MAHKEMESİ :İŞ MAHKEMESİDAVA : Davacı, fark ücret, ikramiye farkı , fazla mesai ücreti farkı alacaklarının ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.Yerel mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir. Hüküm süresi içinde davacı avukatı tarafından temyiz edilmiş olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü: Y A R G I T A Y K A R A R I A) Davacı İsteminin Özeti:Davacı vekili, müvekkilinin sendika üyesi olmasından sonra tek taraflı olarak iş sözleşmesinden kararlaştırılan günlük yevmiyesinin indirildiğini, bu nedenle alacaklarının eksik ödendiğini iddia ederek ücret farkı, ikramiye farkı ve fazla mesai ücreti farkı alacaklarının tahsilini talep etmiştir. B) Davalı Cevabının Özeti:Davalı vekili, iş sözleşmesinde yazılı olan aylık brüt 876,00 TL ücretine göre günlük ücreti 29,20 TL olduğunu, bu ücretin dışında fazla mesai dahil herhangi bir ücret hakkı olmadığını, davacı işçinin de kendi iradesiyle üyesi olduğu yetkili işçi sendikası ile imzalanan 01/03/2003-28/02/2005 yürürlük süreli Toplu İş Sözleşmesi Ek-II işe giriş ücret skalasına göre çıplak günlük yevmiyesi 25,42 TL olarak belirlendiğini, sendikaya üye olduktan sonraki bir aya düşen ikramiye dahil aylık brüt ücreti, sendika üyesi olmadan önceki işe giriş aylık brüt ücretine göre %40 artış gösterdiğini, davacıya çalıştığı dönem içinde toplu iş sözleşmesinden gelen hakları ile diğer hakları eksiksiz ve tam olarak ödendiğini, ayrıca davacıya aynı işi yapan ve aynı kıdeme sahip diğer sendikalı personel ile aynı ücret ödendiğini, davacı ücretinin düşürüldüğünü iddia ettiği tarihten itibaren (5 yıllık zamanaşımı süresi dahil) ücretlerine hiçbir itirazda bulunmadığını, davacının 8 yıl aradan sonra bu davayı açması dürüstlük ve objektif iyi niyet kurallarıyla bağdaşmadığını, tüm bu nedenlerle davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.C) Yerel Mahkeme Kararının Özeti:Mahkeme, davacının sendika üyeliği ile birlikte günlük brüt ücretinin 25,42 TL olmasına rağmen ortalama aylığının 1.443,14 TL olduğu, sendika üyesi olmadan çalışacak bir teknisyenin günlük brüt ücretinin 29,20 TL olmasına rağmen aylık brüt kazancının 1.002, 53 TL olduğunun anlaşıldığı, bu veriler dikkate alındığında toplu iş sözleşmesinde belirlenen sosyal yardım ödemeleri eklendiğinde davacının toplam aylık brüt ücretinin azalmadığı, tam tersine aylık ortalama brüt ücretinde artış olduğu, ayrıca imzalanan protokole göre davacının iş sözleşmesi kapsamında belirlenen ücretini ihtirazı kayıt ileri sürmeksizin aldığı, 4857 sayılı yasanın 5. maddesi kapsamında fark ücreti alacakları talep etme hakkının bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.D) Temyiz:Kararı davacı temyiz etmiştir. E) Gerekçe:Taraflar arasında uyuşmazlık; yetkili sendikalar tarafından düzenlenen ve davacı işçiye uygulanan İşletme Toplu İş Sözleşmesi'nin ücrete ilişkin hükümlerinin yasaya aykırı olup olmadığı ve buna bağlı olarak davacının ödenmemiş fark işçilik alacaklarının bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır. Toplu iş sözleşmesi, işçi sendikası ile işveren sendikası veya sendika üyesi olmayan işveren arasında, iş sözleşmesinin (hizmet akdinin) yapılması, muhtevası ve sona ermesi ile ilgili hükümleri düzenlemek için yapılan, tarafların karşılıklı hak ve borçlarını, toplu iş sözleşmesinin uygulanması ve denetimi ile uyuşmazlıkların çözüm yollarına ilişkin hükümleri de içerebilen yazılı bir sözleşmedir (Ç. Nuri, İş Hukuku Dersleri, Eylül 2009, Yenilenmiş 22. Bası, s. 504).Dava konusu talep döneminde yürürlükte bulunan mülga 2822 sayılı Toplu İş Sözleşmesi Grev ve Lokavt Kanunu'nun 6. maddesinde, “Toplu iş sözleşmesinde aksi belirtilmedikçe hizmet akitleri toplu iş sözleşmesine aykırı olamaz. Hizmet akitlerinin toplu iş sözleşmesine aykırı hükümlerinin yerini toplu iş sözleşmesindeki hükümler alır. Hizmet akdinde düzenlenmeyen hususlarda toplu iş sözleşmesindeki hükümler uygulanır. Toplu iş sözleşmesinde hizmet akitlerine aykırı hükümlerin bulunması halinde hizmet akdinin işçi lehindeki hükümleri geçerlidir.” hükmü öngörülmüştür. 