Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 17969 - Karar Yıl 2016 / Esas No : 4888 - Esas Yıl 2015





MAHKEMESİ :İŞ MAHKEMESİDAVA :Davacı, kötüniyet tazminatının ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.Yerel mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir. Hüküm süresi içinde duruşmalı olarak davalı avukatı tarafından temyiz edilmiş ise de; HUMK.nun 438.maddesi gereğince duruşma isteğinin miktardan reddine ve incelemenin evrak üzerinde yapılmasına karar verildikten sonra Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor sunuldu, dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:Y A R G I T A Y K A R A R I A) Davacı isteminin özeti: Davacı vekili, davacının Yapı Kredi Bankası’nda çalışırken davalı bankanın teklifi üzerine, 13,5 yıllık iş yerinden ayrılarak 03.12.2012 tarihinde davalı bankada çalışmaya başladığını, davalının davacıya şube müdür yardımcılığı teklif ettiğini, halen bu görevi yapan kişinin başka şubeye gideceğini bu nedenle boşalacak kadronun davacı tarafından doldurulacağını taahhüt ederek davacıya cazip teklif yaptığını, davacının bu teklifi kabul ettiğini ama kadronun boşalmadığını, bu arada şube müdürü değişince davacının çalışmasına ihtiyaç kalmadığını, davalının kötü niyetini gösteren hususların; İş Kanunu’nun 21. maddesi hükmünün uygulanmasının engellenmesi için 6 ayını doldurmadan davacının iş aktinin feshedilmesi, 2 aylık deneme süresi bulunmasına rağmen bu süre içinde davacının iş aktinin feshedilmemesi, fesihte geçerli bir gerekçe gösterilmememesi olduğunu ileri sürerek kötüniyet tazminatı alacaklarını istemiştir.B)Davalı cevabının özeti: Davalı vekili, davacının davalı işverenlikte 5 ay çalıştığını, sadece 4 müşteri edindiğini, kampanyalarda başarı göstermediğini, aksiyon almakta geç kaldığını, ağır kaldığını, müşteri ziyaretine çıkmakta isteksiz olduğunu, mali tahlil bilgisinin ve satış kaabiliyetinin yetersiz olduğunu, amirlerinin bu konularda eksiklerini gidersin diye davacıyı defalarca uyardığını, ama performansında gelişme olmadığını, isteksiz çalışmasına devam ettiğini, çok düşük performans göstermesi nedeni ile iş aktinin feshedildiğini, davalı bünyesinde çalışırken zaten davacının Şekerbank ile görüşmler yaptığını, zira davacının da davalı nezdindeki düşük performansının farkında olduğunu, fesihten hemen sonra Şekerbank’ta işe başvurduğunu, davacının Şekerbanktaki mülakat, işe kabul ve işe başlama tarihlerinin sorulması gerektiğini, davacının iddiasını ispatlaması gerektiğini, iddia ve taleplerin yersiz olduğunu savunarak davanın reddini istemiştir.C)Yerel Mahkeme kararının özeti:Mahkemece, toplanan delillere ve bilirkişi raporuna göre, davacıya ait şahsi sicil dosyası ve ücret bordrolarının dosya arasına katıldığı, davacının davalı yanında ilk olarak 03.12.2012 tarihinde işe başladığı 15.05.2013 tarihinde iş yerinden ayrıldığı, davacının SGK'da bulunan aylık prim ve hizmet belgesi dökümleri, işten ayrılış bildirgelerinin dosya arasına katıldığı, dosya arasına davacı ile davalı banka arasında 03.12.2012 tarihli imzalanmış bulunan belirsiz süreli iş sözleşmesinin katıldığı, davacının ücretinin brüt 6.000 TL olduğu ve bunun yanında ek ödeme bulunmadığı, Şeker Bank tarafından verilen cevabi yazıya göre; iş görüşmelerine davacının 02.05.2013 tarihinde başladığı ve 03.06.2013 tarihinde ticari pörtföy yöneticisi olarak işe başladığı, Mahkeme tarafından 24.07.2014 tarihli bilirkişi raporunun alındığı, dosyada dinlenen davacı tanıkları davacı için öngörülen konumdaki yerin kodrosunun boşaltılmadığından dolayı aynı işte 2 kişi bulunamayacağından davacının iş aktine son verildiğini beyan ettiği, davalı tanığının ise, davacının çalıştığı zaman boyunca işinde isteksiz ve ağır kaldığı müşterilerle ilişkilerinin yeterli olmadığını ve bu konuda bilgisinin eksik kaldığından dolayı iş aktinin fesh edildiğini beyan ettiği, dosyada bu tanık anlatımlarını doğrular veya destekleyen hiç bir belge ve delil bulunmadığı ve dosya içinde tanık anlatımları arasında çelişkiler bulunduğu, Yargıtayın ilke kararına göre, belirsiz süreli iş sözleşmelerinde taraflarca ihbar öneli tanınmak suretiyle yada ihbar tazminatı ödenerek her zaman fesih mümkün ise de ; bu hakkında her hak gibi MK 2.maddesine göre dürüstlük ve objektif iyi niyet kurallarına göre kullanılması gerektiği, aksi takdirde fesih hakkının kötüye kullanıldığından söz