MAHKEMESİ :Aile MahkemesiDAVA TÜRÜ : Tapu İptal ve Tescil Olmadığı Takdirde Katılma AlacağıTaraflar arasında görülen ve yukarıda açıklanan davada yapılan yargılama sonunda Mahkemece, asıl davanın kısmen kabulüne, birleşen davanın reddine karar verilmiş olup hükmün her iki taraf vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Dairece dosya incelendi, gereği düşünüldü.K A R A RDavacı-davalı ... vekili, boşanma dosyasında fazlaya lişkin haklarını saklı tutarak davalı-davacı erkeğin ortağı ve yetkilisi olduğu ...şirketi yönünden 50.000,00 TL alacağın tahsilini talep etmiş, birleşen dava yönünden ise davaya konu taşınmazın müvekkili tarafından davalı-davacıya işi nedeniyle geri ödenmek üzere verdiği altın ve birikmiş paralar karşılığı olarak devredildiğini ileri sürerek davanın reddini savunmuştur.Davalı-davacı ... vekili, birleşen dava dosyasında evlenmeden önce satın alarak müvekkili adına tescil edilen davaya konu 9 nolu meskenin, davacı-davalının ısrarları üzerine, kapris ve geçimsizliğine son vermek adına davacı-davalıya tapuda devredildiğini belirterek öncelikle davacı-davalı adına olan tapu kaydının iptali ile davalı-davacı adına tesciline, bu talep yerinde görülmez ise taşınmaz evlilik birliği içinde edinilmiş mal olarak değerlendirilip fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla taşınmazın 1/2 değeri olan 130.000,00 TL'nin faiziyle birlikte tahsilini talep etmiştir. Asıl dava yönünden, davaya konu şirkete davacı-davalının bir katkısının olmadığını ileri sürerek davanın reddini savunmuştur.Mahkemece, asıl davanın kısmen kabulü ile, şirketin tarafların evlilik süresince yaptığı karına yönelik değerlendirme gereği şirketin dağıtımı yapılmayan 10.747,65 TL karının bulunduğu ve Yargıtayın şirkette dağıtılmayan karların edinilmiş mal sayılması yönündeki kararları da göz önünde tutularak, bu tutarın davalıdan karar tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte tahsiline karar verilmiştir. Birleşen dava yönünde ise, davacının ilk dilekçesinde taşınmazın alacak talebinden dolayı tapu iptali ve tescili, bu olmadığı takdirde 130.000 TL alacağın tahsilini istediği, ancak duruşma süresince bu taşınmazı davalıya bağışladığını belirtmiş olmakla, alacak talebi ayni hak doğurmadığından buna dayalı tapu iptali ve tescili davasının reddi, ayrıca yapılan devir işlemi karşı davacı tarafından bağış olarak belirtilmiş olmakla, bağışla edinilen mallar kişisel mal olup, katılma alacağı ancak emek karşılığında edinilen malların değeri üzerinden istenebileceğinden bağışladığı bu mala karşı alacak talebinin de reddine ancak davacının muavazaya dayalı tapu iptali ve tescili talebinin de bulunduğu anlaşılmakla, bu konuda dava açmakta muhtariyetine karar verilmiştir. Hüküm, asıl dava ve birleşen dava yönünden davalı-davacı vekili tarafından, asıl davada reddedilen kısım yönünden ise katılma yolu ile davacı-davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.1-Hüküm, davacı-davalı vekiline 27.11.2014, davalı-davacı vekiline ise 04.12.2014 tarihinde tebliğ edilmiş, 19.12.2014 tarihinde süresi içinde davalı-davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir. Davalı-davacı vekilinin temyiz dilekçesi, davacı-davalı vekiline 30.12.2014 tarihinde tebliğ edilmesi üzerine davacı-davalı