MAHKEMESİ : ŞANLIURFA 1. İŞ MAHKEMESİTARİHİ : 09/12/2010NUMARASI : 2009/451-2010/628DAVA : Davacı, kıdem tazminatı, ihbar tazminatı, fazla mesai ücreti, hafta tatili ücreti, ulusal bayram ve genel tatil ücreti, yıllık izin ücreti ile ücret alacaklarının ödetilmesine karar verilmesini istemiştir. Yerel mahkeme, isteği kısmen hüküm altına almıştır. Hüküm süresi içinde davalılardan B... San. ve Tic. Ltd. Şti. ile İ.. İnş. Müh. Teks. San. Tic. Ltd. Şti. avukatları tarafından temyiz edilmiş olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi A.Kaman tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü: Y A R G I T A Y K A R A R I A) Davacı İsteminin Özeti:Davacı, iş sözleşmesinin işverence haksız feshedildiğini ileri sürerek kıdem ve ihbar tazminatları ile fazla çalışma, hafta tatili, ulusal bayram ve genel tatil ücreti, yıllık ücretli izin ve ücret alacaklarının davalılardan tahsiline ve hizmet süresinin tespitine karar verilmesini istemiştir.Davacı vekili 04.05.2010 tarihinde yapılan duruşmada hizmet süresinin tespitine ilişkin istemini atiye terk etmiştir.B) Davalı Cevabının Özeti:Davalılar, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.C) Yerel Mahkeme Kararının Özeti:Mahkemece, toplanan kanıtlar ve bilirkişi raporuna dayanılarak, davalının iş sözleşmesini fesihte haksız olduğu gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.D) Temyiz:Kararı davalılar B.. İnş. San. Ve Tic. Ltd. Şti. ve İ.. İnş. Müh. Teks. San. Tic. Ltd. Şti. vekilleri temyiz etmiştir.E) Gerekçe:1- Taraflar arasındaki uyuşmazlık davalı işverenler arasındaki hukuki ilişkinin niteliği konusunda toplanmaktadır..Davacı dava dilekçesinde davalılardan G.. M.. İnş. Gıda San. Ve Tic. Ltd. Şti emrinde çalışmaya başladığını, daha sonra bu çalışmasının davalıların ortaklık girişiminde devam ettiğini iddia ederek çalışma sürelerini açıklamadan hizmet sürelerinin de Sosyal Güvenlik Kurumu'na bildirilmediği ileri sürerek bu sürelerin de tespiti ile işçilik alacaklarını tealep etmiş, bilahare hizmet tespiti istemini atiye terk etmiştir.İlk Derece Mahkemesince davacının S.. S.. kayıtlarında belirtilen ve davalılar nezdinde geçen hizmet süresine göre yapılan hesaplamaya göre hüküm kurulmuş ise de, bilirkişi raporunda davalılar arasındaki ilişkinin ortaya konulmadığı gibi davacının davalılar nezdinde çalışmalarının hangi hukuki ilişki nedeniyle birleştirildiği de açıklanmamıştır.Mahkemece, "davacının davalı şirket ortaklığına ait Toki İnşaatında çalıştığı" gerekçesiyle hüküm kurulmuş ise de davacı ile davalılar arasındaki hukuki ilişki açıklanıp gerekçelendirilmediği gibi davacı ile davalılar arasındaki hukuki ilişkinin asıl işveren – alt işveren ilişkisi ya da işyeri devrine mi yoksa hizmet akdinin nakline mi dayandığı açıklanmamıştır.Yerel Mahkemece davacının davalı işyerlerinde çalışmasının niteliği ve işverenler arasındaki hizmet geçişlerinin ne şekilde olduğu ve işverenler arasında asıl işveren – alt işveren ya da işyeri devri, hizmet nakli gibi bir ilişkinin olup olmadığı araştırılarak davacının hizmet süresinin birleştirilip