MAHKEMESİ :İŞ MAHKEMESİDAVA : Davacı, kıdem tazminatı, ihbar tazminatı ile yıllık izin ücreti, fazla mesai ücreti, hafta tatili ücreti, bayram ücreti, son 5 yıla ait ücret alacaklarının ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.Yerel mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. Hüküm süresi içinde taraflar avukatlarınca temyiz edilmiş olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü: Y A R G I T A Y K A R A R I A) Davacı İsteminin Özeti:Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin 23.09.2004 tarihinde satış ve iş yeri teknik organizasyon yetkilisi olarak davalı şirkette çalışmaya başladığını, 03.03.2014 tarihinde hiçbir haklı gerekçe gösterilmeden iş akdinin feshedildiğini ileri sürerek, müvekkilinin davalı ....’nin sigortalısı olarak gözükse de diğer davalı ...’nın şahıs şirketinin de tüm işlerini yaptığını ileri sürerek, kıdem ve ihbar tazminatları ile yıllık izin ücreti, fazla mesai, hafta tatili, bayram ücreti ve son 5 yıla ait ücret alacaklarını istemiştir.B) Davalı Cevabının Özeti:Davalılar vekili cevap dilekçesinde özetle; davacının sadece davalı ... firmasında çalıştığını, diğer davalı ...’nın şahsi şirketinde çalışmadığını, davacının firmanın iyi iş yapmadığını, zarar ettiğini yayarak firmayı diğer firma sahiplerinin gözünde küçültüp şirketi ele geçirmeye çalıştığını, son zamanlarda firmanın yaptığı işlerin bir kısmını şirket sahiplerinden gizleyerek haksız kazanç elde etme yoluna gittiğini, şirket defterlerini kaybedip, usulsüzlük yaptığını, bazı kıymetli evrakları götürüp, şahsı adına tahsil etme yoluna gittiğini, hakkında Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunduklarını, iş ahlakına uygun olmayan davranışları sebebiyle iş akdinin haklı nedenle feshedildiğini savunarak davanın reddini istemiştir.C) Yerel Mahkeme Kararının Özeti:Mahkemece toplanan deliller, tanık beyanları, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamının değerlendirilmesinde; davalılar vekili iş akdinin haklı nedenle feshedildiğini ileri sürmüş ise de bu hususta somut bir delil sunamadığı ayrıca davacıya kıdem ve ihbar tazminatı ödemesi yapıldığının görüldüğü, buna göre davacının kıdem ve ihbar tazminatına hak kazandığının kabul edildiği, ödenen kıdem ve ihbar tazminatları mahsup edildikten sonra bakiye kıdem tazminatı hüküm altına alındığı, davacıya kıdem ve ihbar tazminatı adı altında ödeme yapılmış olduğundan ... Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen soruşturma sonucunun işçilik alacakları yönünden sonuca etkili olmayacağı değerlendirilerek bu soruşturmanın sonucunun beklenmesine gerek görülmediği, davalı yanca iş yeri giriş çıkış kaydı veya fazla mesai ücreti tahakkuku içeren bordrolar sunulmadığından tanıkların davacı ile birlikte çalıştıkları dönemler için beyanlarına itibar edilerek davacı lehine fazla çalışma alacağı ve genel tatil alacağının %30 hakkaniyet indirimi yapılarak kabulüne, dosyaya sunulan belgelere göre ödendiği ispat edilen ücretlerin mahsubu sonrası davacının ödenmemiş bakiye 15.987,50 TL ücret alacağının, davacının beyanıyla bağlı kalınarak davacının hak ettiği 150 günlük yıllık izninin 21 gününü kullandığı kabul edilerek bakiye 129 gün için izin ücretinin kabulüne, davacı hafta sonu çalışma ücreti talebinde bulunmuş ise de, tanıklar haftanın 6 günü çalışıldığını beyan ettiklerinden, ispat olunamayan hafta sonu çalışma ücreti talebinin reddine karar verilerek hüküm kurulmuştur.D) Temyiz:Kararı davacı ve davalılar vekilleri temyiz etmiştir.E) Gerekçe:1- 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu'nun 5.maddesine göre iş mahkemesinden verilen kararlar tefhim ve tebliğ tarihinden itibaren 8 gün içinde temyiz olunabilir. Bu süre içinde temyiz dilekçesinin hakime havale edildikten sonra temyiz defterine kaydının yaptırılması ve harcının yatırılması gerekir. 