MAHKEMESİ : Sapanca Sulh Hukuk MahkemesiTARİHİ : 11/04/2013NUMARASI : 2013/78-2013/79S.. H.. tarafından açılan mirasçılık belgesi istemi davasının reddine dair Sapanca Sulh Hukuk Mahkemesi'nden verilen 11.04.2013 gün ve 78/79 sayılı hükmün Yargıtay'ca incelenmesi davacı tarafından süresinde istenilmiş olmakla; dosya incelendi, gereği düşünüldü: KARARDavacı hasımsız olarak açtığı davada; eşi Kamil Hürel'in öldüğünü, eşinin vasiyetname yoluyla terekesinin tamamı için kendisini mirasçı atadığını; vasiyetnamenin ilgili mahkemede usulünce açılıp okunduğunu belirterek; eşinin tek mirasçısı olduğunu gösterir şekilde mirasçılık belgesi verilmesini talep etmiştir.Mahkemece, miras bırakanın vasiyetnamesindeki tasarrufunun mirasçı atanması niteliğinde olmayıp; belirli mal bırakma vasiyetine ilişkin olduğu, mirasçılık belgesinin kişiler arasındaki irs ilişkisini tespit ettiğini, belirli mal bırakma vasiyetinin ise veraset durumunda bir değişiklik getirmeyeceği şeklindeki gerekçeyle davacının talebi reddedilmiştir.Hemen belirtmek gerekir ki, mirasçılık kanundan doğuyorsa bu “ yasal mirasçılık”dır (TMK m. 495-501). Mirasçılık miras bırakanın iradesine dayalı olarak da doğabilir. Mirasbırakan ölüme bağlı tasarruf şekillerinden birine (vasiyetname ya da miras sözleşmesi) uyarak, kendi iradesiyle tasarruf özgürlüğü içerisinde, terekesinin tamamı veya belli (kesirli) bir oranı için bir ya da birden fazla kişiyi mirasçısı olarak belirlemek hakkına sahiptir. Bu hukuki işleme “mirasçı atama (nasbı)”; böyle bir işlemle mirasçılık sıfatını kazanan kişiye de “atanmış (mansup) mirasçı” denir. Buna karşılık, belirli (muayyen) mal bırakma, ölüme bağlı bir tasarrufla, miras bırakanın, bir kişiyi, onu mirasçı olarak atamaksızın belirli bir mal bırakma yoluyla kazandırmada bulunmasıdır. Kendisine bu şekilde menfaat sağlanan (kazandırmada bulunulan) kişiye “belirli mal bırakma vasiyeti alacaklısı” ya da kısaca “vasiyet alacaklısı (eski deyimle “musaleh”) denilmektedir.Bir ölüme bağlı tasarrufun mirasçı atanması mı yoksa belirli bir mal bırakma vasiyetini mi içerdiğinin belirlenmesinde mirasbırakanın gerçek iradesi esas alınmalıdır. Bu belirleme için, ölüme bağlı tasarrufta işlemin mirasçı atanması veya belirli mal bırakma olduğunu belirten açık ve belli kelime ve deyimlerin kullanılması şart değildir. Terekenin tamamı veya belli (kesirli) bir oranının hak ve borçlarıyla birlikte kişi veya kişilere intikalini anlatan miras bırakanın her sözcüğü, her deyimi, o kişinin mirasçı atandığına karine kabul edilir.Diğer yandan, Türk Medeni Kanunu'nun (TMK'nun) 598. maddesinin birinci fıkrası yasal mirasçılara verilecek mirasçılık belgesini açıklarken; ikinci fıkrası da lehine ölüme bağlı tasarrufla mirasçı atanması veya belirli mal bırakma vasiyeti yapılan kişi ya da kişilere de talepleri halinde sulh mahkemesince atanmış mirasçı veya vasiyet alacaklısı olduğunu gösteren bir belge verileceğini hükme bağlamış ve verilme koşulu olarak da "mirasçı atamaya veya vasiyete ilişkin ölüme bağlı tasarrufa mirasçılar veya başka vasiyet alacaklıları tarafından kendilerine bildirilmesinden başlayacak bir ay içinde itiraz edilmemiş olmasını göstermiştir.TMK'nun 598. maddesindeki yasal mirasçılara verilecek mirasçılık belgesi ile atanmış mirasçı veya vasiyet alacaklılarına verilecek belge bir “çekişmesiz yargı” işidir. (Hukuk Muhakemeleri Kanunu m. 382/2-c-6). Çekişmesiz yargı işlerine görevli mahkeme ise aksine bir düzenleme bulunmadığı sürece Sulh Hukuk Mahkemesi'dir (HMK. m. 383). Bu yasal durum karşısında, miras bırakanın ölüme bağlı tasarrufu ya da mirasçının kendi iradesine dayanmayan sebeple mirasçılık sıfatının kaybı, mirasçı sıfatı kazanılması, yasal miras payının kısmen kesirli olarak bir bölümü veya tamamen kaybı veya edinilmesi sonucunu doğuran