MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi... ile Hazine,... Genel Müdürlüğü ve ... Köyü Tüzel Kişiliği aralarındaki tescil davasının kısmen kabulüne, kısmen reddine dair... Asliye Hukuk Mahkemesi'nden verilen 30.11.2011 gün ve 104/642 sayılı hükmün Yargıtay'ca incelenmesi davalı Hazine temsilcisi ve davalı... vekili tarafından süresinde istenilmiş olmakla; dosya incelendi, gereği düşünüldü: KARARDavacı vekili,dava dilekçesinde mevki ve sınırlarını açıkladığı ve 1987 yılında yapılan kadastro çalışmaları sırasında tespit harici bırakılan bir parça taşınmaz bakımından vekil edeni yararına zilyetlik yoluyla kazanma koşullarının oluştuğunu, taşınmazın hali hazırda davalılardan ... tarafından yapılan....Sahası kapsamında bulunması nedeniyle su altında kaldığını, ancak nizalı yere ilişkin daha önce o yer Asliye Hukuk Mahkemesinin 1992/239 Esas ve 1993/119 Karar sayılı dosyası ile dava açtıklarını ve bu yerin niteliğinin anılan dosyada tespit edildiğini açıklayarak, uyuşmazlık konusu taşınmazın mülkiyetinin vekil edenine ait olduğunun tespitini istemiştir.Davalı... vekili, davanın reddini savunmuştur.Davalılar Hazine ve Köy Tüzel Kişiliği temsilcilerine yöntemine uygun biçimde dava dilekçesi ve duruşma günü tebliğ edildiği halde,davaya cevap vermemiş ve yargılama oturumlarına katılmamışlardır.Mahkemece, davanın kısmen kabulüne ve kısmen reddine; davacı yararına zilyetlik yoluyla kazanma koşulları oluştuğu gerekçesiyle hükümde sınırlarını belirttiği 3000 m2 lik taşınmazın davacı adına tapuya tesciline,...'nin davada pasif taraf sıfatı bulunmadığından anılan davalı bakımından davanın reddine karar verilmiştir. Hüküm, davalı Hazine temsilcisi ve davalı... vekili tarafından temyiz edilmiştir.Toplanan deliller ve tüm dosya kapsımından; Mahkemece yazılı gerekçe ile davanın kısmen kabulüne ve kısmen reddine karar verilmiş ise de; Mahkemenin bu görüşüne katılma olanağı bulunmamaktadır. Şöyle ki; uyuşmazlık konusu taşınmaz 1987 tarihinde yapılan kadastro çalışmaları sırasında tescil harici bırakılmıştır. Eldeki davanın davacısı tarafından, dava konusu taşınmaz hakkında tescil istemiyle 01.04.1992 tarihinde o yer Asliye Hukuk Mahkemesinde dava açılmıştır. Anılan Mahkemenin, 28.06.1995 tarih 1995/83 Esas ve 1995/189 Karar sayılı kararı ile davanın açılmamış sayılmasına karar verilmiştir. Sonrasında, davacı tarafından nizalı aynı taşınmaz bakımından tescil istemiyle o yer Asliye Hukuk Mahkemesinin 16.09.1998 tarih 1995/125 Esas ve 1998/117 Karar sayılı dosyası ile açılan davanın, taşınmazın tespit harici bırakıldığı tarih ile dava tarihi arasında 20 yıllık süre dolmadığı bu şekilde davacı yararına zilyetlik yoluyla kazanma koşulları oluşmadığı gerekçesiyle reddine karar verilmiştir. Bu hüküm, davacıya 03.12.1998 tarihinde bizzat tebliğ edilmiş, davacı hükme karşı temyiz yasa yoluna başvurmamıştır. Bu kapsamda, davacının aynı yer için açtığı tescil davası, tescil harici bırakılma tarihinden davanın açıldığı tarihe kadar kanunun aradığı 20 yıllık sürenin dolmaması nedeniyle reddedildiğinden 19.01.2007 tarih 2005/1 Esas, 2007/1 Karar sayılı YİBK kararına göre yeniden açılan davanın başarıya ulaşması için yukarıda anılan ikinci davanın kesinleşmesinden itibaren yeniden 20 yıllık sürenin geçmesi gerekmektedir.