MAHKEMESİ :İŞ MAHKEMESİDAVA :Davacı, kıdem tazminatı, ihbar tazminatı, fazla mesai ücreti ile yıllık izin ücreti alacaklarının ödetilmesine karar verilmesini istemiştir. Yerel mahkeme, isteği kısmen hüküm altına almıştır. Hüküm süresi içinde davalı avukatı tarafından temyiz edilmiş olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü: Y A R G I T A Y K A R A R I A) Davacı İsteminin Özeti:Davacı vekili, müvekkilinin davalı işletmenin ... şube ... Bölge Müdürlüğünde 01.12.1999-15.10.2008 tarihleri arasında aralıksız, son olarak hasar departmanında sigortalılara hasar ödemelerinin hazırlanması, hasar dosyalarının açılması ve buna bağlı evrak takibi işinde çalıştığını, son maaşının aylık 2.541,00 TL olduğunu, davacıya her gün 5,60 TL öğle yemeği ücreti verildiğini, fazla mesaiye kaldığı zamanlarda akşam yemekleri, iş gezilerine gittiği zaman yatılı olarak kaldığında ya da kalmadığında yollukların işveren tarafından karşılandığını, 3 ayda bir, yılda toplam 4 kez 1 aylık brüt maaş tutarında ikramiye aldığını, aylık 97,00 TL yol parası ödendiğini, dini bayramlarda çeyrek maaş tutarında bayram ikramiyesi verildiğini, davacıya her yıl özel ... sigortası yaptırıldığın?? ve poliçenin yıllık priminin 1.000,00 TL olduğunu, yılda bir kez en az bir brüt maaş tutarında temettü ödemesi yapıldığını, her yıl 1.300,00 TL civarında yakacak yardımı yanında aile, evlenme, eğitim, giyecek, kreş yardımı, performans primi, yılbaşı çekleri verildiğini, davacının ... Sendikası ... üyesi olduğunu, iş akdinin işveren tarafından 4857 sayılı Yasanın 17.maddesi gereğince ihbar öneli verilmeksizin feshedildiğini, davacının 1999/Aralık-2000/Ocak ve Şubat aylarında 3 ay boyunca her gece saat 23:00’ e kadar çalıştığını, çalışma hayatının ilk 5 yılını acenteler servisinde geçirdiğini ve 2000-2005 yılları arasında haftanın en az 3-4 günü gece saat 21:00-21:30’ a kadar çalıştığını, ayrıca yine bu çalışma döneminde ayda 3-4 gece 00:00-01:00 saatlerine kadar mesaisinin sürdüğünü, çalışma saatlerinin normal olarak 08:00-19:00 saatleri arasında olduğunu, 2006 yılına kadar Cumartesi günü dahil haftanın 6 günü normal mesai düzeninde çalıştığını, 2006 yılından sonra Cumartesi günleri mesai yapmadığını, yapmış olduğu fazla mesai ücretlerinin ödenmediğini, iş yoğunluğu nedeniyle yıllık ücretli iznini kullanmakta zorlandığını, işyeri uygulaması açısından Cumartesi günleri tatil yapıldığını,kullandırılan yıllık iznin Cumartesi gününe rastlaması ve Cumartesi gününün iş günü olarak kabul edilmemesi halinde davacının yıllık izninden pek azını kullandığını ve bakiye izin ücretinin ödenmediğini belirterek, kıdem-ihbar tazminatı farkı, fazla çalışma ücret alacağı ve yıllık izin ücret alacağını temerrüt tarihinden itibaren bankalarca mevduata verilen en yüksek faiz oranı üzerinden işleyecek faiziyle tahsilini istemiştir.B) Davalı Cevabının Özeti:Davalı vekili, davacının 01.12.1999-15.10.2008 tarihleri arasında çalıştığını, iş akdinin müvekkili şirket tarafından feshedildiğini, hak etmiş olduğu kıdem ve ihbar tazminatlarının tüm sosyal hakları ile birlikte eksiksiz ödendiğini, davacının tüm işçilik hak ve alacaklarını tahsil ettiğine ilişkin olarak davalıyı ibra ettiğini ve her türlü dava hakkından feragat ettiğini, bu nedenle kıdem ve ihbar tazminatı fark alacağı taleplerini kabul etmediklerini, keza davacının çalışma saatlerine ilişkin iddialarını da kabul etmediklerini, işyerinde haftanın 5 günü 08:30-17:30 saatleri arasında çalışıldığını, bu