Kanun Detayı

Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 16826 - Karar Yıl 2014 / Esas No : 13243 - Esas Yıl 2012





MAHKEMESİ : İZMİR 7. İŞ MAHKEMESİTARİHİ : 16/02/2012NUMARASI : 2011/134-2012/108DAVA :Davacı, kıdem tazminatı, ücret alacağı, yıllık izin ücreti, fazla mesai ücreti alacaklarının ödetilmesine karar verilmesini istemiştir. Yerel mahkeme, isteği hüküm altına almıştır. Hüküm süresi içinde davalı avukatı tarafından temyiz edilmiş olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü: Y A R G I T A Y K A R A R I A) Davacı İsteminin Özeti:Davacı vekili; davalı işyerinde 25.06.2005-14.02.2011 tarihleri arasında çalışan müvekkilinin son ücretinin aylık net 1.500.-TL olduğunu, ancak SGK ya asgari ücret üzerinden bildirildiğini, asgari ücret kısmının banka kanalı ile, kalan diğer kısmının elden ödendiğini, fazla çalıştırıldığını ancak fazla mesai ücretinin ödenmediğini, yıllık izin kullandırılmadığını ve izin ücretinin ödenmediğini, maaşlarının uzun süredir geç ödendiğini, bir kısmının ise ödenmediğini, iş akdini bu nedenlerle haklı nedenle feshettiğini iddia ederek, kıdem tazminatı, ücret, yıllık izin ve fazla çalışma alacaklarının davalıdan tahsilini istemiştir. B) Davalı Cevabının Özeti:Davalı vekili; davanın reddini savunmuştur.C) Yerel Mahkeme Kararının Özeti:Mahkemece davanın kısmen kabulüne hükmedilmiştir.D) Temyiz:Kararı davalı temyiz etmiştir.E) Gerekçe: Davaların kısa zamanda sonuçlandırılması, adaletin bir an önce tecellisi için, taraflarca veya Mahkemelerce yapılması gereken bir kısım adli işlemler sürelere bağlanmıştır. Bu sürelerin bazılarını kanun bizzat belirlerken, bir kısmını işin özelliğine, tarafların durumlarına göre belirlenmesi için hakime bırakmıştır. Kanuni süreler açıkça belirtilen ayrıcalıklar dışında kesindir. Bu nedenle kanunun tayin ettiği süreler hakim tarafından azaltıp çoğaltılamaz. Hakimin belirlediği süreler ise kural olarak kesin değildir. Hakim tayin ettiği süreyi henüz dolmadan azaltıp çoğaltacağı gibi, süre geçtikten sonra da tarafın isteği üzerine yeni bir süre tanıma yoluna da gidebilir. Bu takdirde verilen ikinci süre kesindir. Ancak, hakim kendi belirlediği sürenin kesin olduğuna da karar verebilir. Kesin sürenin tayin edilmesi halinde, karşı taraf yararına usulü kazanılmış hak doğacağı da kuşkusuzdur. Hemen belirtmek gerekir ki, ister kanun, isterse hakim tarafından tayin edilmiş olsun, kesin süre içerisinde yerine getirilmeyen bir işlemin bu süre geçtikten sonra yerine getirilmesine yasal olanak yoktur. Böylece kesin sürenin kaçırılması; o delile veya hakka dayanamamak gibi ağır sonuçları birlikle getirmekte, bazen davanın kaybedilmesine dahi neden olmaktadır. Bu itibarla geciken adaletin de bir adaletsizlik olduğu düşüncesinden hareketle, davaların yok yere uzamasını veya uzatılmak istenmesini engellemek üzere konan kesin süre kuralı, kanunun amacına uygun olarak kullanılmalı, kesin süreye ilişkin ara kararı her türlü yanlış anlaşılmayı önleyecek biçimde açık ve eksiksiz yazılmalı, yapılacak işler teker teker belirtilmelidir. Bunun yanında verilen süre yeterli, emredilen işler, gerekli ve yapılabilir nitelik taşımalı, ayrıca hakim süreye uymamanın sonuçlarını açıkça anlatmalı, tarafları uyarmalıdır. Öte yandan, kesin süre tarafların yanında hakimi de bağlayacağından uyulmaması halinde gereği hakim tarafından hemen yerine getirilmelidir. Somut olayda, davalı vekiline 16.05.2011 tarihli ilk oturumun dört numaralı kararı ile vekaletnamesini, cevap dilekçesini, delillerini ve tanıklarının ad ve adreslerini bildirmesi için 10 günlük kesin süre verildiği ve kesin sürenin sonuçları hatırlatıldığı, duruşmanın 14.09.2011 tarihine bırakıldığı, davalı vekilince kendisine verilen kesin süre içinde delil listesinin mazeret dilekçesi ile birlikte mahkemeye sunulduğu, 14.09.2011 tarihli oturumda mazeretin vesikalandırılmadığı ve masraf da verilmediği gerekçesiyle reddedildiği ve dosyanın bilirkişiye tevdi edildiği, takip eden celse davalı vekilinin tanıklarının dinlenmediğini, ara kararda masraf konusunda da bir belirleme bulunmadığını belirttiği, aynı hususları bilirkişi raporuna itiraz dilekçesinde de tekrarladığı, ancak mahkemece davalının tanık dinletme talebi yönünden bir karar verilmeden dosyanın takip eden celse karara çıkarıldığı anlaşılmıştır. Mahkemece, yargılama sırasında yürürlükte bulunan 1086 Sayılı HUMK ve 6100 Sayılı HMK’daki hükümlere uyulmadan, bildirilen tanıkların dinlenmesi konusunda usulüne uygun kesin süre verilmeden hüküm kurulması savunma hakkının kısıtlanması niteliğinde olduğundan bozmayı gerektirmiştir.F) Sonuç:Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı sebepten BOZULMASINA, bozma sebebine göre sair temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgilisine iadesine, 26/05/2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.