6100 Sayılı HMK geçici 3. Madde 1. Fıkrasına göre; “Bölge adliye mahkemelerinin, 26/9/2004 tarihli ve 5235 sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanunun geçici 2 nci maddesi uyarınca Resmî Gazete’de ilan edilecek göreve başlama tarihine kadar, 1086 sayılı Kanunun temyize ilişkin yürürlükteki hükümlerinin uygulanmasına devam olunur.” 2. Fıkrasına göre; Bölge adliye mahkemelerinin göreve başlama tarihinden önce aleyhine temyiz yoluna başvurulmuş olan kararlar hakkında, kesinleşinceye kadar 1086 sayılı Kanunun 26/09/2004 tarihli ve 5236 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten önceki 427 ilâ 454 üncü madde hükümlerinin uygulanmasına devam olunur. 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu'nun 5.maddesine göre iş mahkemesinden verilen kararlar tefhim ve tebliğ tarihinden itibaren 8 gün içinde temyiz olunabilir. Bu süre içinde temyiz dilekçesinin hakime havale edildikten sonra temyiz defterine kaydının yaptırılması ve harcının yatırılması gerekir. Temyiz süresi içinde temyiz dilekçesi temyiz defterine kaydedilmiş, ancak harç yatırılmamış ise, harç ve temyiz giderlerinin yatırılması için ilgili tarafa HUMK.’nun 434/3. Maddesi gereği 7 günlük kesin süre verilmesi gerekir. 8 günlük süre içinde temyiz edilmeyen(HUMK.432/4), temyiz defterine kaydı yapılmayan(HUMK. 434/2) veya verilen kesin süre içinde temyiz harç ve gideri yatırılmayan(HUMK. 434/3) kararlar kesinleşmiş olur.....İş Mahkemesi’nin 2014/219Esas, 2016/156 Karar ve 21.04.2016 tarihli EK KARARI ile hükmün davalı vekiline 06.04.2016 tarihinde tefhim ile tebliğ edildiği halde davacı vekilinin 15.04.2016 tarihinde hükmü temyiz ettiği oysa temyiz süresinin 14.04.2016 günü sona erdiğinden temyiz başvurusunun süresinde yapılmadığı gerekçesi ile reddedildiği, ancak gerekçeli kararın davacı vekiline 11.04.2016 da tebliğ edildiği ve kararın yasal süre içerisinde temyiz edildiği, temyizin reddine dair ek kararın da davacı vekiline 04.05.2016 tarihinde tebliği üzerine davalı vekilinin 06.05.2016 tarihinde ek kararı yasal sürede temyiz ettiği anlaşıldığından, davacının temyiz talebinin HUMK. nun 432/4. maddesi gereğince süre aşımı nedeniyle REDDİNE dair ek kararın kaldırılarak davacı vekilinin temyiz talebinin incelenmesine karar verilmiştir.2-Dosyadaki yazılara, toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre davalılar vekilinin tüm, davacı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.3- Taraflar arasında işçiye ödenen aylık ücretin miktarı konusunda uyuşmazlık bulunmaktadır. 4857 sayılı İş Kanununda 32 nci maddenin ilk fıkrasında, genel anlamda ücret, bir kimseye bir iş karşılığında işveren veya üçüncü kişiler tarafından sağlanan ve para ile ödenen tutar olarak tanımlanmıştır.Ücret kural olarak dönemsel (periyodik) bir ödemedir. Kanunun kabul ettiği sınırlar içinde tarafların sözleşme ile tespit ettiği belirli ve sabit aralıklı zaman dilimlerine, dönemlere uyularak ödenmelidir. Yukarıda değinilen Yasa maddesinde bu süre en çok bir ay olarak belirtilmiştir. İş sözleşmesinin tarafları, asgarî ücretin altında kalmamak kaydıyla sözleşme özgürlüğü çerçevesinde ücretin miktarını serbestçe kararlaştırabilirler. İş sözleşmesinde ücretin miktarının açıkça belirtilmemiş olması, taraflar arasında iş sözleşmesinin bulunmadığı anlamına gelmez. Böyle bir durumda dahi ücret, Borçlar Kanunun 323 üncü maddesinin ikinci fıkrasına göre tespit olunmalıdır. İş sözleşmesinde ücretin kararlaştırılmadığı hallerde ücretin miktarı, işçinin kişisel özellikleri, işyerindeki ya da meslekteki kıdemi, meslek unvanı, yapılan işin niteliği, iş sözleşmesinin türü, işyerinin özellikleri, emsal işçilere o işyerinde ya da başka işyerlerinde ödenen ücretler, örf ve adetler göz önünde tutularak belirlenir. 