Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 4423 - Karar Yıl 2014 / Esas No : 22973 - Esas Yıl 2013





MAHKEMESİ : İstanbul 20. Asliye Hukuk MahkemesiTARİHİ : 18/04/2013NUMARASI : 2011/140-2013/145M.. T.. ile M.. K.. ve müşterekleri İstanbul Defterdarlığı (Kayyım), Hazine, Vakıflar Genel Müdürlüğü aralarındaki tapu iptali ve tescil davasının reddine dair İstanbul 2. Asliye Hukuk Mahkemesi'nden verilen 18.04.2013 gün ve 140/145 sayılı hükmün duruşma yapılması suretiyle Yargıtay'ca incelenmesi davacı vekili, davalı Hazine vekili taraflarından istenilmiştir. Dosya incelenerek işin duruşmaya tabi olduğu anlaşılmış ve duruşma için 18.03.2014 Salı günü tayin edilerek taraflara çağrı kağıdı gönderilmişti. Duruşma günü temyiz eden davacı vekili Avukat M.C. ve karşı taraftan davalı Hazine vekili Avukat U. S.davalı İstanbul Defterdarlığı (kayyım) vekili Avukat G.Ş., davalı M.. K.. vekili Avukat N. T. geldiler. Duruşmaya başlanarak temyiz isteğinin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan ve hazır bulunanların sözlü açıklaması dinlendikten sonra duruşmaya son verilerek; dosya incelendi, gereği düşünüldü:K A R A R Davacı M.. T.. vekili, dava konusu 463 ada .. parsel kapsamındaki bir kısım payların 07.01.1972 tarih 76 yevmiye nolu noterlik sözleşmesiyle dava dışı A. H. Ç.arafından satın alındığını, bu kişinin satın aldığı taşınmazı 02.06.1977 tarih 2151 yevmiye nolu sözleşmeyle dava dışı M.C.S.a sattığını, M. O.ile 07.03.1977 tarihinde yapılan ortaklık sözleşmesiyle her kata bir daire düşecek şekilde paylaşıldığını, satın alma tarihinden itibaren aralıksız olarak taşınmazın kullanıldığını açıklayarak TMK'nun 713/2.maddesi uyarınca müvekkiline isabet eden kısım yönünden davalılara ait payların iptaliyle vekil edeni adına tapuya tesciline karar verilmesini istemiştir.Davalı Hazine vekili, dava konusu taşınmazın kayyım tarafından idare edildiğini, zilyetlikle kazanılmasının mümkün bulunmadığını, davanın kayıt maliklerine yöneltilmesi gerektiğini açıklayarak davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.Davalı tereke kayyımı vekili, davacıların haksız işgalci olduklarını, taşınmazın kazanılmasının mümkün olmadığını, 1960 yılına ait İBK, uyarınca taşınmazın zilyetlikle kazanılmasının mümkün olmadığını, tapu dışı taksime değer verilmeyeceğini açıklayarak davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.Dahili davalı Vakıflar Genel Müdürlüğü vekili, taşınmazın Sultan Beyazıt Vakfı’ndan icareli olması nedeniyle 5737 sayılı Vakıflar Kanun'un 17.maddesi uyarınca taşınmazın vakıf adına tescilinin gerektiğini, zilyetlikle kazanılmasının mümkün olmadığını ileri sürerek davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.Dahili davalı A. ve Ş.T. mirasçıları vekili, davalı F.. K.. vekili ve davalı M.. K.. vekili, vekil edenlerinin paylarına yönelik olarak açılmış bir dava bulunmadığından davaya dahil edilmelerine gerek olmadığını, davanın husumet yönünden reddine karar verilmesini savunmuşlardır.Mahkemece, dava konusu taşınmazın davalılar ile 3. kişiler adına paylı olarak kayıtlı bulunduğu, Yüksek Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulu'nun 1960/15 Esas, 1960/7 Karar sayılı içtihadına göre tapulu taşınmazın eski MK'nun 639. maddesi gereğince elmen (zilyet) adına tescilinin istenebilmesi için taşınmazın tamamının elmeni bulunmak gerektiğini, tapulu taşınmazın tamamına değil de bir parçasına elmen bulunan kimsenin o parçanın adına tescilini isteyemeyeceği anlaşıldığından davanın reddine, davalı Hazine, kayyım İstanbul Defterdarı, F. K. ve H.. K.. kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi'ne göre hesaplanan 1.320 TL maktu ücreti vekaletin davacıdan alınarak adı geçen davalılara verilmesine karar verilmesi üzerine, davacı vekili tarafından duruşma istekli olarak, davalı Hazine vekili tarafından duruşmasız olarak vekalet ücreti yönünden temyiz edilmiştir.Arsa niteliğindeki 7.170 m2 yüzölçüme sahip ..ada ..parsel aynı ada.. parselde açıklandığı üzere mirasçılar arasında yapılan taksim neticesinde