Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 409 - Karar Yıl 2013 / Esas No : 6228 - Esas Yıl 2012





MAHKEMESİ :Sulh Hukuk Mahkemesi... ile Hazine aralarındaki tapu iptali ve tescil davasının kabulüne dair....Sulh Hukuk Mahkemesi'nden verilen 17.04.2012 gün ve 128/146 sayılı hükmün Yargıtay'ca incelenmesi davalı Hazine vekili tarafından süresinde istenilmiş olmakla; dosya incelendi, gereği düşünüldü: KARARDavacı, kadastro çalışmaları sırasında Hazine adına ham toprak niteliğiyle tespit ve tescil edilen 101 ada 343 sayılı parselin bir kısmını zilyet ve tasarrufunda bulunduğunu, 25 yılı aşkın aralıksız, çekişmesiz malik sıfatıyla kullandığını açıklayarak kendisine ait kısım bakımından taşınmazın tapu kaydının iptali ile adına tapuya kayıt ve tescilini istemiştir.Davalı Hazine vekili, davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.Mahkemece, Teknik Bilirkişi .... ve arkadaşının dosyaya sunduğu 19.3.2012 tarihli rapor ve krokisinde A harfiyle gösterilen 1675,61 m2 yüzölçümlü taşınmaz bakımından Hazinenin tapu kaydının iptali ile davacı ...... adına tapuya kayıt ve tesciline karar verilmesi üzerine hüküm davalı Hazine vekili tarafından temyiz edilmiştir.Dava, kadastrodan önceki zilyetlik ve muristen intikal hukuksal sebeplerine dayalı olarak TMK'nun 713/1, 996, 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 14 ve 17. maddeleri gereğince açılan mülkiyetin aktarılmasına ilişkin tapu iptali ve tescil davasıdır. Mahkemece, kazanma koşullarının oluştuğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiş ise de, yapılan araştırma ve inceleme hüküm vermeye yeterli bulunmamaktadır. Uyuşmazlık konusu 101 ada 343 sayılı parsel 15.11.2011 tarihinde yapılan kadastro çalışmaları sırasında Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan ve ekonomik yarar sağlanması mümkün olan yerlerden olması nedeniyle 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 18. maddesi uyarınca belgesizden ham toprak niteliğiyle hazine adına tespit ve tescil edilmiştir. Kadastro tutanağının 27.3.2006 tarihinde kesinleşmesiyle tapu kaydı oluşmuştur. Her ne kadar davacı, dava dilekçesinde taşınmazın babasından kaldığını ileri sürmemiş ise de, yapılan keşifte birlikte dinlenilen iki Yerel Bilirkişiyle kendiliğinden dinlenilen Tespit Bilirkişisinin beyanlarına göre dava konusu taşınmazın davacının babasından kaldığını ve en az 30 sene önce babası hayatta iken bu yerin davacıya verildiğini bildirmişlerdir. Uzman bilirkişi Ziraat Mühendisinin raporundaki açıklamalara göre dava konusu yerin imar ve ihyaya muhtaç yerlerden olduğu, ancak; 20 yılı aşkın bir süreden beri imar ve ihya çalışmalarının tamamlandığını bildirdiğine göre 3402 sayılı Kadastro Kanununu 17. maddesi uyarınca imar ve ihya koşullarının araştırılıp belirlenmesi zorunludur. Yargılama tutanakları üzerinde yapılan incelemede tarafların tanık ve delillerini bildirmesi konusunda Mahkemece herhangi bir süre ve imkan tanınmadığı, ayrıca keşif için verilen ara kararlarda tanıkların ne şekilde keşifte hazır bulundurulacağı hususunda herhangi bir açıklamaya yer verilmemiştir. Zilyetlik, imar ve ihya koşulları maddi olaylardan olup 3402 sayılı Kanunu'nun 14/1. maddesi uyarınca tanık ve Yerel Bilirkişi dahil zilyetliğin her türlü delille kanıtlanması mümkündür. Bundan ayrı HMK'nun tanıklar hakkındaki hükümleri Yerel Bilirkişiler hakkında da uygulanır. HMK'nun 261 (HUMK. 265) maddesi gereğince tanıklar ayrı ayrı dinlenir. Bu nedenle iki Yerel Bilirkişinin keşifte tek kişiymiş gibi beyanlarının alınması, belirtilen kanun maddesine aykırı düşmektedir. Yine Genel Mahkemelerde açılan davalarda taraflarca hazırlama kuralı geçerli bulunduğundan Mahkemece kendiliğinden Tespit Bilirkişisini çağırıp dinlemesi doğru değildir. Hakim, tarafların bildirdikleri tanıklar ve delillerle bağlı olup, onun dışında tanık ve delile dayanarak hüküm kuramaz. Şu halde, Mahkemece yapılacak iş; tarafların tanık ve delillerini bildirmeleri konusunda kendilerine süre ve imkan tanınması, Yerel Bilirkişi ve tanıkların HMK'nun 243, 244, 259 ve 290/2. maddeleri gereğince, keşif yerine