MAHKEMESİ :İŞ MAHKEMESİDAHİLİ DAVALI : ... DAVA : Davacı, kıdem tazminatı, ihbar tazminatı ile ücret, izin ücreti alacaklarının ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.Yerel mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir. Hüküm süresi içinde dahili davalı tarafından temyiz edilmiş olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü: Y A R G I T A Y K A R A R I Davacı asil 21.09.2007 harç tarihli dilekçesi ile “ .A.Ş “ aleyhine kıdem tazminatı, ihbar tazminatı, yıllık ücretli izin alacağı ve ücret alacağının tahsili talebi ile dava açmıştır.Davacı yargılamanın devamı sırasında 08.04.2008 tarihli dilekçesi ile dava dilekçesinde gösterilen davalı Şirketin yanı sıra hiçbir açıklama yapmadan “ ... “ isimli kişiyi davaya dahil ettiğini bildirmiştir.Mahkemece dahili dava talebi hakkında bir ara kararı oluşturulmadan bu dilekçe ...’ e tebliğ edilmiştir.Dahili davalı olarak kendisine tebligat yapılan ... 03.06.2008 tarihli cevap dilekçesi ile “ Dava ve şirket ile bir ilişkisinin olmadığını, sadece 2005-2006 döneminde dışarıdan mali müşavirliğini yaptığını “ bildirmiştir.Mahkemece yapılan yargılama sırasında dava dilekçesinde davalı olarak gösterilen Şirketin tasfiyeye girdiği anlaşılmış, davaya tasfiye halindeki şirket vekili vekalet sunmuş, ancak davaya karşı bir beyanda bulunmamıştır.Mahkemece yapılan yargılama sonunda 04.05.2010 tarihli oturumda duruşma bitirilerek “ Açılan davanın 12.08.2009 tarihli bilirkişi raporu doğrultusunda kabulüne dair davacı asilin yüzünde, davalının yokluğunda Yargıtay yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup, usulen anlatıldı. “ şeklindeki kısa karar tefhim edilmiştir.Mahkeme gerekçeli karar başlığında davalı ve dahili davalı ayrı ayrı gösterilmiş ve hüküm altına alınan alacakların davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmiştir.Anayasa’nın 138 ve 141. maddeleri uyarınca Hakimler, Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdanı kanaatlerine göre hüküm verirler ve bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır. Bu gerekçede hukuki esaslara ve kurallara dayanmalı, nedenleri açıklanmalıdır. Herkes Anayasanın 36 ncı maddesinde ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6 ncı maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkına sahiptir. Hukuki Dinlenilme Hakkı” gereğince davanın tarafları, müdahiller ve yargılamanın diğer ilgilileri, kendi hakları ile bağlantılı olarak hukuki dinlenilme hakkına sahip olup, bu hakkın yargılama ile ilgili olarak bilgi sahibi olunmasını, açıklama ve ispat hakkını, mahkemenin, açıklamaları dikkate alarak değerlendirmesini ve kararların somut ve açık olarak gerekçelendirilmesini içermektedir. Mahkemeler, kararlarını somut ve açık bir şekilde gerekçelendirmek zorundadırlar. Eksik, şeklî ve görünüşte gerekçe yazılması adil yargılanma hakkının (hukukî dinlenilme hakkının), ihlâlidir. Karar tarihinde yürürlükte bulunan HUMK. nun 388. maddesinde de, verilecek hükümde tarafların iddia ve savunmalarının özetinin, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususların, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delillerin, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesinin, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebeplerin yer alması gerektiği açıkça vurgulanmıştır. Kararın gerekçesinde maddi olay saptanmalı, hukuki niteliği ve uygulanacak hukuki kurallar belirlenmeli, bu konuda gerekli inceleme ve delillerden sözedilmeli, hukuk kuralları somut olaya uygulanmalı ve sonunda hüküm kurulmalıdır. Maddi olgularla hüküm fıkrası arasındaki hukuki bağlantı da ancak bu şekilde kurulabilecek, ayrıca yasal unsurları taşıyan bu gerekçe sayesinde, kararların doğruluğunun denetlenebilmesi mümkün olacaktır.1086 sayılı HUMK. nun 388/son maddesi uyarınca “hükümle taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, mümkünse sıra numarası altında birer birer, açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmelidir “ Ayrıca alacak davalarında, davaya zorunlu dava arkadaşlığı dışında dahili dava yolu ile davalı ithali ( eklenmesi ) mümkün değildir.Dava dosyası ve mahkeme kararı yukarıdaki yasal düzenlemeler ve açıklamalar kapsamında değerlendirildiğine;Mahkemece davaya dahili dava yolu ile davalı ithaline izin verilip, hakkında usulüne uygun dava açılmayan dahili davalı aleyhine hüküm kurulması,Hükmün esasını teşkil eden hüküm özetinin ( kısa kararın ) HUMK. nun 388/son maddesine aykırı biçimde “ Açılan davanın 12.08.2009 tarihli bilirkişi raporu doğrultusunda kabulüne dair davacı asilin yüzünde, davalının yokluğunda Yargıtay yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup, usulen anlatıldı. “ şeklinde oluşturulması,Gerekçeli kararda iddia ve savunmanın tartışılmaması, taleplerin hangi sebeplerle kabul edildiğinin fiili ve hukuki gerekçelerinin gösterilmemesi ve özellikle davacının hak ve alacaklarından davalı ile dahili davalının müştereken sorumlu tutulmalarının fiili ve hukuki gerekçelerinin yazılmaması, isabetsizdir.Mahkemenin tefhim edilen kısa kararının karar tarihinde yürürlükte bulunan HUMK. nun 388. maddesindeki unsurları taşımaması, kararın gerekçesiz olması ve hakkında usulüne uygun dava açılmayan dahili davalı aleyhine karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir.Sonuç:Temyiz olunan kararın, yukarıda yazılı sebeplerden dolayı BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine 10.10.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.