mirasçılıktan çıkarma (TMK m. 510-512), mirastan feragat (TMK. m.528.), mirasçı atama (TMK. m. 516.) mirastan yoksunluk (TMK. m. 578-579) gibi hukuki işlem ve durumların Sulh Mahkemesi'nce çekişmesiz yargı işi olarak verilen yasal mirasçıları gösterir mirasçılık belgesine yansıtılması söz konusu olamaz. Bunun tek istisnası mirasçının kendi iradesine dayanan mirası ret (TMK m. 605/ı) tasarrufudur. Çekişmesiz yargı işi olarak mirasçılık belgesi talep edildiği takdirde, varsa talepden önceki mirası ret durumunun mirasçılık belgesinde payın intikalini gösterir şekilde yansıtılması gerekir. Diğer hallerde, mirasçılığa ve yasal miras payına etki edecek mirasbırakanın ölüme bağlı tasarruflarının ve mirastan yoksunluk durumunun mirasçılık belgesine yansıtılması işlemlerinin çekişmeli olarak, tereke üzerinde hak sahibi olan ve şeklen hak sahibi gözükenler hasım gösterilmek suretiyle asliye hukuk mahkemesinde açılacak davayla sağlanması gereklidir. Asliye hukuk mahkemesi'nde açılabilecek bu davada uyuşmazlık sadece yasal mirasçının miras payının iptali ve intikalini gösterir bir mahkeme ilamıyla giderilebilecek nitelikteyse “mirasçılık belgesinin iptali ve yeni mirasçılık belgesi verilmesi” davası olarak açılabileceği gibi; uyuşmazlık, bu şekilde giderilemeyecek nitelikteyse, ölüme bağlı tasarrufun ifası” olarak bir malvarlığı/eda davası olarak da açılabilir.Daha önce alınmış mirasçılık belgesi mevcutken, yasal veya atanmış mirasçılardan herhangi birinin gerek yasal gerekse atanmış mirasçılık belgesi verilmesi yönünde çekişmesiz yargı işi olarak dava açmasını engelleyen bir yasal düzenleme bulunmamaktadır. Hal böyle olunca az yukarıda ki açıklamalar gözönüne alındığında, miras bırakan Kamil Hürel'in 11.11.2012 tarihinde evli ve çocuksuz olarak öldüğü; yasal mirasçıları olarak eşi (davacı) ile annesi ve iki kardeşinin kaldığı; mirasbırakan tarafından Kocaeli 3. Noterliği'nce düzenleme şeklinde yapılan 05.11.2012 tarih ve 26706 yevmiye sayılı vasiyetnamenin Sapanca Sulh Hukuk Mahkemesi'nin 16.01.2013 tarih ve 2012/403 Esas, 2013/10 Karar sayılı kararıyla açıldığı ve tüm mirasçılara tebliğ edildiği ve TMK'nun 598/2. maddesinde belirtilen bir aylık süre içerisinde vasiyetnameye bir itiraz bildirilmediği; vasiyetnamenin değerlendirilmesinde mirasbırakanın terekesindeki tüm mal varlığı ve haklarını aynı zamanda yasal mirasçısı olan eşi davacı Savet'e bıraktığı, böylece “mirasbırakanın vasiyetnamesindeki iradesinin mirasçı atamaya yönelik olduğu” anlaşılmaktadır. Dava çekişmesiz yargı işi olarak Sulh Mahkemesi'nde açıldığından; mirasçı atamanın etkisini yansıtacak ve böylece davacının mirasbırakanı K..H..'in tek mirasçısı olduğunu gösterir şekilde mirasçılık belgesi verilmesi gerektiğine ilişkin temyiz talebi yerinde değildir. Ne var ki, “çoğun içinde azı da vardır” kuralı gereğince bu talebinin içinde TMK'nun 598/2. maddesi uyarınca” atanmış mirasçı olduğunu gösterir belge verilmesi talebinin mevcut sayılması gerekir. Tüm bu nedenlerle ve koşulları da oluştuğundan; davacıya TMK'nun 582/2. maddesi uyarınca atanmış mirasçı olduğunu gösterir belge verilmesi gerekirken; vasiyetnamenin belirli mal bırakma vasiyetnamesine ilişkin olduğunun kabul edilmesi ve hatalı değerlendirme sonucu mahkemece talebin reddine karar verilmesi isabetsiz olmuştur. Davacının temyiz itirazları bu sebeplerle yerinde olduğu kabulüyle hükmün İİİK'nun 366. ve 6100 sayılı HMK'nun Geçici 3. maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK'nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, taraflarca HUMK'nun 388/4. (HMK m.297/ç) ve HUMK'nun 440/I maddeleri gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine ve 24,30 TL peşin harcın istek halinde temyiz eden davacıya iadesine, 11.03.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.