nedenle 4857 sayılı İş Yasasında öngörülen haftalık 45 saatlik çalışma süresinin aşılmadığını, ayrıca davacının sürekli işyerinde bulunduğunu ve gün içinde işlerini kendisinin düzenlediğini ve programladığını, davacının üzerine düşen görevleri yeterli dikkat ve özeni göstermeyerek mesai saatinden sonra çalışmasının işverenin fazla çalışması karşılığında ücret ödeme yükümlülüğünü doğurmayacağını, ayrıca davacının görevinin mesai saatleri içinde yetiştirilebilecek nitelikte olduğunu ve fazla çalışmayı gerektiren bir görevde çalışmadığını ve fazla çalışmasının olmadığını, maaşlarını ihtirazı kayıtsız tahsil ettiğini,bu nedenlerle fazla çalışma talebinin reddi gerektiğini, davacının taleplerinin zamanaşımına uğradığını belirterek, davanın reddini savunmuştur.C) Yerel Mahkeme Kararının Özeti:Mahkemece, davanın kısmen kabulüne, karar verilmiştir.D) Temyiz:Kararı, davalı temyiz etmiştir E) Gerekçe:Taraflar arasında düzenlenen ibranamenin geçerliliği konusunda uyuşmazlık bulunmaktadır. Türk Hukukunda ibra sözleşmesi 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nda düzenlenmiş olup, kabul edilen Yasanın 132 inci maddesinde “Borcu doğuran işlem kanunen veya taraflarca belli bir şekle bağlı tutulmuş olsa bile borç, tarafların şekle bağlı olmaksızın yapacakları ibra sözleşmesiyle tamamen veya kısmen ortadan kaldırılabilir” şeklinde kurala yer verilmiştir. İş ilişkisinde borcun ibra yoluyla sona ermesi ise 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 420 inci maddesinde öngörülmüştür. Sözü edilen hükme göre, işçinin işverenden alacağına ilişkin ibra sözleşmesinin yazılı olması, ibra tarihi itibarıyla sözleşmenin sona ermesinden başlayarak en az bir aylık sürenin geçmiş bulunması, ibra konusu alacağın türünün ve miktarının açıkça belirtilmesi, ödemenin hak tutarına nazaran noksansız ve banka aracılığıyla yapılması şarttır. Bu unsurları taşımayan ibra sözleşmeleri veya ibraname kesin olarak hükümsüzdür. Hakkın gerçek tutarda ödendiğini ihtiva etmeyen ibra sözleşmeleri veya ibra beyanını muhtevi diğer ödeme belgeleri, içerdikleri miktarla sınırlı olarak makbuz hükmündedir. Bu hâlde dahi, ödemelerin banka aracılığıyla yapılmış olması gerekir. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 420 inci maddesinde, iş sözleşmesinin sona ermesinden itibaren bir ay içinde yapılan ibra sözleşmelerine geçerlilik tanınmayacağı bildirilmiştir. Aynı maddede, alacağın bir kısmının ödenmesi şartına bağlı ibra sözleşmelerinin (ivazlı ibra), ancak ödemenin banka kanalıyla yapılmış olması halinde geçerli olacağı öngörülmüştür. 4857 sayılı İş Kanununun 19 uncu maddesinde, feshe itiraz bakımından bir aylık hak düşürücü süre öngörülmüş olmakla, feshi izleyen bir ay içinde işçinin işe iade davası açma hakkı bulunmaktadır. Bu noktada feshi izleyen bir aylık süre, işçinin eski işine dönüp dönmeyeceğinin tespiti bakımından önemlidir. O halde feshi izleyen bir aylık sürede işverenin olası baskılarını azaltmak, iş güvencesinin sağlanması için de gereklidir. Geçerli ve haklı neden iddialarına dayanan fesihlerde dahi ibraname düzenlenmesi için feshi izleyen bir aylık sürenin beklenmesi gerekir. Bir aylık bekleme süresi kısmi ibra açısından işçinin bir kısım işçilik alacaklarının ödenmesinin bir ay süreyle gecikmesi anlamına gelse de temelde işçi yararına bir durumdur. Hemen belirtelim ki bir aylık bekleme süresi ibra sözleşmelerinin düzenlenme zamanı ile ilgili olup ifayı ilgilendiren bir durum