MAHKEMESİ : Ankara 11. Aile MahkemesiTARİHİ : 05/04/2013NUMARASI : 2012/200-2013/442Ş.. G.. ile N. G. aralarındaki katkı payı alacağı davasının reddine dair Ankara 11. Aile Mahkemesi'nden verilen 05.04.2013 gün ve 200/442 sayılı hükmün duruşma yapılması suretiyle Yargıtay'ca incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmiştir. Dosya incelenerek işin duruşmaya tabi olduğu anlaşılmış ve duruşma için 21.01.2014 Salı günü tayin edilerek taraflara çağrı kağıdı gönderilmişti. Duruşma günü temyiz eden davacı Ş.G. bizzat ve vekili Avukat M. A. ve karşı taraftan davalı vekili Avukat K. B. geldiler. Duruşmaya başlanarak temyiz isteğinin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan ve hazır bulunanların sözlü açıklaması dinlendikten sonra duruşmaya son verilerek; dosya incelendi, gereği düşünüldü: K A R A RDavacı Şeref vekili, tarafların boşandıklarını, aralarında mal rejimine ilişkin bir anlaşma bulunmadığından yasal edinilmiş mallara katılma rejiminin geçerli olduğunu, davacı tarafından evlilikleri süresince herhangi bir kazancı olmayan ev hanımı davalının sigorta primleri ödenerek emekli olmasının sağlandığını ve yine birlikte oturmak amacıyla davalı adına üye oldukları kooperatife ait bütün aidat ve ödemelerin boşanma davası açılıncaya kadar davacı tarafından karşılanıp dava konusu Y.ilçesi E. mahallesi 15005 ada 4 parselde yer alan dubleks evin edinildiğini açıklayarak davalı adına olan taşınmazın tapu kaydının iptaliyle 1/2 oranında taraflar adına tapuya tesciline karar verilmesini, 14.11.2012 tarihinde harcını da yatırdığı dilekçesi ile davalarını ıslah ederek 21.07.2005 günü edinilen dava konusu taşınmazın yarısına isabet eden tutarın davalıdan alınarak davacıya ödenmesine, davacının fazlaya ilişkin hakları saklı tutularak şimdilik 150.000 TL'nin işlemiş ve işleyecek faizi ile davalıdan tahsilini istemiştir. Davalı Nazan (yargılama sırasında ölümü ile mirasçıları) vekili, dava konusu taşınmazın kooperatiften edinildiğini, davalının 1985 yılında kooperatife girdiğini, 1997 yılında fiilen evde oturmaya başladıklarını, 2003 yılında kooperatif ödemelerinin bittiğini ve 2005 yılında da tapusunun alındığını, tüm ödemelerin davalı tarafından yapıldığını, davalının çalışmamasına rağmen babadan kalma köyde tarlalarından düzenli gelir elde ettiğini, bunun yanında çeyiz olarak kendisine ait olan altınlarla bu kooperatifin ödemelerini gerçekleştirdiğini, davacıya ait bir çok yerde taşınmazı ve bir aracı olup, davalının da bunların edinilmesinde katkı sağladığını açıklayarak haksız davanın reddini savunmuştur. Mahkemece, davacının edinilmiş mallara katılma rejiminin tasfiyesi ile ilgili davasının reddine karar verilmesi üzerine; hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.Taraflar 08.08.1978 tarihinde evlenmiş, 20.02.2010 tarihinde açılan boşanma davasının kabulüne ilişkin hükmün 05.12.2011 tarihinde kesinleşmesiyle, mal rejimi sona ermiştir (TMK.nun 225/2.m.). Sözleşmeyle başka mal rejimi seçilmediğinden, eşler arasında 01.01.2002 tarihine kadar mal ayrılığı (TKM'nin 170.m.), bu tarihten mal rejiminin sona erdiği boşanma davasının açıldığı tarihe kadar ise, yasal edinilmiş mallara katılma rejimi geçerlidir (TMK'nun 202, 4722 s.Y.nın 10.m.). Dava konusu Y. E. mahallesi 15005 ada 4 parselde 1 numaralı dubleks meskenin dosya arasında ilk kooperatife üyelik tarihi ve ilk üyelikten itibaren kooperatif ödemelerine ilişkin belgeler bulunmamakla birlikte Barış 2 Konut Yapı Kooperatifi'nden ferdileşme yolu ile 21.07.2005 tarihinde N. G. adına tapuya tescil edildiği, Nazan tarafından taşınmaz 21.05.2010 tarihinde kızı F. E.’ye satılmış ise de Şeref’in açtığı dava sonunda kesinleşen mahkeme kararına istinaden tapu kaydının tekrar eski malik N. G.adına 28.12.2010 tarihinde tescilinin yapıldığı anlaşılmaktadır. Davacı vekilinin talebi, dava dilekçesi ve edinme tarihi, özellikle 15.06.2012 tarihli yargılama oturumundaki davacı vekilinin “taşınmazın 2002 yılından sonra edinilmiş olması sebebiyle yasal katılma alacağımıza dayanıyoruz” şeklindeki ifadesi karşısında edinilmiş mallara katılma rejiminin tasfiyesinden kaynaklanan katılma alacağı niteliğindedir. Mahkemece, evlilik birliği içinde edinilerek davalı adına tapuya tescil edilen taşınmazın davalıya bağışlandığının kabulü gerektiği, taşınmazın edinilmesi sebebiyle davalıdan katkı payı istenemeyeceği, bağışlamadan dönme iradesi de açıklanmadığı ve bir talep haline de