İhbarname No : KYB - 2015/285086 İşkence sucundan şüpheliler B.. D.. ve diğerleri hakkında yapılan soruşturma evresi sonucunda Artvin Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 30.05.2013 tarihli ve 2012/677 soruşturma, 2013/316 sayılı kovuşturmaya yer olmadığına dair karara karşı yapılan itirazın kısmen kabulüne ilişkin Rize Ağır Ceza Mahkemesinin 19.08.2013 tarihli ve 2013/1049 değişik iş sayılı kararını kapsayan dosyasıyla ilgili olarak;Dosya kapsamına göre, Rize Ağır Ceza Mahkemesince, kamu görevlileri tarafından işlenen işkence suçlarında dava ve ceza zamanaşımı sürelerinin işlemeyeceği, genel ve özel af gibi önlemlere izin verilemeyeceği nedeni ile kovuşturmaya yer olmadığına dair karara yönelik itiraz kabul edilmiş ise de, Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 04.12.2013 tarihli ve 2013/2656 esas, 2013/7378 sayılı karında belirtildiği üzere, suç tarihinde yürürlükte bulunan ve lehe yasa olan 765 sayılı Kanun’da söz konusu işkence suçunda zamanaşımı hükümlerinin uygulanmayacağına dair düzenleme bulunmadığının anlaşılması karşısında, bahse konu işkence suçu yönünden, suç tarihi itibari ile 765 sayılı Kanun'un 102/3. maddesindeki 10 yıllık olağan, 104/2. maddesindeki 15 yıllık olağanüstü zamanaşımı sürelerinin dolduğu cihetle, itirazın bu yönden de reddi yerine yazılı şekilde kısmen kabulüne karar verilmesinde isabet görülmediğinden bahisle 5271 sayılı CMK.nun 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu Yüksek Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğünün 31.07.2015 gün ve 50809 sayılı kanun yararına bozma istemine atfen Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 08.10.2015 gün ve KYB/2015-285086 sayılı ihbarnamesi ile dairemize tevdii kılınmakla incelendi.TÜRK MİLLETİ ADINAGereği görüşülüp düşünüldü:Şikayetçi S.Ç.29.06.2012 tarihinde Artvin Cumhuriyet Başsavcılığına sunduğu dilekçesi ile, 11 Haziran 1981 tarihinde Murgul 'da bir akrabasının evinde gözaltına alındığını, gözaltına alındığı Murgul Polis Karakolunda o tarihte görev yapan komiser ve polisler tarafından sırayla ya da hep beraber tekme tokat dövüldüğünü, o akşam kendisini Artvin cezaevinin yanındaki Jandarma Karakolunun yanına getirdiklerini, gözlerinin ve ellerinin bağlı olduğunu karakolda kendisini çırılçıplak soyarak, tuvalete bağladıklarını ve soğuk su ile vücuduna tazyikli su uyguladıklarını, falakaya yatırıldığını, cinsel organına, ayaklarına ve kulaklarına elektrik verildiğini, ertesi akşam Artvin Jandarma Alay Komutanlığına götürüldüğünü, tuvaletlerden birinin içine koyulduğunu, ellerini de oradaki su borusuna kelepçeleyerek bağladıklarını, esas işkence seanslarının burada başladığını, yaklaşık 75 gün süren işkence ve sorgularda zalimane davranışlar gördüğünü, aç-susuz bırakma, falakaya çekilme, elektrik verme, askıya asma, tazyikli soğuk su verme ayrıca Artvin köprüsünden Çoruh nehrine atma, asker elbisesi giyip arkadan kurşunlayıp kaçıyorken vurduk şeklindeki eylemlere muhatap olduğunu belirterek şikayetçi olması üzerine soruşturmaya başlandığı, başka şikayetçiler tarafında da benzer iddialarda bulunulduğu, yürütülen soruşturma neticesinde Artvin Cumhuriyet Başsavcılığının 30.05.2013 tarih ve 2013/316 sayılı kararı ile dava zamanaşımı gerçekleştiğinden bahisle kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiği, verilen bu karara karşı şikayetçi S.. Ç.un itirazda bulunması üzerine itirazı inceleyen Rize Ağır Ceza Mahkemesinin 19.08.2013 tarih ve 2013/1049 değişik iş sayılı kararı ile “ Bir devlet memuru 2.maddede (yaşam hakkı) veya 3.maddede (işkence yasağı) aykırı davranıştan suçlandığında yargılanma ve mahkumiyet zaman aşımıyla düşmez ve genel af veya özel af gibi önlemlere izin verilemez. Bu nedenlerle işkence suçunda zaman aşımı nedeniyle verilen kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin karar usul ve yasaya aykırı olduğundan, şüpheliler A. S.. H. K., İ. A.'