MAHKEMESİ :İŞ MAHKEMESİDAVA :Davacı, kıdem tazminatı, yıllık izin ücreti, fazla çalışma ücreti, ulusal bayram ve genel tatil ücreti, hafta tatili ücreti ile ücret alacaklarının ödetilmesine karar verilmesini istemiştir. Yerel mahkeme, isteği kısmen hüküm altına almıştır. Hüküm süresi içinde davalı avukatı tarafından temyiz edilmiş olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü: Y A R G I T A Y K A R A R I A) Davacı İsteminin Özeti:Davacı, fazla çalışma, hafta tatili ve ulusal bayram genel tatil ücretlerinin zamanında ödenmemesi, aylık ücretlerinin zamanında ödenmemesi nedenleriyle İş Kanunun 24/2. maddesi uyarınca hizmet sözleşmesini tek taraflı olarak feshettiğini ileri sürerek, kıdem tazminatı ile yıllık izin, fazla çalışma, ulusal bayram genel tatil, hafta tatili ve ücret alacaklarının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.B) Davalı Cevabının Özeti:Davalı, davacının, işten ayrılmasının hemen akabinde, KPSS atamasının daha önce yapılmış olması nedeni ile devlet hastanesinde 4-b kadrosunda sözleşmeli personel olarak işe girdiğini, davacının asıl gayesinin sebepsiz yere devamsızlık yapması ve bunun sonuçlarını önlemek olduğunu savunarak, davanın reddini istemiştir.C) Yerel Mahkeme Kararının Özeti:Mahkemece, toplanan kanıtlar ve bilirkişi raporuna dayanılarak, ücretleri zamanında ödenmeyen davacının haklı olarak hizmet sözleşmesi feshettiği gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.D) Temyiz:Kararı davalı temyiz etmiştir. E) Gerekçe:1- Dosyadaki yazılara toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre, davalının aşağıdaki bendlerin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.2- Taraflar arasında işçiye ödenen aylık ücretin miktarı konusunda uyuşmazlık bulunmaktadır. 4857 sayılı İş Kanununda 32 nci maddenin ilk fıkrasında, genel anlamda ücret, bir kimseye bir iş karşılığında işveren veya üçüncü kişiler tarafından sağlanan ve para ile ödenen tutar olarak tanımlanmıştır.Ücret kural olarak dönemsel (periyodik) bir ödemedir. Kanunun kabul ettiği sınırlar içinde tarafların sözleşme ile tespit ettiği belirli ve sabit aralıklı zaman dilimlerine, dönemlere uyularak ödenmelidir. Yukarıda değinilen Yasa maddesinde bu süre en çok bir ay olarak belirtilmiştir. İş sözleşmesinin tarafları, asgarî ücretin altında kalmamak kaydıyla sözleşme özgürlüğü çerçevesinde ücretin miktarını serbestçe kararlaştırabilirler. İş sözleşmesinde ücretin miktarının açıkça belirtilmemiş olması, taraflar arasında iş sözleşmesinin bulunmadığı anlamına gelmez. Böyle bir durumda dahi ücret, Borçlar Kanunun 323 üncü maddesinin ikinci fıkrasına göre tespit olunmalıdır. İş sözleşmesinde ücretin kararlaştırılmadığı hallerde ücretin miktarı, işçinin kişisel özellikleri, işyerindeki ya da meslekteki kıdemi, meslek unvanı, yapılan işin niteliği, iş sözleşmesinin türü, işyerinin özellikleri, emsal işçilere o işyerinde ya da başka işyerlerinde ödenen ücretler, örf ve adetler göz önünde tutularak belirlenir. 4857 sayılı Yasanın 8 inci maddesinde, işçi ile işveren arasında yazılı iş sözleşmesi yapılmayan hallerde en geç iki ay içinde işçiye çalışma koşullarını, temel ücret ve varsa eklerini, ücret ödeme zamanını belirten bir belgenin verilmesi zorunlu tutulmuştur. Aynı yasanın 37 nci maddesinde, işçi ücretlerinin işyerinde ödenmesi ya da banka hesabına yatırılması hallerinde, ücret hesap pusulası türünde bir belgenin işçiye verilmesinin zorunlu olduğu hükme bağlanmıştır. Usulünce düzenlenmiş olan bu tür belgeler, işçinin ücreti noktasında işverenden sadır olan yazılı delil niteliğindedir. Kişi kendi muvazaasına dayanamayacağından, belgenin muvazaalı biçimde işçinin isteği üzerine verildiği iddiası işverence ileri sürülemez. Ancak böyle bir husus ileri sürülsün ya da sürülmesin, muvazaa olgusu mahkemece resen