4857 sayılı Yasanın 8 inci maddesinde, işçi ile işveren arasında yazılı iş sözleşmesi yapılmayan hallerde en geç iki ay içinde işçiye çalışma koşullarını, temel ücret ve varsa eklerini, ücret ödeme zamanını belirten bir belgenin verilmesi zorunlu tutulmuştur. Aynı yasanın 37 nci maddesinde, işçi ücretlerinin işyerinde ödenmesi ya da banka hesabına yatırılması hallerinde, ücret hesap pusulası türünde bir belgenin işçiye verilmesinin zorunlu olduğu hükme bağlanmıştır. Usulünce düzenlenmiş olan bu tür belgeler, işçinin ücreti noktasında işverenden sadır olan yazılı delil niteliğindedir. Kişi kendi muvazaasına dayanamayacağından, belgenin muvazaalı biçimde işçinin isteği üzerine verildiği iddiası işverence ileri sürülemez. Ancak böyle bir husus ileri sürülsün ya da sürülmesin, muvazaa olgusu mahkemece resen araştırılmalıdır. (Yargıtay 9.HD. 23.9.2008 gün 2007/27217 E, 2008/24515 K.). Çalışma belgesinde yer alan bilgilerin gerçek dışı olmasının da yaptırıma bağlanmış olması, belgenin ispat gücünü arttıran bir durumdur. Kural olarak ücretin miktarı ve ekleri gibi konularda ispat yükü işçidedir. Ancak bu noktada, 4857 sayılı Kanunun 8 inci ve 37 nci maddelerinin, bu konuda işveren açısından bazı yükümlülükler getirdiği de göz ardı edilmemelidir. Bahsi geçen kurallar, iş sözleşmesinin taraflarının ispat yükümlülüğüne yardımcı olduğu gibi, çalışma yaşamındaki kayıt dışılığı önlenmesi amacına da hizmet etmektedir. Bu yönde belgenin verilmiş olması ispat açısından işveren lehine olmakla birlikte, belgenin düzenlenerek işçiye verilmemiş oluşu, işçinin ücret, sigorta pirimi, çalışma koşulları ve benzeri konularda yasal güvencelerini zedeleyebilecek durumdadır. Çalışma belgesi ile ücret hesap pusulasının düzenlenerek işçiye verilmesi, iş yargısını ağırlıklı olarak meşgul eden, işe giriş tarihi, ücret, ücretin ekleri ve çalışma koşullarının belirlenmesi bakımından da önemli kolaylıklar sağlayacaktır. Bu bakımdan ücretin ispatı noktasında delillerin değerlendirilmesi sırasında, işverence bu konuda belge düzenlenmiş olup olmamasının da araştırılması gerekir.Çalışma yaşamında daha az vergi ya da sigorta pirimi ödenmesi amacıyla zaman zaman, iş sözleşmesi veya ücret bordrolarında gösterilen ücretlerin gerçeği yansıtmadığı görülmektedir. Bu durumda gerçek ücretin tespiti önem kazanır. İşçinin kıdemi, meslek unvanı, fiilen yaptığı iş, işyerinin özellikleri ve emsal işçilere ödenen ücretler gibi hususlar dikkate alındığında imzalı bordrolarda yer alan ücretin gerçeği yansıtmadığı şüphesi ortaya çıktığında, bu konuda tanık beyanları gözetilmeli ve işçinin meslekte geçirdiği süre, işyerinde çalıştığı tarihler, meslek unvanı ve fiilen yaptığı iş bildirilerek sendikalarla, ilgili işçi ve işveren kuruluşlarından emsal ücretin ne olabileceği araştırılmalı ve tüm deliller birlikte değerlendirilerek bir sonuca gidilmelidir. Somut uyuşmazlıkta davacı aylık 3.000,00 TL net ücret ile çalıştığını ve prim uygulaması olduğunu iddia etmiş, davalı davacının asgari ücret ile çalıştığını savunmuştur. Mahkemece dinlenen davacı tanıklarından Mustafa Kapıcı davacının aylık 2.750-3.000 TL ile çalıştığını, diğeri davacı tanığı ve davalı tanıkları ise davacının maaşını bilmediklerini beyan etmiş ve emsal ücret araştırması sonucu ... Ticaret Odası’ndan gelen müzekkere cevabında davacının maaş bodrosundaki gibi asgari ücret ile çalıştığı bildirilmiştir. Mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporunda işçilik alacaklarının hesabında davacının aylık 3.000,00 TL net ücret ile çalıştığını kanıtlayamadığı gerekçesi ile asgari ücret esas alınmış ise de; bu konuda ki tanık beyanları gözetilmeden ve işçinin meslekte geçirdiği süre, işyerinde çalıştığı tarihler, meslek unvanı ve fiilen yaptığı iş bildirilerek sendikalarla, ilgili işçi ve işveren kuruluşlarından emsal ücretin ne olabileceği araştırılmadan sadece ... dan gelen emsal ücrete ilişkin müzekkere cevabı ile ücretin tespiti hatalı olup, emsal ücret araştırması yapılıp, tüm deliller birlikte değerlendirilerek bir sonuca gidilmesi gerekirken eksik inceleme ile davacı işçinin aylık ücret miktarının tespiti hatalıdır.F) Sonuç:Temyiz olunan kararın, yukarıda yazılı sebepden dolayı BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 08.11.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.