MAHKEMESİ :Sulh Hukuk Mahkemesi... ile Hazine ve ... aralarındaki tapu iptali ve tescil davasının reddine dair... Sulh Hukuk Mahkemesi'nden verilen 08.12.2011 gün ve 1428/2183 sayılı hükmün Yargıtay'ca duruşmalı olarak incelenmesi davacı vekili tarafından süresinde istenilmiş ise de; duruşma isteğinin değerden reddine karar verilmiş olmakla; dosya incelendi, gereği düşünüldü:KARARDavacı vekili, mülkiyeti davacıya ait olan 177 ada 3 parsel sayılı taşınmaz ile davalı ... adına kayıtlı bulunan 5 parsel sayılı taşınmazın kadastro tesbiti öncesi bir bütün olduğunu, tespit çalışmaları sırasında taşınmazlar arasında yol bulunmadığı halde taşınmazının büyük bölümünden yol geçirildiğini ve yol ile iki kısma ayrılan taşınmazının bir bölümünün de davalı ... taşınmazında kaldığından, köy yolunun ve 5 parsel sayılı taşınmazda kalan kısmın iptali ile 3 parsel sayılı taşınmaz ile tevhidini talep etmiştir.Davalı ... vekili, kadastro tespitinin hukuka uygun olduğunu, davacının 3 nolu taşınmazından, 5 nolu taşınmaza herhangi bir ilavenin söz konusu olmadığını,... Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 24.11.1960 tarih 1959/539 E., 1960/1213 K. sayılı ilamının kesin hüküm oluşturduğundan davanın reddi gerektiğini bildirmiştir.Davalı Hazine vekili, davanın reddini savunmuştur.Mahkemece, dava konusu taşınmazın 2. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 1959/539 E. ve 1960/1213 Karar sayılı ilamıyla tapuya tescil işlemi yapıldığından dava konusu taşınmazla ilgili kesin hüküm bulunduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.Kesin hüküm, HMK'nun 303. (HUMK. m. 237) maddesinde düzenlenmiştir. Mahkeme kararları kanun yoluna başvuru süresi geçtikten veya kanun yoluna başvurulup yasal prosedür işledikten sonra kesinleşir. Kesin hüküm adli gerçeği ifade eder. Anayasa'nın 138. maddesine göre de, yasama ve yürütme organları ile İdare, Mahkeme kararlarına uymak zorundadır. Kesin hüküm uyuşmazlığın gelecek için sona ermesi ve hukuki barışın ve yargıya olan güvenin temini açısından önemli bir role sahiptir. Kamu düzenine ilişkin olduğundan yargılamanın her aşamasında re'sen gözetilir. Kesin hükümden söz edebilmek için, öncelikle, davanın taraflarının aynı olması gerekir. Başka bir anlatımla, kesin hükümden söz edebilmek için kesinleşen hükümdeki taraflar ile ikinci kez açılan davanın taraflarının aynı olması gerekir. Hukuk sistemimizde dava, iki taraf sistemi üzerine kurulmuş olduğundan dava sonunda verilen hüküm de sadece davanın tarafları açısından etkisini gösterir. Kesin hükmün davanın tarafları dışında üçüncü kişilere kural olarak herhangi bir etkisi yoktur. Kesin hükmün ikinci unsuru, dava sebebinin aynı olmasıdır. Dava sebebi, davacının talep sonucunu dayandırdığı olaylardır. Kesin hüküm haline gelen bir uyuşmazlıkta, aynı vakıalara dayanılarak ikinci dava açılamaz. Açılmış ise dinlenemez. Son olarak, kesin hükümden söz edebilmek için dava konusunun aynı olması gerekir. Eğer kesin hükmün, hüküm fıkrası ile ikinci davanın talep sonucu aynı ise dava konusu aynıdır.Yukarıda açıklanan hususlar ışığında, dava konusu incelendiğinde; davacıya ait 177 ada 3 parsel sayılı taşınmaz senetsizden davacı adına tespit edilmiş ve kesinleşerek 19.03.2004 tarihinde tescil işlemi gerçekleşmiştir. Halen kayıt maliki olup yargılama sırasında ölümü ile mirasçıları davaya dahil edilen ... adına 04.05.1978 tarih ve 14 sıra nolu tapu kaydının uygulanması ile tespiti yapılan 5 nolu parselin de 06.07.2004 tarihinde tapuya tescil işlemi gerçekleşmiştir. Mahkemece, kesin hükme esas alınan.... Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 1959/539 E. ve 1960/1213 K. sayılı ilamında; davacı ..., davalı ise ... ve...Köyü Tüzel Kişiliği'dir. Davacı, 21 parça taşınmazın adına tescilini talep etmiştir. Kadastro tespitine esas alınan 04.05.1978 tarih ve 14 sıra nolu tapu kaydı ile ilgili olarak hüküm fıkrasının 14 nolu bendinde yer alan Köy Civarı mevkiinde kaim, doğusu ...,.... ve köy yolu, batısı köy yolu,... vet, güneyi...,t ve dere ile çevrili 4400 m2 tarlanın davacı adına tescili kararı verilmiş ve hüküm Yargıtay aşamasından geçerek kesinleşmiştir. Mahkemenin, kesin hüküm olarak kabul ettiği davanın tarafları farklı kişilerdir. Davacı .... anılan davada taraf olmadığından ve kesin hükmün davanın tarafları dışında üçüncü kişiler açısından bağlayıcılığı bulunmadığından dikkate alınması söz konusu değildir. Mahkemece açıklanan hususlar gözetilmeksizin davanın kesin hüküm nedeniyle reddine karar verilmiş olması doğru değildir.Diğer yandan tescil harici ve paftasında yol olarak gösterilen ve Fen Bilirkişisi raporunda A ile gösterilen 216,76 m2'lik yer ile ilgili kesin hükme esas alınan.... Asliye Hukuk Mahkemesi dosyasında herhangi bir talepte bulunulmadığı, iki davanın konusunun da farklı olduğu anlaşılmaktadır. Bu istekle ilgili olarak da kesin hüküm nedeniyle davanın reddine karar verilmiş olması bozma nedenidir.Hal böyle olunca Mahkemece yapılacak iş; davacının her iki talebi ile ilgili olarak, tüm delillerinin toplanarak oluşacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı olduğu üzere hüküm kurulması doğru olmamıştır.Davacı vekilinin temyiz itirazları açıklanan nedenlerle yerindedir. Kabulü ile Yerel Mahkeme kararının 6100 sayılı HMK'nun Geçici 3. maddesi yollamasıyla ve HUMK'nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, HUMK'nun 440/III-1, 2, 3 ve 4. bentleri gereğince ilama karşı karar düzeltme yolu kapalı bulunduğuna ve 21,15 TL peşin harcın istek halinde temyiz eden davacıya iadesine 23.01.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.