birleştirilmeyeceğinin ortaya konularak bunun sonucuna göre davalıların sorumluluğunun belirlenmesi gerekirken yetersiz gerekçe ve eksik araştırma ile hüküm kurulması hatalıdır.2- Taraflar arasındaki uyuşmazlık davacının talep ettiği işçilik alacaklarının zamanaşımına uğrayıp uğramadığı noktasında toplanmaktadır.Hemen belirtmelidir ki, gerek İş Kanunu'nda, gerekse Borçlar Kanunu'nda, kıdem ve ihbar tazminatı alacakları için özel bir zamanaşımı süresi öngörülmemiştir.Uygulama ve öğretide kıdem tazminatı ve ihbar tazminatına ilişkin davalar, hakkın doğumundan itibaren, Borçlar Kanununun 125inci maddesi uyarınca on yıllık zamanaşımına tabi tutulmuştur. 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren Türk Borçlar Kanunu’nun 146 ıncı maddesinde de genel zamanaşımı 10 yıl olarak belirlenmiştir. Bu noktada, zamanaşımı başlangıcına esas alınan kıdem tazminatı ve ihbar tazminatı hakkının doğumu ise, işçi açısından hizmet aktinin feshedildiği tarihtir.Zamanaşımı, harekete geçememek, istemde bulunamamak durumunda bulunan kimsenin aleyhine işlemez. Bir hakkın, bu bağlamda ödence isteminin doğmadığı bir tarihte, zamanaşımının başlatılması hakkın istenmesini ve elde edilmesini güçleştirir, hatta olanaksız kılar.4857 sayılı Kanundan daha önce yürürlükte bulunan 1475 sayılı Yasada ücret alacaklarıyla ilgili olarak özel bir zamanaşımı süresi öngörülmediği halde, 4857 sayılı İş Kanunun 32/8 maddesinde, işçi ücretinin beş yıllık özel bir zamanaşımı süresine tabi olduğu açıkça belirtilmiştir. Ancak bu Kanundan önce tazminat niteliğinde olmayan, ücret niteliği ağır basan işçilik alacaklar, Borçlar Kanununun 126/1 maddesi uyarınca beş yıllık zamanaşımına tabidir. Yıllık izin ücreti iş sözleşmesinin feshi ile muaccel olup dönemsel bir nitelik taşımadığından, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu uygulaması yönünden 10 yıllık genel zamanaşımına tabidir. Kanundaki zamanaşımı süreleri, Borçlar Kanununun 127 nci maddesi gereğince tarafların iradeleri ile değiştirilemez.İş sözleşmesi devam ederken kullanılması gereken ve iş sözleşmesinin feshi ile alacak niteliği doğan yıllık izin ücreti alacağının zamanaşımı süresinin fesih tarihinden başlatılması gerekir (HGK. 05.07.2000 gün ve 2000/9-1079 E, 2000/1103 K).Sözleşmeden doğan alacaklarda, zamanaşımı alacağın muaccel olduğu tarihten başlar. (BK. m. 128). Borçlar Kanununun 101 inci maddesi uyarınca, borcun muaccel olması, ifa zamanının gelmiş olmasını ifade eder. Borcun ifası henüz istenemiyorsa muaccel bir borçtan da söz edilemez.818 Sayılı Borçlar Kanununun 128 inci maddesinde zamanaşımının nasıl hesaplanacağı belirtilmiştir. Bu maddenin birinci fıkrası, zamanaşımının alacağın muaccel olduğu anda başlayacağı kuralını getirmiştir. Borçlar Kanunun 131 inci maddesi gereğince, asıl alacak zaman aşımına uğradığında faiz ve diğer ek haklar da zamanaşımına, uğrar. Diğer bir deyişle faiz alacağı asıl alacağın tabi olduğu zamanaşımına tabi olur. Borçlar Kanununun 133/2 maddesi (6098 Sayılı TBK 154) uyarınca, alacaklının dava açmasıyla zamanaşımı kesilir. Ancak zaman aşımının