değildir. Başka bir anlatımla işçinin fesih ile muaccel hale gelen kıdem tazminatı, ihbar tazminatı ve izin ücreti gibi haklarının ödeme tarihi bir ay süreyle ertelenmiş değildir.6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun değinilen maddesinde, işverence yapılacak olan ödemelerin banka yoluyla yapılması zorunluluğunun getirilmesi, ibranamenin geçerliliği noktasında sonuca etkilidir. Ancak banka dışı yollarla yapılan ödemelerde de borç ibra yerine tamamen veya kısmen ifa yoluyla sona ermiş olur. Sözü edilen yasal düzenleme, sadece işçinin alacaklı olduğu durumlar için işçi yararına kısıtlamalar öngörmektedir. İşverenin cezai şart ve eğitim gideri talep ettiği yine işçinin vermiş olduğu zararın tazminine dair uygulamalarda ve hatta sebepsiz zenginleşme hükümleri çerçevesinde işçinin işverene borçlu olduğu durumlarda, taraflar, herhangi bir sınırlamaya tabi olmaksızın işçinin borçlarını ibra yoluyla sona erdirebilirler.Değinilen maddenin ikinci ve üçüncü fıkra hükümleri, destekten yoksun kalanlar ile işçinin diğer yakınlarının isteyebilecekleri tazminat ve alacaklar dâhil, hizmet sözleşmesinden doğan bütün haklar yönünden uygulanır.6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun yürürlüğe girdiği 01.07.2012 tarihinden sonra düzenlenen ibra sözleşmeleri için yasal koşulların varlığı aranmalıdır. Ancak 6098 sayılı Borçlar Kanununun yürürlükte olmadığı dönemde imzalanan ibranamenin geçerliliği sorunu, Dairemizin konuyla ilgili ilkeleri çerçevesinde değerlendirilmelidir. İbranamenin feshi izleyen bir aylık süre içinde düzenlenmesi ve ödemelerin banka kanalıyla yapılmamış oluşu 01.07.2012 tarihinden önce düzenlenen ibra sözleşmeleri için geçersizlik sonucu doğurmaz. İşçi ve işveren arasında işverenin borçlarının sona erdirilmesine yönelik olarak Türk Borçlar Kanunu’nun yürürlülüğü öncesinde yapılan ibra sözleşmeleri yönünden geçersizlik sorunu aşağıdaki ilkeler dahilinde değerlendirilmelidir: a)-Dairemizin kökleşmiş içtihatları çerçevesinde, iş ilişkisi devam ederken düzenlenen ibra sözleşmeleri geçersizdir. İşçi bu dönemde tamamen işverene bağımlı durumdadır ve iş güvencesi hükümlerine rağmen iş ilişkisinin devamını sağlamak veya bir kısım işçilik alacaklarına bir an önce kavuşabilmek için iradesi dışında ibra sözleşmesi imzalamaya yönelmesi mümkün olup, Dairemizin kararlılık kazanmış uygulaması bu yöndedir (Yargıtay 9.HD. 15.10.2010 gün, 2008/41165 E, 2010/29240 K.).b)-İbranamenin tarih içermemesi ve içeriğinden de fesih tarihinden sonra düzenlendiğinin açıkça anlaşılamaması durumunda ibranameye değer verilemez (Yargıtay 9.HD. 5.11.2010 gün, 2008/37441 E, 2010/31943 K).c)-İbranamenin geçerli olup olmadığı 01.07.2012 tarihine kadar yürürlükte olan 818 sayılı Borçlar Kanununun irade fesadını düzenleyen 23-31. maddeleri yönünden de değerlendirilmelidir. İbra sözleşmesi yapılırken taraflardan birinin esaslı hataya düşmesi, diğer tarafın veya üçüncü şahsın hile ya da korkutmasıyla karşılaşması halinde, ibra iradesinden söz edilemez. Öte yandan 818 sayılı Borçlar Kanununun 21 inci maddesinde sözü edilen aşırı yararlanma (gabin) ölçütünün de ibra sözleşmelerinin geçerliliği noktasında değerlendirilmesi gerekir. İbranamedeki irade fesadı hallerinin, 818 sayılı Borçlar Kanununun 31 inci maddesinde öngörülen bir yıllık hak düşürücü süre içinde ileri sürülmesi gerekir (Yargıtay 9.HD. 26.10.2010 gün, 2009/27121 E, 2010/30468 K). Ancak, işe girerken alınan matbu nitelikteki ibranameler