getirilmediğinden davanın reddine karar verilmiştir. Evlilik içinde 01.01.2002 tarihi sonrası eşlerden biri adına edinilen mal varlığı üzerinde diğer eşin yasadan kaynaklanan artık değerin yarısı oranında katılma alacağı isteme imkanı bulunmaktadır (TMK’nun 231, 236/1.m.). TMK'nun 222. maddesi gereğince, belirli bir malın eşlerden birine ait olduğunu iddia eden kimse iddiasını ispat etmekle yükümlüdür. Bir eşin bütün mallarının aksi ispat edilinceye kadar edinilmiş mal olarak kabul edilmesi gerekir. Katılma alacağı bakımından talepte bulunan eşin çalışıp çalışmaması veya herhangi bir katkıda bulunup bulunmamasının bir önemi de yoktur. Katılma alacağı yasadan kaynaklanmaktadır. Bu tür davalarda, eklenecek değerlerden (TMK.m.229) ve denkleştirmeden (TMK.m.230) elde edilen miktarlar da dahil olmak üzere edinilmiş malın (TMK.m.219) toplam değerinden mala ilişkin borçlar çıkarıldıktan sonra kalan artık değerin (TMK.m.231) yarısı üzerinden (TMK.m.236/1) tarafların kazanılmış hakları da dikkate alınarak katılma alacağının hesaplanması gerekir. Dosyada bağışı çağrıştıracak başka bir kavram, kelime veya söze dosya kapsamında rastlanılmamıştır. Eşler arasında; karşılıklı sevgi, saygı, sadakat ve fedakârlık esastır. Karşılıklı güven ve sadakat, gerek örf ve adet, aile bütünlüğü kavramı ve gerekse olağan yaşam koşulları gereği eşin birinin diğerine para intikal ettirmek suretiyle mal edinmeleri mümkündür. Kural olarak, evlilik birlikteliği devam ettiği süre içerisinde hiç şüphesiz alınan her malın temelinde de bu tür duygu ve düşünceler yatmaktadır. Söz konusu duygu ve düşüncelerin davacı aleyhine delil olarak kullanılması mal rejimlerinin niteliğine ve mal rejimi hakkında geçerli bulunan kurallara, kanun maddelerine aykırı düşmektedir. Bunda bağış iradesi ve kastının olduğu sonucuna varmak oldukça güçtür. Dava dilekçesindeki açıklamalara göre, kooperatif üyeliğinin tüm aidat ve diğer ödemelerinin boşanma davası açılıncaya kadar davacı tarafından ödenerek davalı adına dava konusu dubleks evin edinildiği iddia edilmiş olup bu açıklamalar, Dairemiz ve Yargıtay’ın yerleşmiş uygulamasına göre tek başına davacının gizli bağış iradesinin ortaya konulduğunu göstermez. Davada davacı tarafın bağış iradesi ve kastı olmadığı anlaşıldığına göre Mahkemece, kooperatife ilk üyelik tarihinden itibaren ödenen aidat ve ödemelerle ilgili tüm bilgi ve belgelerin getirtilerek, tüm taraf delillerinin toplanması, dava konusu dubleks meskenin edinilmesi için 01.01.2002 tarihinden sonra ödenen aidat ve ödemelerin, ilk üyelik tarihinden itibaren ödenen toplam aidat ve ödemeler içindeki orana tekabül eden kısım üzerinde davacı Şeref’in yasadan kaynaklanan artık değerin yarısı oranında katılma alacağı olduğu, yapılacak hesaplamada meskenin yeni karar tarihine en yakın güncelleştirilmiş piyasa sürüm değerinin dikkate alınması gerektiği, diğer yandan 08.12.2005 tarihinde davacı Ş.. G.. adına evlilik içinde edinildiği anlaşılan ... plakalı aracın da Nazan vekili tarafından savunma olarak getirilmesi ve külli tasfiyenin söz konusu olması, TMK'nun 236/1-son cümlesine göre takas def'i emir niteliğinde olup, istekle bağlılık ilkesi ile harçsız dava açılamaz kuralına takılmadan isteğin (takas defi'nin) değerlendirilmesi görüşünün Dairece benimsenmesi sebebiyle Nazan lehine katılma alacağı doğup doğmayacağının tesbit edilerek hesaplamada gözetilerek takas ve mahsubun da değerlendirilmesi, bu konudaki görüşün ortaya konulması (TMK. m. 236/1 son cümle), sonucunda işin esasına ilişkin olumlu ya da olumsuz bir karar verilmesi gerekirken bağış nedeniyle yazılı şekilde davanın reddine karar verilmiş olması doğru olmamıştır. Davacı vekilinin temyiz itirazları bu bakımdan yerinde olduğundan kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerle 6100 sayılı HMK'nun Geçici 3. maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK'nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, taraflarca HUMK'nun 388/4. (HMK m.297/ç) ve HUMK'nun 440/I maddeleri gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine, Yargıtay duruşmasının yapıldığı tarihte yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi hükümleri uyarınca 1.100,00 TL Avukatlık Ücreti'nin davalıdan alınarak Yargıtay duruşmasında avukat marifetiyle temsil olunan davacıya verilmesine ve 24,30 TL peşin harcın istek halinde temyiz eden davacıya iadesine, 21.01.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.