İ... M... Cemaati Hahambaşılığı ile Hazine aralarındaki dava hakkında (İzmir İkinci Asliye Hukuk Hakimliği)Yıden verilen 02.10.2007 tarih ve 362/378 sayılı hükmün Dairenin 14.04.2008 gün ve 964/2096 sayılı ilamıyla onanmasına karar verilmişti. Davacı vekili tarafından süresinde kararın düzeltilmesi istenilmiş olmakla, dosya incelendi, gereği düşünüldü: Davacı İ... M... Cemaati Hahambaşılığı vekili tarafından Hazine aleyhine açılan tescil davasının reddine ilişkin hüküm, davacı tarafın temyizi üzerine Dairece onanmıştı. Davacı Cemaat vekili süresinde verdiği karar düzeltme dilekçesiyle onama kararının kaldırılarak yerel mahkeme hükmünün bozulmasını istemiştir. Davacı M... Cemaati Hahambaşılığı vekili, malik hanesi açık bırakılmak suretiyle 204 ada 35 parsel numarasıyla tespit edilen "Talmut, Tora, Hevra, Kedosa Havrası" adı altında sinagog olarak birkaç yüzyıldan beri vekil edeni İ... M... Cemaati Hahambaşılığı tarafından tasarruf edildiğini, taşınmazın tapu kaydının açık bulunan malik sütununa vekil edeni Hahambaşılığın adının yazılması suretiyle tapuya tesciline karar verilmesini istemiştir. Davalı Hazine vekili, davacı Cemaatin tüzel kişiliğinin bulunmadığı, 2762 sayılı Kanun'un değişik 1. maddesinde öngörülen sürenin geçtiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesini savunmuştur. Mahkemece, dava konusu Havranın 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu'nun 11. maddesinde yazılı korunması gerekli kültür ve tabiat varlığı olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Dosya arasında bulunan 11.12.1930 tarihli kadastro tahrir varakası ve eklerine göre, Mart 1340 tarih ve 171 sıra numarasında Türkiye Cumhuriyeti tebaasından Sultan Binti Hayim adına tapuda kayıtlı bu yerin Havra olarak tasarruf edildiği açıklanarak tescile tabi olmayan yerlerden bulunması nedeniyle 204 ada 35 parsel olarak malik hanesi açık bırakılmak suretiyle tespit edildiği ve halen sicilin oluşmadığı görülmektedir. Toplanan deliller ve dosya içeriğine göre, dava konusu yerin eskiden beri davacı Cemaatin havrası olarak kullandığı bir yer olduğu belirlenmiştir. Uyuşmazlığın çözümünde öncelikle üzerinde durulması gereken yön, davacı Cemaatin aktif dava ehliyeti bulunup bulunmadığı ve görülmekte olan davayı açıp açamayacağı noktasında toplanmaktadır. Dosyadaki bilgilere göre, Cemaat vakıf tüzel kişiliğini kazanmış bir Cemaat olmadığı gibi dosya arasında bulunan Cemaat vakıfları listesinde de ismine rastlanılmamıştır. Bu durumda, davacı Cemaatin tüzel kişiliği olmaması ve aktif dava ehliyeti bulunmaması nedeniyle dava açamayacağı düşünülür ise de, 1912 yılında kabul edilen "Eşhas-ı Hükmiyenin Enval-i Gayrimenkuleye Tasarruflarına Mahsus Kanunu Muvakkat'ın" fıkra-i muvakkati ile "Osmanlı Cemaati ve müessesatı hayriyesi namlarına şimdiye kadar namı müstear ile kasabat ve kura dahilinde tasarruf olunagelen emvali gayrimenkule işbu kanunun tarihi neşir ve ilanından itibaren 6 ay zarfında müracaat olunduğu surette fıkra-i sabıkada muharrer şeraite tevfikan müesseseler namlarına tashih olunur. Bu müddet zarfında tashih için defteri hakani idarelerine baistida müracaat olunmayan, ikamei dava edilmeyen muhallerin andan sonra müesseselere aidiyetleri iddiası mesmu olamaz." denilmiş, bu süre 11 Eylül 1329 (1913) tarihli Kanun ile 6 ay uzatılmış, son olarak müracaat süresi 30 Mart 1329 (1913) tarihli Kanun'un 4. maddesiyle tekrar 6 ay süreyle uzatılmıştır. "Hahamhane Nizamname-i Mahsus" 23 Şevval 1281 tarihli İrade-i Seniye ile de tasdik ve kabul edilmiştir. Açıklandığı üzere, davacı Cemaatin taşınmaz mal edinme ehliyeti numarası açıklanan kanun, buna dayanılarak çıkarılan nizamname ve padişah iradesiyle kabul edilmiş bulunduğuna göre, aktif dava ehliyetinin bulunduğu hususunda duraksamamak gerekir. İşin esasına gelince; az yukarıda açıklandığı üzere 1931 yılında yapılan kadastro tahrir varakasında bu yerin tescile tabi yerlerden olmadığı açıklanmak suretiyle tespit dışı bırakılmıştır. Bir yerin tapuya tescil edilmesi için, diğer kazanma koşulları yanında niteliği itibariyle de kazanılmaya elverişli yerlerden bulunması gerekir. Dosya arasındaki İzmir Gayrimenkul Eski Eserler ve Anıtlar Yüksek Kurulu'nun 09.06.1979 gün ve A-1729 sayılı kararında, dava konusu taşınmaz 1. grup korunması gerekli taşınmaz kültür varlığı olarak tescil edilmiştir. 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu'nun 5663 sayılı Kanun'un 1. maddesiyle değişik 11. maddesine göre; "... Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu'nca 1. grup olarak tescil ve ilan edilen kültür varlıklarının bulunduğu taşınmazlar ile 1. ve 2. derece arkeolojik sit alan-larındaki taşınmazlar zilyetlik yoluyla iktisap edilemez". Anılan bu hüküm karşısında Eski Eserler ve Anıtlar Yüksek Kurulu'nca 1. grup korunması gerekli taşınmaz kültür varlığı olarak tescil edildiğine göre, bu yerin uzun yıllardan beri süregelen kullanımına dayanılarak tapuya tescili istenilemez. Her ne kadar, kadastro tahrir varakasında dava konusu taşınmazın tapulu olduğu belirtilmiş ise de, davacı Cemaat ile kayıt maliki arasında gerek intikal ve gerekse halefiyet bağı kurulamamıştır. Taşınmazın tapulu olduğundan bahisle de davacı Cemaat adına tescili mümkün olmaz. Diğer yönden yukarıda metni aynen alınan fıkra-i muvakkatte öngörülen 6 aylık süre içerisinde dava açıldığı ve defteri hakani idarelerine kaydının geçtiği de ileri sürülmemiş ve kanıtlanmamıştır. Yukarıdan beri izah edilen tüm bu açıklamalar karşısında yerel mahkemece davanın reddine karar verilmesi ve hükmün Dairece onanmış olmasında kanuna aykırı bir yön görülmemiştir. Davacı Cemaat vekilinin kanunda yazılı hiçbir nedene dayanmayan karar düzeltme isteğinin HUMK'nın 440. maddesi hükmü uyarınca REDDİNE ve anılan Kanun'un 442. maddesi uyarınca takdiren 190,00 TL para cezasının karar düzeltme isteyenden alınarak Hazine'ye irad kaydına 12.02.2009 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.