bakımından iş ilişkisinin devam ettiği süre içinde bir yıllık süre işlemez. d)-İbra sözleşmesi, varlığı tartışmasız olan bir borcun sona erdirilmesine dair bir yol olmakla, varlığı şüpheli ya da tartışmalı olan borçların ibra yoluyla sona ermesi mümkün değildir. Bu nedenle, işçinin hak kazanmadığı ileri sürülen bir borcun ibraya konu olması düşünülemez. Savunma ve işverenin diğer kayıtları ile çelişen ibra sözleşmelerinin geçersiz olduğu kabul edilmelidir (Yargıtay 9.HD. 4.11.2010 gün 2008/37372 E, 2010/31566 K). e)-Miktar içeren ibra sözleşmelerinde ise, alacağın tamamen ödenmiş olması durumunda borç ifa yoluyla sona ermiş olur. Buna karşın kısmi ödeme hallerinde, Dairemizin kökleşmiş içtihatlarında ibraya değer verilmemekte ve yapılan ödemenin makbuz hükmünde olduğu kabul edilmektedir (Yargıtay 9.HD 21.10.2010 gün 2008/40992 E, 2010/39123 K.). Miktar içeren ibranamenin çalışırken alınmış olması makbuz etkisini ortadan kaldırmaz (Yargıtay 9.HD. 24.6.2010 gün 2008/33748 E, 2010/20389 K.). f)-Miktar içermeyen ibra sözleşmelerinde ise, geçerlilik sorunu titizlikle ele alınmalıdır. İrade fesadı denetimi yapılmalı ve somut olayın özelliklerine göre ibranamenin geçerliliği konusunda çözümler aranmalıdır (Yargıtay 9.HD. 27.06.2008 gün 2007/23861 E, 2008/17735 K.). Fesihten sonra düzenlenen ve alacak kalemlerinin tek tek sayıldığı ibranamede, irade fesadı haller ileri sürülüp kanıtlanmadığı sürece ibra iradesi geçerli sayılmalıdır (Yargıtay HGK. 21.10.2009 gün, 2009/396 E, 2009/441 K). g)-Yine, işçinin ibranamede yasal haklarını saklı tuttuğuna dair ihtirazi kayda yer vermesi ibra iradesinin bulunmadığını gösterir (Yargıtay 9.HD. 4.11.2010 gün 2008/40032 E, 2010/31666 K).h)-İbranamede yer almayan işçilik alacakları bakımından, borcun sona erdiği söylenemez. İbranamede yer alan işçilik alacaklarının bir kısmı yönünden savunma ile çelişkinin varlığı ibranameyi bütünüyle geçersiz kılmaz. Savunma ile çelişmeyen kısımlar yönünden ibra iradesine değer verilmelidir (Yargıtay 9.HD. 24.6.2010 gün, 2008/33597 E, 2010/20380 K). Başka bir anlatımla, bu gibi durumlarda ibranamenin bölünebilir etkisinden söz edilebilir. Bir ibraname bazı alacaklar bakımından makbuz hükmünde sayılırken, bazı işçilik hak ve alacakları bakımından ise çelişki sebebiyle geçersizlikten söz edilebilir. Aynı ibranamede çelişki bulunmayan ve miktar içermeyen kalemler bakımından ise borç ibra yoluyla sona ermiş sayılabilir. İbraname savunması, hakkı ortadan kaldırabilecek itiraz niteliğinde olmakla yargılamanın her aşamasında ileri sürülebilirsürülebilir (Yargıtay HGK. 27.1.2010 gün 2009/9-586 E, 2010/31 K. ; Yargıtay 9.HD. 13.7.2010 gün, 2008/33764 E, 2010/23201 K.). Somut olayda ; ibraname içeriğinden yıllık izin ücreti alacağı olmadığı davacı tarafça kabul edilerek davalı bu yönden ibra edildiğine göre salt rakamsal olarak, miktar belirtilmemesi ibranın geçersizliğine neden olmaz. Kaldı ki, ibraname olmasa bile davalının sunduğu yıllık izin belgeleri incelenmeksizin eksik inceleme ile izin alacağına hükmedilmesi usul ve yasaya uygun bulunmamıştır.Mahkemece yapılacak iş, ibranameyi yıllık izin ücreti açısından geçerli kabul edip bu talebin reddine karar vermekten ibarettir. Bu itibarla yazılı şekilde hüküm tesisi hatalı olup, bozmayı gerektirmiştir.F) Sonuç:Temyiz olunan kararın, yukarıda yazılı sebepten dolayı BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine 16/01/2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.