Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 5896 - Karar Yıl 2014 / Esas No : 7224 - Esas Yıl 2013





MAHKEMESİ : Akşehir 1. Asliye Hukuk MahkemesiTARİHİ : 25/02/2010NUMARASI : 2007/575-2010/185Hazine ile A.. D.. ve müşterekleri aralarındaki tapu iptali ve terkin davasının reddine dair Akşehir 1. Asliye Hukuk Mahkemesi'nden verilen 25.02.2010 gün ve 575/185 sayılı hükmün Yargıtay'ca incelenmesi davacı Hazine temsilcisi tarafından süresinde istenilmiş olmakla; dosya incelendi, gereği düşünüldü: K A R A RDavacı Hazine vekili, mülkiyeti davalılara ait olan parsel sayılı taşınmazın Akşehir Gölü kıyı kenar çizgisi içerisinde kaldığını, özel mülkiyete konu olamayacağını ileri sürerek, tapu kaydının iptali ile kıyı olarak kamuya terkinine karar verilmesini istemiştir.Davalılardan Mehmet Dipi, aşamalarda yersiz açılan davanın reddine karar verilmesini savunmuş, diğer davalılar usulüne uygun tebligata rağmen yargılama oturumlarına katılmamışlardır.Mahkemece, 10 yıllık hak düşürücü süre içerisinde açılmadığından davanın reddine karar verilmesi üzerine; hüküm, davacı Hazine temsilcisi tarafından temyiz edilmiştir. Hemen belirtilmelidir ki, Mahkemenin kararı 5841 sayılı Kanun'un yürürlüğe girdiği 14.03.2009 tarihinden sonra verilmiş olup; bu Kanun'un 2 ve 3. maddeleri ile getirilen yeni düzenlemelere dayanılarak oluşturulmuştur.14.03.2009 tarihinde yürürlüğe giren 25.02.2009 günlü 5841 sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun'un 2. maddesi ile 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 12. maddesinin 3. fıkrasına eklenen cümlede; "bu hüküm iddia ve taşınmazın niteliğine yahut Devlet ve diğer kamu tüzel kişileri dahil tarafların sıfatına bakılmaksızın" ve 3. maddesi ile aynı Kanun'a eklenen Geçici 10. maddesinde ise; "Bu Kanun'un 12. maddesinin 3. fıkrası hükmü Devletin hüküm ve tasarrufu altında olduğu iddiası ile yürürlük tarihinden önce açılmış ve henüz kesin hükme bağlanmamış olan davalarda dahi uygulanır." şeklindedir. Bu değişiklik nedeniyle bu Yasa'nın yürürlük tarihinden sonra Hazine'nin açtığı davalarda da 10 yıllık hak düşürücü süre uygulanmaya başlanmıştır.Ne var ki, Yerel Mahkeme kararının temyizi aşamasında Anayasa Mahkemesi'nin 12.05.2011 gün ve 2009/31 Esas, 2011/77 Karar sayılı kararıyla; "25.02.2009 gün ve 5841 sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'un 2. maddesiyle 21.06.1987 günlü 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 12. maddesinin üçüncü fıkrasına eklenen cümlenin ve 3. maddesiyle 3402 sayılı Yasa'ya eklenen Geçici 10. maddenin Anayasa'ya aykırı olduğuna ve iptaline" karar verilmiş ve bu iptal kararı 23.07.2011 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanmıştır.Anayasa Mahkemesi'nin iptal kararlarının yasama, yürütme ve yargı organları ile idari makamlar, gerçek ve tüzel kişileri bağlayacağı açıktır.Diğer taraftan; 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 33.maddesinde yer alan "Hakim, Türk Hukukunu re'sen uygular" hükmü ile ifadesini bulan yasal ilke gözetildiğinde; Anayasa Mahkemesi'nin iptal kararlarının derdest dosyalar yönünden uygulanmasının zorunluluğu ortadadır. Öyle ise, kesin hüküm halini almamış ve kazanılmış hakkın istisnasını teşkil eden bu durum karşısında 5841 sayılı Yasa hükümleri uyarınca, davanın reddine ilişkin olarak kurulan hükmün, verildiği tarih itibarıyla doğru olduğu düşünülse ve ayrıca Anayasa'nın 153. maddesine göre iptal kararı geriye yürümezse de 10.03.1969 gün ve 1/3 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı'nın gerekçe bölümünde belirtildiği üzere iptal, kesin şekilde çözüme bağlanmış uyuşmazlıkları etkilemez ve henüz anlaşmazlık hali devam ediyorsa iptalin kapsamına girer. Bu durumda davanın hak düşürücü süreden reddine ilişkin kurulan kararın Anayasa Mahkemesi'nin anılan iptal kararından sonra doğru olduğu söylenemez. Zira, kamu düzeninin söz konusu olduğu bütün haller istisnanın kapsamına girer.Hal böyle olunca, Anayasa Mahkemesi'nin iptal kararı sonucu oluşan durumun eldeki maddi anlamda kesinleşmemiş ve derdest olan davaya da uygulanması zorunlu olup, kamu malları ile ilgili davalar aynı zamanda kamu düzeni ilkesini de içermektedirler. Bu nedenle Mahkemece, yukarıda açıklanan ilkeler doğrultusunda Anayasa Mahkemesi'nin iptal kararından sonra oluşan yeni yasal durum dikkate alınarak, inceleme yapılıp sonuca ulaşılması gerektiğinde kuşku bulunmamaktadır.Somut olayda; işin esasının ve dava konusu taşınmazın 28.11.1997 tarih 5/3 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararıyla belirlenen veya belirlenecek olan kıyı kenar çizgisine göre değerlendirilmesi ve ayrıca 19.01.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6099 sayılı Yasa'nın 16. maddesiyle 3402 sayılı Yasa'nın 36. maddesine bazı ilaveler getiren 36/A maddesi hükmüne göre kadastro işlemleri sebebiyle açılan davalar nedeniyle yargılama giderlerinden ve avukatlık ücretinden davalı tarafın sorumlu tutulamayacağı hususunun da gözetilmesi ve ondan sonra tüm deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmek üzere hüküm bozulmalıdır.Davacı Hazine temsilcisinin temyiz itirazları açıklanan nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün 6100 sayılı HMK'nun Geçici 3. maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK'nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, sair hususların incelenmesine şimdilik yer olmadığına, taraflarca HUMK'nun 388/4. (HMK m.297/ç) ve HUMK'nun 440/I maddeleri gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine, 01.04.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.