahkemesinin 2010/499 Esasına kayıtlı 2911 sayılı Kanuna muhalefet suçundan dava açıldığı, 07.07.2011 gün 2011/228 sayılı mahkumiyet kararı verildiği anlaşılmakla, mükerrer dava nedeniyle CMK'nın 223/7 maddesi uyarınca 04.04.2009 tarihli eylemi nedeniyle 2911 sayılı Kanuna muhalefet ve görevi yaptırmamak için direnme suçlarından açılan davanın reddine karar verilmesi yerine eksik inceleme ile yazılı şekilde mahkumiyetine hükmedilmesi, b- Kanun koyucunun “sair düşünce ve kanaat açıklama yöntemleri” ifadesiyle, 6352 sayılı Kanunun geçici 1. maddesinin uygulanma kapsamı bakımından; düşünce ve kanaatın içeriğinden çok açıklama yöntemini dikkate aldığı, cezanın tür ve miktarı itibariyle bir sınırlama yanında suçların tek tek sayılması yerine, düşünce ve kanaat açıklama yöntemleri bağlamında işlenebilecek suçların işlenme biçimleri itibariyle bir düzenleme yapmayı amaçladığı anlaşılmaktadır. Kanun koyucunun yukarıdaki amacı gerçekleştirmeye çalışırken daha genel ve imkanlara işaret eden ifade biçimleri yerine “yöntem” ifadesini tercih etmesi üzerinde durulmalıdır. Bir amaca ulaşmak için izlenen yol, usul ve metot gibi anlamlara gelen “yöntem” ifadesi, Kanunun geçici 1. maddesi çerçevesinde ele alındığında, korunmak istenenin; her türlü düşünce ve kanaat açıklama biçimi olmadığı, aksine; bir eylemin bu kapsamda kalabilmesi için meşru olan ve düşünce ve kanaat açıklaması bağlamında mutad olan bir yöntemle işlenmiş olması gerektiği sonucuna varılmaktadır. Buradan hareketle, eylemin işleniş yönteminin bizzat ayrı bir suç oluşturduğu veya düşünce ve kanaati açıklamak bakımından mutad kabul edilemeyecek olması halinde geçici 1. madde hükmü uygulanamayacaktır. 6352 sayılı Kanunun geçici 1. maddesinde ifadesini bulan ve başkaca yazım biçimleri arasından tercih edilen “düşünce ve kanaat açıklama yöntemleri” ibaresi bu ilkeler ve Kanunun genel gerekçesi çerçevesinde değerlendirilmiş, örgütlenme özgürlüğü bağlamında ele alınan toplantı ve gösteri yürüyüşü yapma özgürlüğünün kollektif niteliği, ifade özgürlüğü ile yakın ilişkisi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesince değerlendiriliş biçimi (29.06.2006 tarihli Öllinger-Avusturya, 26.07.2007 tarihli Barankevich-Rusya kararları gibi) nazara alınmıştır. Buna göre, sanığın 2911 sayılı Kanunun 32/1 ve 33/1. maddelerine uygun olduğu kabul edilen eyleminin mutad ve meşru bir “düşünce ve kanaat açıklama yöntemi” olduğu kabul edildiğinden, sanığa yüklenen suçların tarihi ve işlenme yöntemi ile temel şekli itibariyle gerektirdiği cezanın süresine göre, hüküm tarihinde yürürlükte olan 6352 sayılı Kanunun geçici 1. maddesi kapsamında düşünce ve kanaat açıklama yöntemiyle işlendiği ve bu nedenle sanık hakkında açılan davaya ilişkin olarak kovuşturmanın ertelenmesine karar verilmesi gerektiğinin gözetilmemesi, Kanuna aykırı, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükümlerin bu sebeplerden dolayı BOZULMASINA, 11.10.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.