ın öldükleri anlaşılmakla, bu şüpheliler açısından yapılan itirazın reddine, diğer şüpheliler açısından itirazın kabulüne dair aşağıdaki şekilde karar vermek gerekmiştir.” gerekçesiyle itirazın kabul edildiği, bu karara karşı Kanun Yararına Bozma isteminde bulunulduğu anlaşılarak yapılan incelemede; Dava zamanaşımı, olay tarihinden itibaren yasa tarafından belirlenen sürelerin geçmesi halinde Devletin yargılama hakkından vazgeçmesidir. Fiil hukuka aykırı ve suç teşkil etse bile fail cezalandırılmamakta, davanın düşürülmesine karar verilmektedir. T.C. Anayasa'sının 38. maddesinin 1. fıkrasında, ''kimse, işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanunun suç saymadığı bir fiilden dolayı cezalandırılamaz; kimseye suç işlediği zaman kanunda o suç için konulmuş olan cezadan daha ağır bir ceza verilemez'' denildikten sonra 2. fıkrada, ''suç ve ceza zamanaşımı ile ceza mahkumiyetinin sonuçları konusunda da yukarıdaki fıkra uygulanır'' denmekle, suç tarihinden sonra yürürlüğe giren ve zamanaşımı süresi yönünden aleyhe sonuç doğuran yasanın uygulanamayacağı kabul edilmiştir. Dava zamanaşımı, sonuçları itibariyle maddi ceza hukukuna ilişkin olup Anayasa'nın 38, TCK.nun 2 ve 7. maddeleri uyarınca, suç tarihinden sonra lehe yapılan yasal değişiklikten sanık yararlanacak, aleyhe olan değişiklikler ise uygulanmayacaktır. Diğer bir anlatımla, suç tarihinden sonra yürürlüğe giren yasayla zamanaşımı süresi sanık aleyhine yeniden düzenlenmişse aleyhe sonuç doğuran yeni yasa değil, suç tarihinde yürürlükte bulunan ve lehe olan yasa tatbik olunacaktır. Yargıtay'ın süreklilik gösteren uygulamaları bu doğrultudadır.Somut olayda; şikayetçinin iddialarının, olay tarihinde yürürlükte bulunan 765 sayılı TCK.nun 243. maddesinde düzenlenen suça uyduğu, madde metninde zamanaşımına ilişkin bir hüküm bulunmadığı anlaşılmaktadır. Dava zamanaşımı, yasanın 102 ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir. 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı TCK.nun 94. maddesinde, yasanın kabul edildiği ilk şeklinde zamanaşımına ilişkin bir hüküm bulunmadığı halde, 11.04.2013 gün, 6459 sayılı Yasanın 9. maddesi ile 94. maddeye eklenen 6. fıkrada ''Bu suçtan dolayı zamanaşımı işlemez'' hükmü kabul edilmiştir. Dava zamanaşımının uygulanmayacağını kabul etmesi nedeniyle aleyhe olan bu hüküm, yürürlüğe girdiği tarihten sonra işlenen suçlarda uygulanacak, geçmişe etkili olmayacaktır. Bu itibarla incelenen dosyada, suçun işlendiği iddia olunan 1981 tarihinde yürürlükte bulunan 765 sayılı TCK.nun, 4449 sayılı Yasa ile değişiklik yapılmadan önce 243. maddesinde suçun yaptırımı ''5 seneye kadar hapis ve ömür boyu veya süreli memuriyetten yoksun kılma'' cezası iken, olaydan sonra 26.08.1999 tarih ve 4449 sayılı Yasanın 1. maddesi ile yapılan değişiklik sonucu hapis cezasının (5252 sayılı Yasanın 6. maddesi ile ağır hapis cezası hapis cezasına dönüştürülmüştür.) yukarı sınırı 8 yıl olarak kabul edilmiştir. 01.06.2005 günü yürürlüğe giren 5237 sayılı TCK.nun 94. maddesinde ise, 3 yıldan 12 yıla kadar hapis cezası öngörülmüştür. Yasal değişiklikler gözetildiğinde, hükmolunacak cezaların yukarı sınırları ve zamanaşımı süresi itibariyle en lehe olan hüküm; suç tarihinde yürürlükte bulunan ve en fazla 5 yıl hapis cezasını öngören 765 sayılı TCK.nun 243/1. maddesi olup, aynı Yasanın 102/4 maddesinde öngörülen asli 5 yıllık, hukuki kesinti halinde 104/2 maddesi uyarınca 7 yıl 6 aylık kesintili (uzamış, olağanüstü) dava zamanaşımına tabidir. Bu açıklamalar ışığında Artvin Cumhuriyet Başsavcılığının 30.05.2013 tarih ve 2013/316 sayılı kararı ile dava zamanaşımı gerçekleştiğinden bahisle verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair kararda bir isabetsizlik bulunmadığından itirazın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde kabulüne karar verilmesi yerinde görülmemiştir. Açıklanan nedenlerle, Adalet Bakanlığı'nın Kanun Yararına Bozma istemine dayalı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının ihbarname içeriği yerinde görüldüğünden Rize Ağır Ceza Mahkemesinin 19.08.2013 gün, 2013/1049 değişik iş sayılı itirazın kabulüne ilişkin kararının CMK.nun 309. maddesi gereğince (BOZULMASINA), müteakip işlemlerin mahallinde yapılmasına, dosyanın Adalet Bakanlığına gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına tevdiine, 14.12.2015 gününde oybirliğiyle karar verildi.