vekili, harcını da yatırdığı 13.01.2015 tarihli dilekçesi ile katılma yolu ile temyiz isteğinde bulunmuştur.Davacı-davalı vekili tarafından hüküm, 10 günlük temyize cevap süresi kaçırıldıktan sonra 13.01.2015 tarihinde harcı yatırılarak katılma yoluyla temyiz edildiğine, süresinden sonra yapılan temyiz istemi geçersiz bulunduğuna göre davacı-davalı vekilinin katılma yolu ile temyiz isteminin sürenin geçmiş olması nedeniyle HUMK'nun 432/4. maddesi hükmü uyarınca reddi gerekmiştir.2-a Dosya muhtevasına, dava evrakı ile yargılama tutanakları münderecatına ve mevcut deliller mahkemece takdir edilerek karar verildiğine, takdirde bir isabetsizlik bulunmadığına göre, davalı-davacı vekilinin asıl ve birleşen davalara yönelik aşağıdaki bentler kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.b-Davalı-davacı vekilinin asıl dava yönünden diğer temyiz itirazlarına gelince; Mal rejiminin tasfiyesinde eşlerin bağlı bulunduğu rejime ilişkin hükümler uygulanır (TMK 179.m). Mal rejiminin devamı süresince, bir eşin sahip olduğu edinilmiş malda, diğer eşin artık değerin yarısı oranında katılma alacak hakkı vardır. Artık değere katılma alacağı; eklenecek değerlerden (TMK 229.m) ve denkleştirmeden (TMK 230.m) elde edilen miktarlar da dahil olmak üzere, eşin edinilmiş mallarının (TMK 219.m) toplam değerinden, bu mallara ilişkin borçlar çıktıktan sonra kalan artık değerin (TMK 231.m) yarısı üzerindeki diğer eşin alacak hakkıdır (TMK 236/1.m).Somut olayda ise, taraflar, 06.06.2004 tarihinde evlenmiş; 23.12.2009 tarihinde açılan boşanma davasının kabulüne ilişkin hükmün, 05.12.2012 tarihinde kesinleşmesiyle boşanmışlardır. Davaya konu edilen şirketin 26.04.2006 tarihinde kurulduğu ve davalı-davacının evlilik birliği içinde şirkete ortak olduğu anlaşılmaktadır. 27.09.2013 tarihli mali müşavir raporunda davalı-davacının ortağı olduğu şirket yönünden ödenmemiş kar payının 10.747,65 TL olduğu tespit edilmiş olup, bu tespit edilen miktar artık değer olduğundan ancak yarısı oranında katılma alacağına hükmedilebilecek iken Mahkemece, davacı-davalı lehine bu miktarın tamamına hükmedilmesi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.Bununla birlikte, HMK'nun 26. maddesi gereğince hâkim, tarafların talep sonuçlarıyla bağlı olup, ondan fazlasına veya başka bir şeye karar veremez (HMK. m. 26). Davacı-davalı tarafça alacak talebi ile birlikte faiz talep edilmediği halde hükmedilen alacağa karar tarihinden itibaren faiz işletilmesi de yerinde değildir.c- Davalı-davacı vekilinin birleşen davaya yönelik diğer temyiz itirazlarına gelince,6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 285. maddesine göre bağış (hibe), bağışlayanın sağlararası sonuç doğurmak üzere, malvarlığından bağışlanana karşılıksız olarak kazandırma yapması olarak tanımlanmıştır. Öğretide ise, bağışlayanın bir karşılık (ivaz) almaksızın, bağışlananın malvarlığında bir artış sağlamak, zenginleştirmek amacıyla malvarlığından belirli değerleri ona vermesi olarak tarif edilmiştir (Aydoğdu, Murat/Kahveci, Nalan: Türk Borçlar Hukuku Özel Borç İlişkileri, İzmir 2013, s. 344, Yavuz, Cevdet: Türk Borçlar Hukuku Özel Hükümler, 6. B., İstanbul 2002, s. 222). Her somut olayın özelliklerine göre, bağış iradesi açıkça ortaya konulabileceği gibi gizli (örtülü) şekilde