MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi... ile Hazine aralarındaki tapu iptali ve tescil davasının kabulüne dair... Asliye Hukuk Mahkemesi'nden verilen 30.03.2012 gün ve 238/527 sayılı hükmün Yargıtay'ca incelenmesi davalı Hazine temsilcisi tarafından süresinde istenilmiş olmakla; dosya incelendi, gereği düşünüldü:KARARDavacı vekili dava dilekçesinde; ... ilçesi,... mahallesi, 243 ada 1 ve 231 ada 7 parsel sayılı taşınmazlarda bulunan 4/24 oranındaki....'ın hissesinin 30 yıldan beri önce dedesi ve babası, daha sonra vekil edeni tarafından malik sıfatıyla kullanıldığını, tapu kaydında 4/24 hisse maliki gözüken....’ın nüfusa kayıtlı olmadığını ve kim olduğunun bilinmediğini açıklayarak,.... adına olan tapu kayıtlarının iptali ile vekil edeni adına tapuya kayıt ve tesciline karar verilmesini talep etmiştir. Davalı Hazine temsilcisi, bazı yargılama oturumlarına katılmış ise de; davaya cevap vermemiştir. Mahkemece, davanın kabulü ile... ilçesi ... Mahallesi 231 ada 7 ve 243 ada 1 parsel sayılı taşınmazlardaki tapuda,.... adına olan 4/24 hissenin tapu kaydının iptali ile davacı adına tapuya tesciline karar verilmesi üzerine; hüküm, davalı Hazine temsilcisi tarafından temyiz edilmiştir.Uyuşmazlık konusu 243 ada 1 ve 231 ada 7 parsel sayılı taşınmazlar, 23.10.1986 tarihinde yapılan kadastro çalışmaları sırasında; K.evvel 1340 tarih sıra 11 ve Aralık 1957 tarih 77 sıra nolu tapu kayıtlarına istinaden 12/24 hissesi ... oğlu ...., 4/24 hissesi ....., 3/24'er hissesi .... evlatları .... ve ..., 2/24 hissesi ise... kızı ... adlarına tespit edilerek, tapuya tescil edilmiştir.Dava, TMK'nun 713/2 fıkrasında yer alan “.. maliki tapu kütüğünden kim olduğu anlaşılamayan..” hukuki sebebine dayalı olarak TMK'nun 713/1-2 fıkraları gereğince açılan mülkiyetin aktarılmasına ilişkin tapu iptali ve tescil davasıdır. Davacı vekili dava dilekçesinde; taşınmazların vekil edeninin dedesinden babasına, babasından vekil edenine intikal ettiğini bildirmiş, ancak dede, baba ve vekil edeni arasındaki intikal şeklini açıklamamış, mahallinde yapılan keşifte dinlenen Yerel Bilirkişiler de bu ususlar da beyanda bulunmamıştır. Uyaptan alınan nüfus kaydından davacının babası ...’un 03.05.1942 tarihinde vefat ettiği ve geriye davacı dışında başka mirasçılarının da kaldığı anlaşılmıştır. Davacının dedesine ait nüfus bilgileri dosya arasında bulunmadığı gibi bu kayıtlara uyap üzerinden de ulaşılamamıştır. Muris ...’un ölüm tarihine göre taşınmaz, miras bırakanın terekesine dahildir. TMK'nun 640/2 ve 702/2 maddelerine göre, mirasçılar terekeye elbirliği ile sahip olurlar ve bütün haklar üzerinde birlikte tasarruf ederler. Elbirliği mülkiyeti devam ettiği sürece tasarrufi işlemlerde tüm ortakların oybirliği ile karar vermeleri gerekir. Dava açmakta tasarrufi bir işlem olduğuna göre, mirasçılardan birisinin terekeye dahil bir malın tapusunun iptaline ve kendi adına tescili isteğine ilişkin dava açması mümkün olmadığı gibi, bu yönde bir davaya diğer mirasçıların oluru ile devam edilmesi de mümkün değildir. Somut olayda, miras bırakan...’un başka mirasçılarının bulunduğu, davacının dedesi...’ın ise oğlu ... mirasçılarından başka mirasçılarının olup olmadığının anlaşılamadığı, bu nedenle ve öncelikle davacının babası ve dedesinin mirasçılık belgesinin dosyaya ibraz edilmesi için davacı tarafa süre ve imkan verilmesi, dedesinin de başka mirasçılarının olduğunun anlaşılması halinde taşınmazların davacının dedesinden babasına, babasından davacıya, dedesinin başka mirasçılarının olmadığının tespiti halinde ise; taşınmazların sadece babasından davacıya ne şekilde intikal ettiği (satış, bağış, paylaşım vb.) açıklığa çıkarılmalı, davacının dedesi ve babası ile arasında taşınmazların kendisine intikalini sağlayacak satış, bağış, paylaşım vb. hukuki bir ilişkinin bulunamaması halinde dava şartı yokluğundan davanın reddine, bu yönde intikali sağlayan hukuki bir ilişkinin varlığı halinde, davanın şimdiki gibi sürdürülerek ,toplanacak delillere göre bir karar vermek gerekirken yazılı şekilde davanın kabulüne karar verilmesi doğru değildir.