Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 6390 - Karar Yıl 2007 / Esas No : 6125 - Esas Yıl 2007





Oflas Hasan ile Sultan ve müşterekleri aralarındaki tapu iptali ve tescil davasının reddine dair Kozan 2.Asliye Hukuk Hâkimliğinden verilen 07.06.2007 gün ve 171/212 sayılı hükmün Yargıtay'ca incelenmesi davacı vekili tarafından süresinde istenilmiş olmakla, dosya incelendi, gereği düşünüldü: Davacı vekili, 22.2.1970 tarihinde yapılan harici satış ve zilyetliğe dayanarak 625 parselin tapu kaydının iptali ile vekil edeni adına tapuya tesciline karar verilmesini istemiştir. Davalılar, dava konusu taşınmazın davacıya satılmadığını açıklayarak davanın reddine karar verilmesini savunmuşlardır. Mahkemece, harici satışa ilişkin 22.2.1970 günlü senet altındaki imzanın kayıt malikine ait olmadığı ve satış parasının ödenmediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesi üzerine; hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir. Dava konusu taşınmaz, 28.8.1969 tarihinde 625 parsel numarasıyla H. Veli oğlu Hoca adına tapuya tescil edilmiştir. Dosyadaki bilgilere göre, dava konusu taşınmazın bulunduğu çalışma alanında Tapulama ve Kadastro Kanunları uyarınca çalışma yapılmadığı, 4753 sayılı Kanun hükümleri uyarınca yapılan belirtme sonucu tapuya tescil edildiği anlaşılmaktadır. Her ne kadar tapu kaydında taşınmazın kadastro gören ve bu nedenle parsel numarası alan bir yer olduğu izlenimi ortaya çıkmakta ise de, parsel numarası toprak komisyonunca düzenlenen paftadaki parselasyona ilişkin numarayı karşılamaktadır. Davacı vekili, 2.2.1972 günlü tapu dışı yoldan yapılan satışa dayanarak iptal ve tescil isteğinde bulunmuştur. Yapılan inceleme ve uygulamaya göre dava konusu taşınmaz, 28.8.1969 gün 625 numaralı tapu kaydının kapsamında kalmaktadır. Tapu dışı sözleşmenin düzenlendiği tarihte, dava konusu taşınmaz tapuda kayıtlı bulunmaktadır. Tapulu bir taşınmazın mülkiyetini geçirmeye ilişkin sözleşmelerin resmi biçimde düzenlenmesi gerekir. Tapu dışı yoldan düzenlenen sözleşme, yapıldığı tarihte yürürlükte bulunan MK. nun 634 ve bu maddenin karşılığı olan TMK. nun 706., BK. nun 213 ve Tapu Kanununun 26. maddesi hükümleri karşısında geçersizdir. Geçersiz sözleşmeye dayanılarak ifa istenemez. Ancak, kanunun izin verdiği hallerde kazanma söz konusu olabilir. Davacı harici satışa dayandığına göre, meselenin 3402 sayılı Kadastro Kanununun 13/B-b maddesi karşısında çözüme kavuşturulması gerekir. Anılan maddede, kayıt maliki veya mirasçılarından başka bir kişi tapu dışı bir sözleşmeye dayanarak zilyet olup da, davasız, aralıksız, malik sıfatıyla 10 yıldan fazla zilyetliği geçmiş ve tespit tarihine kadar zilyetliği bozulmamış ise, zilyedi adına tespit ve tescil olunur. Aynı Kanunun 33. maddesinin son fıkrasında bu kanunun zilyede tanıdığı haklar kadastrosuna başlanan bölgelerde zilyet aleyhine itiraz ve defi olarak ileri sürülebileceği açıklanmıştır. Dairemize gelen dava dosyalarından da bilindiği üzere, Kozan Kadastro Bölgesinde kadastro çalışmalarına başlandığı bilinmektedir. Bu durumda henüz kadastro sırası gelmemiş bulunan dava konusu taşınmazın bulunduğu çalışma alanındaki tapu dışı satış nedeniyle, zilyet Kadastro Kanununun 33. maddesinin son fıkrasındaki yollama nedeniyle aynı Kanunun 13/B-b maddesi hükmünden yararlanabilir. Her ne kadar satışa ilişkin senedin kayıt sahibi satıcıya ait olmadığı belirlenmiş ise de, davacı vekili delillerini hasretmediğine, senet dışında başka delillere de dayandığına, dinlenen yerel bilirkişi ve tanıklar taşınmazın kayıt sahibi tarafından davacıya satılıp teslim edildiği, narenciye bahçesi olarak dava tarihine kadar 10 yıldan fazla süreyle kullandığı ve satışın bozulmadığı belirlenmiş bulunduğuna göre kazanma koşullarının oluştuğunun kabulü gerekir. Bu yönler göz önünde tutularak Kozan'da kadastro çalışmalarına başlanıp başlanmadığının Kadastro Müdürlüğünden sorulması, başlanmış ise 3402 sayılı Kadastro Kanununun 33/ son maddesi hükmü göz önünde tutularak aynı Kanunun 13/B-b maddesindeki koşulların davacı lehine oluşup oluşmadığının araştırılıp belirlenmesi ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçe ile davanın reddine karar verilmiş olması doğru görülmemiştir. Davacı vekilinin temyiz itirazları bu bakımdan yerinde olduğundan kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerle ve HUMK.nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA ve 13,10 YTL peşin harcın istek halinde temyiz edene iadesine 15.11.2007 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.