araştırılmalıdır. (Yargıtay 9.HD. 23.9.2008 gün 2007/27217 E, 2008/24515 K.). Çalışma belgesinde yer alan bilgilerin gerçek dışı olmasının da yaptırıma bağlanmış olması, belgenin ispat gücünü arttıran bir durumdur. Kural olarak ücretin miktarı ve ekleri gibi konularda ispat yükü işçidedir. Ancak bu noktada, 4857 sayılı Kanunun 8 inci ve 37 nci maddelerinin, bu konuda işveren açısından bazı yükümlülükler getirdiği de göz ardı edilmemelidir. Bahsi geçen kurallar, iş sözleşmesinin taraflarının ispat yükümlülüğüne yardımcı olduğu gibi, çalışma yaşamındaki kayıt dışılığı önlenmesi amacına da hizmet etmektedir. Bu yönde belgenin verilmiş olması ispat açısından işveren lehine olmakla birlikte, belgenin düzenlenerek işçiye verilmemiş oluşu, işçinin ücret, sigorta pirimi, çalışma koşulları ve benzeri konularda yasal güvencelerini zedeleyebilecek durumdadır. Çalışma belgesi ile ücret hesap pusulasının düzenlenerek işçiye verilmesi, iş yargısını ağırlıklı olarak meşgul eden, işe giriş tarihi, ücret, ücretin ekleri ve çalışma koşullarının belirlenmesi bakımından da önemli kolaylıklar sağlayacaktır. Bu bakımdan ücretin ispatı noktasında delillerin değerlendirilmesi sırasında, işverence bu konuda belge düzenlenmiş olup olmamasının da araştırılması gerekir.Çalışma yaşamında daha az vergi ya da sigorta pirimi ödenmesi amacıyla zaman zaman, iş sözleşmesi veya ücret bordrolarında gösterilen ücretlerin gerçeği yansıtmadığı görülmektedir. Bu durumda gerçek ücretin tespiti önem kazanır. İşçinin kıdemi, meslek unvanı, fiilen yaptığı iş, işyerinin özellikleri ve emsal işçilere ödenen ücretler gibi hususlar dikkate alındığında imzalı bordrolarda yer alan ücretin gerçeği yansıtmadığı şüphesi ortaya çıktığında, bu konuda tanık beyanları gözetilmeli ve işçinin meslekte geçirdiği süre, işyerinde çalıştığı tarihler, meslek unvanı ve fiilen yaptığı iş bildirilerek sendikalarla, ilgili işçi ve işveren kuruluşlarından emsal ücretin ne olabileceği araştırılmalı ve tüm deliller birlikte değerlendirilerek bir sonuca gidilmelidir. Somut olayda; davacı 1.800 TL net ücret aldığını ileri sürmüş, davalı, davacının 1.100 TL net ücret aldığını savunmuştur. Davacı tanıkları davacının 1.800 TL ücret aldığını, davalı tanığı ise 1.100 TL ücret aldığını beyan etmişlerdir. Mahkemece, davacının ücretinin 1.800 TL net olarak kabulü ile yapılan hesaplamaya itibarla hüküm kurulmuştur. Ücret ihtilaflı olduğundan mahkemece, davacının ücretlerinin yatırıldığı banka kayıtlarının getirtilmesi ile yukarıdaki ilkeler doğrultusunda emsal ücret araştırılması yapılarak alınacak ek rapora göre sonuca gidilmesi gerekirken eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir. 3- Taraf tanıklarının müşterek anlatımlarından davacının işyerinde 4 gün 08.00-18.00, 1 gün 08.00-08.00 (24 saat nöbet) şeklinde çalıştığı ve nöbetin ertesi günü 24 saat izin kullanıldığı ve hafta tatilinin ayrıca kullanıldığı izlenimi edinilmektedir.Bu izlenime rağmen mahkemece haftada 6 gün üzerinden çalışma olduğu kabul edilerek fazla mesai ücreti hesaplandığı görülmektedir.Mahkemece duruşmada dinlenen her 3 taraf tanığı da tekrar dinlenerek nöbet sonrası 1 gün izin yapılması konusu açıklattırılarak haftalık çalışma gün sayısının nöbet sonrası izin nedeniyle 5 gün mü yoksa 6 gün mü olduğu açığa kavuşturularak davacının fazla çalışma yapıp yapmadığı, nöbette ara dinlenmesi de düşülerek belirlenip nöbet sonrası 24 saatlik dinlenme nedeniyle 4857 sayılı yasanın 41/4.maddesi de dikkate alınarak fazla çalışma ücreti talebinin değerlendirilmesi gerekirken eksik araştırma ve hatalı hesap yöntemi ile sonuca gidilmesi bozmayı gerektirmiştir.F) Sonuç:Temyiz olunan kararın, yukarıda yazılı sebepten dolayı BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 16.01.2013 gününde oybirliğiyle karar verildi.