Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 30271 - Karar Yıl 2014 / Esas No : 32713 - Esas Yıl 2012





MAHKEMESİ : ÇORLU 1. İŞ MAHKEMESİTARİHİ : 05/07/2012NUMARASI : 2009/268-2012/580DAVA :Davacı, kıdem tazminatı, ihbar tazminatı, ücret alacağı, ikramiye alacaklarının ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.Yerel mahkeme, isteği kısmen hüküm altına almıştır.Hüküm süresi içinde taraflar avukatlarınca temyiz edilmiş olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:Y A R G I T A Y K A R A R I A)Davacı İsteminin Özeti: Davacı, davalı işyerinde 01.09.1999-18.02.2009 tarihleri arasında çalıştığını, iş sözleşmesinin işveren tarafından 4857 Sayılı Yasanın 17. maddesi uyarınca sona erdirildiğini, aylık net ücretinin 595.00 TL olduğunu, yılda 4 tam maaş ikramiye, yılda 3 defa erzak, yemek, servis yardımı yapıldığını, ihbar öneli verilmesine rağmen ihbar öneli içinde iş arama izninin verilmediğini, kıdem tazminatı miktarına mevduata uygulanan en yüksek faiz oranı uygulanmak suretiyle taksit dönemlerinde yapılan ödemelerin her dönem için faizlerden mahsubu suretiyle, bakiye kıdem tazminatı hesaplanmasını beyanla, 100.00 TL kıdem tazminatı, 400.00 TL ihbar tazminatı, 100.00 TL ücret alacağı ile 100.00 TL ikramiye alacağının davalıdan tahsilini talep etmiştir.B) Davalı Cevabının Özeti:Davalı, davacının iş sözleşmesinin 18.02.2009 tarihinde 4857 Sayılı İş Kanununun 17. maddesine göre feshedildiğini, davacının ücretinin bordrolarda görüldüğü gibi olduğunu, işyerinde ikramiye uygulamasının bulunmadığını, işyerinde aylık 19.50 TL yemek, 39.00 TL servis ve 10.00 TL erzak yardımlarının bulunduğunu, davacıya ihbar bildirimi tanındığını, bu sürede üretim olmamasına rağmen davacının hak ettiği tüm ücretlerin çalışılmış gibi ödendiğini, kıdem tazminatı alacaklarının ise taksitler halinde ödendiğini beyanla, davanın reddi gerektiğini savunmuştur.C) Yerel Mahkeme Kararının Özeti:Mahkemece, toplanan kanıtlar ve bilirkişi raporuna dayanılarak, davacının davalı işyerinde 01.09.1999-18.02.2009 tarihleri arasında hizmet akdine bağlı olarak çalıştığı, iş sözleşmesinin 4857 Sayılı Yasanın 17. maddesi kapsamında davalı işveren tarafından bildirim süresi tanınarak, kıdem tazminatına hak kazanılacak şekilde sona erdirildiği, yasal ihbar süresine uyulmadığı, davacının kıdem ve ihbar tazminatı taleplerinin yerinde olduğu, gerekçesi ile davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. D) Temyiz:Kararı taraflar yasal süresi içinde temyiz etmiştir. E) Gerekçe: 1- Dosyadaki yazılara toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre, davalının tüm, davacının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir. 2- Taraflar arasında işçiye ödenen aylık ücretin miktarı konusunda uyuşmazlık bulunmaktadır. 4857 sayılı İş Kanununda 32 nci maddenin ilk fıkrasında, genel anlamda ücret, bir kimseye bir iş karşılığında işveren veya üçüncü kişiler tarafından sağlanan ve para ile ödenen tutar olarak tanımlanmıştır.Ücret kural olarak dönemsel (periyodik) bir ödemedir. Kanunun kabul ettiği sınırlar içinde tarafların sözleşme ile tespit ettiği belirli ve sabit aralıklı zaman dilimlerine, dönemlere uyularak ödenmelidir. Yukarıda değinilen Yasa maddesinde bu süre en çok bir ay olarak belirtilmiştir. İş sözleşmesinin tarafları, asgarî ücretin altında kalmamak kaydıyla sözleşme özgürlüğü çerçevesinde ücretin miktarını serbestçe kararlaştırabilirler. İş sözleşmesinde ücretin miktarının açıkça belirtilmemiş olması, taraflar arasında iş sözleşmesinin bulunmadığı anlamına gelmez. Böyle bir durumda dahi ücret, Borçlar Kanunun 323 üncü maddesinin ikinci fıkrasına göre tespit olunmalıdır. İş sözleşmesinde ücretin kararlaştırılmadığı hallerde ücretin miktarı, işçinin kişisel özellikleri, işyerindeki ya da meslekteki kıdemi, meslek unvanı, yapılan işin niteliği, iş sözleşmesinin türü, işyerinin özellikleri, emsal işçilere o işyerinde ya da başka işyerlerinde ödenen ücretler, örf ve adetler göz önünde tutularak belirlenir. 