Öte yandan, eldeki davada yapılan keşfe katılan Ziraatçi Bilirkişi 18.10.2011 tarihli raporunda; taşınmazın baraj gölü sahası içerisinde kaldığını, mevsim itibari ile suların çekilmesi neticesinde kuru balçıkla kaplı derin yarık ve çatlaklı halde bulunduğunu bildirmiştir. Fotoğrafçı Bilirkişinin dosyaya sunduğu 10.10.2011 tarihli nizalı yere ilişkin fotoğraflardan da bu durum sabittir. Aynı zamanda, dava dilekçesindeki açıklamalardan, nizalı yerin baraj gölünün suları altında kaldığı davacı yanın da kabulündedir. Tüm bu açıklamalar karşısında, nizalı taşınmazın baraj gölünün suları altında kaldığı tartışmasızdır. Mahkemece, baraj inşatının başlama ve bitiş tarihleri ile barajın hangi tarihte su toplamaya başladığı ve nizalı kısmın hangi tarihte su altında kaldığı yetkili mercilerden sorulmamıştır. Keşfe katılan Yerel Bilirkişi barajın 1990, davacı tanığı ise 1993 yılında tamamlandığını, barajın tamamlandığı yıl itibari ile de taşınmazın su altında kaldığını açıklamışlardır. Davacı vekili, bu beyanlara itiraz etmemiştir. Davacı yan bakımından taşınmazın su altında kaldığı tarih olarak en lehe olan 1993 tarihi (o yer Asliye Hukuk Mahkemesinin 1995/83 Esas ve 1995/189 Karar sayılı dosyasında 05.05.1992 tarihinde yapılan keşifteki açıklamalar ve bu dosyaya sunulan ziraatçi bilirkişinin raporundan da taşınmazın 1992 yılı itibari ile göl suları altında kalmadığı sabittir) kabul edilse dahi, taşınmazın tespit harici bırakıldığı 1987 yılından, taşınmazın su altında kaldığı 1993 yılına kadar, TMK'nın 713/1 ve Kadastro Kanununun 14/1. maddelerinde aranılan 20 yıllık süre dolmamıştır. Bu kapsamda, davacı yararına nizalı taşınmaz bakımından zilyetlik yoluyla kazanma koşulları oluşmadığından davanın reddine karar verilmesi gerekirken, maddi olgu ve delillerin takdirinde yanılgıya düşülerek yazılı gerekçe ile davanın kabulüne karar verilmesi isabetsiz olmuştur.Kabule göre de; taşınmaz... tarafından yapılan baraj gölü havzası içerisinde kaldığına göre TMK'nun 713/3. maddesi gereğince... ilgili Kamu Tüzel Kişisi durumunda bulunmaktadır. Hal böyle olunca,...'nin davada pasif taraf sıfatı bulunmadığından bahisle anılan davalı bakımından davanın reddine karar verilmesi doğru olmamıştır. Öte yandan, taşınmaz baraj gölü havzasında (mevsime göre su altında veya balçık vaziyette) bulunduğuna göre, davacı yararına zilyetlik yoluyla kazanma koşulları gerçekleşmiş olsaydı dahi sadece mülkiyetin tespitine karar vermekle yetinilmesi gerektiğinin gözden kaçırılarak, yazılı şekilde taşınmazın tapuya tescili şeklinde hüküm kurulması isabetli olmamıştır.Tüm bunlardan ayrı olarak 1995/125 E. - 1998/117 K. sayılı dosya içine 19.01.2007 tarih ve 2005/1 E-2007/1 K. sayılı Tevhid İçtihadında gözönünde bulundurulması zorunludur.Davalı Hazine temsilcisi ve davalı... vekilinin temyiz itirazlarının açıklanan nedenlerle kabulüyle; hükmün 6100 sayılı HMK'nun Geçici 3. maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK'nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, taraflarca HUMK'nun 388/4. (HMK m.297/ç) ve HUMK'nun 440/I maddeleri gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine 31.01.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.