07.11.2012 tarihli ve 28460 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan 18.10.2012 tarihli ve 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu'nun 36. maddesine göre de, toplu iş sözleşmesinde aksi belirtilmedikçe iş sözleşmeleri toplu iş sözleşmesine aykırı olamaz. İş sözleşmelerinin toplu iş sözleşmesine aykırı hükümlerinin yerini toplu iş sözleşmesindeki hükümler alır. Toplu iş sözleşmesinde iş sözleşmelerine aykırı hükümlerin bulunması hâlinde ise iş sözleşmesinin işçi yararına olan hükümleri geçerlidir.2822 sayılı Kanun'un 6/II. maddesinde (6356 sayılı Kanun'un 36/I. maddesinde) yer alan ve iş hukukunun işçiyi sosyal bakımdan koruma düşüncesinden doğan yararlılık ilkesi (işçi lehine şart ilkesi) emredici bir hukuk kuralı olarak düzenlenmiş olduğundan, sosyal tarafların yararlılık ilkesini bertaraf etmeleri mümkün değildir (M. Ekonomi, Toplu İş Sözleşmesinin Niteliği, Hükümleri, Uygulanma Alanı ve Sona Ermesi Konusunda Yargıtay Kararlarının Değerlendirilmesi, Toplu İş İlişkilerini Düzenleyen Yeni Yasalar Karşısında Önceki Yargıtay Kararlarının Değerlendirilmesi, 1984, s. 65-66; P. Soyer, Toplu Sözleşme Hukukunda Yararlılık İlkesi, 1991, s. 18-20). Dolayısıyla, toplu iş sözleşmesinin taraflarının işçi yararına çalışma koşullarını içeren anlaşmaları yasaklayıcı kayıtları da, hiçbir hüküm doğurmayacak ve işçiye yararlı iş sözleşmeleri toplu iş sözleşmesi karşısında geçerli kalacaktır (K. Tunçomağ, Toplu İş Sözleşmesinin Düzenleyici Kısmı ve İşçiye Yararlılık Esası, Üniversitesi Mukayeseli Hukuk Araştırmaları Dergisi, 1971, S. 8, s. 18 vd.). Buna göre, toplu iş sözleşmesinin taraflarının “mutlak emredici” nitelikte düzenleme yapamayacakları sonucu çıkmaktadır. Dolayısıyla, toplu iş sözleşmesinin normatif hükümleri ya nispi emredicidir ya da yedek hukuk kuralı niteliğindedir. Teorik açıdan nispi emredicilik niteliği taşıyan toplu iş sözleşmesi hükümlerinin tümü açısından yararlılık ilkesi uygulanma olanağına sahiptir. Ancak, pratikte bazı normatif hükümler bakımından yararlılık ilkesinin uygulanması söz konusu olmayabilir. Bunun tipik örneği iş sözleşmesinin yapılmasına ilişkin hükümlerdir (Soyer, s. 45). İş sözleşmesinde olan ve toplu iş sözleşmesine aykırı hüküm şayet işçi yararına ise “işçiye yararlılık ilkesi” gereği söz konusu hükmün geçerliliği yasa hükmüdür. İş sözleşmesinin hükümlerinin, toplu iş sözleşmesine kıyasla, işçinin daha yararına olup olmadığının belirlenmesinde bir kaç ölçüte başvurulmaktadır. Bunlardan birinci ölçüt, toplu iş sözleşmesinin hükmü ile iş sözleşmesi hükmü arasında bir karşılaştırma yapılmasıdır. Bu durumda, iş sözleşmesinde yer alan bir düzenlemenin, örneğin, ücretin toplu iş sözleşmesindeki ücretten daha yukarıda olup olmadığı araştırılmalıdır (Tunçomağ, s. 26; E. İnce, Toplu Pazarlık Hukuku, İşletmelerde İş ve Sosyal Güvenlik Hukuku, İnsangücü Yönetimi, C. III, Kitap 2, 1985, s. 21; T. Esener, İş Hukuku, 1978, s. 407).