DAVA :Davacı, kıdem tazminatı alacağının ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.Yerel mahkeme, isteği hüküm altına almıştır.Hüküm süresi içinde davalı avukatı tarafından temyiz edilmiş olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:Y A R G I T A Y K A R A R IDavacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin eşi N.. D.'in 02.10.2010 tarihinde vefat ederek geriye baba ve iki kardeşiyle birlikte müvekkilini mirasçı olarak bıraktığını, müteveffa N..D..'in davalı işyerinde 01.03.1992 yılından itibaren kesintisiz bir şekilde vefat ettiği 02.10.2010 tarihine kadar çalıştığını müvekkilimin murisi N. D.'in davalı işlerinde aldığı son aylık ücretinin net 1.000,00 TL olduğunu N.. D..'in davalı işlerinde haftanın altı günü sabah 09:00 ile akşam 19:00 saatleri arasında resmi tatillerde dahel olmak üzere çalıştığını, yıllık izin kullanmadığını belirterek fazlaya ilişkin hertürlü hakları saklı kalmak kaydıyla müvekkilimin miras payına düşen kıdem tazminatının davalıdan tahsilini talep etmiştir.Davacı vekili cevap dilekçesinde; müvekkilinin murisi olan müteveffa işçinin 1992 yılından vefat ettiği tarih olan 02.10.2010 tarihine değin davalı işveren nezdinde sürekli ve kesntisiz olarak çalıştığını, davalı vekilinin müteveffa işçinin 2001 yılında kendi isteği ile işten ayrıldığı ve 2006 yılından itibaren yeniden çalışmaya başladığı ve bu çalmanın hep kesintili olduğu yönündeki beyanlarını kabul etmediklerini, davalı vekilinin dilekçesinde ayrıntılı olarak beyan ettiği çalışma sürelerinin müteveffa işçinin resmi kayıtlarda sigortalı olarak çalıştığı günleri gösterdiğini, bu kayıtlarla müteveffanın iddia edildiği gibi kesintili olarak çalışmadığını, tam tersine aralkısz çalışmasına rağmen yasaya aykırı olarak çalışmasının tam olarak gösterilmediği ve sigorta pirimlerinin eksik ödendiği sonucunun çıktığını, 1992 yılından başlayıp 2010 yılına kadar uzanan yaklaşık 18 yıllık bir çalışma hayatında hiçbir işverenin bu kadar sık işe girip çıkan bir işçiye tolerans göstermesini ve her defasında işe alıp yeniden çalıştırmasını düşünmenin de hayatın olağan akışına uygun düşmeyeceğini, davalı vekilinin 2010 yılı mart ayı içerisinde, müteveffanın izinli olduğu bir günde işçinin kıdem tazminatına mahsuben babasına 6.000,00 TL'lik bir ödeme yapıldığına iliykin beyanını kabul etmediklerini, böyle bir ödemeden o tarihlerde müteveffa işçinin eşi olan müvekkilimin haberi olmadığını, davalı vekilinin bu ödemenin yapıldığını ispatlamak adına diğer miraçılar olan baba ve kardeşlere sorulmasına ilişkin talebini kabul etmediklerini, davalı vekilinin, müteveffa işçinin işe iki gün gelmediğinden dolayı iş akdinin haklı nedenlerle feshedildiği ve dolayısıyla kıdem tazminatı hakkı bulunmadığı yönündeki savunmalarının inandırıcı olmadığını savunarak davanın reddini talep etmiştir.Mahkemece veraset ilamına göre kıdem tazminatı payının bölünebilir olduğu kabul edilerek davanın kabulüne karar verilmiştir.Hüküm süresi içerisinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.Dava, muris Nihat Demir'in ölümü üzerine mirasçılarından olan davacı A.. D.. tarafından veraset ilamı ibraz edilerek, miras bırakanın hak kazandığı kıdem tazminatının kendi payına ilişkin kısmının ödenmesi istemine ilişkindir.Taraflar arasında murisin hak kazandığı kıdem tazminatı açısından mirasçının kendi payına yönelik dava açma hakkının bulunup bulunmadığı noktasında uyuşmazlık bulunmaktadır.Miras bırakanın davacılar dışında başka mirasçılarının da bulunduğu dosyaya sunulan veraset ilamından anlaşılmaktadır.TMK 640/II maddesinde; "miras bırakanın ölümü ile birlikte paylaşmaya kadar mirasçılar arasında terekedeki bütün hak ve borçları kapsayan bir ortaklığın meydana geleceği, mirasçıların terekeye el birliği ile sahip olacakları, sözleşme veya kanundan doğan temsil ya da yönetim yetkisi saklı kalmak üzere terekeye ait bütün haklar üzerinde birlikte tasarruf edecekleri" Aynı maddenin IV maddesine “Mirasçılardan her birinin , terekedeki hakların korunmasını isteyebileceği, sağlanan korumadan mirasçılardan hepsinin yararlanacağı ”öngörülmüştür.TMK 701/II maddesinde ise "el birliği mülkiyetinde ortakların belirlenmiş payları olmayıp her birinin hakkının ortaklığa ait malların tamamına yaygın olacağı" hükme bağlanmıştır.TMK. mad. 640/IV hükmü, mirasçılardan biri ya da bir kısmının başvurabileceği yasal yolları "terekedeki hakların korunması" ile sınırlı tutmuştur. Açılan dava veya başvurulan yasal yolun bu nitelikte olmadığı durumlarda ana kural (TMK. mad. 701/II) geçerli olup, bir ya da bir kısım mirasçının istemi, sıfat yokluğundan reddedilecektir.Somut olayda, davacının kıdem tazminatının kendi payına ilişkin kısmının ödenmesi istemi "terekedeki hakların korunması" ile ilgili olmayıp terekedeki haktan yararlanmaya yönelik bulunmaktadır. Böyle bir durumda ana kural gereğince birlikte hareket etme gereği vardır.Bu durumda kıdem tazminatının tahsili konusunda tüm mirasçıların birlikte dava açması veya miras ortaklığına temsilci atanması yahut TMK' nun 644. maddesi uyarınca iştirak halinde mülkiyetin müşterek mülkiyete dönüştürülmesi gerekmektedir. Davacının kendi mirasçılık payını talep yönünden aktif dava ehliyetinin bulunulmadığı dikkate alınmaksızın hüküm kurulması hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.SONUÇ:Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı sebepten BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 10.07.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.