Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 612 - Karar Yıl 2013 / Esas No : 6462 - Esas Yıl 2012





MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi... ile Hazine aralarındaki tapu iptali ve tescil davasının kabulüne dair... Asliye Hukuk Mahkemesi'nden verilen 12.04.2012 gün ve 411/92 sayılı hükmün Yargıtay'ca incelenmesi Hazine vekili tarafından süresinde istenilmiş olmakla; dosya incelendi, gereği düşünüldü: K A R A RDavacı vekili dava dilekçesinde; vekil edeninin Yalvaç İlçesi 141 ada 12 parsel sayılı taşınmazda 680/960 pay sahibi olduğunu, taşınmazın geri kalan hisselerinin tapu kaydında ölü .... ve... adına kayıtlı bulunduğunu, bu şahısların kim olduklarının bilinemediği gibi tapu kaydından 20 yıldan fazla bir süre önce ölü olduklarının anlaşıldığını, vekil edeninin 1980 yılından beri malik sıfatıyla ve aralıksız olarak dava konusu taşınmazı kullandığını açıklayarak, 141 ada 12 parsel sayılı taşınmazın diğer hissedarlara ait 280/960 payının tapu kaydının iptali ile vekil edeni adına tapuya kayıt ve tesciline karar verilmesini talep etmiştir. Davacı vekili 10.05.2009 tarihli dilekçe ile; TMK’nun 713/2. Maddesine göre öncelikle "tapu kütüğünden malikinin kim olduğu anlaşılamayan" hukuki sebebine dayandıklarını, yargılama sırasında kayıt maliklerinin kimliklerinin tespiti halinde terditli olarak “ölüm” sebebine dayandıklarını açıklamıştır. Davalı Hazine vekili; Kadastro Kanunu'na göre 10 yıllık hak düşürücü sürenin geçtiğini, kayıt maliklerinin veraset belgesi ibraz edilememesi veya mirasçılarının belirlenememesi halinde, TMK’nun 501. maddesi uyarınca miras Devlet'e geçeceğinden, mülkiyeti Devlet’e ait taşınmazların zilyetlikle kazanılmasının mümkün olmadığını belirterek, davanın reddini savunmuştur.Mahkemece, dava konusu hisselerin sahipleri .... ve...’ın kim olduklarının belli olmadığı, davacı yönünden TMK’nun 713.maddesindeki koşulların gerçekleştiği gerekçesiyle davanın kabulüne, 141 ada 12 parsel sayılı taşınmazın .... ve... adına olan hisselerinin tapu kaydının iptali ile davacı adına tapuya tesciline karar verilmesi üzerine; hüküm, davalı Hazine vekili tarafından temyiz edilmiştir.Uyuşmazlık konusu 142 ada 12 parsel sayılı taşınmaz, 16.04.1985 tarihinde kesinleşen kadastro çalışmaları sırasında; K.sani 927 tarih 58 sıra, 28.01.1980 tarih 28 sıra ve 25.07.1980 tarih 35 sıra nolu tapu kayıtlarına istinaden 340/960 hissesi... ..., 340/960 hissesi... ...., 160/960 hissesi ...., 40/960 hissesi...ve 80/960 hissesi... adlarına tespit edilerek, tapuya tescil edilmiştir.Dava, terditli olarak TMK'nun 713/2 fıkrasında yer alan “maliki tapu kütüğünden kim olduğu anlaşılamayan veya 20 yıl önce ölmüş.” hukuki sebeplerine dayalı olarak TMK'nun 713/1-2 fıkraları gereğince açılan mülkiyetin aktarılmasına ilişkin tapu iptali ve tescil davasıdır. Kural olarak tapu iptali ve tescil davalarında; dava kayıt malikine, kayıt maliki ölmüş ise mirasçılarına yöneltilerek açılır. Davacı vekilinin dava dilekçesinde, davalı olarak Hazine gösterilmiştir. TMK'nun 713/2. fıkrası gereğince açılan davalarda Hazine, TMK'nun 501. maddesi uyarınca son mirasçı sıfatı ile hasım gösterilmektedir. Kayıt malikleri görülen .... ve...’ın kadastro tutanağında ölü oldukları belirtilmiştir. MK'nun 713/2. maddesinde belirtilen hukuki sebeplere dayanılarak açılan davalarda, bu tür davaların niteliği ve özelliği gereği husumetin yargılama sırasında tamamlanması mümkündür. Ancak Mahkemece, bu eksiklik yargılama sırasında yerine getirilmemiş ve davada taraf teşkili sağlanmamıştır. Bilindiği üzere, bir davanın görülebilmesi için öncelikle davada, taraf teşkilinin sağlanması gereklidir. Yargılamanın sağlıklı bir biçimde sürdürülebilmesi, iddia ve savunma ile ilgili delillerin eksiksiz olarak toplanıp tartışılabilmesi, davanın süratle sonuçlandırılabilmesi, öncelikle tarafların duruşma gününden haberdar edilmesi ile olur. HUMK'nun 73. maddesinde; “Kanunun gösterdiği istisnalar haricinde Hakim her iki tarafı istima veyahut iddia ve müdafaalarını beyan etmeleri için kanuni şekillere tevfikan davet etmedikçe hükmünü veremez” denilmektedir. Madde metninde açıkça görüldüğü üzere, taraflar, yöntemine uygun bir biçimde davet edilmedikçe Mahkemece karar verilemez. Aynı durum HMK'nun 27. maddesinde de; davanın tarafları müdahiller ve yargılamanın diğer ilgilileri, kendi haklarıyla bağlantılı olarak hukuki dinlenilme hakkına sahiptirler” Amir hükmüne yer verilmiştir. Söz konusu maddede yer alan “hukuki dinlenilme hakkı” tabiri ile HUMK'nun 73. maddesindeki durum ifade edilmiştir. Bu hak Anayasa'nın 36. maddesi ile Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 6. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının en önemli unsurudur. Bu hak iddia ve savunma hakkı olarak da bilinse, iddia ve savunma hakkından daha geniş ve daha üst bir kavram olarak nitelendirilmektedir. Somut olayda, mahkemece, her ne kadar işin esası hakkında bir karar verilmiş ise de, yargılama sırasında dava kayıt malikine, ölmüş ise mirasçılarına yöneltilmemiş ve taraf teşkili sağlanamamıştır. Böylece davada taraf sıfatı ile savunma hakkı tanınmamış ve daha ötesi savunma hakkı kısıtlanmıştır. Saptanan bu somut ve hukuki olgulardan da anlaşılacağı üzere, davada taraf teşkili sağlanmadan işin esası hakkında hüküm kurulamaz. (HGK.nun 22.02.2012 tarih, 2011/8-763 E:, 2012/85 sayılı kararı).Öyleyse mahkemece yapılacak iş; tapu kayıt maliklerinin, varsa mirasçılarının kesin bir biçimde saptanabilmesi için hasımlı (hasım Hazine olmak üzere ) veraset belgelerinin alınıp dosyaya konulması için davacı tarafa süre ve imkan tanınması, mirasçılık belgesine göre belirlenecek yöntem ile taraf teşkili sağlanarak davanın yürütülmesi, tebligatlar yönünden 7201 sayılı Tebligat Kanunu hükümlerinin gözönünde tutulması, dava dilekçesi, hüküm ve bozma ilamının, varsa kayıt maliklerinin mirasçılarına tebliğ ettirilmesi, bu yolla da taraf teşkili sağlanamadığı takdirde ilanen tebliğ yolunun düşünülmesi, böylece taraf teşkilinin sağlanması, ondan sonra işin esasına girilerek bir hüküm kurulması gerekir. Öte yandan; dava konusu taşınmaz, K.sani 927 tarih 58 sıra nolu tapu kaydına istinaden .... ve... adlarına tespit edilmiş, tutanağın itirazsız olarak 16.04.1985 tarihinde kesinleşmesi üzerine ölü oldukları beyanlar hanesine şerh düşülerek, aynı şahıslar adına tapuya tescil edilmiştir. Dosya içinde bulunan ve kadastro sırasında dava konusu taşınmaza uygulanan K.sani 927 tarih 58 nolu tapu kaydının Mahkemece Yeminli Bilirkişi ...’e yaptırılan çevirisinde malikler olarak .... ve ... açıkça belirtilmektedir. Bu halde tapuda adı yazılı bulunan tapu maliklerinin, kadastro tutanağı ve tedavül gören tapu kaydındaki bilgilere göre bilinmeyen kişilerden olmayıp, tanınan ve bilinen kişi oldukları anlaşılmaktadır. Kayıt maliklerinin mirasçılarının belirlenmemesi, kimliklerine ait bilgilerin elde edilememesi, adreslerinin tespit edilememesi gibi hususlar, o kişilerin tapu kütüğünde maliki bilinmeyen kişi olarak nitelendirilmelerini gerektirmez. TMK'nun 713/2. maddesinde kanun koyucu tarafından tapu kütüğünün incelenmesinden anlaşılamayan, kim olduğu belirlenemeyen hayali kişiler amaçlanmıştır. Tapuda kayıtlı bir taşınmaz, var olmayan bir kişi adına tescil edilmiş ve bu nedenle kayıt malikinin kimliği yeteri kadar açıklık taşımıyorsa, o taşınmaz malikinin tapu kütüğünden anlaşılmayan bir kişi olarak kabulü gerekir.Somut olayda, dosya içeriği ile maliki tapu kütüğünden kim olduğu belirlenen kayıt malikleriyle ilgili Mahkemece, maliki tapu kütüğünden kim olduğu anlaşılamayan sebebine dayalı olarak değil, davacı vekili tarafından davada, terditli olarak ölüm sebebine de dayanıldığına göre, bu kapsamda iddia ve taraf delillerinin değerlendirilmesi gerekir. Ancak bu değerlendirme yapılırken, davaya dayanak oluşturan TMK'nun 713/2. fıkrasında yer alan “…ölmüş…” sözcüğünün, “Anayasa Mahkemesi'nin 17.03.2011 gün ve 2009/58 Esas, 2011/52 Karar sayılı kararıyla iptaline, bu sözcüğün uygulanmasından doğacak sonradan giderilmesi güç veya olanaksız durum ve zararların önlenmesi ve iptal kararının sonuçsuz kalmaması için kararın Resmi Gazete'de yayımlanacağı güne kadar yürürlüğünün durdurulmasına karar verildiği, bu nedenle yürürlüğün durdurulması kararının verildiği 17.03.2011 tarihinden önce açılmış bulunan eldeki dava bakımından maliki 20 yıl önce ölmüş ve o tarihten dava tarihine kadar diğer kazanma koşulları yanında 20 yıllık kazanma süresi de dolmuş ise, kazanılmış (müktesep) hakkın kabulü gerekeceğinin gözden uzak tutulmaması gerekir. Yukarıda açıklanan nedenlerle davalı Hazine vekilinin temyiz itirazları yerinde görüldüğünden kabulüyle, Yerel Mahkeme hükmünün 6100 sayılı HMK'nun Geçici 3. maddesi yollaması ile halen yürürlükte bulunan 1086 sayılı HUMK'nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, taraflarca HUMK'nun 388/4., HMK'nun m.297/ç) ve 440/I. maddeleri gereğince Yargıtay Daire İlamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine 22.01.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.