4857 sayılı Yasanın 8 inci maddesinde, işçi ile işveren arasında yazılı iş sözleşmesi yapılmayan hallerde en geç iki ay içinde işçiye çalışma koşullarını, temel ücret ve varsa eklerini, ücret ödeme zamanını belirten bir belgenin verilmesi zorunlu tutulmuştur. Aynı yasanın 37 nci maddesinde, işçi ücretlerinin işyerinde ödenmesi ya da banka hesabına yatırılması hallerinde, ücret hesap pusulası türünde bir belgenin işçiye verilmesinin zorunlu olduğu hükme bağlanmıştır. Usulünce düzenlenmiş olan bu tür belgeler, işçinin ücreti noktasında işverenden sadır olan yazılı delil niteliğindedir. Kişi kendi muvazaasına dayanamayacağından, belgenin muvazaalı biçimde işçinin isteği üzerine verildiği iddiası işverence ileri sürülemez. Ancak böyle bir husus ileri sürülsün ya da sürülmesin, muvazaa olgusu mahkemece resen araştırılmalıdır. (Yargıtay 9.HD. 23.9.2008 gün 2007/27217 E, 2008/24515 K.). Çalışma belgesinde yer alan bilgilerin gerçek dışı olmasının da yaptırıma bağlanmış olması, belgenin ispat gücünü arttıran bir durumdur. Kural olarak ücretin miktarı ve ekleri gibi konularda ispat yükü işçidedir. Ancak bu noktada, 4857 sayılı Kanunun 8 inci ve 37 nci maddelerinin, bu konuda işveren açısından bazı yükümlülükler getirdiği de göz ardı edilmemelidir. Bahsi geçen kurallar, iş sözleşmesinin taraflarının ispat yükümlülüğüne yardımcı olduğu gibi, çalışma yaşamındaki kayıt dışılığı önlenmesi amacına da hizmet etmektedir. Bu yönde belgenin verilmiş olması ispat açısından işveren lehine olmakla birlikte, belgenin düzenlenerek işçiye verilmemiş oluşu, işçinin ücret, sigorta pirimi, çalışma koşulları ve benzeri konularda yasal güvencelerini zedeleyebilecek durumdadır. Çalışma belgesi ile ücret hesap pusulasının düzenlenerek işçiye verilmesi, iş yargısını ağırlıklı olarak meşgul eden, işe giriş tarihi, ücret, ücretin ekleri ve çalışma koşullarının belirlenmesi bakımından da önemli kolaylıklar sağlayacaktır. Bu bakımdan ücretin ispatı noktasında delillerin değerlendirilmesi sırasında, işverence bu konuda belge düzenlenmiş olup olmamasının da araştırılması gerekir.Çalışma yaşamında daha az vergi ya da sigorta pirimi ödenmesi amacıyla zaman zaman, iş sözleşmesi veya ücret bordrolarında gösterilen ücretlerin gerçeği yansıtmadığı görülmektedir. Bu durumda gerçek ücretin tespiti önem kazanır. İşçinin kıdemi, meslek unvanı, fiilen yaptığı iş, işyerinin özellikleri ve emsal işçilere ödenen ücretler gibi hususlar dikkate alındığında imzalı bordrolarda yer alan ücretin gerçeği yansıtmadığı şüphesi ortaya çıktığında, bu konuda tanık beyanları gözetilmeli ve işçinin meslekte geçirdiği süre, işyerinde çalıştığı tarihler, meslek unvanı ve fiilen yaptığı iş bildirilerek sendikalarla, ilgili işçi ve işveren kuruluşlarından emsal ücretin ne olabileceği araştırılmalı ve tüm deliller birlikte değerlendirilerek bir sonuca gidilmelidir. Somut olayda, davacının Sosyal Güvenlik Kurumuna bildirilen ücretten daha yüksek ücret aldığı iddiası söz konusu olup mahkemece yukarıdaki ilkeler doğrultusunda alabileceği emsal ücret tespit edilerek karar verilmesi gerekirken kuruma bildirilen ücreti esas alan bilirkişi raporuna itibarla hüküm kurulması hatalı olup, bozmayı gerektirmiştir. F) Sonuç: Temyiz olunan kararın, yukarıda yazılı sebepten dolayı BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine 20.10.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.