MAHKEMESİ : İSTANBUL ANADOLU 1. İŞ MAHKEMESİTARİHİ : 19/10/2011NUMARASI : 2010/757-2011/775 Yerel mahkeme, isteği kısmen hüküm altına almıştır. Hüküm süresi içinde taraflar avukatlarınca temyiz edilmiş olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü: Y A R G I T A Y K A R A R I 1.Dosyadaki yazılara toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre davalının tüm, davacının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir. 2.Dava tarihinde yürürlükte olan 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 83 ve daha sonra yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 99. Maddesi uyarınca “Ülke parası dışında başka bir para birimiyle ödeme yapılması kararlaştırılmışsa, sözleşmede aynen ödeme veya bu anlama gelen bir ifade bulunmadıkça borç, ödeme günündeki rayiç üzerinden Ülke parasıyla da ödenebilir. Ülke parası dışında başka bir para birimiyle belirlenmiş ve sözleşmede aynen ödeme ya da bu anlama gelen bir ifade de bulunmadıkça, borcun ödeme gününde ödenmemesi üzerine alacaklı, bu alacağının aynen veya vade ya da fiilî ödeme günündeki rayiç üzerinden Ülke parası ile ödenmesini isteyebilir”. Davacı vekili davacının sözleşmede dolar olarak kararlaştırılan ücretinin takip tarihindeki kur üzerinden Türk Lirasına çevirerek ödenmesini talep etmiştir. Mahkemece hükme esas bilirkişi raporunda davacının Türk Lirası cinsinden ücreti fesih tarihindeki kur üzerinden hesaplanmıştır. Bu hesaplama yukarda belirtilen normatif düzenlemeye aykırıdır. Davacının dolar olarak ödenmesi kararlaştırılan ücretinin takip tarihindeki kur üzerinden hesaplanıp hüküm altına alınması gerekirken yazılı şekilde hesaplanması hatalıdır. 3.Likit bir alacaktan söz edilebilmesi için ya alacağın gerçek miktarının belli ve sabit olması ya da borçlusu tarafından belirlenebilmesi için bütün unsurların bilinmesi veya bilinmesinin gerekmekte olması böylece, borçlunun borç tutarını tahkik ve tayin etmesinin mümkün bulunması başka bir ifadeyle, borçlunun yalnız başına ne kadar borçlu olduğunu tespit edebilir durumda olması gerekir. Bu koşullar yoksa, likit bir alacaktan söz edilemez. Diğer bir anlatımla, icra inkar tazminatı, alacaklının genel mahkemede açtığı itirazın iptali davası sonucunda borçlunun itirazının haksızlığına karar verilmesi durumunda alacaklı yararına hükmolunan icra hukukuna özgü bir tazminattır. Borçlunun ne kadar borçlu olduğunun saptanması ve itirazında haklı olup olmadığının belirlenmesi ön koşuldur. Borçlunun ödeme emrine karşı itirazın yapıldığı andaki durumu itibariyle haksızlığı saptanacak ancak haklı çıkma durumuna uygun alacak miktarı esas alınarak alacaklı yararına icra inkar tazminata hükmedilmesi gerekecektir(HGK. 14.07.2010 gün ve 2010/19-376 E, 2010/397 K, HGK)”. Davacının ücretinin miktarı sözleşmede kararlaştırılmış ve davalı tarafça da bilinmektedir. Dolayısı ile davacının takibe koyduğu ücret alacağı davalı tarafından hesaplanabilir olup, likittir. Likit borca karşı yapılan itiraz haksız olup, icra inkar tazminatına karar verilmesi gerekirken Mahkemece davacının icra inkar tazminatı talebinin reddine karar verilmesi isabetsizdir. SONUÇ : Temyiz olunan kararın yukarda belirtilen nedenlelerle BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 03.02.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.