İkinci ölçüt, işçiye yararlılığın, tek bir işçinin çıkarlarına göre takdir edilmesidir. Bunun sonucunda, iş sözleşmesindeki bir hükümle, toplu iş sözleşmesindeki hüküm karşılaştırılacak ve tek bir işçi açısından yararlı olup olmadığı araştırılacaktır. Bu ölçütte, bütün işçilerin yararına olup olmadığı araştırılmayacaktır (Tunçomağ, s. 26-27; İnce, s. 21). Üçüncü ölçüt ise, işçiye yararlılığın objektif olarak değerlendirilmesidir (Tunçomağ, s. 26-27; İnce, s. 21). Objektif değerlendirme, iş hukukunda yürüyen esaslara uygun bir değerlendirme yapmak, demektir. Örneğin, toplu iş sözleşmesindeki çalışma süresinin uzatılması karşılığında oldukça yüksek bir ücret öngörülmüş olsa dahi, genellikle işçi yararına değildir. Zira, işçiler uzun yıllardan beri, iş süresinin kısaltılmasının mücadelesini yapmışlardır. Bu nedenle, toplu iş sözleşmesindeki çalışma süresini uzatan anlaşma, işçi yararına değildir (Tunçomağ, s. 27-28; Esener, s. 410). Son olarak da, bir iş sözleşmesi hükmünün işçi yararına olup olmadığı yönü şüpheli ise, toplu iş sözleşmesinin uygulanması tercih edilmelidir. Bu sonuca, toplu iş sözleşmesinin normatif hükümlerinin işçiyi koruyucu amacından ulaşılmaktadır (Tunçomağ, s. 30). Yukarıdaki açıklamalardan da anlaşılacağı üzere, toptan bir yararlılıktan çok, 2822 sayılı Kanun'un 6/II. maddesinin (6356 sayılı Kanun'un 36/I. maddesinin) metninden anlaşılacağı üzere tek lehe hüküm olması yeterlidir. Toplu iş sözleşmesi ile verilen tüm haklar dikkate alındığında, işçi iş sözleşmesine göre daha avantajlı olabilir ise de, bu tek başına yeterli değildir. Özellikle kök ücret konusunda, iş sözleşmesi lehe ise kök ücretin yüksekliği, Toplu İş Sözleşmesindeki ücretle birlikte diğer sosyal hakları da etkileyeceğinden kök ücretin toptan bir etkisinin de olacağı açıktır.Ayrıca belirtmek gerekir ki yararlılık (işçi yararına şart) ilkesi, mutlak emredici niteliği ile Toplu İş Sözleşmesinde geçerli olan düzen ilkesi ile Anayasa’nın 10, 4857 sayılı İş Kanunu’nun 5. maddesindeki eşitlik ilkesinden önce uygulanır. Somut uyuşmazlıkta, davacı işçi 14.02.2005 tarihinde sendika üyeliğine kabul edilmiş ve bu tarihten sonra bireysel iş sözleşmesi ile kararlaştırılan temel (kök) ücreti yürürlükteki Toplu İş Sözleşmesi kapsamında düşürülmüştür. Bu olgu Mahkemenin de kabulündedir. Herne kadar Toplu İş Sözleşmesi ile tanınan haklar ile eline geçen toplam aylık tutarında artış olmakta ise de; temel ücret, davacının diğer sosyal hakları ile ücret baz alınarak hesaplanan fazla çalışma, hafta ve genel tatil ücreti gibi alacaklarını da etkilemektedir. İşveren tarafından toplu iş sözleşmelerinin uygulanması neticesinde, iş sözleşmesinde kararlaştırılan ücretin davacının sendikaya üyeliği ve toplu iş sözleşmesinden yararlanmaya başlanması üzerine düşürülmesi, 2822 sayılı Kanun'un 6/II. maddesi (6356 sayılı Kanun'un 36/I. maddesi) uyarınca işçiye yararlılık ilkesinin ihlali niteliğinde olup, yasaya aykırıdır. Davacı, daha önce toplu iş sözleşmesi kapsamında çalışmadığı için düzen ilkesinden de söz edilemez. Çünkü, düzen ilkesinin uygulanabilmesi için öncesinde de bir Toplu İş Sözleşmesinin bulunması gerekir. Düzen ilkesi, her toplu iş sözleşmesinin kendi yürürlük süresi içinde hükümlerini doğurduğu, bağıtlanan yeni bir toplu iş sözleşmesinin (eskisine nazaran işçinin daha aleyhine hükümler ihtiva etse de) eskisinin yerini alacağı esasına dayanır. Kısacası, sonraki düzenin eskisinin yerini alacağını ifade eder (A.C. Tuncay, B.S. Kutsal, Toplu İş Hukuku, 4. Bası, 2015, s. 246). Mahkemece, yargılama safhasında alınan hesap raporları bir değerlendirmeye tabi tutularak talep konusu fark işçilik alacaklarının tahsiline karar verilmesi gerekirken yukarıda açıklanan yasal esaslara aykırı olarak davanın reddine karar verilmesi hatalı olup, bozmayı gerektirmiştir.F) Sonuç:Temyiz olunan kararın, yukarıda yazılı sebepten dolayı BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine 03.05.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.