kesilmesi sadece dava konusu alacak için söz konusudur.Borçlar Kanununun 132/4 maddesinde “Hizmet mukavelesinin devam ettiği müddetçe hizmetçilerin, istihdam edenlere karşı olan alacakları hakkında" zamanaşımının işlemeyeceği ve duracağı belirtilmiştir. Bu maddenin iş sözleşmesiyle bağlı her kişiye uygulanması olanağı bulunmamaktadır. Hizmetçiden kastedilen, kendisine ev işleri için ücret ödenen, iş sahibiyle aynı evde yatıp kalkan, aileden biriymiş gibi ev halkı ile sıkı ilişkileri olan kimsedir.Borçlar Kanununun 133 üncü maddesinde zamanaşımını kesen nedenler gösterilmiştir. Bunlardan borçlunun borcunu ikrar etmesi (alacağı tanıması), zamanaşımını kesen nedenlerden biridir. Borcun tanınması, tek yanlı bir irade bildirimi olup; borçlunun, kendi borcunun devam etmekte olduğunu kabul anlamındadır. Borç ikrarının sonuç doğurabilmesi için, eylem yeteneğine ve malları üzerinde tasarruf yetkisine sahip olan borçlunun veya yetkili kıldığı vekilinin, bu iradeyi alacaklıya yöneltmiş bulunması ve ayrıca zamanaşımı süresinin dolmamış olması gerekir. Gerçekte de borç ikrarı, ancak, işlemekte olan zamanaşımını keser; farklı anlatımla zamanaşımı süresinin tamamlanmasından sonraki borç ikrarının kesme yönünden bir sonuç doğurmayacağından kuşku ve duraksamaya yer olmamalıdır. Borçlar Kanununun 133/2 maddesi hükmü uyarınca, dava açılması veya icra takibi yapılması zamanaşımını kesen nedenlerdendir. Yasanın 135 inci maddesi ise, zamanaşımının kesilmesi halinde yeni bir sürenin işlemesi gerektiğini açıkça belirtmiştir. Madde açıkça düzenlemediğinden ihtiyati tedbir istemi ile mahkemeye başvurma veya işçilik alacaklarının tespiti ve ödenmesi için Bölge Çalışma İş Müfettişliğine şikâyette bulunma zamanaşımını kesen nedenler olarak kabul edilemez. Ancak işverenin, şikâyet üzerine Bölge Çalışma Müdürlüğünde alacağı ikrar etmesi, zamanaşımını keser. Uygulamada, fazlaya ilişkin hakların saklı tutulması, dava açma tekniği bakımından, tümü ihlal ya da inkâr olunan hakkın ancak bir bölümünün dava edilmesi, diğer bölümüne ait dava ve talep hakkının bazı nedenlerle geleceğe bırakılması anlamına gelir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nca benimsenmiş ilkeye göre, kısmi davada fazlaya ilişkin hakların saklı tutulmuş olması, saklı tutulan kesim için zamanaşımını kesmez, zamanaşımı, alacağın yalnız kısmi dava konusu yapılan miktar için kesilir. Zamanaşımı, dava devam ederken iki tarafın yargılamaya ilişkin her işleminden ve hâkimin her emir ve hükmünden itibaren yeniden işlemeye başlar ve kesilmeden itibaren yeni bir süre işler. Somut olayda, davalı vekilinin ıslaha karşı yaptığı zamanaşımı savunmasının değerlendirilmemesi hatalıdır.3- Mahkemece hükmedilen tazminat ve ücretlerin net mi yoksa brüt mü olduğunun ve faiz başlangıç tarihlerinin hükümde belirtilmemesinin hükmün infazında tereddüt yaratacağının düşünülmemesi de isabetsizdir.F) Sonuç:Temyiz olunan kararın, yukarıda yazılı nedenlerden dolayı BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine 04.11.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.