de yapılabilir. Bu nedenledir ki, bir kısım kazandırmalar, bağışa benzese de kazandırmanın salt bağışlama amacıyla yapılmaması nedeniyle bağışlama olarak nitelendirilemez. Ahlaki bir ödevin yerine getirilmesi de bağışlama sayılmaz (TBK 285/3).Evlilik birliğinin ömür boyu süreceği inancının hakim olduğu düşünceyle, ortak yaşamı ve geleceği güvence altına almak amacıyla, beraberlikten doğan dayanışmayla ve karşılıklı güvene dayanarak, örf ve adete uygun olarak eşlerin birlikte yatırım yapmaları bağış olarak değerlendirilemez. Eşler arasında dayanışma, güven ve sadakat esastır. Gelecekte aile üyelerinin yararlanacakları beklentisiyle birlikte malvarlığı edinme çabaları, eşlerden birinin sebepsiz zenginleşmesiyle sonuçlanmamalıdır. Bu açıklamalar nedeniyle, devredene ağır yükümlülük getiren kazandırmanın bağış olarak değerlendirilmesi için, bağış amacını taşıyan davranış ve iradenin duraksamaya yer vermeyecek şekilde olması gerekir.Bağışlamanın yukarıda açıklanan öğeleri gözetildiğinde, bir eşin diğer eşe ait bir malvarlığına yaptığı her katkının ya da kazandırmanın bağışlama olmayacağı kabul edilmektedir (Gümüş, M. Alper: 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’na göre Borçlar Hukuku Özel Hükümler, C. 1, 3. B., İstanbul 2013, s. 205; Zeytin, Zafer:Edinilmiş Mallara Katılma Rejimi ve Tasfiyesi, 2.B., Ankara 2008, s. 144).Yukarıda belirtilen ilkeler ışığında somut uyuşmazlık incelendiğinde tasfiyeye konu edilen 9 nolu mesken evlilik öncesi 10.03.2004 tarihine davalı-davacı erkek adına tescil edilmekle birlikte evlilik birliği içinde 14.12.2005 tarihinde satış yolu ile davacı-davalı kadın adına devredilmiştir. Mahkemece, yapılan işlem bağış olduğu gerekçesiyle birleşen davada alacak talebinin reddine karar verilmiş ise de gerekçe dosya kapsamı ile örtüşmemektedir.Dosya kapsamında davalı-davacı tarafça yapılan devrin bağış olduğunu çağrıştıracak bir kavram, kelime veya söze rastlanılmadığı gibi, taşınmazın bağış amacıyla davalı kadın adına tescil edildiğine ilişkin irade açıklaması da bulunmamaktadır. Karşı tarafta, taşınmazın altınları ve birikmiş parasına karşılık kendine devredildiğini savunmuştur. Mahkemece, taşınmazın davacı-davalının edinilmiş malı olduğunun kabulü ile tasfiye tarihi (bozmadan sonra verilecek karar tarihine en yakın tarih) itibariyle sürüm (rayiç) değeri tespit edilerek edinilmiş mallara katılma rejimi hükümleri uyarınca davalı-davacı lehine katılma alacağına hükmedilmesi gerekirken dosya kapsamına uymayan gerekçeyle alacak talebinin reddi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda (2-b) ve (2-c) nolu bentlerde gösterilen nedenlerle davalı-davacı vekilinin yazılı temyiz itirazları yerinde görüldüğünden kabulü ile hükmün 6100 sayılı HMK'nun Geçici 3. maddesi yollaması ile HUMK’nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, davalı-davacı vekilinin diğer temyiz itirazlarının yukarıda (2-a) nolu bentte ve katılma yolu ile hükmü temyiz eden davacı-davalı vekilinin temyiz talebinin yukarıda (1) nolu bentte gösterilen sebeplerle reddine, taraflarca HUMK'nun 440/I maddesi gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine,peşin harcın istek halinde temyiz eden taraflara ayrı ayrı iadesine, 24.01.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.