H. İ. P.’ya isabet ettiği açıklanarak 15.08.1950 tarihinde ölü H. İ. P. adına tespit edilmiş, taşınmazın Sultan Beyazıt Vakfından icareli olduğu şerhi verilmiş, Kadastro Komisyonu tarafından yapılan inceleme neticesinde taşınmazın 1297 tarih 47-70 sayılı tapu kayıtları kapsamında kaldığı, taksim neticesinde H. İ. P.’ya düştüğü, Hazine'ye ait 107 sayılı vergi kaydına rastlanmadığı açıklanarak 07.05.1951 tarihli kararı ile taşınmazın ölü H. İ. P. adına tesciline karar verilmiş, komisyon kararının 22.01.1952 tarihinde kesinleşmesi üzerine tapu kaydı oluşmuş, tapu kaydında ipka, intikal ve satışlar yoluyla 20/7170 payı 03.02.1994 tarihinde Hi. A.Ç.adına tescil edilmiştir.Dava; TMK.nun 713/2.maddesi uyarınca açılan ve kayyım idaresinde bulunan A. K. L. Ş. K. M. A.M. (Fransız uyruklu), S. İ., M. H., N. Y. ve H. İ. P. adına kayıtlı paylara yönelik pay iptali ve tescil isteğine ilişkindir. Mahkemece yazılı gerekçelerle davanın reddine karar verilmiş ise de verilen karar usul ve yasaya aykırıdır. Mahkemece, karar gerekçesinde açıklandığı üzere, 18.04.1960 tarih 1960/15-7 Esas ve Karar sayılı YİBK uyarınca davanın reddine karar verilmiştir.4721 sayılı TMK'nun 713/2.maddesinde; “Aynı koşullar altında, maliki tapu kütüğünden anlaşılamayan veya yirmi yıl önce (*) (**) hakkında gaiplik kararı verilmiş bir kimse adına kayıtlı bulunan taşınmazın tamamının veya bölünmesinde sakınca olmayan bir parçasının zilyedi de, o taşınmazın tamamı, bir parçası veya bir payı üzerindeki mülkiyet hakkının tapu kütüğüne tesciline karar verilmesini isteyebilir.” Yine 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 15/2. Maddesinde; “Taşınmaz mal tapuda kayıtlı olsun veya olmasın, onun ayrılması mümkün bir kısmının veya belirli bir payının, bu Kanunda zilyet lehine kabul edilen sebeplerle iktisabı caizdir.” denilmektedir. Açıklanan maddelerde açıkça, taşınmazın tamamının veya bölünmesinde sakınca olmayan bir parçasının zilyedi de, o taşınmazın tamamı, bir parçası veya bir payı üzerindeki mülkiyet hakkının tapu kütüğüne tesciline karar verilmesini isteyebileceği açıklanmıştır.Gerek açıklanan kanuni düzenleme, gerekse Yargıtay’ın uzun yıllar istikrar kazanmış içtihatlarına göre, taşınmazın tamamı, bölünmesinde sakınca bulunmayan bir bölümü veya payının iptalini isteyebileceği konusunda duraksamamak gerekir. Somut olayda; davacılar vekili, 1977 yılındaki satın alma ve eklemeli zilyetliğe dayanarak kayyım idaresinde bulunan paylar yönünden iptal tescil istediklerine göre diğer koşullarının oluşması halinde dava konusu payların kazanılması mümkündür.Bundan ayrı; kural olarak, tapu iptali ve tescil davalarında, dava, kayıt malikine, kayıt maliki ölüyse mirasçılarına yöneltilerek açılır. TMK’nun 713/2. fıkrası gereğince, açılan davalarda Hazine, TMK'nun 501. maddesi uyarınca son mirasçı sıfatıyla hasım gösterilmektedir. TMK’nun 713/2. maddesinde belirtilen hukuki sebeplerden birine dayanılarak açılan davalarda, bu tür davaların niteliği ve özelliği gereği husumetin yargılama sırasında tamamlanması mümkündür. Ancak Mahkemece, bu eksiklik yargılama sırasında yerine getirilmemiş ve davada taraf teşkili sağlanamamıştır. Bilindiği üzere, bir davanın görülebilmesi için öncelikle davada taraf teşkilinin sağlanması gereklidir. Yargılamanın sağlıklı bir biçimde sürdürülebilmesi, iddia ve savunma ile ilgili delillerin eksiksiz olarak toplanıp tartışılabilmesi, davanın süratle sonuçlandırılabilmesi, öncelikle tarafların duruşma gününden haberdar edilmesiyle mümkün olur. HUMK'nun 73. maddesinde; “Kanunun gösterdiği istisnalar haricinde Hakim her iki tarafı istima veyahut iddia ve müdafaalarını beyan etmeleri için kanuni şekillere tevfikan davet etmedikçe hükmünü veremez,” denilmektedir. Madde metninde açıkça görüldüğü üzere taraflar, yöntemine uygun bir biçimde davet edilmedikçe Mahkemece karar verilemez. Aynı durum Hukuk Muhakemesi Kanunu'nun 27. maddesinde de; “Davanın tarafları, müdahiller ve yargılamanın diğer ilgilileri, kendi haklarıyla bağlantılı olarak hukuki dinlenilme hakkına sahiptirler” amir hükmüne yer verilmiştir. Söz konusu maddede yer alan “hukuki dinlenilme hakkı" tabiriyle 73. maddesindeki durum ifade edilmiştir. Bu hak, Anayasa'nın 36. maddesi ile Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 6. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının en önemli unsurudur. Bu hak iddia ve savunma hakkı olarak bilinse de iddia ve savunma hakkından daha geniş ve daha üst bir kavram olarak nitelendirilmektedir.Somut olayda, Mahkemece, her ne kadar, işin esası hakkında bir karar verilmiş ise de, yargılama sırasında tapu kayıt malikleri A. K., L. Ş. K., M. A. M. (Fransız uyruklu),S. İb.,M.H., N. Y. ve Hi. İ. P. mirasçılarına herhangi bir şekilde ve yolla tebligat yapılmamış ve taraf teşkili sağlanamamıştır. Böylece, davada taraf sıfatıyla savunma hakkı tanınmamış ve daha ötesi savunma hakkı kısıtlanmıştır.Saptanan bu somut ve hukuki olgulardan da anlaşılacağı üzere davada taraf teşkili sağlanmadan işin esası hakkında hüküm kurulamaz (HGK'nun 22.02.2012 tarih, 2011/8-763 E. 2012/85 sayılı Kararı).Öyleyse Mahkemece yapılacak iş; kayıt malikleri A. K., L. Ş. K. M.A.M. (Fransız uyruklu),Saliha İ.,M. H., N. Y. ve H. İ. P. varsa mirasçılarının kesin bir biçimde saptanabilmesi bakımından; anılan kayıt maliklerinin hasımlı olarak alınmış veraset belgelerinin alınıp dosyaya konulması için davacı tarafa süre ve imkan tanınması; mirasçılık belgesine göre belirlenecek yöntem ile taraf teşkili sağlanarak davanın yürütülmesi, tebligatlar yönünden 7201 sayılı Tebligat Kanunu hükümlerinin gözönünde tutulması, dava dilekçesi, hüküm ve bozma ilamının A. K., L. Ş. K. M. A.M. (F. uyruklu), S. İ. M.H., N. Y. ve H. İ.P. mirasçılarına tebliğ ettirilmesi, bu yolla da taraf teşkili sağlanamadığı takdirde ilanen tebliğ yolunun düşünülmesi, mirasçısı yoksa TMK'nun 501. maddesi gereğince son mirasçının Hazine olduğu gözetilerek davaya devam edilmesi, böylece taraf teşkilinin sağlanması, kayıt maliklerinden M. A. M.’in Fransız uyruklu olduğu açıklandığından bu kişinin payının zilyetlikle kazanılıp kazanılamayacağı hususu üzerinde durulması ,ondan sonra işin esasına girilerek bir hüküm kurulması gerekir. Bu nedenlerle, taraf teşkili sağlanmaksızın işin esası hakkında hüküm kurulması doğru olmamıştır.Bundan ayrı; tapu kaydında taşınmazın Sultan Beyazıt Vakfından icareli olduğu şerhi bulunmaktadır. Davaya dahil edilen Vakıflar Genel Müdürlüğü vekili, taşınmazın vakıf malı olduğunu, zilyetlikle kazanılmasının mümkün olmadığını ileri sürdüğüne göre, adına geçen vakfa ait vakıf belgesi ve diğer kayıtlar getirtilerek vakfiyenin niteliği ve zilyetlikle edinilebilen özel mülkiyete konu edilebilen yerlerden olup olmadığının belirlenmesi gerekmektedir.Mahkemece yukarıda yapılan açıklamalar dikkate alınarak öncelikle usulüne göre taraf teşkilinin sağlanması, sonrasında kazanma süresi ve koşullarının eksiksiz olarak araştırılması gerekirken TMK'nun 713/2 ve 3402 sayılı Kanun'un 15/2.maddesi gözden kaçırılarak yazılı şekilde davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiştir.Kabule göre de; dava dilekçesinde dava değeri 140.000 TL olarak gösterildiğine, Mahkemece esastan davanın reddine karar verildiğine, davalılar yargılama oturumlarında vekille temsil olunduğuna göre karar tarihindeki tarife uyarınca davalılar lehine nisbi avukatlık ücreti takdir ve tayini gerekirken maktu vekalet ücretine hükmedilmesi de hatalı olmuştur.Davacı vekili ile davalı Hazine vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerle,6100 sayılı HMK'nun Geçici 3. maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK'nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, HGK'nun 17.02.2011 tarih ve 2010/8-58 E, 2010/78 sayılı kararı uyarınca davacılar lehine vekalet ücreti takdirine yer olmadığına, taraflarca HUMK'nun 388/4. (HMK. m. 297/ç) ve HUMK'nun 440/I maddeleri gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine ve 24,30 TL peşin harcın istek halinde temyiz edene iadesine, 18.03.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.