davetiyeyle çağırılmaları, uyuşmazlığın taşınmaza ilişkin bulunması nedeniyle keşif yerinde dinlenilmeleri, davacı ile miras bırakanının hangi tarihte taşınmazın imar ve ihyasına başladıkları, imar ve ihyayı ne şekilde sürdürdükleri ve hangi tarihte imar ve ihyanın tamamlandığı konularında Yerel Bilirkişi ve tanıkların bilgilerine başvurularak belirlenmesi, imar ve ihyanın tamamlandığı tarihten tespit tarihine kadar 20 yıllık kazanma süresinin dolup dolmadığının hesaplanması, daha önce götürülmeyen başka bir Uzman Bilirkişi Ziraat Mühendisi aracılığıyla taşınmaz ve çevresinin toprak yapısı incelenerek yukarıdaki açıklamalarda göz önünde tutularak kendilerinden gerekçeli, denetime açık ve karşılaştırmalı rapor istenmesi, bir önceki bilirkişinin raporundaki gerekçelerde eleştirilerek aynı konuda görüşünün ortaya konulmasının istenmesi 101 ada 343 sayılı parsele komşu 297, 294, 295, 300, 299, 298, 281, 282, 289, 288, 287, 286, 290, 291, 292, 293, 342, 342, 318, 317, 315, 301, 302, 303, 304, 305 ve 306 sayılı parsellerin kadastro tutanakları ve ekleriyle kadastro sırasında bu parsellere revizyon gören tapu ve vergi kayıtları, taşınmazın yüzölçümünün yaklaşık 100.000 m2 olduğu göz önünde tutularak tespitin yapıldığı 25.11.2005 tarihinden geriye doğru en az 20 yıl öncesine (1970-1985 arası) ait iki ayrı zamanda çekilmiş hava fotoğraflarının Harita Genel Komutanlığı'ndan, Fotoplan, Fotometrik ve Fotogrametrik paftaların ise, İl Kadastro Müdürlüğü'nden getirtilerek dosya arasına konulması, Jeodezi ve Fotogrametri Mühendis, Yerel Bilirkişi ve tanıklar aracılığıyla komşu parsellere ait tapu ve vergi kayıtlarıyla birlikte keşifte uygulamalarının yapılması, İl Kadastro Müdürlüğünden getirtilecek paftaların 1985 tarihinden önceki paftalar olması gerektiğinin düşünülmesi, hava fotoğraflarıyla belirtilen paftalara göre taşınmazın imar ve ihya edilip edilmediği, paftaların düzenlendiği tarih ile hava fotoğraflarının çekildiği tarihlere göre imar ve ihyasının tamamlanıp tamamlanmadığı, komşu parsellere ait tapu ve vergi kayıtlarının taşınmaz yönünü, ne gösterdiği konularında Uzman Bilirkişiden tarafların ve Yargıtayın denetimine açık rapor alınması, davacının babasına ait veraset belgesi yada verasete esas nüfus aile kayıt tablosunun davacı taraftan temin edilmesi, taşınmazın hangi tarihte davacının babası tarafından davacıya verildiği hususunun açıklığa kavuşturulması, buna göre verildiği tarih ile kadastro tespitinin yapıldığı tespit arasında davacının bağımsız 20 yıllık zilyetliğinin bulunmaması halinde 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 14. maddesi uyarınca davacı ile miras bırakanı ile murisin dava dışı kalan tüm mirasçıları bakımından miktar araştırmasının yapılaması, adı geçenlerin belgesizden taşınmaz edinip edinmediklerinin Kadastro ve Tapu Sicil Müdürlüğü ile zilyetliğe dayalı tescil davası açıp açmadıklarının o yer Hukuk İşleri Yazı Müdürlüğünden sorulması, belgesizden edinilen taşınmazlara ait kadastro tutanakları ile tapu kayıtlarının Tapu Sicil Müdürlüğünden, zilyetliğe dayalı dosyaların ise ait olduğu mahkemelerden getirtilerek miktar sınırlamaları yönünden göz önünde bulundurulması, ondan sonra tüm deliller birlikte değerlendirilerek bir karar verilmesi gerekirken, eksik araştırma ve inceleme ile hüküm kurulması usul ve yasaya aykırıdır.TMK'nun 713/1. maddesi uyarınca açılan tescil davaları kamu düzeni ağırlıklı davalar olarak nitelendirildiğinden kazanma koşullarının oluşup oluşmadığının Mahkemece kendiliğinden araştırılıp belirlenmesi zorunludur. Bu nedenle birlikte dinlenilen iki Yerel Bilirkişi ile re’sen dinlenen bir tespit bilirkişisinin beyanıyla yetinilerek hüküm kurulması, belirtilen ilkeye aykırı düşmektedir.Davalı Hazine vekilinin temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulüyle hükmün 6100 sayılı HMK. nun geçici 3. maddesinin yollamasıyla 1086 sayılı HUMK. nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, HUMK'nun 440/III-1, 2, 3 ve 4. bentleri gereğince ilama karşı karar düzeltme yolu kapalı bulunduğuna 18.01.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.