edileceği, davacının davalı bankaya alınırken şube müdür yardımcılığı görevinin teklif edildiği ve bu görevi yürüten personelin başka bir şubeye atanmasının yapılacağı bu nedenle boşalacak kadronun davacıya teklif edildiği, davacının da ....... Bankası AŞ de çalışırken bu teklife sıcak bakarak, davalı bankaya transfer olduğu anlaşılmış olup, öncelikle davalı banka tarafından davacının çalışmış olduğu bankadaki performansı, niteliği, işe yatkınlığı ve davalı bankaya fayda sağlayacağı düşünülerek transfer edildiği ve taraflar arasında iş sözleşmesinin yapıldığı, bu kez davalı bankanın davacıdan yeteri kadar fayda sağlanamadığı, kendisinin yeteri kadar performans gösteremediği, bu nedenle iş aktinin 5 ay 13 gün sonra fesh edilmesi gerekçesinin Mahkeme tarafından yerinde görülmediği, davalı bankanın fesih gerekçesinin objektif kriterlerden uzak, subjektif kriterlere göre alındığı ve davacının iş aktinin fesh edildiği nazara alındığında kısa bir süre sonra iş aktinin fesh edilmesinin davacının sektörel bazda kariyerini zedeleyici bir fesih olarak değerlendirilmesi gerektiği sonucuna varıldığı, davacının davalı iş yerinden ayrılmasından sonra başka bir bankada iş bulması ve daha sonra işe başlaması davacının hayatını ikame ettirmesi açısından zorunlu olduğu sonucuna varıldığı, ayrıca davacının başka bir bankada iş bulmasının da yine sektörel bazda performansına ve çalışmasına güvenilir bir kişi olduğunu gösterdiği, davacının iş aktinin davalı iş veren tarafından 4857 Sayılı yasanın 17. maddesi uyarınca kötü niyetli olarak fesh edildiği sonucuna varıldığı, bu itibarla 24.07.2014 tarihli bilirkişi raporu ve bu raporlarda yapılan açıklama ve hesaplamaların gerekçe oluşturmaya ve hüküm vermeye yeterli görüldüğü, davacının 07.08.2014 tarihli ıslah dilekçesindeki talepleri de dikkate alındığında açılan davanın kabulüne karar verilmesi gerektiği gerekçesi ile davanın kabulüne karar verilmiştir.D)Temyiz: Karar süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.E)Gerekçe: Uyuşmazlık, taraflar arasındaki ilişkide kötüniyet tazminatının koşullarının oluşup oluşmadığı noktasında toplanmaktadır.Belirsiz süreli iş sözleşmesinin taraflarca ihbar öneli tanınmak suretiyle ya da ihbar tazminatı ödenerek her zaman feshi mümkün ise de, bu hakkın da her hak gibi Medenî Kanunun 2 nci maddesi uyarınca dürüstlük ve objektif iyiniyet kurallarına uygun biçimde kullanılması gerekir. Aksi takdirde fesih hakkının kötüye kullanılmış olduğundan söz edilir. Fesih hakkını kötüye kullanan işveren, 4857 sayılı İş Kanununun 17 nci maddesi uyarınca, bildirim sürelerine ait ücretin üç katı tutarında tazminat ödemek zorundadır. Bahsi geçen tazminata uygulamada kötüniyet tazminatı denilmektedir.Kötüniyet tazminatına hak kazanma koşulları ve tazminat miktarının hesaplanması açısından, 4857 sayılı Yasada önemli değişiklikler öngörülmüştür. Yasanın 17 nci maddesinin altıncı fıkrasının açık hükmü gereğince, iş güvencesi kapsamında olan işçiler yönünden kötüniyet tazminatına hak kazanılması mümkün değildir. 1475 sayılı Yasada, “işçinin sendikaya üye olması, şikâyete başvurması” gibi sebepler ileri sürülerek iş sözleşmesinin sonlandırılması, kötüniyetin varlığı açısından örnekseme biçiminde sayıldığı halde, 4857 sayılı Yasada genel anlamda fesih hakkının kötüye kullanılmasından söz edilmiştir. Maddenin gerekçesinde de belirtildiği üzere, işçinin işvereni şikâyet etmesi, aleyhine dava açması veya tanıklık yapması nedenlerine bağlı fesihlerin kötüniyete dayandığı kabul edilmelidir. Tazminat miktarının belirlenmesi de Yasa ile açıklığa kavuşturulmuş, “kötüniyet tazminatının” ihbar önellerine ait ücretin üç katı tutarında olacağı belirtilmiş ve ayrıca ihbar tazminatının da ödeneceği hüküm altına alınmıştır. Yasanın 17 nci maddesinin son fıkrasındaki düzenleme kötüniyet tazminatını da kapsamakta olup, bu tazminatın hesabında da işçiye ücreti dışında sağlanmış para veya para ile ölçülebilir menfaatler dikkate alınmalıdır (Yargıtay 9.HD. 12.6.2008 gün 2007/21422 E, 2008/ 15336 K).Somut olayda, davacı lehine kötü niyet tazminatına hükmedilmesi için yukarda yazılı ilke kararında belirtilen koşullar oluşmamıştır. Bu nedenle, davacının davasının reddi gerekirken kabulü hatalıdır.F)SONUÇ:Temyiz olunan kararın yukarda yazılı sebeplerden BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 17/10/2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.