MAHKEMESİ : Akşehir 1. Asliye Hukuk MahkemesiTARİHİ : 29/03/2011NUMARASI :2008/182-2011/267Hazine ile M.. Ü.. ve müşterekleri aralarındaki tapu iptali ve terkin davasının reddine dair Akşehir 1. Asliye Hukuk Mahkemesi'nden verilen 29.03.2011 gün ve 182/267 sayılı hükmün Yargıtay'ca incelenmesi davacı Hazine temsilcisi tarafından süresinde istenilmiş olmakla; dosya incelendi, gereği düşünüldü:K A R A R Davacı Hazine vekili, davalılar adına tapuda kayıtlı bulunan .. numaralı parselin A.. Gölü ile kıyı kenar çizgisi arasındaki devletin hüküm ve tasarrufu altında kalan yerlerden olduğunu açıklayarak, davalılar üzerindeki kaydın iptaline ve kıyı vasfı ile tapudan terkinine karar verilmesini istemiştir.Davalılar, taşınmazın murislerinden kalan tapulu taşınmaz olduğunu ve 3042 sayılı Kadastro Kanunu'nun 12/3 maddesindeki hak düşürücü sürenin geçtiğini bildirmiş ve davanın reddine karar verilmesini savunmuşlardır.Mahkemece, dava konusu taşınmaza ilişkin kadastro tutanağının kesinleştiği 11.09.1980 tarihi ile davanın açıldığı 22.12.1999 tarihine kadar 3402 sayılı yasanın 12/3 maddesi uyarınca 10 yıllık hak düşürücü süre geçtiğinden davanın reddine karar verilmiştir. Hüküm, davalı Hazine temsilcisi tarafından temyiz edilmiştir. Toplanan deliller ve dosya kapsamından; dava konusu .. parsel sayılı taşınmaz, tarla niteliğiyle, senetsizden davalılar adına tespit edilmiş, tutanağın itirazsız olarak 11.09.1980 tarihinde kesinleşmesiyle davalılar adına tescil edilmiştir.Mahkemenin kararı 5841 sayılı Kanun'un yürürlüğe girdiği 14.03.2009 tarihinden sonra verilmiş olup; bu Kanun'un 2. ve 3.maddeleri ile getirilen yeni düzenlemelere dayanılarak oluşturulmuştur.14.03.2009 tarihinde yürürlüğe giren 25.02.2009 günlü 5841 sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun'un 2.maddesi ile 3402 sayılı Kanun'un 12. maddesinin 3. fıkrasına eklenen cümlede: “Bu hüküm iddia ve taşınmazın niteliğine yahut Devlet ve diğer kamu tüzel kişileri dahil tarafların sıfatına bakılmaksızın" ve 3. maddesi ile aynı kanuna eklenen Geçici 10. maddesinde ise; “Bu Kanun'un 12. maddesinin 3. fıkrası hükmü Devletin hüküm ve tasarrufu altında olduğu iddiası ile yürürlük tarihinden önce açılmış ve henüz kesin hükme bağlanmamış olan davalarda dahi uygulanır.” şeklindedir. Bu değişiklik nedeniyle bu yasanın yürürlük tarihinden sonra Hazine'nin açtığı davalarda da 10 yıllık hak düşürücü süre uygulanmaya başlanmıştır.Ancak, yerel mahkemenin kararından sonra Anayasa Mahkemesi'nin 12.05.2011 gün ve 2009/31 E., 2011/77 K. sayılı kararıyla; “25.02.2009 gün ve 5841 sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'un 2.maddesiyle 21.06.1987 günlü 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 12. maddesinin üçüncü fıkrasına eklenen cümlenin ve 3. maddesiyle 3402 sayılı Yasa'ya eklenen Geçici 10. maddenin Anayasa'ya aykırı olduğuna ve iptaline” karar verilmiş ve bu iptal kararı 23.07.2011 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanmıştır.Anayasa Mahkemesi'nin iptal kararlarının yasama, yürütme ve yargı organları ile idari makamlar, gerçek ve tüzel kişileri bağlayacağı açıktır.Diğer taraftan 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 33. maddesinde yer alan “Hakim, Türk Hukukunu resen uygular” hükmü ile ifadesini bulan yasal ilke gözetildiğinde; Anayasa Mahkemesi'nin iptal kararlarının derdest dosyalar yönünden uygulanmasının zorunluluğu ortadadır. Kesin hüküm halini almamış ve kazanılmış hakkın istisnasını teşkil eden bu durum karşısında 5841 sayılı Yasa hükümleri uyarınca davanın reddine ilişkin olarak kurulan hükmün, verildiği tarih itibariyle doğru olduğu düşünülse ve ayrıca Anayasa'nın 153. maddesine göre iptal kararı geriye yürümez ise de 10.03.1969 gün ve 1/3 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı'nın gerekçe bölümünde belirtildiği üzere iptal, kesin şekilde çözüme bağlanmış uyuşmazlıkları etkilemez ve henüz anlaşmazlık hali devam ediyorsa iptalin kapsamına girer. Bu durumda davanın hak düşürücü süreden reddine ilişkin kurulan kararın Anayasa Mahkemesi'nin anılan iptal kararından sonra doğru olduğu söylenemez. Zira, kamu düzeninin söz konusu olduğu bütün haller istisnanın kapsamına girer. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 1. Hukuk Dairesi'nin, 14. Hukuk Dairesi'nin ve 20. Hukuk Dairesi'nin konuyla ilgili emsal kararları da bu yöndedir. Kaldı ki Daire'mizin istikrar kazanmış kararları ile aynı doğrultudadır.Somut olayda; işin esasının ve dava konusu taşınmaz bölümünün, 28.11.1997 tarih 5/3 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı'yla belirlenen veya belirlenecek olan kıyı kenar çizgisine göre değerlendirilmesi ve ayrıca 19.01.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6099 sayılı Yasanın 16. maddesiyle 3402 sayılı Yasanın 36. maddesine bazı ilaveler getiren 36/A maddesi hükmüne göre kadastro işlemleri sebebiyle açılan davalar nedeniyle yargılama giderlerinden ve avukatlık ücretinden davalı tarafın sorumlu tutulamayacağı hususunun da gözetilmesi, mahkemece bu konudaki görüşünün ortaya konulması ve ondan sonra tüm deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmek üzere hükmün bozulması gerekmektedir. Davalı Hazine Temsilcisi'nin temyiz itirazları az yukarıda açıklanan nedenle yerindedir. Kabulü ile usul ve kanuna aykırı görülen hükmün 6100 sayılı HMK'nun Geçici 3. maddesi yollaması ile HUMK’nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, taraflarca HUMK'nun 388/4. (HMK m.297/ç) ve HUMK'nun 440/1. maddeleri gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine, 20.03.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.