Öte yandan, kural olarak tapu iptali ve tescil davalarında; dava kayıt malikine kayıt maliki ölmüş ise mirasçılarına yöneltilerek açılır. Davacı vekilinin dava dilekçesinde, davalı olarak Hazine gösterilmiştir. TMK'nun 713/2 fıkrası gereğince açılan davalarda Hazine, TMK'nun 501. maddesi uyarınca son mirasçı sıfatı ile hasım gösterilmektedir. Kayıt maliki görülen Beşirli oğlu....’ın sağ olup olmadığı dosya kapsamındaki bilgi ve belgelerden anlaşılamamaktadır. MK'nun 713/2. maddesinde belirtilen hukuki sebeplerden birine dayanılarak açılan davalarda, bu tür davaların niteliği ve özelliği gereği husumetin yargılama sırasında tamamlanması mümkündür. Ancak Mahkemece, bu eksiklik yargılama sırasında yerine getirilmemiş ve davada taraf teşkili sağlanmamıştır.Bilindiği üzere, bir davanın görülebilmesi için öncelikle davada, taraf teşkilinin sağlanması gereklidir. Yargılamanın sağlıklı bir biçimde sürdürebilmesi, iddia ve savunma ile ilgili delillerin eksiksiz olarak toplanıp tartışılabilmesi, davanın süratle sonuçlandırılabilmesi, öncelikle tarafların duruşma gününden haberdar edilmesi ile olur. HUMK'nun 73. maddesinde; “Kanunun gösterdiği istisnalar haricinde Hakim her iki tarafı istima veyahut iddia ve müdafaalarını beyan etmeleri için kanuni şekillere tevfikan davet etmedikçe hükmünü veremez” denilmektedir. Madde metninde açıkça görüldüğü üzere, taraflar, yöntemine uygun bir biçimde davet edilmedikçe Mahkemece karar verilemez. Aynı durum HMK'nun 27. maddesinde de; davanın tarafları müdahiller ve yargılamanın diğer ilgilileri, kendi haklarıyla bağlantılı olarak hukuki dinlenilme hakkına sahiptirler” Amir hükmüne yer verilmiştir. Söz konusu maddede yer alan “ hukuki dinlenilme hakkı” tabiri ile HUMK'nun 73. maddesindeki durum ifade edilmiştir. Bu hak Anayasa'nın 36. maddesi ile Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 6. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının en önemli unsurudur. Bu hak iddia ve savunma hakkı olarak da bilinse, iddia ve savunma hakkından daha geniş ve daha üst bir kavram olarak nitelendirilmektedir. Somut olayda, Mahkemece, her ne kadar işin esası hakkında bir karar verilmiş ise de, yargılama sırasında dava kayıt malikine, ölmüş ise mirasçılarına yöneltilmemiş ve taraf teşkili sağlanamamıştır. Böylece davada taraf sıfatı ile savunma hakkı tanınmamış ve daha ötesi savunma hakkı kısıtlanmıştır. Saptanan bu somut ve hukuki olgulardan da anlaşılacağı üzere, davada taraf teşkilisağlanmadan işin esası hakkında hüküm kurulamaz. (HGK.nun 22.02.2012 tarih, 2011/8-763 E., 2012/85 sayılı kararı).Öyleyse Mahkemece yapılacak iş, tapu kayıt malikinin sağ olup olmadığının ve vefat etmiş ise, varsa mirasçılarının kesin bir biçimde saptanabilmesi için ...i oğlu....’ın hasımlı (hasım Hazine olmak üzere) veraset belgesinin alınıp dosyaya konulması için davacı tarafa süre ve imkan tanınması; mirasçılık belgesine göre belirlenecek yöntem ile taraf teşkili sağlanarak davanın yürütülmesi, tebligatlar yönünden 7201 sayılı Tebligat Kanunu hükümlerinin gözönünde tutulması, dava dilekçesi, hüküm ve bozma ilamının .....’a, vefat etmiş ise, varsa mirasçılarına tebliğ ettirilmesi, bu yolla da taraf teşkili sağlanamadığı takdirde ilanen tebliğ yolunun düşünülmesi, böylece taraf teşkilinin sağlanması, nizalı taşınmazlara kadastro sırasında revizyon gören K.evvel 1340 tarih sıra 11 ve Aralık 1957 tarih 77 sıra nolu tapu kayıtlarının ilk oluştuğu günden itibaren tüm geldi ve gittileriyle birlikte yerel Tapu Müdürlüğünden, burada bulunamaması halinde Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü Arşiv Daire Başkanlığı'ndan getirtilerek dosya arasına alınması, ondan sonra işin esasına girilerek bir hüküm kurulması gerekir. Bu eksiklikler giderilmeden işin esası hakkında hüküm kurulması doğru olmamıştır. Davalı Hazine temsilcisinin temyiz itirazları tüm bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulüyle hükmün 6100 sayılı HMK'nun Geçici 3. maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK'nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, bozma nedenine göre işin esasına yönelik temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına ve taraflarca HUMK'nun 388/4. (HMK m.297/ç) ve HUMK'nun 440/I maddeleri gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine 22.01.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.